https://islamansiklopedisi.org.tr/darulbedayi
Aslı Dârü’l-bedâyi-i Osmânî olan ve “güzellikler evi” anlamına gelen bu isim Ali Ekrem (Bolayır) tarafından konulmuştur. Dârülbedâyi 1931’de Şehir Tiyatrosu, semt tiyatroları açıldıktan sonra da Şehir Tiyatroları adını almıştır.
Avrupaî kültüre değer veren İstanbul Belediye Başkanı Cemil Paşa (Topuzlu) ünlü tiyatrocu André Antoine’ı Fransa’dan İstanbul’a getirterek bir konservatuvar kurulmasına ön ayak oldu. 28 Haziran 1914’te İstanbul’a gelen Antoine’ın başında bulunacağı okul bir yandan tiyatro eğitimi, öte yandan da müzik eğitimi yapacaktı. Belediye bütçesinden 12.000 frank ayrılarak üç ay için çağrılan Antoine, kuruluş hazırlıklarıyla birlikte ders programını ve giriş imtihanlarını yaptı. İmtihanlara başvuran 8’i hanım 197 kişi arasında başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere Ali Naci (Karacan), Peyami Safa, Halit Fahri (Ozansoy), Behzat Hâki (Butak), Celâl Sahir (Erozan), Emin Beliğ (Belli), Ahmet Muvahhit, İ. Galip (Arcan), Fikret Şadi, Raşit Rıza (Samako) gibi tanınmış kişiler de vardı. Ancak I. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Antoine, Fransa’nın karşısında yer alan Osmanlı Devleti’nin başşehrinden ayrılmak zorunda kaldı.
Derslerin başlayacağı sırada Antoine’ın gitmesiyle Dârülbedâyi’in açılışı ertelendiyse de onun yardımcısı olan Reşat Rıdvan, Dârülbedâyi teşebbüsünün sonuçsuz kalmaması için kamuoyunda yankı uyandıracak bir açılış töreni düzenlenmesi işine girişti. Aynı yılın kasım ayında düzenlenen törende Türk ve Batı müziğinden örnekler çalınarak açılış yapıldı. Fakat bu başlangıç yeterli olmadı ve kurum kısa bir müddet sonra resmen kapandı. Cemil Paşa’dan sonra belediye başkanı olan İsmet Bey (Canpolat), otuz yedi maddelik bir yönetmelik hazırlatarak konuyu yeniden gündeme getirdi. Yönetmeliğe göre Dârülbedâyi sadece bir okul değil aynı zamanda temsiller verecek bir tiyatro topluluğu olacaktı. Ancak kısa bir süre için verilen derslerden sonra Dârülbedâyi giderek okul hüviyetinden çıktı ve sadece temsiller veren bir tiyatro oldu. Oyunculuk eğitiminden çok oyun hazırlama işine girişildi. Mınakyan’ın denetiminde Şehzadebaşı’ndaki Ferah Sahnesi ile Kuşdili Çayırı Tiyatrosu’nda yedi sekiz oyun birden çalışılmaya başlandı. İlk temsil 20 Ocak 1916 gecesi, Hüseyin Suat’ın (Yalçın) Emile Fabre’dan Çürük Temel adıyla uyarladığı La Maison d’Argile oldu.
1916-1926 arasındaki on yıl, kurumun her an dağılma tehlikesiyle karşılaştığı bunalım dönemidir. Dârülbedâyi’in oynadığı ilk yerli oyun, Halit Fahri’nin (Ozansoy) Baykuş adlı manzum eseriydi. 2 Mart 1917 gecesi seyirci karşısına çıkarılan bu oyunu Muhsin Ertuğrul sahneye koydu ve baş rolü de kendisi üstlendi. Baykuş temsili büyük bir başarı kazanmasına rağmen problemleri çözmeye yeterli olmadı. Kurumun bütçesinde para yoktu, ayrıca yeterli sayıda oyuncuya sahip değildi ve yönetimde şahsî çekişmeler başlamıştı. Üstelik okul niteliğini kaybetmiş olan Dârülbedâyi temsilleri de hazırlıksız olarak veriyordu. Belediye Meclisi’nin 1 Kasım 1920’de yaptığı toplantıda kurum için yeni bir yönetmelik hazırlandı ve Dârülbedâyi yalnız bir tiyatro topluluğu olarak kabul edildi.
Okulsuz tiyatronun gelişemeyeceğini bilen Muhsin Ertuğrul 1920 yılı başında Almanya’ya gitti ve orada büyük yönetmenlerin yanında kendini yetiştirdi. 1921’de İstanbul’a döndüğünde Dârülbedâyi’e yönetmen olarak tayin edildi. Kurumun önemli kişileri olan Ahmet Muvahhit, İ. Galip, Behzat Hâki, Raşit Rıza onunla birlikte Dârülbedâyi’i yeniden canlandırma işine giriştiler. Ancak yönetim kurulu içindeki çekişmelerin sonu gelmedi, buna parasızlık da eklenince huzursuzluk sanatçılara da yansıdı. Bu durum karşısında sanatçılar yönetimin kendilerine bırakılmasını istediler ve sözcü olarak da Muhsin Ertuğrul’u seçtiler. İstekleri yönetim kuruluna iletilince büyük bir tepkiyle karşılaştılar; başta Muhsin Ertuğrul olmak üzere kararlarında direnen sanatçılar Dârülbedâyi’den çıkarıldı.
1926 yılının sonlarına doğru Dârülbedâyi yeni bir çalışma düzenine sokuldu. Belediye başkanlığına gelen Muhittin Bey (Üstündağ) İstanbul’daki kültür ve sanat faaliyetlerine büyük önem veriyordu. Aynı yıl Maarif Vekâleti’nde Sanâyi-i Nefîse Müdürlüğü ile Sanâyi-i Nefîse Encümeni kurularak belediyenin Dârülbedâyi konusunda atacağı adımlar desteklenmiş oldu. Yeni yönetmelikle bütçe, sanatçı aylıkları ve yönetim konuları ele alındı. 1927 yılı başlarında, dış ülkelerde çalışmalarını tamamlayıp yurda dönen Muhsin Ertuğrul tekrar Dârülbedâyi’in başına getirildi.
Gerek yönetim işlerini düzenleme, gerekse sanat çalışmalarını disiplinli bir biçimde yürütme açısından 1927-1928 dönemi Dârülbedâyi tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu olumlu gelişmede hükümetin de payı vardır. Zira 25 Haziran 1927 tarih ve 1167 sayılı kanunla ilk defa, Maarif Vekâleti’nce terbiyevî mahiyette sayılacak müesseselerin verecekleri konserler ve temsillerden istihlâk vergisi alınmaması hükmü getiriliyordu.
Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Dârülbedâyi’in bu dönemde, daha önceki basit komedi ve bulvar oyunları yerine tiyatro tarihinin büyük oyunlarını repertuvarına aldığı görülmektedir. Repertuvarda Shakespeare, Schiller, Molière, Çekhov, Pirandello, İbsen, Andreyev, Tolstoy, Strindberg gibi yabancı büyük yazarların yanı sıra Musahipzâde Celâl, Abdülhak Hâmid, Halit Fahri, Ömer Seyfeddin, Nâzım Hikmet, Faruk Nafiz, Yakup Kadri, Vedat Nedim gibi Türk yazarları da yer aldı; 1927-1930 yılları arasında on yedi yerli oyun sahnelendi. Bu arada özellikle Shakespeare’in Hamlet trajedisi çok beğenildi ve uzun süre oynandı. Muhsin Ertuğrul’un bu dönemde hazırlamış olduğu, sahne çalışmalarına ışık tutan iç tüzük Türk tiyatro tarihinin disiplinle ilgili ilk belgesidir. İleride kurulacak olan devlet tiyatrosu düşüncesi de 1927’de Ankara’ya giden Dârülbedâyi sanatçılarının teklifiyle başlamıştır. Aynı yıl İstanbul’da teşkil edilen Sanâyi-i Nefîse Birliği tiyatro eğitimine başlamış, 1930 yılında yürürlüğe giren Belediyeler Kanunu’nun 15. maddesi belediyelere “ihtiyarî” bir görev olarak tiyatro binası yapma ve tiyatro topluluğu kurma hakkını tanımıştır. Bu kanunla Dârülbedâyi daha sağlam temeller üzerine oturmuş oldu. 1928-1929 döneminde ayrıca edebî heyet yerine “okuma kurulu” (dramaturgluk) kuruldu. 1931 yılında alınan bir kararla Şehir Tiyatrosu adını alan Dârülbedâyi günümüzde İstanbul Belediyesi’ne bağlı olarak Harbiye, Fatih, Kadıköy, Üsküdar ve Gaziosmanpaşa sahnelerinde sadece temsiller vermek suretiyle faaliyetini sürdürmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
M. Kemal Küçük, Tiyatro, İstanbul 1933, s. 27, 30.
Refik Ahmet Sevengil, Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu, İstanbul 1934, I-II, 99, 101, 113.
Selami İzzet Sades, Tiyatro Konuşmaları, İstanbul 1936, s. 107.
a.mlf., Tiyatroya Dair, İstanbul 1938, s. 35, 37.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Tiyatro, İstanbul 1941, s. 21-23.
Aşot Madat, Sahnemizin Değerleri, İstanbul 1944, I, 59, 63.
M. Roussou, André Antoine, Paris 1954, s. 4.
Suat Taşer, Bir Dünya ki..., Ankara 1956, s. 81.
Burhan Arpad, Perde Arkası, İstanbul 1959, s. 24.
a.mlf., Operet 8 Tablo, İstanbul 1964, s. 51.
Halit Fahri Ozansoy, Darülbedayi Devrinin Eski Günlerinde, İstanbul 1964, s. 54, 68-70.
Özdemir Nutku, Darülbedayi’in Elli Yılı, Ankara 1969, s. 33-87.
a.mlf., Darülbedayi’in Oyun Seçimindeki Tutumu Üzerine Notlar, Ankara 1970, s. 100-133.
a.mlf., Dünya Tiyatrosu Tarihi: II, İstanbul 1985, s. 374-377.
Sevda Şener, Cumhuriyet Çağı Tiyatrosunda İnsan, Ankara 1972, s. 11.
Hafi Kadri Alpman, Portreler, İstanbul 1972, s. 153.
Metin And, 50 Yılın Türk Tiyatrosu, Ankara 1973, s. 97.
Vedat Nedim Tör, Yıllar Böyle Geçti, İstanbul 1976, s. 125.
Vasfi Rıza Zobu, O Günden Bugüne, İstanbul 1977, s. 88-89.
a.mlf., Uzun Hikayenin Sonu, İstanbul 1990, s. 171.
Gülriz Sururi, Kıldan İnce Kılıçtan Keskin, İstanbul 1978, s. 115.
Muhsin Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın (haz. Özdemir Nutku v.dğr.), İstanbul 1989, s. 353.