ÇAY - TDV İslâm Ansiklopedisi

ÇAY

Müellif: KEMALETTİN KUZUCU
ÇAY
Müellif: KEMALETTİN KUZUCU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2020
Erişim Tarihi: 02.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/cay
KEMALETTİN KUZUCU, "ÇAY", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cay (02.11.2024).
Kopyalama metni

Çaygiller (theaceae) familyasından aynı adı taşıyan bitkinin yapraklarının haşlanarak kaynatılmasıyla elde edilen, genelde sıcak olarak tüketilen, tadı buruk, kırmızı renkli ve özel kokulu bir içecektir. Çay bitkisinin Latincesi “thea sinensis”tir. Anavatanı Çin’in Fu-kien bölgesi halkının konuştuğu Amoy lehçesinde t’e (theh), yönetici seçkinlerin kullandığı Mandarin lehçesinde ise ç’a (tcha) şeklinde telaffuz edilir. Amoy biçimi Batı dillerinde thé, tea şeklinde kullanılırken kuzeydeki Mandarin söyleniş biçimi Japonya, Hindistan, İran ve Rusya’ya geçmiş, buralarda ça, çay ve şay olarak ifade edilmiştir. Türkçe’de çay şeklinin benimsenmesi kelimenin Osmanlı ülkesine Rusya ve İran üzerinden girmiş olmasından ileri gelir.

Yeryüzünde beş bin yıldan beri kullanılmakta olan çay ilk defa Çin’de ortaya çıktı, hem ilâç hem de keyif verici bir içecek olarak yaygınlaştı. Çayın Çin dışında tüketildiği ilk ülke ise deniz aşırı komşusu Japonya oldu. VIII. yüzyılın başında Japon sarayına girdikten sonra halk arasında yayıldı, Çâîlik dini doğdu, IX. yüzyılda ziraatına başlandı ve XII. yüzyılda kütlesel üretime geçildi. Daha sonra Hindistan, Moğolistan, İran ve Ortadoğu halkları çayla tanıştı. Safevîler’de XVII. yüzyıl ortalarında her mevsimde tüketilen içecek haline geldi, İsfahan’da “çây-ı Hıtaîhâne” (Çin çayı evi) adı verilen işletmeler açıldı. Ruslar’ın çayı tanıması İslâm dünyasından ve Moğollar’dan daha sonradır. Rusya ile birlikte bu devletin hâkimiyeti altındaki Kazak, Türkmen ve Özbek gibi Türk toplulukları aynı şekilde çay tüketicisi haline geldi. Osmanlılar’ın Orta Asya Türkleri’yle olan diplomatik bağlarının yanında bu coğrafyadan Anadolu’ya ve İstanbul’a yapılan göçler çayın Osmanlı ülkesinde yayılmasında rol oynadı. Arap dünyasına yayılışı da Osmanlılar ve özellikle XIX. yüzyılda Batılılar vasıtasıyla oldu. Avrupalılar’ın çayla tanışması coğrafî keşiflerle sömürgecilik faaliyetleri neticesinde gerçekleşti. Sömürgeler sonucunda kahve, çay, çikolata ve şeker gibi müstemleke ürünleri Ortaçağ’da baharatın oynadığı ekonomik ve kültürel rolü devraldı. Önce Hollandalılar’ın, ardından İngilizler’in Doğu Hindistan şirketleri XVII. yüzyılda Japonya ve Çin’den Avrupa’ya düzenli olarak çay taşıdı.

East India Company’nin Çin’le yapılan ticaretteki tekelini kaybettiği 1833 yılı çayın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu tarihten itibaren İngilizler Kuzey Hindistan’da çay ekerek kısa süre içerisinde sonuç almaya başladı. 1850’lerin sonlarında Everest eteklerindeki Darciling bölgesinde geniş Himalaya plantasyonlarının temeli atıldı. Yüzyılın ikinci yarısında Asam (Hint) çayı dünya piyasalarını İngiltere lehine alt üst etti. Hindistan’da çay yetiştirilmesi komşu İran’da tüketimi tetikledi ve Kaçarlar döneminde 1897’de çay ekimi yapıldı. Günümüzün en önemli çay ihracatçılarından Seylan’da üretim 1870’te başladı. Rusya çay ziraatına 1818’de yönelmesine rağmen ancak yarım asır sonra Kafkasya sahillerinde ve özellikle Özürgeti bölgesinde ilk ürünü elde edebildi. Rusya’da çaycılık, XX. yüzyılın başında bugün Azerbaycan sınırları içerisinde kalan Lenkeran bölgesine (Hazar sahilinde) kadar genişledi. Bu arada XIX. yüzyılın ortalarında Sakar Türkleri’nden bir grup Türkmenistan’da çay tarımını başlattı ve burada 1930’lara kadar üretimi sürdürdü.

Türkler’in çayla tanışmasının iki bin yıl öncesine uzandığı tahmin edilmektedir. Hunlar’ın büyük ölçüde Çin etkisine girdikleri milâttan önce I. yüzyılın başlarına ait bulgularda bronzdan yapılmış bir kabın içerisinde çay kalıntılarına rastlanmıştır. Türkler’de çayın yaygınlaşması XII. yüzyılda yaşayan Hoca Ahmed Yesevî’ye dayandırılır. Menkıbeye göre Ahmed Yesevî, misafir olduğu Çin sınırı yakınlarındaki Türkistan köylerinden birinde kendisine ikram edilen bu sıvıyı içerek yorgunluğunu gidermiş ve herkese de bunu tavsiye etmiştir. Bununla beraber Türkler Moğol istilâları yüzünden batıya göç ettikleri süreçte çay kültüründen uzaklaştılar.

Osmanlılar’da çayla ilgili ilk bilgilerin XVI. yüzyıla kadar indiği sanılmaktadır. Ancak çayın içildiği yerlerle ilgili en eski kayıtlar Evliya Çelebi’nın eserinde yer alır. Evliya Çelebi, İstanbul ve Bitlis’ten verdiği örneklerde bazı devlet dairelerinde ve konaklarda yapılan ikramlar arasında çayı da zikreder. Onun bahsettiği XVII. yüzyıl ile sonraki birkaç yüzyılda çay yaprakları aktarlarda satılan şifalı bir bitki olmaktan öteye gitmedi. Şeyhülislâm Damadzâde Ebülhayr Ahmed Efendi 1711 yılında yazdığı Çay Risâlesi’nde çayın faydalarını uzun uzun anlatmış, ancak tarihçesine ve Osmanlı kültüründeki yerine değinmemiştir. Aynı tarihli bir belgede “kilâr-ı âmire” için satın alınan malzeme listesinde çay da görülmektedir. Bu dönemde sarayda çay içilmediğine göre bunun şerbet yapımında kokulandırıcı bir çeşni olarak kullanılmış olması kuvvetle muhtemeldir. XIX. yüzyılın başlarında resmî kurumlarda ve büyük konaklarda içecekler arasında çay da bulunmaktaydı. Miss Julia Pardoe 1835’teki Mekteb-i Harbiyye ziyaretlerinde kendilerine çay ikram edildiğini yazar. 1839’da İstanbul’a gelerek Hâşim Ağa Konağı’na yerleşen Hokandlı diplomatlar için yapılan bir aylık harcama listesinde en yüksek kalemi çay oluşturmaktaydı. İstanbul’un çay piyasasına Tanzimat’tan önce bir kısmı Kafkasya ve Buhara kökenli müslümanlar hâkimken yüzyılın ikinci yarısında Ermeni ve Rum esnafın bu ticarette söz sahibi olduğu görülmektedir. İngiliz girişimci Sir Thomas Lipton’un 1889’da piyasaya sürdüğü paket çaylar birkaç yıl içerisinde İstanbul mağazalarında yerini aldı. Çayın büyük rağbet görmesi üzerine bazı vurguncu esnaf sahtesini üretip piyasaya sürdü, devlet uzun süre bunlarla mücadele etti. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra çay ticaretinde yeniden Türkler öne çıktı. Osmanlı Devleti başlangıçta Çin ve Japonya’dan çay alırken XIX. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere de bu ticarette pay sahibi oldu. Gemilerle İstanbul Limanı’na gelen çaylar İzmir ve Trabzon limanlarına sevkedilmekte, buralardan vilâyetlere dağıtılmaktaydı. Rusya üzerinden kara yoluyla da çay nakli yapılmaktaydı.

