HÜCCETULLĀHİ’l-BÂLİGA - TDV İslâm Ansiklopedisi

HÜCCETULLĀHİ’l-BÂLİGA

حجّة الله البالغة
Müellif:
HÜCCETULLĀHİ’l-BÂLİGA
Müellif: BEKİR TOPALOĞLU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1998
Erişim Tarihi: 18.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/huccetullahil-baliga
BEKİR TOPALOĞLU, "HÜCCETULLĀHİ’l-BÂLİGA", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/huccetullahil-baliga (18.04.2024).
Kopyalama metni

Kısa bir sunuşun ardından bir mukaddime ile iki bölümden meydana gelen eserin sunuş kısmında müellif, dinî ilimlerin temeli olarak kabul ettiği hadisin önemine kısaca temas ettikten sonra bütün İslâmî ilimler içinde en zor, en derin fakat en önemli ilmin hikmet-i teşrî‘ (dinî hükümlerin konuluş sebepleri ve amaçlarına dair ilim) olduğunu, ancak bu ilim sayesinde dinî konuları kavrama ve uygulama imkânı bulunduğunu söyler. Hz. Peygamber ile sahâbe ve tâbiînin sözlerinde, ayrıca bazı âlimlerin eserlerinde yer yer hikmet-i teşrî‘ konularına ışık tutan açıklamalar yer almakla birlikte pek az âlimin bu alanda müstakil eser yazdığını, çünkü böyle bir eser telif edebilmek için şer‘î ilimlerin yanında ledünnî-vehbî bir ilme, keskin bir zekâya, üstün ifade kabiliyetine ve geniş bir tecrübeye sahip olmak gerektiğini belirtir. Kendisinin bu hususta yeterli donanımı bulunduğuna işaret ettikten sonra hikmet-i teşrî‘ konusunda bir eser yazmaya karar vermesini sağlayan bazı olağan üstü haller yaşadığını ve nihayet dostu Muhammed Âşık’ın ısrarı üzerine eserini yazmaya başladığını, içinde “el-hüccetü’l-bâliga” (en isabetli delil) tabirinin yer aldığı En‘âm sûresinin 149. âyetinden ilham alarak eserine Ḥüccetullāhi’l-bâliġa adını verdiğini ifade eder. Sunuş kısmında da belirtildiği üzere müellif eserin tamamında hem selef tarzı bir hadis anlayışına hem de tasavvufî ilham metoduna dayanmaya çalışır.

Mukaddimede, şer‘î hükümlerin herhangi bir gaye ve hikmetinin bulunmadığı yolundaki iddianın yanlışlığı âyet, hadis ve sahâbe sözlerine dayanılarak ortaya konur. Ayrıca hikmet-i teşrî‘ konusunda aklî ve naklî delillerin birlikte kullanılması gerektiği, sadece ehliyetli kimselerin bu hususta görüş bildirmelerinin gerekli olduğu ifade edilir. Şer‘î hükümlerde mevcut sır ve hikmetlerin biri sevap-günah, diğeri dinî hayatın düzeni olmak üzere iki yönden ele alınabileceğini belirten müellif eserini, şer‘î hükümlerde gözetilen amaçların dayandığı genel ilkelerle Hz. Peygamber’in tebligatındaki hikmetlerin açıklanması şeklinde iki ana bölüme ayırdığını söyler. Bu bölümler de kendi içinde alt bölümlere ayrılmıştır.

Şah Veliyyullah, birinci bölümün “Yükümlülük ve Yaptırım” başlıklı birinci alt bölümünde madde âleminde olduğu gibi mânevî-ilâhî âlemde de sebep-sonuç bağlantısı ve gaye düzeninin bulunduğunu belirtir ve bu iddiasını ispat etmek için Eflâtun felsefesiyle Yeni Eflâtunculuğun kavram ve fikirlerinden faydalanarak açıklamalar yapar. Eserde günah ve sevaplara terettüp eden ceza ve mükâfatın dünya ve âhirette gerçekleşme şekilleri üzerinde durulduktan sonra fertlerin ve toplumların maddî ve mânevî ihtiyaçlarıyla bunları karşılama yöntemleri, iktisat ve siyaset konuları ele alınır; mutluluğun mahiyeti, gerçek mutluluğun elde edilişi açısından insanların farklı yaratılışlara sahip bulunuşu ve mutluluğu kazanmanın yolları anlatılır. İyilik ve kötülük (sevap-günah, birr-ism) konusunun işlendiği bölümde “birr” ve “ism” kavramlarının tanımı yapıldıktan sonra bunlardan ilkinin insanın yapısındaki melekiyet, ikincisinin de hayvaniyet yeteneklerini temsil ettiği, iyilik yeteneklerinin geliştirilip hâkim kılınmasının evrensel yöntemlerinin bulunduğu kaydedilir ve eserin bu yöntemleri açıklama görevini üstlendiğine işaret edilir. Bu kısımda ayrıca iyiliğin temel ilkesi olduğu belirtilen tevhid konusuna, ardından onun zıddını oluşturan şirk bahsine geçilir. Daha sonra iyiliğin en önemli türlerinden kabul edilen ilâhî sıfatlar, yine aynı mahiyette gösterilen kadere imanla ibadetin ilâhî bir hak olduğuna inanma konuları işlenir. Allah’a bağlılığın simgeleri olarak kabul edilen Kur’an, Kâbe, Peygamber ve namaza değer vermenin gerekliliği vurgulanır; ardından da başlıca ibadetlerin hikmetleri üzerinde durulur, kötülük konusu ve çeşitleri ele alınarak bunların insan hayatı üzerindeki zararları anlatılır.

Dinî ve içtimaî hayatın yönetiminden bahsederken hem maddî hem mânevî hayatın düzenlenmesinde yol göstericilere ihtiyaç bulunduğunu, bu görevi üstlenecek kişilerin sadece peygamberler olabileceğini ifade eden müellif, aslında bir tek hak din bulunduğu halde bazı dinî hükümlerin asırlara ve kavimlere göre değişmesinin sebeplerini açıklar. Daha sonra eserde niyet-amel ilişkisi, ilâhî rızâ ve gazabın hikmeti, dinî mükellefiyet ve uygulamalar için belli vakit ve miktar belirlenmesinin gerekçeleri, zamanında yerine getirilmeyen görevlerin kazâ ediliş sebebi gibi konulara dair açıklamalardan sonra toplumların dinî ve dünyevî düzenlerinin bozulmaması için peygamberlerin yol göstericiliğinin gerekliliği vurgulanmış, maddî ve mânevî hayatı düzenleyen dinî emir ve yasakların iç içe bir sistem oluşturduğu ifade edilmiş, teşrî‘de önemli bir ilke olarak kabul edilen kolaylaştırma ve uygulanabilirlik prensiplerine temas edilmiş, özendirme ile sakındırma (tergīb ve terhîb) yöntemlerinin bazı özellikleri belirtilmiştir. İnsanlığın en üst mertebesinde bulunan peygamberlerden en alt tabakadaki inatçı kâfirlere kadar bütün inanç gruplarının yetkinlik veya eksiklik açısından konumları üzerinde de durulan eserde daha sonra, bütün insanların samimiyetle benimsediği bir dine sahip bulundukları halde sapmaların ortaya çıkması sebebiyle âdil ve hâkim bir dinin yani İslâmiyet’in zuhurunun bir ihtiyaç olduğu belirtilmiş, İslâm’ın önceki ilâhî dinlerden farklı hükümler getirmesinin ve onlarda bulunan bazı hükümleri kaldırmasının sebepleri açıklanmış, bu arada kaldırılan veya ıslah edilen Cahiliye inanç ve davranışlarından örnekler verilmiştir.

Sünnetten dinî hüküm çıkarma konusuna tahsis edilen diğer bir alt bölümde Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarının kaynağı, bağlayıcılığı, sünnetin sübûtu ve nesilden nesile intikal şekilleri, hadis kitaplarının sıhhat açısından tasnifi, nassı anlama ve yorumlamanın bazı yöntemleri, farklı hükümler ihtiva eder gibi görünen hadislerin uygulanma şekilleri hakkında bilgi verilmiştir.

Birinci bölümün sonuna konan ve kitabın nâşirleri tarafından sadece bir nüshada yer aldığı belirtilen ekte (tetimme) sahâbe, tâbiîn ve daha sonraki fakihlerin fer‘î hükümlerdeki görüş ve uygulama farklılıklarının sebepleri üzerinde durulmuş, ardından fıkıhta sünnete bağlı olanlarla kıyas yöntemini kullanan âlimler ve bunların metotları anlatılmıştır. Burada ayrıca fıkıh alanında taklitçiliğin IV. (X.) yüzyıldan itibaren başladığı da belirtilmiştir.

Ḥüccetullāhi’l-bâliġa’nın ikinci bölümünde Resûl-i Ekrem’in hadislerinde ortaya koyduğu öğretinin hikmetleri anlatılmıştır. Birinci bölümde sözü edilen genel kuralların bir bakıma uygulanmasından ve çeşitli dinî görevlerin hikmetlerinin açıklanmasından ibaret olan bu bölümde iman konularına, Kitap ve Sünnet’e bağlı kalmanın önemine, temizlik, namaz, zekât, oruç ve hac bahislerine hadisler çerçevesinde ve hikmet açısından temas edilmiş, ardından “dinî mükellefiyetlerin kişide meydana getireceği mânevî yükseliş, erdem ve yetkinlik” anlamındaki “ihsan” ile bu kavramın kapsamına giren dinî-ahlâkî tutum ve davranışlar üzerinde durulmuştur. Müellif, çok önem verdiği ve geniş yer ayırdığı ihsan bahsinin sonunda bu hasletin gerçekleşmesiyle ortaya çıktığını düşündüğü makamlar ve haller konusunu işlerken akıl, kalp ve nefis ile sûfîlerce önem verilen ruh ve sır kavramları hakkında da bilgi vermiştir. Eserde geçim temini, alışveriş, malî yardımlaşma ve miras hukukuna dair bazı konular sebep ve hikmetleri açısından ele alınmış; daha sonra aile hayatı, yönetim, yargı ve cihad gibi meselelere; ardından yeme içme, giyim kuşam gibi günlük hayatla ilgili birçok konuya dair görüşlere ve dinî hükümlere yer verilmiştir.

Eserin “Muhtelif Konulardan” başlıklı kısmında Hz. Peygamber’in hayatına ve bazı hasletlerine dair kısaca bilgi verilmiş, ardından “Fitneler” başlığı altında insanın kendi mânevî hayatında, aile fertlerinde, içtimaî ve dinî hayatta görülen bozulmalara temas edilmiş, “Menkıbeler” başlıklı son kısımda ashabın bazı üstünlükleri anlatılmıştır.

İslâm dininin inanç, ibadet, hukuk ve ahlâk alanlarına dair hüküm ve kurallarının konuluş hikmetlerine, fert ve toplumun dünya ve âhiret mutluluğunu sağlama açısından dayandığı gerekçelere Kur’an ve Sünnet’te yer yer işaret edildiği gibi ilk dönemlerden itibaren İslâm âlimleri de hikmet-i teşrî‘ denilen bu konuya ilgi duymuşlardır. Şah Veliyyullah ise aynı konuyu incelerken emir ve yasakların hikmetlerini beyan etmesi bakımından hadislere ağırlık verip birinci bölümün sonunda kitabının adını anarken konusunu “ilm-i esrâr-ı hadîs” olarak zikretmişse de âyetlerden de yararlandığı görülür.

Şah Veliyyullah, sahâbe ve tâbiînden itibaren İslâm âlimlerinin hikmet-i teşrî‘ konusuna önem verdiklerini söyleyip bir yerde Gazzâlî’nin adını zikretmişse de hangi kaynaklardan faydalandığını belirtmemiştir. Ancak onun tasavvufî yaklaşımlar bakımından Gazzâlî ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den, diğer birçok konuda ise Takıyyüddin İbn Teymiyye ile İbn Kayyim el-Cevziyye’den istifade ettiği anlaşılmaktadır.

Ḥüccetullāhi’l-bâliġa genelde İslâmiyet’in fert ve toplum hayatındaki yeri ve önemi, özel olarak da dinî emir, yasak ve tavsiyelerin sebep, hikmet ve gerekçelerini konu edinmiş hacimli bir eserdir. Müellifin birçok meseleye fıtrat, hikmet ve mantık açısından yaklaşması dikkat çekicidir. Onun bu azim ve gayreti konuyla ilgilenen sonraki âlimlere hem cesaret vermiş hem de doküman hazırlamıştır.

Muhammed Zâhid Kevserî, Şah Veliyyullah’ın Hindistan’da hadis ilminin canlandırılmasında takdire şayan hizmetler ifa etmekle birlikte bazı eserlerinde bir yandan kelâm, felsefe ve tasavvufa dair görüşleri bir yandan da Haşviyye’ye ait telakkileri toplayıp birbirine karıştırdığını, bu yüzden fikirlerini açıkça ortaya koyamadığını, buna rağmen cüretkâr davrandığını söylemiş ve yadırganacak görüşlerinden örnekler vermiştir (Ḥüsnü’t-teḳāḍî, s. 116-121). Dihlevî eserinde, birçok görüş ve tercihine mesnet teşkil etmek üzere Eflâtun’un ideler âlemine benzeyen bir misal âlemine, ayrıca Fârâbî’nin feyiz ve sudûr nazariyesindeki akıllar ve nefisler sistemine benzeyen bir “mele-i a‘lâ” sistemine de yer verir. Ayrıca bazı âyetleri mâkul sayılamayacak te’villere tâbi tutmak, sıhhati tartışmalı birçok rivayeti hadis kabul edip dayanak yapmak suretiyle bundan dinî ve metafizik konularda sonuçlar çıkarmaya çalışır. Eserin başında hadislerin sır ve hikmetlerini açıklamayı hedeflediğini söylediği halde yer yer sübjektif davranarak bazı felsefî-tasavvufî görüşleri destekleyecek mahiyetteki kuşkulu veya asılsız rivayetleri almış veya sahih hadisleri bu görüşleri destekleyecek şekilde keyfî yorumlara tâbi tutmuştur. Bu tür yorumlara eserin genel ilkelere dair birinci bölümünde daha çok rastlanmaktadır. Bununla birlikte müellifin dinî emir, yasak ve tavsiyelerin hikmet ve gerekçelerini açıklamaya çalışırken ortaya koyduğu psikolojik ve sosyolojik yaklaşımların takdire şayan olduğunu söylemek gerekir.

Ḥüccetullāhi’l-bâliġa birçok defa basılmış (Bulak 1284, 1286, 1294; İstanbul 1317, 1318, 1322 [Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’inin kenarında]; Kahire 1322, 1355; Delhi 1953), ayrıca Seyyid Sâbık (Kahire, ts.) ve Muhammed Şerîf Sükker tarafından neşredilmiştir (I-II, Beyrut 1410/1990). Ancak bu neşirler titiz bir çalışmanın ürünü olmayıp birçok yanlış ihtiva etmektedir. Ubeydullah Sindî tarafından üzerinde bir şerh yazılan Ḥüccetullāhi’l-bâliġa (Lahor 1950) başta Urduca olmak üzere çeşitli dillere tercüme edilmiştir. Hâlid A. İsrâîlî (Âyâtullāhi’l-kâmile adıyla, Lahor, ts.), Ebû Muhammed Abdülhak Hakkânî (Karaçi, ts.) ve Abdul Rahim (Lahor, ts.) tarafından ayrı ayrı Urduca çevirileri yapılan eseri, Ali Genceli kısmen (Ankara 1971) ve Mehmet Erdoğan tam olarak (I-II, İstanbul 1994) Türkçe’ye, Marcia K. Hermansen de İngilizce’ye (The Conclusive Argument from God, Leiden 1996) tercüme etmişlerdir.

XIX. yüzyıldan itibaren yenilikçi hareketlerin ilham kaynağı olan eser zaman zaman ders kitabı olarak okutulmuş ve çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Müellifin ilmî ve fikrî yönleri üzerinde çok sayıda çalışma yapıldığı gibi (Şah Veliyyullah konusundaki bibliyografya denemeleri için bk. Kabir Ahmad Khan, VII/1 [1986], s. 59-64; Hermansen, XI/3 [1988], s. 27-30) doğrudan Ḥüccetullāhi’l-bâliġa ile ilgili makaleler de yazılmıştır. Bunlar arasında Sabîh Ahmed Kemâlî’nin, “The Concept of Human Nature in Hujjat Allāh al-Balighah and its Relation to Shah Waliy Allāh’s Doctrine of Fıqh” (, XXXVI/3 [1962], s. 207-224; XXXVI/4 [1962], s. 256-274); Ebü’l-Hasan Ali en-Nedvî’nin “Şah Veliyyullah aor Un ki Kitâb Ḥüccetullāhi’l-bâliġa” (el-Ḥaḳ, XIX/5 [1984], s. 47-49); M. K. Hermansen’in “Shāh Walī Allāh of Delhi’s Ḥujjat Allāh al-Bāligha: Tension between the Universal and the Particular in an Eighteenth-Century Islamic Theory of Religious Revelation” (, LXIII [1986], s. 143-157) ve M. Abdülhak Ensârî’nin “The Philosophy of the Islamic Shari’ah: A Study of Shah Wali Allah’s Hujjat Allah al-Balighah” (International Seminar on Islamic History, Art and Culture in South Asia, Islamabad 1986, s. 391-402) adlı çalışmaları zikredilebilir.


BİBLİYOGRAFYA

Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, Ḥüccetullāhi’l-bâliġa (nşr. M. Şerîf Sükker), I-II, Beyrut 1410/1990.

M. Zâhid Kevserî, Ḥüsnü’t-teḳāḍî fî sîreti’l-İmâm Ebî Yûsuf el-Ḳāḍî, Humus 1388/1968, s. 116-121.

M. A. Aziz, A History of Pakistan, Lahore 1979, s. 70-73.

A. D. Muztar, Shah Wali Allah: A Saint-Scholar of Muslim India, Islamabad 1979, s. 87-135, 180-181.

Fazlurrahman, İslâm (trc. Mehmet Dağ – Mehmet Aydın), İstanbul 1981, s. 225.

Ebü’l-Hasan Alî en-Nedvî, Ricâlü’l-fikr ve’d-daʿve fi’l-İslâm, Küveyt 1985, s. 167-192.

J. M. S. Baljon, Religion and Thought of Shāh Walī Allāh Dihlawī: 1703-1762, Leiden 1986.

, s. 97-98, 143-147.

a.mlf., “İle’l-Edebi’l-ʿArabî” (trc. Abdülhamîd en-Nu‘mânî), S̱eḳāfetü’l-Hind, IV/1, New Delhi 1953, s. 65.

H. Basri Çantay, “Müceddid Büyük Âlimlerden Şah Veliyyullah Dihlevî”, Hilâl, I/8, Ankara 1959, s. 11-13.

Aziz Ahmad, “Political and Religious Ideas of Shāh Walī-Ullāh of Delhi”, , LII/1 (1962), s. 22-30.

Muhyiddin el-Elvâî, “el-Müʾellefâtü’l-ʿArabiyye li-ʿulemâʾi’l-Hindi’l-müslimîn”, , XXXVIII/7 (1967), s. 721-726.

Kabir Ahmad Khan, “A Select Bibliography of Writings by and about Shāh Walī-Allāh Dihlavī in English and Urdu”, , VII/1 (1986), s. 56-65.

M. K. Hermansen, “The Current State of Shāh Walī Allāh Studies”, , XI/3 (1988), s. 17-30.

Muhammed el-Faruque, “Some Aspects of Muslim Revivalist Movements in India during the 18th Century: The Activities of Shāh Walī-Allāh of Delhi”, , LXIII/3 (1989), s. 19-41.

Abdul Azim Islahi, “Shah Wali Allah’s Concept of Al-Irtifaqat (Stages of Socio-Economic Development)”, Journal of Objective Studies, II/1, Aligarh 1990, s. 46-63.

A. S. Bazmee Ansari, “Al-Dihlawī, S̲h̲āh Walī Allāh”, , II, 254-255.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 18. cildinde, 453-455 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER