REYHÂNÎ, Ali b. Ubeyde - TDV İslâm Ansiklopedisi

REYHÂNÎ, Ali b. Ubeyde

علي بن عبيدة الريحاني
Müellif:
REYHÂNÎ, Ali b. Ubeyde
Müellif: İSMAİL DURMUŞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2008
Erişim Tarihi: 20.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/reyhani-ali-b-ubeyde
İSMAİL DURMUŞ, "REYHÂNÎ, Ali b. Ubeyde", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/reyhani-ali-b-ubeyde (20.04.2024).
Kopyalama metni

Muhtemelen 145 (762) yılı civarında Basra’da doğdu. Babasının ismi konusunda Abîde, Ubeyd, Abduh, Ebû Ubeyde şeklinde hatalı tesbitlere rastlanmaktadır (M. Zakeri, XXXIV [1994], s. 79). Sem‘ânî, onun atalarından birinin fesleğen (reyhan) ticaretiyle meşgul olması sebebiyle Reyhânî nisbesini aldığını belirtir (el-Ensâb, VI, 203). Bu nisbe bazı kaynaklarda yanlış olarak Zencânî ve Latafî diye kaydedilmiştir (Yâkūt, XIV, 51; , I, 668). Basra’da başta dil ve edebiyat olmak üzere çeşitli alanlarda tahsil görerek yetişti. Daha sonra Bağdat’a gidip kâtipler ve devlet ricâli ile tanışma imkânı buldu. Reyhânî’nin Halife Me’mûn ile olan yakınlığı onun veliahtlığı sırasında başladı ve kâtibi, nedimi, sarayda düzenlenen edebiyat meclislerinin müdavimi olarak vefatına kadar (218/833) devam etti. Me’mûn’un veziri Fazl b. Sehl’in esrarlı bir şekilde ölümü ve kardeşi Hasan b. Sehl’in sarayla ilişkisini kesmesi üzerine boş kalan vezirlik makamının görevlerini paylaşan Sümâme b. Eşres, Yahyâ b. Eksem, Amr b. Mes‘ade, Ahmed b. Ebû Hâlid, Ahmed b. Yûsuf, Ebû Abbâd Sâbit b. Yahyâ, Muhammed b. Yezdâd gibi Mu‘tezile doktrininin propagandacısı olan, ince edebî zevke sahip kâtipler sınıfı arasında Reyhânî de bulunuyordu (M. Zakeri, XXXIV [1994], s. 83).

Reyhânî’nin bir süre hocalık yaptığı, anlaşılmasında güçlük bulunan şiirlerin izahına dair el-Meʿânî ve el-Mücâlesât gibi kitaplarından anlaşılmaktadır. Bu tür kitapların içeriği bir âlimin evinde veya camide verdiği derslerden oluşur. Bu derslerde öğrenciler hocanın takrirlerini kaydeder, notları düzenleyip hocaya takdim ettikten sonra bunları başkalarına nakletmek için ondan izin alırlar. Birçok haber, vecize ve esprisini rivayet eden tarihçi, edip ve şair İbn Ebû Tâhir, Reyhânî’nin öğrencileri arasında yer alır. Ayrıca edebiyata dair bazı eserlerde öğrencilerinin onun vecizelerini övdükleri bilinmektedir (Yâkūt, XIV, 52-53). Ahmed b. Muhammed b. Ebü’z-Zeyyâl ile Ahmed b. Feth de Reyhânî’den rivayette bulunmuştur. Reyhânî’nin 218’de (833) hayatta olduğu o yıl vefat eden Halife Me’mûn için yazdığı mersiyeden anlaşılmaktadır. Ertesi yıl öldüğüne dair rivayet şüpheyle karşılanmalıdır. Bu tarihi yalnız İbnü’l-Cevzî kaydetmiş (el-Muntaẓam, II, 45; XI, 45), Zehebî ve İbn Tağrîberdî gibi tarihçiler de ondan nakletmiştir. Aynı tarihte henüz on beş yaşında olan İbn Ebû Tâhir’in Reyhânî’den eğlence meclislerine birlikte gittikleri bir arkadaşı olarak söz etmesi ve bunun, Reyhânî’nin gençlik dönemindeki alışkanlıklarını hayatının son yıllarında bırakıp zâhidâne bir hayat yaşadığına dair rivayetle çelişmesi onun vefatının daha geç bir tarihte vuku bulduğunu ve 219 (834) yılının muhtemel tarihlerin en erkeni olarak verilmiş olabileceğini düşündürmektedir. Me’mûn’un yakın dostu ve nedimi olması, halife tarafından destek gören Mu‘tezile öğretisini savunan kâtipler arasında ve Mu‘tezile öncülerinden Bişr b. Mu‘temir’in safında yer alması, halku’l-Kur’ân tezini savunması, esprili bir mizaca sahip bulunması gibi sebepler Reyhânî’nin zındıklıkla itham edilmesine yol açmıştır. Ancak namaz kılan (Yâkūt, XIV, 54) ve günlük konuşmalarında bile hikmet ve özdeyişlere yer veren bir insana yönelik bu tür bir itham mâkul görünmemektedir.

Zekâsı ve hazırcevaplığına, söz ve davranışlarında ortaya koyduğu nükte ve esprilere dair birçok anekdotun aktarıldığı Reyhânî’nin meclisleri bu sebeple büyük alâka görüyor, söylediği hikmetli sözler dilden dile dolaşıyordu. Bir câriye ile konuşmaya dalmışken namaz vaktinin geçmek üzere olduğu kendisine hatırlatılınca, “Müsaade edin de güneş batıversin” (câriye kalkıversin) diye karşılık vermiştir (Ebû Mansûr es-Seâlibî, Leṭâʾifü’ẓ-ẓurafâʾ, s. 84; Zemahşerî, III, 125). Sözlerinin bir kısmını öğrencisi İbn Ebû Tâhir rivayet etmiş ve letâif kitaplarında yer almıştır. Seâlibî, Ebû Hayyân et-Tevhîdî, İbn Miskeveyh, Ebû İshak el-Husrî gibi antoloji tertip edenlerin eserlerinde Reyhânî’nin hikmetli sözleriyle anekdot ve esprilerine dair çok sayıda nakil yer almaktadır. Edebiyat eleştirmenleri, Reyhânî’yi Câhiz ve Ebû Zeyd el-Belhî ile birlikte edebî nesirde özgün üslûba sahip üç büyük ustadan biri olarak değerlendirmiş, bazıları onu belâgatta ve edebî telif güzelliğinde Câhiz’den üstün görmüştür (Yâkūt, XIV, 51). Câhiz, bir düşünceyi zengin lafız ve ifade şekilleriyle derinlemesine inceleyen analitik bir üslûba sahipken Reyhânî, özlü ifade kalıpları içinde derin mânalar ihtiva eden sentezci bir üslûp ortaya koymuştur.

Bernhard Moritz, Nabia Abbot ve Franz Rosenthal gibi şarkiyatçılar, Reyhânî’nin hatla ilgili bazı hikmetli sözlerine dayanarak (krş. Muḫtârât min nes̱rihî: İḫtiyârü’l-Vezîr Ebi’l-Ḳāsım el-Maġribî, s. 28; Ebû Hayyân et-Tevhîdî, S̱elâs̱ü resâʾil, s. 39) İslâm hat sanatının altı temel yazı (aklâm-ı sitte) çeşidinden biri olan, Reyhânî veya Reyhân olarak bilinen hattın isminin onunla ilgisinin olabileceği ihtimalinden söz etmişler, bu hat çeşitlerini İbn Mukle’nin (ö. 328/940) icat ettiğine dair bilginin yanlış göründüğünü, İbn Mukle’nin yalnızca bu yazıların hepsinde uzman bir hattat olduğunu ve söz konusu altı hattın İslâm’ın ilk iki asrında geliştiğini söylemişlerdir (M. Zakeri, XXXIV [1994], s. 84).

Günlük konuşmalarında da fesahat ve belâgat kurallarına riayet eden Reyhânî, özgün düşüncelerini olduğu kadar başkalarından aktardığı veya Arapça’ya tercüme ettiği sözleri de edebî üslûp ve kalıplar içinde tasarlayıp sunmaya özen göstermiştir (Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Beṣâʾir ve’ẕ-ẕeḫâʾir, IV, 161; Hatîb, XII, 18). Orijinal ve derin fikirler, ilham gücü yüksek yoğun ibareler, bazıları şiirsel tasvir güzelliğini yansıtan, duygu yüceliği ve işaret inceliği taşıyan, alışılmışı zorlayıp edebî zarafeti yansıtan ifadeler onun nesrinin özelliklerindendir. Az miktardaki şiirleri nesirleri kadar başarılı olmayan Reyhânî’nin Me’mûn’a mersiye ve Hasan b. Sehl’e methiye yazdığı, İshak el-Mevsılî’ye bestelenmek üzere sunduğu şiirleri için, “Bunlar çıplaktır, giydiriver” dediği ve onun da bunları besteleyip okuduğu rivayet edilir (Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Beṣâʾir ve’ẕ-ẕeḫâʾir, I, 76).

Bazı Vecizeleri: “Hasetçiye nimetleri anlatmaktan sakın, tıpkı hırsıza mücevherlerin yerini söylemekten sakındığın gibi”; “Yumuşak huylu olmanın iki yansıması vardır: Öfke ânında sabır, tartışma sırasında vakar”; “Soyluya iltifat edilirse yumuşar, soysuza iltifat edilirse sertleşir”; “En âcil cezaya çarpılacak kişi Allah’tan başka yardımcısı bulunmayana zulmeden kimsedir”; “Dünyada cennete vesile olacak lezzet yalnız ilim lezzetidir”; “Arzular sınırsız, ömür kısa, huzûr-ı ilâhîdir varılacak son nokta” (Muḫtârât min nes̱rihî, s. 3-31).

Eserleri. Reyhânî’nin İbnü’n-Nedîm’in el-Fihrist’inin Flügel neşrinde elli beş (s. 119), Rızâ Teceddüd neşrinde elli altı (s. 197), Yâkūt ve Safedî’de elli iki (Muʿcemü’l-üdebâʾ, III, 85-86; el-Vâfî, XXI, 297-298), Bağdatlı İsmâil Paşa’da (, I, 668-669) elli üç kitabı kaydedilmektedir. Bunların çoğu erdemli olan ve olmayan davranışlarla dünyanın fâniliği, ölüm, mutluluk-mutsuzluk, kendi kusurlarını araştırma, adalet, zulüm gibi konular; toplu yaşama âdâbı, saray ve sultan âdâbı gibi prensiplere dair özdeyişler, hikmet ve meselleri kapsar. Reyhânî, Fars asıllı olması sebebiyle eserlerinin bir kısmını eski İran dili olan Pehlevîce’den yaptığı tercümeler oluşturur. Arap mesellerini derleyen ve bu konudaki eserleri günümüze kadar gelen yazarlar arasında Reyhânî’nin geçmemesi muhtemelen eserlerine Fars meselleri de karıştırmış olmasından kaynaklanmıştır (M. Zakeri, XXXIV [1994], s. 87). Çeşitli kaynaklarda aktarma yapılan kitaplarından pek azı zamanımıza intikal etmiştir.

1. el-Muḫtâr min nes̱ri ʿAlî b. ʿUbeyde er-Reyḥânî: İḫtiyârü’l-Vezîr Ebi’l-Ḳāsım el-Maġribî (nşr. İhsan Abbas, el-Ebḥâs̱, XXIX [Beyrut 1981], s. 3-31). Vezîr el-Mağribî’nin 412 (1021) yılında Bağdat civarındaki Sindiyye kasabasında bulduğu on dokuz eserinden seçtiği vecize, hikmet ve anekdotları kapsar. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir nüshası bulunan (Şehid Ali Paşa, nr. 1345) ve 333 vecize, hikmet, mesel ve anekdottan oluşan esere İhsan Abbas müellifin çeşitli kaynaklardan derlediği kırk kadar vecizesini ilâve etmiştir. Vezîr el-Mağribî, eserinin mukaddimesinde seçkin mücevher ve inci tanelerine benzettiği bu sözlerin kimya ve hikmete ait sırlar gibi korunması, mushaf, cevşen, nazarlık ve muska gibi daima insanın beraberinde bulunması gerektiğini ifade eder.

2. Kitâbü’l-Maṣûn. Hikemiyata ve ahlâk ilkelerine dair olan bu eser vaktiyle Horasanlılar ve İranlılar arasında büyük rağbet görmüş, askerî erkândan bir dehrî, “Sizin Maṣûn’unuz Kur’an’ınızdan daha iyidir” demiştir. Ebü’l-Hasan el-Âmirî, el-İʿlâm bi-menâḳıbi’l-İslâm adlı eserinde (s. 159-160), Zerdüştîler’in ahlâk ilkelerinden bahseden kutsal kitapları Avesta’nın muhtevasının İbnü’l-Mukaffa‘ın el-Edebü’l-kebîr’i ile Reyhânî’nin el-Maṣûn’unda toplandığını ileri sürmüştür. Sâsânî Hükümdarı Enûşirvân I. Hüsrev döneminde (531-579) Zerdüştî Mobed Mihr Eder Gusnasb’ın, muhtemelen Avesta’daki emir ve öğütleri toplamak suretiyle Pehlevî dilinde ahlâk ilkelerine dair telif ettiği Pendnâme’nin bir bölümünün İbnü’l-Mukaffa‘ın el-Edebü’l-kebîr’inde, geri kalan kısmının da Reyhânî’nin Kitâbü’l-Maṣûn’unda Arapça’ya aktarıldığı, el-Maṣûn’un özetinin Huneyn b. İshak’ın Edebü’l-felâsife’sinde (Âdâbü’l-felâsife) yer aldığı ifade edilmiştir (M. Zakeri, XXXIV [1994], s. 91, 100). Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Kitâbü’l-Maṣûn’daki sözlerin ilimden ziyade güçlü bir akla ve üstün bir edebiyata işaret ettiğini belirtir (el-Beṣâʾir ve’ẕ-ẕeḫâʾir, IV, 162-163; VI, 97).

3. Cevâhirü’l-kilem ve ferâʾidü’l-ḥikem (mi’mmâ cumiʿa fî âdâbi’d-dünyâ ve’d-dîn). Dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayacak öğütlere dairdir (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Edeb, nr. 71).

Reyhânî’nin kaynaklarda adı geçen diğer eserleri de şunlardır: Şerḥu’l-hevâ, Râʾidü’l-vüdd, eṣ-Ṣabr, Ṣıfatü’l-mevt, Ṣıfatü’d-dünyâ, el-Yeʾs ve’r-recâʾ, Ḫuṭabü’l-menâbir, İmtiḥânü’d-dehr, en-Neml ve’l-baʿûża, eṭ-Ṭâvûs, Ṣıfatü’l-feres, et-Tederrüc, en-Nâşiʾ, el-Müveşşaḥ, el-Müteḫallî, Sebârîhâ, Mihrezâde Ḫaşîşe, Seferü’l-Cenne, el-Envâʿ, el-ʿAḳl ve’l-cemâl, Edebü Cevâneşîre, el-Müseccaʿ, Aḫlâḳu Hârûn, el-Esnân, el-Ḫuṭab, el-Meşâkil, Feżâʾilü İsḥâḳ, es-Semʿ ve’l-baṣar, Ṣıfatü’l-ʿulemâʾ, Enîsü’l-melik, el-Müʾemmil ve’l-mehîb, el-Muʿâḳabât, Medḥu’n-nedîm, el-Cümel, en-Nikâḥ, el-Evṣâf, el-Ecvâd, el-Mücâlesât, el-Meʿânî, el-Münâdemât, el-İḫvân. Reyhânî ayrıca Lohrâsbnâme ve Nâme-i Tenser adlı Farsça destanları Arapça’ya çevirmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Ali b. Ubeyde er-Reyhânî, Muḫtârât min nes̱rihî: İḫtiyârü’l-Vezîr Ebi’l-Ḳāsım el-Maġribî (nşr. İhsan Abbas, el-Ebḥâs̱, XXIX, Beyrut 1981 içinde), s. 3-31.

Câhiz, el-Meḥâsin ve’l-eżdâd, Kahire 1324, s. 25-26.

a.mlf., Emelü’l-âmil (nşr. Ramazan Şeşen), Beyrut 1983, s. 13, 15, 16.

, VIII, 655.

, IV, 189, 197.

Ebü’l-Hasan el-Âmirî, el-İʿlâm bi-menâḳıbi’l-İslâm (nşr. Ahmed Abdülhamîd el-Gurâb), Riyad 1408/1988, s. 159-160.

, s. 119; a.e. (Teceddüd), s. 197.

Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Beṣâʾir ve’ẕ-ẕeḫâʾir (nşr. İbrâhim el-Kîlânî), Dımaşk 1964-66, II/1, s. 237; III/1, s. 224, 245, 290-291, 334; a.e. (nşr. Vedâd el-Kādî), Libya-Tunus 1978, I, 76; IV, 161-163; VI, 97, 161; VII, 98.

a.mlf., S̱elâs̱ü resâʾil (nşr. İbrâhim el-Kîlânî), Beyrut 1951, s. 39.

Ebû Mansûr es-Seâlibî, S̱imârü’l-ḳulûb (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1965, s. 479.

a.mlf., Leṭâʾifü’ẓ-ẓurafâʾ (nşr. Kāsım es-Sâmerrâî), Leiden 1978, s. 83-84.

a.mlf., Leṭâʾifü’l-luṭf (nşr. Ömer Esad), Beyrut 1400/1980, s. 113-114.

Mâverdî, Teshîlü’n-naẓar (nşr. Rıdvân es-Seyyid), Beyrut 1987, s. 126, 131, 132.

Ebû İshak el-Husrî, Zehrü’l-âdâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1969-70, s. 203-205, 427, 949-950.

, XII, 18-19.

Zemahşerî, Rebîʿu’l-ebrâr (nşr. Sehîm en-Naîmî), Bağdad 1980, III, 125, 138, 264.

, VI, 203.

, II, 45; XI, 45.

, III, 64-86; XIV, 51-53, 54, 55-56.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Muḥâḍaratü’l-ebrâr, Kahire 1968, II, 412, 490.

, XXI, 297-298.

, IV, 242-243.

, II, 58, 83.

Ahmed Emîn, Ḍuḥa’l-İslâm, Beyrut 1351/1933, I, 146-147, 257.

, I, 668-669.

Fuâd Seyyid, Fihristü’l-maḫṭûṭât, Kahire 1380/1961, I, 228-229.

M. Zakeri, “ʿAlī Ibn ʿUbaida ar-Raihānī”, , XXXIV (1994), s. 76-102.

D. M. Dunlop, “al-Balk̲h̲ī”, , I, 1003.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 43-45 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER