https://islamansiklopedisi.org.tr/arakiyye
Arakıyye ismi Arapça arak (ter) kelimesinden türetilmiş olup “ter çeken başlık, terlik” anlamını taşımaktadır. Genellikle tepesi basık kubbeyle kapanmış kesik koni biçiminde ve beyaz veya devetüyü rengi yünden yahut tiftikten yapılan arakıyyenin yapım tekniği Mevlevî sikkesi gibidir. Yün veya tiftiğin dövülmesiyle elde edilen ince keçeden kalıplanmak ve sabunlu suyla ütülenmek suretiyle imal edilir. Makbul olanları tek parça keçeden çift katlı yapılanlardır. Geleneksel Türk el sanatlarının en eskilerinden olan keçecilikle büyük benzerlik gösteren arakıyyecilik, eski Türk toplumundaki zanaat dalları arasında önemli bir yere sahiptir. Cumhuriyet dönemine kadar üç yüzden fazla tekke ve zâviyeyi barındıran İstanbul’da, tarikat mensuplarının kalabalık oluşundan yani talebin yüksekliğinden ötürü arakıyyeci esnafı nüfuz bakımından mühim bir mevki kazanmıştır. Biri Üsküdar’da, diğeri Eyüp’te bulunan ve bânilerinin mesleğinden ötürü Arakıyyeci Mescidi adıyla anılan iki mescid, arakıyyecilerin o günkü cemiyet içindeki yerinin önemini gösteren birer işarettir. Ayrıca Bursa’da Ulucami yakınında bir Arakıyyeciler Çarşısı mevcut olup günümüzde hâlâ bu isimle anılmaktadır.
Anadolu ve Rumeli’de kıyafet inkılâbına kadar yaygın şekilde kullanılmış olan arakıyye öncelikle tarikat kıyafetlerinin vazgeçilmez bir unsuru kabul edilmiş ve dervişler zümresinin bir tür alâmet-i fârikası haline gelmiştir. Bu başlık herhangi bir tarikata giren yeni dervişe intisap ettiği şeyh tarafından belirli bir merasimle giydirilirdi. Her tarikatta, hatta her tarikat kolunda bazı farklılıklar gösteren bu merasime, muhtelif salavatlar ve gülbanklerin yanı sıra, mutlaka tekbir getirilmek suretiyle icra edildiği için “arakıyye tekbirlemek” denirdi. Meselâ Mevleviyye’de daima, “semâ çıkarmamış” yani semâ meşkini tamamlayıp semâzen vasfını kazanmamış olan ve “nevniyaz” ya da “matbah canı” tabir edilen yeni dervişlerle çocuk ve kadınlara, Mevlevî sikkesinden daha kısa olan arakıyye tekbirlenmiştir. Bu arada tekke şeyhleri “tâc-ı şerîf” denilen serpuşlarını genellikle özel günlerde ve önemli merasimlerde giyerler, gündelik serpuş olarak da üzerine destar sarılmış arakıyyeyi tercih ederlerdi.
Arakıyyenin her zaman aynı şekilde yapılmayıp bazı değişik modellere göre imal edildiği görülmektedir. Tepesi sivrice olan ve kat yeri önden yukarı doğru bir çizgi teşkil edecek biçimde ikiye katlanarak ütülenen arakıyyelere, tasavvuf remizleri arasında vahdeti temsil eden “elif” harfine (ا) benzetilerek elifî arakıyye denilmiştir. Bunun gibi meselâ Halvetiyye’nin Cerrâhiyye kolunda yeni dervişlere şeyhleri tarafından devetüyü renginde elifî arakıyye tekbirlendiği bilinmektedir. Ayrıca arakıyyenin yalnız Halvetiyye’nin bu koluna mahsus olan ve dallı arakıyye veya kısaca dallı tabir edilen bir başlık türü bulunmaktadır ki ham maddesi ve imal şekli normal arakıyyeden tamamen farklıdır. Dallı arakıyyenin kubbesi (tepesi) Cerrâhî tacının kubbesinde olduğu gibi dal denilen yirmi dört adet çubuk ihtiva eder ve asabesinde (kenarında), yirmi dördü kubbedekilerin devamı olmak üzere toplam elli altı düşey dal bulunur. Bu arakıyye seyrü sülûkte muayyen bir menzile erişenlere tekbirlenir ve devrânda da “hay” ismi zikredilmeye başlandıktan sonra şeyh efendi ile daha önce kendilerine tekbirlenmiş olan dervişler tarafından giyilir. İki beyaz bezin paralel dikişlerle birbirine dikilmesi ile elde edilen oluklara pamuk doldurularak şekillendirilen bu dalların sayı ve tertibinin, kubbe kısmında “anâsır-ı erbaa”, “mezâhib-i erbaa”, “kütüb-i erbaa”, “aktâb-ı erbaa” gibi remizleri, asabe kısmının da kûfî hatla yazılmış kelime-i tevhidi ifade ettiği bilinmektedir.
Arakıyye, Türk tesirinde kalmış müslüman kavimlerin yaşadığı çeşitli yörelerde, tarikat ehlinin yanı sıra halk tarafından da günlük kıyafetin bir parçası olarak benimsenmiş ve II. Mahmud’un fes inkılâbından önce Anadolu ve Rumeli’de pek çok sarık tipi mahallî başlığın ana parçasını teşkil etmiştir. Bugün hâlâ Balkanlar’ın müslüman Arnavutlar’la meskûn olan bölgelerinde beyaz arakıyye bol miktarda imal edilmekte, özellikle kasaba ve köylerde Osmanlı devrinden kalma bir alışkanlıkla bütün erkekler tarafından kullanılmaktadır.
Arakıyyeden başka arakçîn adlı bir başlık türü daha bulunmaktadır. Arak kelimesinden Farsça -çîn (toplayan) ekiyle türetilen arakçîn kelimesi de “ter toplayan başlık” anlamındadır. Ancak arakçîn, yapılış tekniği ve kullanılış bakımından arakıyyeden tamamen farklıdır. Bu başlık takke gibi tam kubbe şeklinde olup başa sıkıca oturur, kenarlarının terden kirlenmemesi için kavuk ve sarık altına giyilir. Özellikle pamukludan dikilen arakçînin en makbul cinsi sıçandişi denilen ve çok ince örülmüş olanlarıdır.
BİBLİYOGRAFYA
İbrâhim Fahreddin [Erenden], Envâr-ı Hazret-i Nûreddin el-Cerrâhî (daktilo edilmiş nüsha), İSAM Ktp., nr. 3893, I, 52-54, 58-60.
Pakalın, I, 63-64.
Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İstanbul 1963, s. 6.
a.mlf., Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İstanbul 1977, s. 24.
a.mlf., Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 426-427.
R. Ekrem Koçu, “Arakçin” ve “Arakiyye”, Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü, Ankara 1967, s. 13-14.
a.mlf., “Arakiyye”, İst.A, II, 961.
SA, I, 94.