https://islamansiklopedisi.org.tr/doger
Kâşgarlı Mahmud (XI. yüzyıl), Oğuz boyları listesinde bu boyun adını Töker imlâsı ile yazmış ve hayvanlarına vurdukları damgaların şeklini de göstermiştir. Eserini 1206’da yazan Fahreddin Mübârek Şah’ın listesinde görülen “Rögûr”, Döğer adının müstensih tarafından yanlış yazılmış şeklinden başka bir şey değildir. Reşîdüddin ise (XIV. yüzyıl başları) Döğerler’in adını bugünkü imlâsı ile yazmış ve Döğer’in “toplanmak için” mânasına geldiğini kaydettikten sonra bu boyun ülüşünün (şölenlerde koyundan yedikleri kısım) “aşığlu”, onkununun (totem kuşu) kartal olduğunu bildirmiş ve damgasının şeklini göstermiştir. Selçuknâme adlı eserini XV. yüzyılın birinci yarısında yazmış olan Yazıcıoğlu Ali, Döğer’in “toplanmak için bir araya geleler” anlamında ve “sünük”ünün yani ülüşünün de “aşuklu umaca” olduğunu söyleyerek muhtemelen Reşîdüddin’in asıl metnindeki ifadenin tam bir tercümesini vermiştir.
Yine Reşîdüddin’deki “Türkler’in tarihi” bölümüne göre Oğuzeli’nin hükümdarlarından Dip Yavku’nun (Yabgu) beylerinden Taş Bey ile oğlu Yalgu (?) Bey bu boydan oldukları gibi Ala Atlı “Kiş Donlu” Kayı İnal Yavku’nun veziri Ayıldur da Döğerler’dendi. Bu rivayetler, Oğuzlar’ın İslâmiyet’ten önceki tarihlerinde Döğerler’in mühim bir rol oynadıklarını gösterir. Fakat onların Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda ve fetih hareketlerinde de büyük bir rol oynadıkları anlaşılmaktadır. Çünkü Cizreli ünlü tarihçi Şemseddin el-Cezerî (ö. 739/1338) Artuklu hânedanının bu boydan geldiğini bildirir. Gerçekten Artuk Bey ile oğullarının XI ve XII. yüzyıllarda Türkmenler arasında büyük bir nüfuza sahip oldukları ve asil bir aile sayıldıkları bilinmektedir.
Tahrir defterlerinde on dokuz Döğer yer adına rastlanmaktadır. Bu yerler, diğer boylarınki gibi Orta ve Batı Anadolu’da bulunmaktadır. Birçok Oğuz boyu gibi XIV. yüzyıldan itibaren kaynaklarda kendilerinden bahsedilen Döğerler’in bu yüzyılın ikinci yarısında Kuzey Suriye’deki Ca‘ber Kalesi yöresinde bir beylikleri vardı. 773 (1371) yılında bu beyliğin başında muhtemelen beyliğin kurucusu olan Sâlim Bey görülmektedir. Sâlim Bey, zamanında meydana gelen olaylardan bir çoğuna karışarak hareketli bir hayat geçirmiştir. 1371’de üzerine gelen Şam ve Halep Memlük valilerini, Hısnıkeyfâ (Hasankeyf) yöresinde yerleştiği bir dağda geri çekilmeye mecbur etti. Sâlim Bey 785 (1383) yılında Karakoyunlu Kara Mehmed Bey’in hücumuna uğradı. Kara Mehmed Döğer beyini Musul hacılarını soymakla itham etmişti. Kara Mehmed’in etrafı yağmalayarak kendisine yaklaşması üzerine Sâlim Bey Memlükler’in Halep valisi Yolboğa’ya sığınmak zorunda kalmıştı.
1390 yılında ikinci defa Memlük tahtına geçen Sultan Berkuk, vaktiyle tahttan indirilmesinde önemli rol oynamış bulunan Emîr Mintaş’ın Sâlim Bey’in yanında olduğunu öğrenince bir emîrini göndererek ondan Mintaş’ı teslim etmesini istedi. Fakat Sâlim Bey Mintaş’ı Berkuk’a teslim etmeyerek serbest bıraktı. 796’da (1393-94) Sâlim Bey Timur’un adamlarından Dolat (Devlet) Hoca’yı esir alarak Halep valisine gönderdi. Buna çok sevinen Sultan Berkuk, aynı yıl Şam’da yanına gelen Döğer beyine hil‘at giydirerek büyük bir itibarda bulundu. Fakat Sâlim Bey 799 (1396-97) yılında Şam valisi tarafından tevkif edildi. Bundan sonra kaynaklarda adına rastlanmamaktadır. Bu husus, Sultan Berkuk’un gizli bir emriyle Sâlim Bey’in öldürülmüş olduğunu düşündürmektedir. Kaynakların verdiği bilgiye göre Sâlim Bey cesur, faal ve dirayetli bir emîrdi.
Sâlim Bey’den sonra Ca‘ber Beyliği’nin başına oğullarından Seyfeddin Dımaşk Hoca geçti. Timur istilâsının meydana getirdiği kargaşalıktan ve 1399’da Berkuk’un yerine geçen oğlu Ferec’in zayıf bir şahsiyet olmasından faydalanarak Ruha (Urfa), Siverek, Suruç, Harran ve Cemlim’i idaresi altına aldığı gibi Benî Kilâb ve Benî Şâdî adlı Arap oymaklarını da kendisine tâbi kıldı. Fakat 806 (1404) yılında göçebe Araplar’ın tanınmış emîri Nuayr lakaplı Muhammed b. Hıyâr ile giriştiği savaşta yenildi ve hayatını kaybetti.
Ondan sonra Döğerler’in başına kardeşi Gökçe Mûsâ geçti. Dımaşk Hoca’nın öldürülmesini fırsat bilen Akkoyunlu Karayülük Osman Bey Urfa’yı alıp şehri hizmetindeki Gökçe Mûsâ’nın amcası oğlu Yağmur’a verdi. Yağmur Bey Karayülük’ü metbû tanıyarak bir müddet Urfa’ya sahip oldu. 1405 yılında Karakoyunlu Beyi Kara Yûsuf Şam’dan ülkesine dönerken Ca‘ber’de Gökçe Mûsâ’ya misafir olmuştu. Bu tarihten itibaren Döğerler gittikçe artan Akkoyunlu tehlikesi karşısında Karakoyunlular’a bağlandılar. Nitekim Gökçe Mûsâ, Kara Yûsuf’un hemen bütün savaşlarına katılmış ve Karakoyunlu beyinin başarılarında rol oynamıştır. Bu sırada yine Kara Yûsuf Bey’in emîrleri arasında Döğer İlyas Bey’in de adı geçer. Fakat onun Gökçe Mûsâ ile akrabalığı hakkında herhangi bir bilgi yoktur.
Akkoyunlu Beyi Karayülük, Yağmur Bey’e vermiş olduğu Urfa şehrini bilinmeyen bir sebepten dolayı ondan alarak yeğeni Nur Ali Bey’e teslim etti. Yağmur Bey Karakoyunlular’ın yardımı ile Urfa’yı geri almak istemişse de başarı gösterememiş, çok geçmeden de oğlu ile birlikte vebadan ölmüştür (817/1414). Onun bu sırada Suruç hâkimi olduğu anlaşılmaktadır.
824 (1421) yılında Karayülük Osman Bey ile Karakoyunlu İskender Mirza arasında Şeyhkendi’nde yapılan meşhur savaşta Ca‘ber hâkimi Gökçe Mûsâ ve oğlu Mısır, Karakoyunlu ordusunda bulundukları gibi Kerkük ve Tâuk hâkimi Ceneklü Hasan da emrindeki Döğer beyleriyle birlikte İskender Mirza’nın yanında yer almıştı. İskender Mirza 829 (1425) yılında kaynatası Gökçe Mûsâ’ya Musul’u verdi. Döğer beyi Musul’a dört yıl hâkim olduktan sonra şehri Karakoyunlu İsfahan Mirza’ya teslim etmek zorunda kalarak Ca‘ber’e döndü.
Akkoyunlu Karayülük Osman Bey’in ölümü üzerine (839/1435) Döğerler, Âmid (Diyarbakır) yakınlarına kadar giden bir akında karşılarına çıkan Karayülük’ün torunu Cihangir Mirza’yı esir alarak Kahire’ye gönderdiler. Memlük Hükümdarı Barsbay, başarısını tebrik ederek Gökçe Mûsâ’ya 1000 altın yollamışsa da bu para ulaşmadan Döğer beyi ölmüştü (1436). Gökçe Mûsâ’dan sonra kimin Ca‘ber hâkimi olduğu bilinmemektedir.
Sâlim Bey’in üçüncü oğlu Hasan Bey, Sultan Barsbay’ın teveccühünü kazanarak Buhayre valiliğine tayin edildi. Barsbay’ın halefi Sultan Çakmak devrinde Humus valisi olan (853/1449) Hasan Bey beş yıl sonra İnal zamanında da Aclûn valiliği yapıyordu. Ölüm tarihi bilinmeyen Hasan Bey gibi Memlük hizmetine girmiş olan oğlu Emirze ise 1485 yılında Kerek valiliğine tayin edilmişti.
Memlük kaynaklarında Yar Ali, Mahmud ve Katı (?) adlı Döğer beylerinden de söz edilmektedir. Bu beylerin Halep ve Hama yörelerinde yaşayan Döğer oymaklarının beyleri olmaları muhtemeldir. Bunlardan Katı 857 (1453) yılında Buhayre valisi idi.
XVI. yüzyılda Halep Türkmenleri ile Boz-ulus içinde, ayrıca Kerkük ve Sîs (Kozan) yörelerinde Döğerler’e mensup bazı oymaklara rastlanmaktadır. Bunlardan Halep Türkmenleri arasında yaşayan Döğer oymağı, Kanûnî devrinin ilk yıllarında Halep Döğeri (230 hâne/vergi evi) ve Hama Döğeri (199 hâne) olmak üzere iki kola ayrılmıştı. Aynı devirde Diyarbekir bölgesindeki Boz-ulus arasında bulunan Döğer oymağı da 195 hâneye sahipti. Bu Döğer oymağının Halep Türkmenleri’ne mensup Döğerler’in bir kolu olması muhtemeldir. Aynı yüzyılda Dımaşk çevresindeki 50 hâneli Döğer oymağının ise Halep Döğerleri’nin bir obası olduğu anlaşılmaktadır.
XVI. yüzyılda Kerkük ve Sîs sancaklarında bu adla küçük oymaklar olduğu gibi Urfa yöresinde de “Ekrâd” olarak vasıflandırılan kalabalık nüfuslu Döğerlü adlı bir oymak vardı. Fakat bu oymağı meydana getiren şahıslar arasında Bayram, Gündoğmuş, Budak, Yağmur, Kaya, Tanrıverdi, Durmuş, Satılmış ve Karkın gibi Türkçe adlar taşıyanlar görülmektedir. Bu husus Döğerlü oymağının aslen Türk olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Şah Abbas’ın kitapçıbaşısı Afşar Sâdıkī’nin tezkiresinde, Döğer boyuna mensup Pîrî Bey’den söz edip onun şair, mûsikişinas ve çok eseri bulunan değerli bir insan olduğunu söylemesi, İran’da da Döğerler’e mensup küçük bir zümrenin diğer Türkmen teşekkülleri arasında yaşamış olduğunu düşündürmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 57.
BA, TD, nr. 393; nr. 1040 (Halep); nr. 561 (Boz-ulus); nr. 965 (Ruha).
Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ, TSMK, Hazine, nr. 1653, vr. 385b; a.e. (nşr. Behmen Kerîmî), Tahran 1338 hş., I, 40; a.e.: Oğuz Destanı: Reşideddin Oğuznamesi, Tercüme ve Tahlili (trc. Zeki Velidi Togan), İstanbul 1972, s. 50, 54; a.e.: Die Geschichte der Oġuzen des Rašīd ad-dīn (trc. K. Jahn), Wien 1969, s. 49, 50.
Muhammed b. İbrâhim el-Cezerî, Cevâhirü’s-sülûk, Paris Bibliothèque Nationale, Manuscrits arabs, nr. 6739, s. 377.
Yazıcızâde Ali, Târîh-i Âl-i Selçûk, TSMK, Revan Köşkü, nr. 1390, s. 25.
Makrîzî, es-Sülûk, III-IV, bk. İndeks.
İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire (Popper), VI, 167, 342; VII, 91-95, 96, 398, 427.
a.mlf., Ḥavâdis̱ü’d-dühûr (nşr. W. Popper), Berkeley 1942, s. 55, 279-280.
Ebû Bekr-i Tihrânî, Kitâb-ı Diyârbekriyye (nşr. Necati Lugal – Faruk Sümer), Ankara 1962, I, 51-52, 66-67, 78, 79, 91, 120-123.
Hısnıkeyfâ Vekāyinâmesi, Wien Nationalbibliothek, Mxt. 355, vr. 103b, 104a.
Ahmed Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, İstanbul 1931, s. 107.
The Chronography of Gregory Abu’l-Faraj, London 1932, Ekler kısmı, s. XXXV.
Sâdıkī-i Kitâbdâr, Mecmaʿu’l-ḫavâṣ (nşr. R. Hayyâmpûr), Tebriz 1327/1948, s. 120-121.
Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1980, s. 244-255.
a.mlf., “Döğerler’e Dair”, TM, X (1951-53), s. 139-158.
a.mlf., “Döger”, EI2 (İng.), II, 613-614.