Çayın Türkiye’de bugünkü anlamda içilmeye başlanması Tanzimat’tan sonradır. Arkadaşları arasında “Çaycı” lakabıyla anılan Hacı Mehmed İzzet Efendi’nin 1878’de yazdığı Çay Risâlesi’nde kendisini otuz yıllık tiryaki olarak nitelemesi bu alışkanlığının 1840’lı yıllarda başladığını hatıra getirir. Batılılaşma döneminde Avrupa’ya gidip oradaki yaşam biçimini gören bürokrat ve aydınlar çay kültürünü İstanbul’a taşıdılar. Öte yandan Anadolu’nun doğu ve iç kesimlerine İran ve Rusya’dan gelen göçmenler de çayın girmesini sağladı. Bugün Erzurum ve Kars yöresinde semaverle açık çay içilmesi Rus etkisini, Van ve Hakkâri dolaylarındaki çok demli içme alışkanlığı da İran etkisini göstermektedir. Nihayet XIX. yüzyılın ikinci yarısında çalışmak amacıyla Rusya’ya giden Karadenizli erkeklerin burada tanıdıkları çay bitkisini memleketlerine döndüklerinde yanlarında getirerek bahçelerinde dikmeye başlamaları sonucunda Rize ve Artvin dolaylarında amatör çaycılık başladı. Bu arada II. Abdülhamid’in tarım politikası çerçevesinde Bursa, İstanbul, Selânik ve bazı Anadolu şehirlerinde Çin’den ve Japonya’dan satın alınan çay fidanları dikildi. Ancak Osmanlı döneminde devlet eliyle yürütülen çalışmalardan sonuç alınamadı; bireysel girişimler daha başarılı oldu. Rize Ziraat Odası reisi Hulûsi Bey’in 1912 yılında Batum’dan getirerek bahçesine diktiği fidanlar tutmuş, fakat I. Cihan Harbi’nin başlaması ve Rize’nin işgali sebebiyle çalışmalar yarım kalmıştı. Savaştan sonra Halkalı Ziraat Mektebi Müdürü Ali Rızâ Bey, Ziraat Nezâreti tarafından çay yetişen yerleri inceleyip rapor hazırlaması için Güney Kafkasya’ya gönderildi. Ali Rızâ Bey’in incelemeleri neticesinde hazırladığı rapor iki yörenin benzerliğini ortaya koydu; ancak imparatorluğun yıkılması ve yeni rejime geçilmesi dolayısıyla çay politikası kesintiye uğradı. Millî Mücadele hükümetinde İktisat Vekâleti’ne getirilen ve 1924’e kadar bu görevde kalan Zihni (Derin) Bey, Ali Rızâ Bey’in raporuyla kendi tesbitlerini birleştirip hükümete tasarı olarak sundu, dönemin Rize mebuslarının desteğiyle tasarı 1924’te kanunlaştı. Rize Vilâyeti ile Borçka Kazasında Fındık, Portakal, Limon, Mandalina, Çay Yetiştirilmesi Hakkındaki Kanun’a göre hükümet bölgede çay fidanlığı kuracak ve çiftçiye ücretsiz fidan dağıtacaktı. Fakat yörede müstakil üretim yaparak bundan büyük kazanç sağlayan üretici ve tüccarların aleyhteki propagandalarıyla çayın geleceğini kestiremeyen bölge halkının çekingen tutumu yüzünden çay politikası yavaş ilerledi, ilk üretim ancak 1928’de gerçekleşti. 29 Mart 1940 tarihli kanunla çay tarımının ve üreticisinin desteklenmesi güvence altına alındı, nihayet 1947 yılında Rize Çay Fabrikası işletmeye açıldı ve ardından ihracata başlandı.

Tanzimat’tan sonra çay tüketimi yaygınlaştıkça kahvehaneler de satışına yöneldi. Avrupa’daki okuma evlerine benzer şekilde açılan kıraathanelerde çay kahvenin yerini aldı. Nihayet 1860’lardan itibaren Divanyolu-Beyazıt-Şehzadebaşı güzergâhında müdavimlerine sadece çay satan çayhaneler açıldı. II. Abdülhamid devrinin eğlence ve kültür merkezi Direklerarası’ndaki dükkânlardan neredeyse üçte birini oluşturan çayhanelere dönemin en önemli edip, şair, sanatkâr, asker ve bürokratları devam ediyordu. Çay kültürü Osmanlılar’ın son dönemlerinde roman, şiir, tiyatro, kanto gibi eserlere konu edildi. Çayla ilgili tekerleme ve bilmeceler üretildi, “çaynâme” adı verilen bir tür ortaya çıktı. Ancak çay konusundaki asıl kültürel ve folklorik birikim XX. yüzyılda oluşmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, nr. 1159/86876.

, Cevdet-Hariciye, nr. 6424.

, Cevdet-Sıhhiye, nr. 1034.

, DH.MKT, nr. 2165/103.

, nr. 18759, s. 5.

, ŞD, nr. 1830/40.

, Y.PRK.OMZ, nr. 1/84, 3/92.

Mehmed İzzet, Çay Risâlesi, İstanbul 1295.

Ebülhayr Ahmed, Çay Risâlesi, Bulak 1300.

Ali Nazîmâ, Çay, İstanbul 1309.

Mehmed Arif, Çay Hakkında Mâlûmat, İstanbul 1318.

O. Kakuzo, Çayname (trc. Ali Sühâ Delilbaşı), İstanbul 1944.

Burhan Kacar, Yapraktan Bardağa Çay, Ankara 1980.

V. Khokhlachov, Çay Alemi (trc. N. Hasanaliyev), Bakü 1990.

Asım Zihnioğlu, Bir Yeşilin Peşinde, Ankara 1998.

Aladin Goushegir, “Safevîlerden Günümüze İran’da Kahve Kahvehaneler”, Doğu’da Kahve ve Kahvehaneler (ed. H. Desmet-Gregoire – F. Georgeon, trc. Meltem Atik – Esra Özdeğer), İstanbul 1999, s. 155-193.

S. Reimertz, Çayın Kültür Tarihi, Ankara 1999.

Deniz Gürsoy, Demlikten Süzülen Kültür: Çay, İstanbul 2005.

Mustafa Duman, Çay Kitabı, İstanbul 2005.

Ali Rıza Saklı, Türk Çayının Dünü ve Bugünü, İstanbul 2008.

Kemalettin Kuzucu, Bin Yılın Çayı: Osmanlı’da Çay ve Çayhane Kültürü, İstanbul 2012.

D. Balland – M. Bazin, “Čāy”, , V, 103-107.

Hişâm Katna, “eş-Şây”, el-Mevsûʿatü’l-ʿArabiyye, Dımaşk 2005, XI, 541-544.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2020 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 285-287 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER