https://islamansiklopedisi.org.tr/ishak-b-ali-er-ruhavi
Ruha’da (Urfa) doğdu. Irak yöresinde yaşadığı, bir ara Halep’te bulunduğu anlaşılmaktadır. Steinschneider kaynak göstermeden onun bir hıristiyan olduğunu söyler. J. Christoph Bürgel ise Edebü’ṭ-ṭabîb’in mevcut yazmasının ilk sayfasındaki “İshak b. Ali el-Yehûdî” kaydına dayanarak müellifi kendisinden daha meşhur yahudi meslektaşları arasında görme eğilimindedir (ZDMG, CXVII [1967], s. 91). Yine Edebü’ṭ-ṭabîb’deki bazı ifadelerinden onun tek tanrıcı olduğu sonucu çıkmaktadır. Meselâ bir yerde (Edebü’ṭ-ṭabîb [nşr. F. Sezgin], s. 12) Allah’ın vahdâniyyetini ikrar etmenin gerektiğini vurgularken bir başka yerde (a.g.e., s. 20) Huneyn b. İshak’ın tevhid mezhebine aykırı inanca sahip bulunduğundan söz eder. Bu bilgilere göre Ruhâvî’nin yahudi olması ihtimali yüksektir. Fuat Sezgin de onun bir muvahhid olduğunu teyit etmektedir (GAS, III, 264). Hakkında tek kaynak olan İbn Ebû Usaybia’nın verdiği kısa mâlûmata göre Ruhâvî, döneminde başarılı bir hekim olarak ün yapmış, ayrıca bir Câlînûs (Galen) uzmanı sayılmıştır (ʿUyûnü’l-enbâʾ, s. 342). Ruhâvî’nin ölüm tarihi tesbit edilememiştir. Edebü’ṭ-ṭabîb’in ilmî neşrini hazırlayan Müreyzin Saîd Müreyzin Useyrî eserin başına eklediği incelemede Ruhâvî’nin, tabiplerin mesleklerini icraya başlamadan önce imtihan edilmesi yönündeki bir temennisinin 319’da (931) Abbâsî Halifesi Muktedir-Billâh tarafından uygulamaya konulduğunu hatırlatarak onun 319’dan önceki bir tarihte vefat ettiği sonucuna varır (Edebü’ṭ-ṭabîb, neşredenin girişi, s. 8-9).
Edebü’ṭ-ṭabîb’deki dinî üslûptan anlaşıldığına göre sağlam bir Tanrı inancına sahip olan Ruhâvî ahlâk mefhumuna son derece önem vermekteydi. Onun, gerçek bir hekim olmanın ilk şartı olarak yaratıcı bir Tanrı inancını ileri sürmesi bu bakımdan ilgi çekicidir. Tanrı her şeye kādir, hikmet sahibi, öldüren, dirilten, hasta eden, şifa veren bir varlıktır. Bir hekim bütün sevgi ve düşüncesini gönülden Allah’a yöneltmelidir (Edebü’ṭ-ṭabîb [nşr. F. Sezgin], s. 9-10). İnancını Aristo’nun Metafizika ve Fizika adlı eserlerinden, Eflâtun’un Phaidon diyalogundan, Hipokrat yemininin Arapça nüshasından (Kitâbü’l-Eymân ve’l-ʿuḳūd), Câlînûs’un Fî Menâfiʿi’l-aʿżâʾ adlı eserinden iktibaslarla destekleyen Ruhâvî, Allah’ın varlığı ve O’nun yarattıkları hakkındaki bilgisinden hareketle esas itibariyle şifa verenin Allah olduğu, dolayısıyla tıp sanatının insanlara Allah tarafından ilham edildiği fikrini vurgulamak istemektedir (a.g.e., s. 11-17). Bunu yaparken de üstadı Câlînûs’un otoritesine başvuran Ruhâvî, beşerî bilgiye ait metotların genel bir tıp teorisinin esaslarını kurmaya yetmeyeceğini ve bu ilmin esasları bakımından ilâhî ilhama dayandığını ileri sürer.
Ruhâvî’ye göre başta tıp olmak üzere bütün uygulamalı bilimlerde akıl yürütme ve deney şeklinde iki metot vardır. Bu metotlardan her birinin yalnız başına tıp sanatının icrasında yetersiz olduğu açıktır. Tıbbın hem ilim hem uygulama yönü iki metodun birleştirilmesini gerektirir.
Edebü’ṭ-ṭabîb dışındaki eserlerinin de Câlînûs’un kitaplarından derlenen metinlerden oluşmasından hareketle Ruhâvî’nin Câlînûsçu tıp teorisine sonuna kadar sadık kaldığı söylenebilir. Câlînûs, yalnız bir tıp otoritesi olarak değil Ârâʾü Buḳrâṭ ve Felâṭun, Fi’l-Aḫlâḳ, Fî Enne ḳuva’n-nefs tevâbiʿ li-mizâci’l-beden adlı eserleriyle bir filozof olarak da Ruhâvî’yi ilgilendirmiş ve müellif bu eserlere sık sık başvurmuştur. Ruhâvî, Câlînûs’un felsefî eserlerinin etkisiyle Eflâtuncu üçlü nefis teorisini benimsemiş; akıl, öfke ve şehvet güçlerinin sırasıyla beyin, kalp ve karaciğerle organik seviyedeki ilişkisini yine Eflâtun’un adalet doktrinine göre bir denge esasına bağlamıştır. Câlînûs’un Fî Enne ḳuva’n-nefs adlı eserinden de anlaşılacağı gibi ruhun güçleri organizmanın mizacına bağlı olduğuna göre Ruhâvî bu ilkeden ruh ve beden sağlığı arasındaki ilişkiye kolayca ulaşabilmiştir (a.g.e., s. 20-21). Müellife göre eğitim yoluyla ahlâkın iyileştirilmesi mümkündür. Kazanılan iyi ahlâk bir bakıma “müktesep akıl”dır (a.g.e., s. 28). Bazı İşrâkī fikirlerine rağmen fizikî varlığın incelenmesinde tecrübeye büyük önem veren Ruhâvî, tıpta bu ilkeye riayet etmeyen hekimin ya sağlıklı insanları hasta edeceğini yahut hastasının ölümüne sebep olacağını belirtir (a.g.e., s. 100). Hekimlikteki hatanın öteki disiplinlerdeki hatalara benzemediğini hatırlatan müellif, hekimlerin ciddi bir imtihana tâbi tutulduktan sonra mesleklerini icra etmelerine izin verilmesi gerektiğini ifade eder. Nitekim bu konuda müstakil bir eser de kaleme almıştır (a.g.e., s. 182-184).
Ruhâvî, Helenistik kültürle içli dışlı olduğu kadar kendi çağdaşlarını da yakından takip etmiştir. Kindî’nin felsefeci kişiliğinden övgüyle bahseden müellif, Huneyn b. İshak ve oğlunun aklî ilimlerdeki üstünlüklerine işaret eder. Ayrıca kendi dönemine kadar yaşamış ünlü hekimlerin İslâm halifeleri nezdindeki mevkileriyle ilgili olarak çeşitli örnekler aktarmış (a.g.e., s. 164-170), bu tarihî malzemeye İbn Ebû Usaybia tarafından sıkça başvurulmuştur (krş. ʿUyûnü’l-enbâʾ, s. 191, 207, 215, 225, 234, 241, 242, 246). Edebü’ṭ-ṭabîb’in, IV. (X.) yüzyılda “İslâm dünyasının Câlînûs’u” olarak ün yapmış Ebû Bekir er-Râzî’nin Aḫlâḳu’ṭ-ṭabîb adlı eserine (Kaya, s. 232-246) ilham kaynağı olduğu söylenebilir.
Eserleri. 1. Edebü’ṭ-ṭabîb. Ruhâvî’nin günümüze ulaşan tek eseri olup bilinen yegâne nüshası Edirne Selimiye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 1658). Tıpkıbasımı Fuat Sezgin tarafından yapılmış (Frankfurt 1985), daha sonra Müreyzin Saîd Müreyzin Useyrî ilmî neşrini gerçekleştirmiştir (bk. bibl.). Martin Levey eseri Medical Ethics of Medieval Islam with Special Reference to al-Ruhāwī’s “Practical Ethics of the Physician” adıyla İngilizce’ye tercüme etmiştir (Transactions, Philadelphia 1967).
2. Künnâş. Câlînûs’un, Arapça’da el-Meyâmir fî terkîbi’l-edviye bi-ḥasebi emrâżı’l-aʿżâʾ mine’r-reʾs ile’l-ḳadem adıyla bilinen on makalesinden derlenmiştir.
3. Cevâmiʿ. Yine Câlînûs’un dört kitabından oluşan ve İslâm dünyasında Cevâmiʿu’l-İskenderâniyyîn adıyla anılan koleksiyondan derlenmiştir.
4. Keyfe yenbaġī en yümteḥane’ṭ-ṭabîb (Edebü’ṭ-ṭabîb [nşr. F. Sezgin], s. 184).
5. el-Medḫal ilâ ʿilmi’l-cedel. Tartışma ve ikna metodunu öğreten kitap, hekim-hasta diyalogunun sağlıklı şekilde gerçekleşmesini temin maksadıyla kaleme alınmıştır (a.g.e., s. 152).
BİBLİYOGRAFYA
İshak b. Ali er-Ruhâvî, Edebü’ṭ-ṭabîb (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt 1985, s. 9-10, 11-17, 20-21, 28, 100, 152, 164-170, 182-184; a.e. (nşr. Müreyzin Saîd Müreyzin Useyrî), Riyad 1412/1992, neşredenin girişi, s. 3-33.
İbn Ebû Usaybia, ʿUyûnü’l-enbâʾ, s. 191, 207, 215, 225, 234, 241-242, 246, 342.
Sezgin, GAS, III, 263-264.
J. Christoph Bürgel, “Adab und iʿtidāl in ar-Ruhāwīs Adab aṭ-Ṭabīb”, ZDMG, CXVII/1 (1967), s. 90-102.
Mahmut Kaya, “Ünlü Hekim-Filozof Ebû Bekr er-Râzî ve Hekimlik Ahlâkı ile İlgili Bir Risâlesi”, Felsefe Arkivi, sy. 26, İstanbul 1987, s. 227-246.