SÂBIK ve LÂHİḲ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SÂBIK ve LÂHİḲ

السابق و اللاحق
Müellif:
SÂBIK ve LÂHİḲ
Müellif: KEMAL SANDIKÇI
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2008
Erişim Tarihi: 25.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/sabik-ve-lahik
KEMAL SANDIKÇI, "SÂBIK ve LÂHİḲ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sabik-ve-lahik (25.04.2024).
Kopyalama metni

Sözlükte sâbık “öne geçen, önce olan, önde giden”, lâhiḳ “sonradan gelip önde gidene yetişen” demektir. Bu iki kelime ilk defa Hatîb el-Bağdâdî tarafından bir hadis terimi olarak “aynı tabakadan olmadıkları halde aynı kişiden hadis nakleden iki râvi” anlamında kullanılmıştır. Bu iki râviden önce ölene sâbık, sonra ölene lâhiḳ denir. Sâbık ve lâhiḳın esaslarını belirleyen Hatîb el-Bağdâdî iki râvinin vefat tarihleri arasında en az altmış yıllık bir zaman farkının bulunması gerektiğini söylemiş, bunu da insanoğlunun ortalama ömrünün altmış yıl olduğu (, II, 320, 405; Tirmizî, “Zühd”, 23) anlayışına dayandırmıştır. Sâbık ve lâhiḳ durumunun gerçekleşebilmesi için sâbık olan râvinin rivayette bulunduğu hocadan büyük olması, o hocanın da rivayet tarihinden sonra uzun bir süre daha yaşaması, bu süre zarfında ve özellikle hayatının sonlarına doğru kendisinden başka râvilerin rivayette bulunması, bunların da oldukça uzun bir süre yaşamış olması gerekir.

Kaynaklarda sâbık ve lâhiḳın birçok örneği zikredilmiştir. İbn Şihâb ez-Zührî ile (ö. 124/742) Ahmed b. İsmâil es-Sehmî’nin (ö. 259/872) Mâlik b. Enes’ten (ö. 179/795) rivayeti bunlardan biridir. Zührî ile Sehmî’nin vefat tarihleri arasında 135 yıllık bir zaman dilimi mevcuttur. Aynı şekilde Velîd b. Müslim ile (ö. 195/810) Ahmed b. Süleyman el-Kindî (ö. 335/946) Hişâm b. Ammâr’dan (ö. 245/859) rivayette bulundukları halde bu iki muhaddisin vefat tarihleri arasında 140 yıllık bir zaman farkı bulunmaktadır. Buhârî ile (ö. 256/870) Ahmed b. Muhammed el-Haffâf’ın (ö. 393/1002) Muhammed b. İshak es-Serrâc’dan (ö. 313/925) rivayetleri de böyledir. Bu iki talebenin vefat tarihleri arasındaki zaman da 137 yıldır. Sâbık ve lâhiḳı bilmenin hadis ilmi açısından önemli faydaları vardır. Râvilerin hayatı, yaşadıkları dönem ve hocaları gibi hususların tesbitinde yardımcı olması yanında sâbıka göre çok daha sonraki bir tarihte rivayette bulunan lâhiḳın senedinde inkıtâ bulunacağına dair kuşkuları gidermesi, âlî ve nâzil isnadı bilmeye yardımcı olması, hocanın ilk râvisiyle son râvisinin bilinmesini sağlaması bu faydalardan bazılarıdır.

Hatîb el-Bağdâdî’nin bu konuya dair ilk eser olan es-Sâbıḳ ve’l-lâḥiḳ fî tebâʿudi mâ beyne vefâti râviyeyn ʿan şeyḫin vâḥid adlı çalışmasının İrlanda’da mevcut tek yazma nüshası (Chester Beatty Library, nr. 3508) Arthur J. Arberry tarafından “Al-Khatib on Traditionists” başlıklı makalede tanıtılmış (, XIV/1 [1970], s. 19-21), Muhammed b. Matar ez-Zehrânî eseri yüksek lisans tezi olarak tahkik edip yayımlamıştır (Riyad 1402/1982). Kendisinden rivayette bulunulan muhaddisler esas alınarak telif edilen eserde 230 muhaddis alfabetik biçimde sıralanmış olup bunlardan rivayette bulunan sâbık ve lâhiḳ örneklerine genişçe yer verilmiştir. 561 rivayetin yer aldığı eserde 1352 râvi incelenmiş, sâbık ve lâhiḳ râvilerden aralarında altmış yıl fark bulunanlar için sadece bir örnek verilmiş, altmış-yetmiş yıl arası için otuz sekiz, seksen-doksan arası için 159, 90-100 arası için 105, 100 yıldan çok fark bulunanlar için 170 örnek zikredilmiştir. Sâbık ve lâhiḳ râvilerin vefat tarihleri arasında görülebilen en uzun zaman dilimi 152 yıldır. Eser zayıf râvilere yer vermesi, ayrıca mevzû rivayetlerden örnekler içermesi sebebiyle eleştirilmiştir. Zehebî’nin et-Telvîḥ bi-men sebeḳa ve lâḥiḳa adlı eserinin ise günümüze ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 320, 405.

Buhârî, “Riḳāḳ”, 5.

Hatîb el-Bağdâdî, es-Sâbıḳ ve’l-lâḥiḳ (nşr. Muhammed b. Matar ez-Zehrânî), Riyad 1402/1982, s. 47-50, 363, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 15-18.

İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱ (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1406/1986, s. 317-318.

Nevevî, İrşâdü ṭullâbi’l-ḥaḳāʾiḳ (nşr. Nûreddin Itr), Beyrut 1411/1991, s. 207.

Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, İḫtiṣâru ʿUlûmi’l-ḥadîs̱ (Ahmed M. Şâkir, el-Bâʿis̱ü’l-ḥas̱îs̱ içinde), Kahire 1377/1958, s. 205.

, s. 385-386.

İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-naẓar fî tavżîḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 117-118.

Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱ (nşr. Ali Hüseyin Ali), Kahire 1424/2003, IV, 193-198.

Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1409/1989, II, 262-264.

Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 374-375.

Munawar Ahmad Anees – Alia N. Athar, Guide to Sira and Hadith Literature in Western Languages, London-New York 1986, s. 271.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 337 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER