CİHANOĞLU KÜLLİYESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

CİHANOĞLU KÜLLİYESİ

Müellif: M. BAHA TANMAN
CİHANOĞLU KÜLLİYESİ
Müellif: M. BAHA TANMAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1993
Erişim Tarihi: 02.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/cihanoglu-kulliyesi
M. BAHA TANMAN, "CİHANOĞLU KÜLLİYESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cihanoglu-kulliyesi (02.11.2024).
Kopyalama metni

İl merkezinde bulunan ve cami, medrese, türbe-sebil ile bir çeşmeden oluşan külliye, 1170 (1756-57) yılında, Aydın-Koçarlı-Nazilli yöresinde yaşamış bir derebeyi sülâlesi olan Cihanoğulları’ndan Abdülaziz Efendi (ö. 1197/1782-83) tarafından kurulmuştur. Tasarımında klasik Osmanlı üslûbu hâkim bulunmakla birlikte cami ve şadırvandaki süslemeleriyle Osmanlı barokunun en parlak örneklerinden biri olan ve bazı ayrıntılarında da gotik üslûp etkileri taşıyan kendine has özelliklere sahip bir külliyedir. Yunan işgali sırasında büyük ölçüde tahribata uğrayan külliye 1950’lere kadar muattal kalmış, bu tarihten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmış ve birtakım eklerle donatılan medrese bölümü Vakıflar Talebe Yurdu olarak hizmete sunulmuştur (1954).

Şadırvan avlusunun basık kemerli girişi, sivri bir kemerle güneye açılan çapraz tonozlu ve merdivenli bir eyvanın içine alınmıştır. Külliyenin merkezini oluşturan ve aynı zamanda medresenin dershanesi olarak kullanıldığı anlaşılan cami ile bunun kuzeyindeki şadırvan avlusunu üç taraftan kuşatan medrese hücreleri, zemini yükseltilmiş bir platforma oturtulmak ve cami ise tonozlu bir alt yapının üzerine yerleştirilmek suretiyle çevreye hâkim bir duruma getirilmiştir. Caminin, tuğladan örülmüş sivri kemerlerle dışa açılan pandantifli ve kasnaklı kubbelerin örttüğü üç birimli son cemaat yeri vardır. İçeriden tromplar, dışarıdan onikigen kasnakla donatılmış basık bir kubbenin örttüğü kare planlı harime sahip olan mâbed, yatay bir silme ile ikiye bölünmüş beden duvarlarının alt kesiminde yer alan geleneksel Osmanlı tertibine uygun iki sıra halindeki pencerelerle aydınlanır. Trompların üzerine isabet eden sekizgen prizma biçiminde ağırlık kuleleri ve harimle son cemaat yerinin sınırında yükselen minaresi ile yapı klasik Osmanlı mimarisinde tek kubbeli camilere uygulanagelen tasarım şemasını devam ettirmektedir. Caminin alt yapısını teşkil eden ve medreseye ait olması gereken birimlerin önünde, kesme taştan tıknaz pâyelere oturan sivri tuğla kemerlerin teşkil ettiği beşik tonozlu bir revak bulunur. Basamaklarla ulaşılan son cemaat yerinde kubbe kasnakları testere dişi saçaklarla donatılmış olduğu gibi ortadaki kasnak da diğer ikisinden bir miktar yüksek tutulmuştur. Revak kemerlerinin de akantus yaprakları ve kıvrımlarla süslü barok başlıklara oturtulduğu göze çarpmaktadır.

Bâninin adını ve 1170 (1756-57) tarihini veren inşa kitâbesinin taçlandırdığı basık kemerli harim kapısının mermer söveleri, klasik Osmanlı süslemesindeki rûmîlerin barok zevke uygun bir şekilde değiştirilmesiyle oluşturulmuş motiflerle süslüdür. Harim duvarlarında, tuğla ile kaba yontulu taşın birlikte kullanıldığı Güneybatı Anadolu’ya has almaşık örgü türü görülür. Aslında sıvalı olan cephelerde, özellikle son cemaat yerinde barok üslûpta kalem işi süslemelerin bulunduğu bilinmektedir. Alt sırada yer alan bütün pencerelerle fevkanî mahfillere isabet eden üst pencerelerin dikdörtgen açıklıkları mermer sövelerle kuşatılmış ve sivri tahfif kemerleri ile donatılmıştır. Diğer tepe pencereleri ile beden duvarlarının üst kesimlerinde ve kubbe kasnağında bulunan pencereler yuvarlak kemerli olup buralarda yer alan alçı pencereler Yunan işgalinde tahrip edilmiştir. Kesme kireç taşı ile inşa edilmiş minare, alttaki kare, üstteki sekizgen kesitli olan sığ nişlerle hareketlendirilmiş iki bölümlü kaide üzerine oturur; pabuç kısmı kesik piramit biçiminde, gövde çokgen ve şerefe sade görünümlüdür.

Cihanoğlu Camii’nde görülen alçı süslemeler, mimari tasarımdan çok daha fazla dikkate değer niteliktedir. Kalıplama tekniğiyle yapıldıktan sonra kabartma oluşturacak şekilde yüzeylere tesbit edilmiş bulunan alçı tezyinat unsurları, Osmanlı baroku mimari süslemenin en çarpıcı örnekleri olup İstanbul’daki çağdaşlarını dahi gölgede bırakacak bir üslûp olgunluğu, kompozisyon zenginliği ve işçilik kalitesi sergilemektedir. Kubbenin ve sivri kemerli trompların iç yüzeylerinde, tromplar arasına yerleştirilmiş sivri kemerli sığ nişlerde, bunların arasında kalan hafif içbükey üçgen yüzeylerde, kasnak pencerelerinin arasındaki duvar parçalarında, ayrıca mihrapta beyzî ve yuvarlak madalyonlarla “S” ve “C” şeklindeki kıvrımlardan oluşan yoğun ve hareketli bir süsleme uygulanmıştır. Bu arada trompların köşe dolguları ile mihrap yaşmağının alt kesiminde görülen ve geleneksel Osmanlı süslemesinin en belirgin unsurlarından olan mukarnas dizileri, barok ağırlıklı tezyinatla dikkat çekici tezat oluşturmaktadır. Bütün bu kabartma alçı motiflerin boyalı olması süslemenin cazibesini bir kat daha arttırmaktadır. Alçı süsleme ile aynı üslûba sahip olduğu bilinen minber ise ortadan kalkmıştır.

Ahşap kubbe ile örtülü ongen prizma biçimindeki bir mermer hazne ile kubbe eteğinden hareket ederek on adet mermer sütunun taşıdığı sivri kemerlere oturan bir ahşap saçaktan müteşekkil şadırvan, klasik ve barok üslûpları kaynaştıran ilginç bir tasarım ve süslemeye sahiptir. Şadırvanın ayrıntıları arasında özellikle yivli ve burmalı sütunlar, akantus yapraklı kaide ve başlıklar, yumurta ve damlalık frizleri, beyzî madalyonlarla, “S” ve “C” şeklindeki kıvrımların ve püsküllü perde motiflerinin görüldüğü ayna taşları yer almaktadır.

Medrese hücreleri, basık kemerli birer kapı ve dikdörtgen açıklıklı birer pencere ile avluya açılan kâgir duvarlı, ahşap çatılı, ocaklarla donatılmış kare planlı birimlerdir. Doğu ve kuzey kanatları iki katlı olup 1950’den sonraki onarımda bir miktar tâdil edilmiş ve avluya bakan yönde camekânlı sofalarla donatılarak talebe yurduna dönüştürülmüştür. Eski fotoğraflarda, hücrelerin önlerinde kısa sütunlara ve köşeleri kıvrımlı başlıklara oturan, sivri kemerli, ahşap çatılı ve çift sıralı testere dişi saçakla son bulan bir revakın bulunduğu görülür.

Türbe-sebil, arsanın güney sınırında kübik gövdesi, ongen kasnağı ve on dilimli kubbesiyle caminin mihrap eksenine gelecek şekilde cadde üzerine yerleştirilmiştir. Bu çift fonksiyonlu yapı giriş cephesindeki değişik tasarımıyla dikkati çeker. İkiz sivri kemer biçiminde garip bir saçakla son bulan güney cephesinin ekseninde dikdörtgen açıklıklı giriş yer alır. Burası yanlardan birer pencere ile kuşatılmış ve iki yana açılmış perdelerle ortadaki bir madalyondan oluşan tezyinî bir levha ile taçlandırılmıştır. Yanlardaki açıklıklar, önlerindeki tezgâhlar ve içecek dağıtılmasına uygun madenî şebekelerle aynı zamanda birer sebil penceresi olarak tasarlanmışlardır. Türbe-sebile bitişik olan çeşme de dikdörtgen çerçevesi, sivri kemerli alınlığı, barok üslûpta birleşik kemerli ayna taşı ile karmaşık bir zevki yansıtır. Çeşmenin sülüs hatlı kitâbesinde Cihanzâde el-Hâc Abdülazîz adı ve 1197 (1782-83) tarihi okunmaktadır.

Cihanoğlu Külliyesi’nin en ilginç unsurlarından biri, çeşme ile şadırvan avlusunun girişi arasında doğu-batı doğrultusunda uzanan ve hangi amaçla inşa edildiği tam olarak anlaşılamayan sivri beşik tonozlu revaktır. Mimari ayrıntılarıyla olduğu kadar oranlarıyla da gotik üslûbun izlerini taşıyan bu revak, sırtını cami-medrese ikilisinin bulunduğu platformun istinat duvarına dayamakta, birer kemerle batı ve doğu yönlerine, üç kemerle de güneye açılmaktadır. Tıknaz pâyelerle istinat duvarındaki konsollara oturan ve kaval silme gruplarıyla donatılmış olan sivri kemerler, Haçlı seferlerinden sonra Doğu Akdeniz kıyılarında, Kıbrıs’ta, ayrıca Rodos ile Girit başta olmak üzere bazı Ege adalarında gelişme imkânı bulan ve XIV. yüzyılda Güneybatı Anadolu’da Beylikler dönemine ait bazı yapılarda da etkileri hissedilen gotik mimariye bağlanmaktadır. Pâyelerin kalın tutulmuş olması, ayrıca güney cephesinde kemerler arasına yerleştirilmiş duvar pâyeleriyle beşik tonozun içinde bunlara karşı gelen omurga kemerleri bu revakın, sonradan inşasından vazgeçilen veya zamanla ortadan kalkmış olan kâgir bir üst yapıyı taşımak amacıyla tasarlandığını düşündürmektedir. Taşrada âyanların XVIII. yüzyılda güçlerinin doruğuna eriştikleri ve imkânlar elverdiği nisbette Osmanlı hükümdarlarını taklit ettikleri hesaba katılacak olursa söz konusu üst yapının cami ile bağlantılı hünkâr kasrı türünde bir bölüm olduğu düşünülebilir.


BİBLİYOGRAFYA

Asaf Gökbel – Hikmet Şölen, Aydın İli Tarihi, İstanbul 1936, s. 176-179.

R. M. Riefstahl, Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mimarisi (trc. Cezmi Tahir Berktin), İstanbul 1941, s. 31-32.

Turistik Cepheleriyle Aydın, İzmir 1958, s. 38-40.

Leman Kısa, Aydın Tarihi ve Coğrafyası, Aydın 1960, s. 128-129.

G. Goodwin, A History of Ottoman Architecture, London 1971, s. 387-388.

Metin Sözen v.dğr., Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul 1975, s. 296-297, 322, 325, 333.

Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, I, 678-686.

Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 394.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 542-544 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER