https://islamansiklopedisi.org.tr/iskname
Bugün elde Işknâme’den başka eseri bulunmayan ve kaynaklarda kimliği hakkında herhangi bir kayda rastlanmayan şairin adının Muhammed olduğu, bu adın eserin dîbâcesinde iki (vr. 5a, 7a) ve “Münâcât-ı Hâtime-i Kitâb” başlıklı kısmında (vr. 327a) bir defa zikredilmesinden anlaşılmaktadır. Aynı isme, XIII-XV. yüzyıllarda yaşayan şairlerin manzumelerini içine alan Ömer b. Mezîd’in Mecmûatü’n-nezâir’inde (telifi 1436) üç (s. 61, 105, 167-168) ve Eğridirli Hacı Kemal’in Câmiu’n-nezâir’inde (telifi 1512) bir defa (vr. 51b hâşiye) daha rastlanıyorsa da bu adı taşıyan şairlerin Işknâme müellifiyle aynı kişi olup olmadığı kesin biçimde tesbit edilememiştir. M. Fuad Köprülü (Türk Edebiyatı Tarihi, s. 356) ve Cahit Öztelli (TDl., sy. 171 [1961], s. 189), söz konusu nazîre mecmualarında verilen gazellerin aynı Muhammed’e ait olduğunu belirtirken Sedit Yüksel, bu şiirlerin gerek öz gerek yapı bakımından Işknâme’deki gazellere benzemediğini söylemektedir (a.g.e., sy. 220 [1970], s. 291-292).
Şair Işknâme’nin dîbâcesinde kitabın yazılış sebebinden, hayatın geçiciliğinden, dünyaya güvenmenin doğru olmadığından bahsederek sözü kendine getirip hayatını istediği gibi sürdüremediğinden şikâyet eder. Kâbe hasretinin içini yaktığını, gönlüne sefer arzusu düştüğünü ve hacca gitmek niyetiyle yola çıktığını anlatır. Ancak hac ibadetini ifa edip etmediği konusunda bilgi vermez. Hayli sıkıntılı geçen yolculuğunun sonunda Mısır’a ulaşan şair burada satın aldığı bir kitapta yepyeni bir konuyla karşılaşır. Kendi ifadesine göre sade bir dille kaleme alınmış olan eserde dîbâce kopmuş ve yalnız hikâye kısmı kalmıştır. Kırım veya Hıtay halkı tarafından “Tatar dilince” yazıldığını söylediği kitabı pek yalın bulur ve onu nazma çekmek suretiyle süslemek hevesine düşer. Muhammed’in “olgay bolgay” sözleriyle tanıttığı ve “Tatar dili” adını verdiği bu dil muhtemelen Kıpçak Türkçesi’dir. Çünkü “olgay bolgay” tabirine, daha iyi anlaşılabilmeleri için “fasih ve rûşen Türkçe’ye” (Eski Anadolu Türkçesi) çevrilen Kıpçak Türkçesi ile yazılmış eserlerde sıkça rastlanmakta ve bu tabir dilciler tarafından Kıpçak Türkçesi’nin sembolü sayılmaktadır. Muhammed, Mısır’da başladığı eserini Anadolu’ya döndükten sonra 10 Rebîülâhir 800’de (31 Aralık 1397) tamamlar (vr. 327a) ve o sırada Sivas’ta valilik yapan Yıldırım Bayezid’in büyük oğlu Emîr Süleyman’a (Çelebi) sunar.
Eserin muhtevasından devrinin klasik kültürüne sahip olduğu ve Senâî, Sa‘dî, Firdevsî gibi İran şairlerinin eserlerini iyi bildiği anlaşılan müellif söz konusu çalışmasının adını açıkça belirtmiş değildir; kitabın adı gibi görünen iki ayrı kelimenin (ışknâme [vr. 19b] ve tuhfenâme [vr. 237a]) bulunması tereddüt uyandırmaktadır. Araştırmacılar konusundan dolayı esere Işknâme demeyi daha uygun görmüşler (Işk-nâme, s. 20; Blochet, II, 9; Köprülü, Eski Şairlerimiz: Divan Edebiyatı Antolojisi, s. 73) ve Tuhfenâme adını da kitabın Emîr Süleyman’a sunuluşunun bir ifadesi saymışlardır. Buna göre şair eserine Tuhfenâme demekle onu şehzadeye Mısır hediyesi olarak sunduğunu anlatmak istemiştir.
Işknâme bütün klasik mesneviler gibi tevhid manzumeleriyle (üç adet) başlar; bunu iki na‘t ve Hulefâ-yi Râşidîn’in methiyesi takip eder. Ardından yaratılışın hikmeti, insanoğlunun kusurları ve aczi, vefasız dünyanın durumu ve kötü işlerden duyulan pişmanlık gibi konulara ayrılmış küçük manzumelerle kitabın yazılış sebebinin açıklanması, Emîr Süleyman Çelebi ve Vezir Hamza Bey methiyeleri yer alır. Eserin asıl konusunu, Hozan Hükümdarı Nûman Şah’ın oğlu Ferruh ile Hıtay Hükümdarı Hümâyun Şah’ın kızı Hümâ arasında geçen aşk macerası teşkil eder. Macera gençlerin birbirini rüyada görüp âşık olmalarıyla başlar ve araya giren daha başka ülkelerin padişah ve şehzadelerinin de (meselâ Hindistan Padişahı Erdeşîr’in oğlu Şehlâ, Keşmir Şahı Rây-ı A‘zam) Hümâ’ya âşık olmasıyla karışık bir hal alır. Ferruh’un yardımcısı durumundaki Hürrem’in sevgilisi Dilgüşâ ile yaşadığı maceralar da mesneviyi ayrıca zenginleştirmiştir. Böylece hikâyede rol alan padişah, şehzade, vezir, arkadaş, arkadaş sevgilisi ve diğer kahramanların denizde ve karada başlarından geçen çeşitli olaylar daha çok cismanî aşka uygun bir atmosferde anlatılır. Nûman Şah, Allah’tan tahtını bırakacak bir oğul isterken Hümâ’nın doğması, onun erkek kılığında tahta oturması ve orduyu yönetmesi, saraylardaki entrikaların yahut saray hayatına ait sahnelerin aktarılması şeklinde aristokrat hayatın romanesk bir ifadeyle dile getirildiği eserin sonunda sevgililer birbirlerine kavuşup muratlarına ererler.
Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılan Işknâme’de “şiir” başlığıyla aralara serpiştirilmiş, Hümâ ve Ferruh’un dilinden söylenmiş değişik vezinlerde otuz gazel yer almakta ve eser bunlarla birlikte 8702 beyitten oluşmaktadır. Kitabın, içerdiği çeşitli motifler bakımından daha önceki benzer konulu mesnevilere göre zenginliğine rağmen edebî açıdan başarılı olduğu söylenemez. Bununla birlikte Eski Türkiye Türkçesi’nin dil malzemesini yansıtması açısından önem taşımaktadır. Eser o dönem Türkçe’sinin kelime hazinesinin zenginliğini de ortaya koymakta, ayrıca sık sık yer verdiği mahallî tabirlerle, deyim ve atasözleriyle dönemin sözlü halk edebiyatına da ışık tutmaktadır. Kitapta Arapça ve Farsça kelimeler de kullanılmakla birlikte bunların daha çok giriş bölümünde yoğunlaştığı, asıl hikâyenin daha sade bir dille kaleme alındığı görülür. Eseri döneminde yazılmış diğer mesnevilerden farklı kılan bu durum, Muhammed’in halkın içinden geldiğinin ve hikâyenin yazılmadan önce Kıpçaklar kadar Anadolu halkı arasında da bilindiğinin bir işareti sayılabilir.
Işknâme’nin bilinen tek nüshası Paris Bibliothèque Nationale’de olup (Supplément Turc, nr. 604) Sedit Yüksel tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.). Daha sonra Andreas Tietze bu neşirden faydalanıp eseri içinden seçtiği beyitlerle özetlemiş ve Türk dilinin tarihi açısından değerlendirmiştir (Der Orient Forschung, s. 660-685).
BİBLİYOGRAFYA
Muhammed, Işk-nâme: İnceleme-Metin (haz. Sedit Yüksel), Ankara 1965.
Blochet, Catalogue, II, 9.
Mehmed Fuad Köprülü, Eski Şairlerimiz: Divan Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1931, s. 73.
a.mlf., Türk Edebiyatı Tarihi (haz. Orhan F. Köprülü – Nermin Pekin), İstanbul 1981, s. 356.
A. Tietze, “Mehemmeds Buch von der Liebe ein alt-osmanisches romantisches Gedicht”, Der Orient Forschung (festschrift für Otto Spies), Wiesbaden 1967, s. 660-685.
Banarlı, RTET, I, 396.
Hanna Sohrweide, “Neues zum Išqnāme”, Studi Preottomani e Ottomani: Atti del Convegno di Napoli (24-26 Settembre 1974), Napoli 1976, s. 213-218.
Cahit Öztelli, “Işknâme ve Yazarı Üzerine”, TDl., sy. 171 (1961), s. 187-192.
Olcay Önertoy, “Yeni Bir Eser Kazandık”, Hisar, sy. 17, Ankara 1965, s. 25-26.
Sedit Yüksel, “Işknâme Üzerine Açıklamalar”, TDl., sy. 220 (1970), s. 291-295.
“Mehmed”, TDEA, VI, 195.
Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul 1984, I, 144.