ÎSÂ NÛREDDİN (FRITHJOF SCHUON) - TDV İslâm Ansiklopedisi

ÎSÂ NÛREDDİN (FRITHJOF SCHUON)

Müellif:
ÎSÂ NÛREDDİN (FRITHJOF SCHUON)
Müellif: NURULLAH KOLTAŞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2020
Erişim Tarihi: 28.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/isa-nureddin
NURULLAH KOLTAŞ, "ÎSÂ NÛREDDİN (FRITHJOF SCHUON)", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/isa-nureddin (28.04.2024).
Kopyalama metni

18 Haziran 1907’de İsviçre’nin Basel şehrinde doğdu. Asıl adı Frithjof Schuon olup Katolik kökenli Alman bir aileye mensuptur. Müzisyen ve şair olan babasının etkisiyle çocukluğunu ezoterizm, mitoloji ve şiirle iç içe bir muhitte geçirdi. Bu dönemde en yakın okul arkadaşı, sonraki yıllarda da birlikte olacağı Titus Burckhardt’tı. Babasının 1920 yılında vefatına kadar ailesiyle birlikte Basel’de kaldı. Ardından kardeşi ve annesiyle birlikte Mulhouse’a taşınarak Fransız vatandaşı oldu. Ana dili Almanca’nın yanında Fransızca da öğrendi. Mulhouse’da geçirdiği üç yılın ardından okulundan ayrılıp tekstil tasarımcılığına başladı. Bir buçuk yıl süren askerlik hizmeti sonrasında Paris’e yerleşti.

Gelenekselci (traditionalist) ekolün önde gelen ismi Abdülvâhid Yahyâ’nın (René Guénon) yazılarıyla 1924 yılında tanıştı. Gerek mektuplarında gerekse yazılarında 1928’den itibaren İslâm’a yönelik ilgisinin arttığı görülmektedir. 1930’da Paris Camii’nde Arapça dersler aldı. Ayrıca Paris’te geleneksel sanata dair incelemelerde bulundu. Bu esnada Abdülvâhid Yahyâ ile yazışmaya başladı.

İslâm âlemiyle doğrudan ilk teması 1932 yılında Cezayir’e gidişiyle başladı. Burada başta Şâzeliyye’nin Derkāviyye kolu şeyhlerinden Ahmed el-Alevî olmak üzere kimi sûfîlerle tanışarak İslâm geleneğine ve tasavvufa dair ilk elden bilgiler edindi. Müslüman olduktan sonra Ahmed el-Alevî’ye intisap etti ve Îsâ Nûreddin Ahmed ismini aldı. 1935’te Kuzey Afrika’ya yaptığı ikinci seyahatte önce Cezayir’e, ardından Titus Burckhardt’ın o sıralar ikamet ettiği Fas’a geçti. Uzun süredir kendisiyle mektuplaştığı Abdülvâhid Yahyâ’yı 1938’de Kahire’de ziyaret etti. 1939’da Bombay’a gitti, fakat II. Dünya Savaşı çıkınca orduya katılmak üzere Fransa’ya dönmek zorunda kaldı. Savaşta Almanlar’a esir düştüyse de bir fırsatını bulup İsviçre’ye geçerek oraya yerleşti ve bir zâviye açtı. Gördüğü mistik bir vizyon (müşâhede) sonucunda Derkāviyye’nin Aleviyye koluna ait Meryemiyye şubesini kurdu. 1949 yılında İsviçreli bir ressam olan Catherine Feer ile evlendi. Geleneksel bir topluluk olmaları sebebiyle Amerikan yerlilerine ilgi duyan Îsâ Nûreddin, eşiyle birlikte ilki 1959, ikincisi ise 1963’te olmak üzere iki defa Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Güney Montana ve Dakota’daki Sioux ve Crow kabilelerine kabul edildi. 1980 Ekiminde Indiana-Bloomington’a yerleşerek faaliyetlerini burada devam ettirdi. Takipçileri arasında Titus Burckhardt, Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin), Charles le Gai Eaton (Hasan Abdülhakîm) ve Seyyid Hüseyin Nasr gibi tanınmış entelektüellerin de bulunduğu Îsâ Nûreddin, 5 Mayıs 1998’de Bloomington’da vefat etti ve evinin bahçesine defnedildi.

Îsâ Nûreddin’in mensup olduğu gelenekselci ekole göre, Batı’da Aydınlanma sonrasında hüküm sürmeye başlayan dünyevîliğin panzehiri, bütün dinlerin özünde bulunan hâlidî ya da ezelî hikmettir. Ârif, hakîm ve filozofların erişebileceği bu hakikati kavramsallaştırmada Îsâ Nûreddin, “ezelî metafizik hikmet” ya da “hakikat” (sophia perennis) tabirini tercih etmiştir. Ayrıca herhangi bir bozulmaya uğramadan kalan bu hakikat için “ezelî din” (religio perennis) kavramını kullanmak suretiyle kavramın ibadet ve hakikate erme tecrübesini de kapsadığını öne sürmüştür. Bunlara bir de “kalp dini” (religio cordis) kavramını ekleyen Îsâ Nûreddin’e göre, İslâm’ın orijinalliği akıl, irade ve kelâmın fonksiyonunu keşfetmesinde değil tevhid inancı çerçevesinde bunları hareket noktası kılmasında ortaya çıkar. Zira akıl “mutlak”ı tanıma ve her şeyin tek Allah’a bağımlı olduğunu bilme kapasitesine sahiptir. İrade, insanın fâni varlığı ve mânevî kudreti nisbetinde “mutlak”ın isteğine teslimiyetidir. Kelâm ise insanın mutlak ile olan iletişimidir. Bu bakış açısına göre İslâm insana bilmesi, yapması ve söylemesi gerekenlerden ziyade akıl, irade ve kelâmın ne olduğunu hatırlatma işlevini üstlenir. Îsâ Nûreddin bu düşünceden hareketle, ilâhî olanın ışığında beşerî olanın anlamını açığa çıkarmayı önemsemiş, bunun için insan ve âlem arasında vahiyle fâsılasız olarak intikal eden geleneğe (tradition) sıkı bir bağlılığın zorunluluğuna dikkat çekmiştir. Îsâ Nûreddin insanın fıtrî (primordial) tabiatına dönüşünü mümkün kılacak aşk ve imanı önceleyen bir mânevî yolun gerekliliği üzerinde özellikle durmuştur.

Eserlerinde belirli bir düzeyde tasavvufî yoğunluk bulunan Îsâ Nûreddin’e göre nefis, tabiatı itibariyle dünya ve arzulara meyyaldir. Zikir ve murakabe gibi yöntemler ise bu temayüller karşısında büyük cihad anlamında mânevî bir mücadeleye karşılık gelir. Bu bağlamda Abdülvâhid Yahyâ gibi Îsâ Nûreddin de intisabın (initiation) gerekliliğini dile getirerek söz konusu mânevî mücadelenin Cenâb-ı Hak ve Hz. Peygamber ile yapılan bir ahid olduğunu ifade etmiştir. İnsanın dünya ile ilişkisi şartlı ve izâfî iken, sema ile ilişkisi şartsız ve dâimîdir. İnsanın mutlak anlamda değerlendirebileceği yegâne şey “mutlak”ın bilincinde olmasıdır. Bu noktada yapılması gereken, eşyanın özündeki sembolleri idrak edip zâhir ve bâtını birleştirerek bunu mânevî bir bakış açısına dönüştürmektir.

Îsâ Nûreddin’e göre akıl (intellect) temel ve kurtarıcı hakikatlere sahip olmadığı takdirde bir anlam ifade etmez. Bu yüzden akıl, iman ve ahlâk veya erdemler ile dengelenmek zorundadır. İnsan bütün varlığı ile hakikati idrak edince, aklîlik ahlâkîliğe dönüşür. Eserlerinin büyük bölümünde erdemin önemine vurguda bulunan Îsâ Nûreddin, erdemi imana uygun davranma iradesi şeklinde tanımlamıştır. Dolayısıyla imandan maksat, hakikat sevgisi ve hakikati tahakkuk ettirme iradesinin birleşmesidir. Neticede iman zihindeki bir kesinlikten ziyade varlığın her noktasına nüfuz eden bir nitelik olur.

Entelektüel ve akademik çevreler tarafından gelenekselci ekole ve Îsâ Nûreddin’e birtakım eleştiriler yöneltilmiştir. Özellikle evrenselcilik anlayışı (universalism) ve bununla doğrudan ilişkili olan dinlerin aşkın birliği fikri eleştirilerin merkezinde yer almaktadır. Dinlerin aşkın birliği, dinî çoğulculuğa ve kapsayıcılığa alan açan bir teoridir. Buna göre dinlerin tamamı belirli bir tarihsel kesit ve coğrafî-kültürel şartta kendini göstermekle birlikte her birisi “mutlak hakikat”in bir yönünü açığa çıkarır; dolayısıyla da dinlerin çokluğu ontolojik olarak, “mutlak hakikat”in tümel yönünü yansıtması bakımından ilâhî kaynaklıdır ve bütün dinler “mutlak” nezdinde eşdeğerdir. Teorinin temel iddiaları, kurumsallaşmış dinlerin temel öğretileri arasında yer alan diğer dinlere karşı üstünlük ve dine mensubiyetle erişilen kurtuluş düşüncesi gibi temel teolojik kabullerle uyumsuz olması, ayrıca dinin sosyal gerçekliğini açıklamada yetersiz kalması dolayısıyla eleştirilmiştir.

Eserleri. 1. De l’unité transcendante des religions (Paris 1948). Îsâ Nûreddin’in dinlerin aşkın birliği fikrini dile getirdiği eseridir. Eserde zâhir (exoterism) ve bâtın (esotericism) kavramları İbrâhimî gelenek bağlamında ele alınmıştır. Geleneksel sanatlar ve kalbin duası gibi konulara da yer verilen eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Dinlerin Aşkın Birliği, trc. Yavuz Keskin, İstanbul 1992).

2. L’oeil du coeur (Paris 1950). Aslî bilgi karşılığında kullanılan “kalp gözü” kavramından hareketle eserde metafizik ve kozmolojiye ilişkin konular ele alınmış ve Kur’ân-ı Kerîm’deki nûr sembolizmi (bk. en-Nûr 24/35) özelinde İslâm kozmolojisi üzerinde durulmuştur. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Kalp Gözü, trc. Nebi Mehdiyev, İstanbul 2012).

3. Perspectives spirituelles et faits humains (Paris 1953). Yazarın daha önce Almanca kaleme aldığı Leitgedanken adlı eseri gibi gelenekselci düşüncenin öne çıkardığı temalara ilişkin aforizmalardan oluşan bir kitaptır; Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Manevî Perspektifler, trc. Nebi Mehdiyev, İstanbul 2013).

4. Sentiers de gnose (Paris 1957). Eserde dinlerdeki mutlak anlayışı, vahyin çeşitliliği, mârifet (gnosis) ve tecellî konusuna yer verilmiştir.

5. Les stations de la sagesse (Paris 1958). Din kavramının ele alındığı eserde imanın tabiatı ve muhafazası, ilâhî ilke, modern dünyada hayır severlik ve mânevî hayatın bir özeti olarak hikmetin durakları gibi konulara değinilmiştir.

6. Comprendre l’Islam (Paris 1961). Îsâ Nûreddin’in İslâm hakkında yazdığı en önemli eseridir. “İslâm”, “Kur’an”, “Peygamber” ve “Tarikat” ana başlıklarından oluşan kitap Türkçe’ye tercüme edilmiştir (İslâm’ı Anlamak, trc. Mahmut Kanık, İstanbul 1996).

7. Regards sur les mondes anciens (Paris 1965). Kadim medeniyetler ve bu medeniyetlerin modern dönemdeki izlerini konu alan eserde, “ezelî din” (religio perennis) kavramı izah edilmektedir.

8. Logique et transcendance (Paris 1970). Eserde rölativizm ve rasyonalizm kavramları ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

9. Forme et substance dans les religions (Paris 1975). Eserde dinlerde biçim ve öz, teodise, mânevî ifadenin paradoksları gibi konulara yer verilmiştir.

10. L’ésotérisme comme principe et comme voie (Paris 1978). Ezoterizmin anlamı, mânevî hayatın unsurları ve tasavvufla alâkalı konuların ele alındığı bir eserdir.

11. Le Soufisme, voile et quintessence (Paris 1980). Îsâ Nûreddin’in, İslâm’ın özü olarak benimsediği tasavvufa ait bazı anahtar kavramları izah ettiği eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Tasavvuf: Kabuk ve Öz, trc. Veysel Sezigen, İstanbul 2006).

12. La transfiguration de l’homme (Paris 1995). İnsanın temel kabiliyetleri olan akıl, irade ve duygu kavramlarının ele alındığı eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir (Beşer Tecellisi, trc. Nebi Mehdiyev, İstanbul 2012).

Îsâ Nûreddin’in Études Traditionnelles, Connaissance des religions ve Studies in Comparative Religion gibi dergilerde makaleleri yayımlanmıştır (eserleri için ayrıca bk. Koltaş, s. 69-82).


BİBLİYOGRAFYA

Frithjof Schuon [Îsâ Nûreddin], İslâm’ı Anlamak (trc. Mahmut Kanık), İstanbul 1996, tercüme edenin girişi, s. 9-32.

a.mlf., İslâm ve Ezelî Hikmet (trc. Şahabeddin Yalçın), İstanbul 1998, s. 83-85.

Seyyed Hossein Nasr, “The Biography of Frithjof Schuon”, Religion of the Heart: Essays Presented to Frithjof Schuon on His Eightieth Birthday (ed. Seyyed Hossein Nasr – W. Stoddart), Washington 1991, s. 1-6.

a.mlf., “Frithjof Schuon and the Islamic Tradition”, Sophia, V/1, Oakton 1999, s. 27-48.

K. Oldmeadow, Traditionalism: Religion in the Light of the Perennial Philosophy, Colombo 2000, s. 36-43.

Hüseyin Yılmaz, Ezelî Hikmet ve Dinler, İstanbul 2003, s. 121-124.

Jean-Baptiste Aymard – Patrick Laude, Frithjof Schuon (Life and Teachings), Albany 2004, s. 5-27.

The Essential Frithjof Schuon (ed. Seyyed Hossein Nasr), Bloomington 2005, s. 57-63.

Nurullah Koltaş, Gelenekselci Ekol ve İslam, İstanbul 2013, s. 57-82.

M. Lings, “Frithjof Schuon: An Autobiographical Approach”, Sophia, IV/2 (1998), s. 15-28.

a.mlf., “Frithjof Schuon and René Guénon”, a.e., V/2 (1999), s. 9-24.

Rahim Acar, “‘Mutlak Hakikat’in Tecellîsi Olarak Dinlerin Meşruiyeti: Frithjof Schuon’un Gelenekselci Mevzisine Eleştirel Bir Bakış”, , LIV/1 (2013), s. 1-34.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2020 yılında Ankara’da basılan 22. cildinde, 483-484 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER