
https://islamansiklopedisi.org.tr/mustafa-efendi-tavukcubasi-damadi
1100 yılında (1688-89) Kastamonu merkezine yaklaşık 15 km. mesafedeki Göl (كول; günümüzde Gölköy) köyünde doğdu. Babası bölgenin eşrafından İmamzâde Mehmed Ağa’dır (Ahmed Resmî, vr. 51b). Sicill-i Osmânî’de kaynak verilmeden aile adı Emârzâde/İmârzâde (امارزاده), doğum yeri ise Kerel (كرل) köyü olarak kaydedilmiş olmakla birlikte her iki kelimede de yazım hatası yapıldığı anlaşılmaktadır (IV, 429). Daha ziyade Tavukçubaşı Damadı ya da Tavukçubaşı olarak anılır. Soyundan gelenler ise Reiszâdeler diye bilinir.
Babasının vefatı üzerine çocuk yaşlarında İstanbul’a gelen Mustafa Efendi, Mahmutpaşa civarında ikamet etmekte olan amcası Telhisî Abdullah Ağa’nın yanına yerleşti. Kastamonulu bir sadrazam olan Elmas Mehmed Paşa’nın telhisçiliğini yapan amcasının himayesinde eğitim gördü, bu esnada çeşitli divan kalemlerinde bulundu. 1710 yılı civarında amcasının yakın çevresinden olan Tavukçubaşı Ali Ağa’nın kızıyla evlendi. Amcası ve kayınpederinin himayesiyle bürokraside hızlı bir yükseliş imkânı elde etti. Aynı zamanda ilmiye mensuplarıyla da yakın ilişkiler kurdu ve önemli ilim meclislerinde varlık gösterdi. Hakkında ayrıntılı bilgi veren damadı Ahmed Resmî Efendi ve Vak‘anüvis İzzî Süleyman Efendi, kayınpederi öldükten sonra onun yerine Osmanlı saray mutfağına tavuk eti teminiyle görevli tavukçular kârhânesinin idaresinden sorumlu tavukçubaşılık (sermâkiyân) görevini devraldığını kaydederler. Ancak her iki kaynak da Mustafa Efendi’nin bu görevi 1717’de devralmasından 1730 Patrona İsyanı’na kadar geçen süredeki hayat hikâyesi hakkında bilgi sunmaz.
Bürokrasinin daha üst mertebelerine yükselişi, 1717’den itibaren on üç yıl boyunca sadâret mektupçuluğu yapan Kastamonulu İsmâil Efendi’nin çevresine girmesiyle oldu. Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’nın sadrazamlığı devrinde (1718-1730) oluşturulan tercüme heyetine girmesi onun bu çevrelerde daha da tanınır hale gelmesini sağladı. Bedreddin el-Aynî’nin XV. yüzyılın önemli metinlerinden sayılan ʿİḳdü’l-cümân adlı dünya tarihinin Aynî Tarihi veya Bedrî Tarihi diye bilinen Türkçe tercümesi için görevlendirilen otuz kişilik heyette ismi “Tavukçubaşı Çelebi Damadı” olarak kaydedilmiştir. Bu esnada mukātaacılık-ı evvel pâyesi alarak önemli bürokratlardan oldu.
Patrona İsyanı’ndan kısa bir süre sonra reîsülküttaplık makamına yükselen Kastamonulu İsmâil Efendi’nin güvenilir adamları arasında yer alan Mustafa Efendi, isyan sonrasında bürokratik kadrolarda yaşanan değişikliklerden etkilenmedi. Aksine I. Mahmud’un cülûsunu bildirmek üzere 16 Muharrem 1143’te (1 Ağustos 1730) sefâretle görevlendirildi ve VI. Karl nezdine Aralık 1730’da Viyana’ya gönderildi (BOA, A.DVNS.NMH.d, nr. 7, s. 230). Sonradan damadı olacak Duhancı Ebûbekir Râsim Efendi’nin de aralarında bulunduğu yaklaşık yetmiş kişilik bir maiyetle Viyana’ya giden Mustafa Efendi İstanbul’a döndükten sonra, büyük kale tezkirecisi olarak tayin edildi (Zilhicce 1144 / Mayıs 1732). Bu esnada sadâret makamına gelen Hekimoğlu Ali Paşa’nın yakın çevresine dâhil oldu ve bürokratik makamlarda hızla yükseldi. 28 Şevval 1145’te (13 Nisan 1733) piyade mukabelecisi, 22 Zilhicce’de de (5 Haziran) Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’nde beylikçi oldu. Bu görevi esnasında bilhassa hariciye meselelerinde ön plana çıktı ve batı cephesinde bir harp ilânı gerekliliğini savunan taraf içinde yer aldı. Hekimoğlu Ali Paşa’nın sadâreti boyunca dört yıl kadar bu görevde kaldı.
1736-1739 Osmanlı-Rus Savaşı’nın arefesinde Reîsülküttâb İsmâil Efendi ile birlikte Babadağ’a gönderilen Mustafa Efendi, kısa bir süre sonra, İran’daki Avşarlılar hânedanının ilk hükümdarı Nâdir Şah adına barış görüşmeleri için İstanbul’a gelen Abdülbâki Han’la görüşmek üzere tekrar İstanbul’a davet edildi. 16 Ağustos 1736’da başlayan görüşmelerde İran heyetinin Ca‘ferîliğin beşinci hak mezhep olarak kabul edilmesi teklifinin reddinde önemli rol oynadı (Râgıb Paşa, s. 68-69). Özellikle bu son görevinde gösterdiği başarı sayesinde I. Mahmud’un dikkatini çekti ve nişancılığa terfi eden hâmisi İsmâil Efendi’nin yerine reîsülküttâb olarak atandı (3 Şâban 1149 / 7 Aralık 1736). Daha sonra Avusturya ve Rusya ile yürütülecek müzakereleri idare etmek üzere tekrar batı cephesine gönderildi. Sadâret kethüdâsı Osman Hâlisâ Efendi’nin Avusturya’yı Rus ittifakından çıkartmak için planladığı ve Şubat 1737’den itibaren temelleri atılan Nemiriv görüşmelerinde rûznâmçe-i evvel Emnî Mehmed Efendi ve ordu defterdarı Râgıb Mehmed Efendi (Koca Râgıb Paşa) ile beraber başmurahhas olarak görevlendirildi. Aynı senenin nisan ayında, Kiev’in güneyinde bulunan Nemiriv’de Fransa, İngiltere ve Hollanda temsilcilerinin arabulucu olarak katıldığı görüşmeleri yürüten Mustafa Efendi ve heyeti Bosna’dan gelen saldırı haberleri üzerine masadan kalktılar. 19 Aralık 1737’de İstanbul’a dönen Mustafa Efendi görüşmeler başarısız da olsa makamını korudu. Savaşın son aylarında (1738 yaz ayları) önce Adakale sonra da Belgrad’ın fethi için yapılan diplomatik görüşmeleri idare etmek üzere yeniden cepheye giden Mustafa Efendi, meşhur Hisarcık Muharebesi (22 Temmuz 1739) esnasında Sadrazam Hacı İvaz Paşa’yla birlikte ordugâhta bulunuyordu. Çatışmalar esnasında Yeniçeri Ocağı’nın çeşitli harekât kararlarına yönelik itiraz ve muhalefetlerini başarıyla yönetti ve 1738’in sonbaharında İstanbul’a döndü. Fransız elçisinin barış girişimleri üzerine Avusturya temsilcileri ve Kırım Hanı Mengli Giray ile yürüttüğü müzakereler sonucunda harbin devamına karar verildi. Ağustos 1739’da Osmanlı orduları Belgrad’ı kuşatmış durumdayken yürütülen müzakerelerde de Avusturya tarafını temsil eden Kont Wilhelm Reinhard von Neipperg’in karşısında ordu kadısı Ebûishakzâde Esad Efendi ve sadâret mektupçusu Râgıb Mehmed Efendi ile birlikte Mustafa Efendi yer alıyordu. Belgrad’ın geri alınmasından sonra İstanbul’da Avrupalı elçilere ziyafetler verilirken Mustafa Efendi de Rumelihisarı’nda Avusturya elçisine ziyafet verdi.
Bu diplomatik başarılarına rağmen, Hacı İvaz Paşa azledilip yerine Şehlâ Ahmed Paşa sadrazam olduktan (27 Rebîülevvel 1153 / 22 Haziran 1740) sonra görevinden azledilen Mustafa Efendi memleketi Kastamonu’ya sürgün edildi. Tüm emlâki önce mühürlense de sonradan müsadereye uğramadan memleketine gönderildi (19 Zilkade 1153 / 5 Şubat 1741). Sürgün sebebi olarak, Avusturya ile hazırlanan sınır tahdit temessüklerinde Avusturya lehine değişiklikler yaptığı gerekçesiyle idam edilen divan tercümanı İskerletzâde Aleksandr Ghika ile birlikte hareket etmesi ve mesele kapatılsın diye padişaha bilgi vermeden hızlıca bazı sulh maddeleri eklemeye çalışması gösterilir (Subhî Tarihi, s. 662-664; Hammer, VIII, 19). Şem‘dânîzâde her ne kadar “âkıl ve hünerli” olsa da Mustafa Efendi’nin bu konuda “kazaya uğradığını” ifade eder (Müri’t-tevârîh, I, 102). Dönemin başka bir kaynağı ise azil sebebini Belgrad’ın fethi esnasında “kefere tarafında bulunup tama‘ sebebiyle sulha netice verilmediği” şeklinde açıklar (Göynüklü, s. 462). Öyle görünüyor ki Mustafa Efendi’nin Fenerli ailelerle ve dolayısıyla tercümanlarla siyasî yakınlığı kendisinin diplomatik kabiliyetlerini arttırmış fakat aynı zamanda azlinin de sebeplerinden olmuştur (Sievert, s. 132-134, 143). 1741 yılı Ağustos ayına kadar Kastamonu’da ikamet eden Mustafa Efendi’nin bu esnada hacca gitme talebi kabul edildi ve Kastamonu’dan İzmit’e kadar gitmesi için kendisine devlet tarafından on beş beygir tahsis edildi (BOA, MD, nr. 57, hk. 165). İzmit’te gemiye binen Mustafa Efendi İstanbul önünden geçerek Mısır’a, oradan Kahire üzerinden karayoluyla Hicaz’a gitti. Bu tarihten sonra kaynaklar ismini genellikle “el-Hâc” sıfatıyla kaydeder.
Sadrazam Şehlâ Ahmed Paşa’nın azli ve Hekimoğlu Ali Paşa’nın ikinci defa sadârete gelmesiyle affedilen Mustafa Efendi Şam yoluyla İstanbul’a geldi ve bir müddet sonra defter eminliği görevine atandı (7 Ramazan 1156 / 25 Ekim 1743). Reîsülküttâb Râgıb Efendi vezâret rütbesiyle Mısır valiliğine getirilince 24 Nisan 1744’te (11 Rebîülevvel 1157) Mustafa Efendi ikinci defa reîsülküttâb oldu ve 13 Kasım 1747’ye (10 Zilkade 1160) kadar bu görevde kaldı. Doğuda İran cephesinde, batıda ise Avusturya Veraset savaşlarının (1740-1748) yayıldığı Avrupa’da savaşların yaşandığı bu dönemde Osmanlı hariciye idaresinin başında bulunan Mustafa Efendi önemli diplomatik hamlelerde bulundu. Fransa’nın tazyikine rağmen Avrupa cephesinden uzak durulmasını temin eden bir politika izledi. Fransız ve İngiliz elçilerine tarafsızlık bildirimi yapılmasında, Fransa’ya verilen kapitülasyonların yenilenmesinde (1740), Hattî Mustafa Efendi’nin Viyana’ya elçi olarak gönderilmesinde öncü rol oynadı. 1745’te Avrupa’daki savaşların yoğunlaşması ve İstanbul’a gelen tüccar gemilerinin azalması üzerine Fransız, Venedik, İsveç, Felemenk, Sicilya ve Rus temsilcilerinin dönemin sadrazamı Seyyid Hasan Paşa riyâsetinde Tersane’de toplanmasını ve Osmanlı Devleti’nin devam eden harp için arabuluculuk teklifi sunmasını sağladı.
Tiryâkî Mehmed Paşa’nın sadrazamlığı döneminde önce İstanbul Bebek’teki (Kayalar mevkii) yalısında ikamete memur edilen (1747) Mustafa Efendi, kısa bir süre sonra o esnada maliye tezkirecisi olan damadı Ebûbekir Efendi’yle birlikte Edirne’ye sürgün edildi. Şem‘dânîzâde bu azle, Mustafa Efendi’ye haset eden kimselerin halk arasında yaydığı dedikoduların sebep olduğunu kaydeder (Müri’t-tevârîh, I, 138). Sâbık sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’ya yakın olmasının da mevcut sadrazam Tiryâkî Mehmed Paşa tarafından azledilmesinde etkili olduğu söylenebilir. Mustafa Efendi’nin kısa bir süre sonra, Kasım 1747’de herhangi bir göreve getirilmeksizin İstanbul’a dönüp yalısında oturmasına müsaade edildi. İstanbul’a geldiğinde Nâdir Şah’ın öldüğü haberi gelmiş ve Mustafa Efendi’nin de İran’da hâkimiyeti sağlayıp Avşarlılar hânedanının başına geçen Ali Kulı Han’a elçi olarak gönderilmesi düşünülmüşse de bu gerçekleşmedi (Nûman Efendi, s. 248-249).
3 Ekim 1748’de (10 Şevval 1161) büyük rûznâmçeci tayin edilen Mustafa Efendi 27 Ağustos 1749’da hastalığından dolayı işlerini yapamıyor olması sebebiyle görevinden alındı. Birkaç gün sonra da Bebek’teki yalısında vefat etti (18 Ramazan 1162 / 1 Eylül 1749). Kendi vasiyetiyle Eyüp Sultan Türbesi’nin Cülûs yolundaki (eski adıyla Bostan İskelesi sokağı) kapısının yakınına defnedildi. Vefatından sonra tüm emlâki ve malları önce mühürlendiyse de damadı Ebûbekir Efendi’nin 75.000 kuruş nakit ödeme taahhüdü karşılığında mühürler kaldırıldı. Senedi düzenlenen miktar bir ay kadar sonra ödendi ve başka bir müsadere işlemi olmadı (BOA, D.BŞM.MHF, nr. 40/25, 40/28).
Mustafa Efendi’nin evlâdı ve torunları da kalemiye ve ilmiyenin yüksek mertebelerinde bulundu. Kurduğu kütüphane ile tanınan oğlu Mustafa Âşir Efendi 1798’de şeyhülislâm oldu. Diğer oğlu Abdürrezzâk Bâhir Efendi 1772’de sadâret mektupçuluğundan reîsülküttâb oldu ve iki yıl sonra azledilip sürgün edildi. Ardından defter emini olan Bâhir Efendi 1779’da yedi ay kadar daha reîsülküttaplık yapıp vezâret rütbesi aldı. Oğullarından Feyzullah Şâkir Efendi küçük kale tezkirecisi oldu ve erken yaşta vefat etti. Piyade mukabeleciliği, maliye tezkireciliği ve Tersane eminliği yapan oğlu Ebûbekir Râsim Efendi (Paşa) 1761’de vezâret rütbesi aldı ve 1762’de henüz Mısır valisi olarak tayin edilmişken vefat etti. Kızı tarafından torunu Ebûbekir Râsim Paşazâde Atâullah Efendi 1786’da reîsülküttâb oldu. Âşir Efendi’nin oğlu Hafîd Efendi müderrislik, kadılık ve kazaskerlik görevlerinde bulundu (bk. HAFÎD EFENDİ). Yüzyılın önemli diplomat ve müellifi Ahmed Resmî de Mustafa Efendi’nin damadıdır. Ahmed Resmî’nin kaleme aldığı reîsülküttâbların biyografisine dair Sefînetü’r-rüesâ ve İzzî Tarihi Mustafa Efendi hakkında en geniş bilgi veren eserlerdendir.
Mustafa Efendi’nin oğulları ve damatları haricinde Osmanlı bürokrasisinden kendisine bağlılıkları ile tanınan isimler vardı. Meselâ ikinci reîsülküttaplığı devresinde, 1746’da İran’a elçi olarak gönderilen Nazîf Mustafa Efendi’nin Tavukçubaşı Damadı Mustafa Efendi’ye “intimâ” ettiği kaydedilir (Hâkim Mehmed Efendi, I, 233). Kezâ meşhur kütüphane sahibi, Darphâne eminliği de yapmış olan Hacı Selim Ağa kariyerine Mustafa Efendi’nin kölesi olarak başlamıştır (bk. HACI SELİM AĞA KÜTÜPHANESİ).
Kaynaklar Mustafa Efendi’nin kişilik ve meziyetlerinden övgüyle bahseder. Şem‘dânîzâde onun aşırılıktan uzak, ağırbaşlı ve tevazu sahibi olduğunu, mükemmel derecede Arapça ve Farsça bildiğini, bu dillerde şiir ve nesre hâkim olduğunu aktarır (Müri’t-tevârîh, I, 149-150). Aynı şekilde İzzî Süleyman Efendi hâfızasının kuvvetli, son derece hazırcevap, meseleleri derhal kavrayan, farz namazlarını cemaatle kılan ve zikirle meşgul olan biri olduğunu kaydeder. Ayrıca Arap ulemâsıyla üst düzey sohbetler yapabilecek düzeyde iyi bir Arapça’sı olduğunu, bu yüzden Arapça’yı edebî şekilde konuşma ve yazma konusunda isimleri darbımesel haline gelmiş olan Sahbân el-Vâilî ve Kudâme b. Ca‘fer’e benzetildiğini (“Hâzâ Sahbânü’r-Rûm ve Kudâmetü’z-zemân”) kaydeder (İzzî Tarihi, s. 703; Târîh-i İzzî, vr. 144a).
Mustafa Efendi’nin hadis ilmine yönelik özel ilgisinin izlerini bulmak da mümkündür. Hac yolunda Mısır’da Ahmed el-Birmâvî’den icâzet almış, daha sonra Mısır ve Şam âlimleriyle yaptığı yazışmalar damadı Ahmed Resmî Efendi tarafından Münşeât başlığı altında derlenmiştir (bk. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3308). Dört farklı hadis âliminden aldığı icâzetlerin kaydedildiği bu eserde, ayrıca Ahmed el-Menînî, Muhammed el-Mahdûmî, Muhammed el-Murâdî, Muhammed b. Muhammed ed-Dekkāk, Ömer b. Ali el-Mâlikî, Abdülkādir b. İbrâhim el-Geylânî, Şam müftüsü Hâmid el-İmâdî, Şeyh Ahmed el-Mar‘aşî, Ali et-Tercümânî, Terzi Mustafa Bey, Ebü’l-Cûd el-Kevâkibî, Ahmed el-Geyvânî, Kerbelâ müderrisi Nasrullah, Ahmed el-Adevî, Muhammed el-Hüsnî el-Geylânî, Seyyid Fethî ed-Defterî, Ömer b. Akīle, Muhammed b. Tayyib el-Mağribî el-Fâsî ile yaptığı Arapça yazışmalar da yer almaktadır (Altuntaş, s. 334-338). Şam’da Kādirî ve Nakşibendî tarikatlarının çevresine de dahil olan Mustafa Efendi ilmiye mensubu olmamasına rağmen Arap âlimleri ve mutasavvıflarıyla kuvvetli bağlar kurmuştur (Sievert, s. 135-138).
Kendisiyle aynı devirde kitap koleksiyonları ve kurdukları vakıf kütüphaneleriyle tanınan Âtıf ve Râgıb efendiler ile birçok sadrazam gibi Reîsülküttâb Mustafa Efendi de zengin bir kütüphaneye sahipti. Hayattayken iki vakfiye düzenlemiş (Cemâziyelâhir 1154 / Ağustos 1741; Safer 1160 / Şubat 1747) ve kitaplarını vakfetmiş ancak Eminönü civarındaki Bahçekapı’da yaptırmak istediği kütüphaneyi yaptıramadan vefat etmiştir. Oğlu Âşir Efendi tarafından babasının arzusunu yerine getirmek amacıyla aynı yerde kurulan ve 1237 kitap içeren kütüphane sonradan eklemelerle büyümüştür (bk. ÂŞİR EFENDİ KÜTÜPHANESİ). Mustafa Efendi Kastamonu’da başta Münîre (Bayraklı) Medresesi ve Urgan Hanı olmak üzere bazı eserler yaptırmış, merkeze bağlı Gölköy’de ve Devrekâni ilçesine bağlı Kırvac (günümüzde Yazıbelen) köyünde mescid ve hanlar inşa ettirmiş, Kastamonu merkezinde Nasrullah Camii avlusuna müstakil bir kütüphane binası yaptırmıştır (İzzî Süleyman Efendi, s. 702; Sezer, s. 84-85). İstanbul’da Bebek’teki yalısının kenarına yaptırdığı çeşme 1914’te yol tesviyesi sırasında yıktırıldığından günümüze ulaşmamıştır. Ayrıca İstanbul Çatalca’daki Ferhat Paşa mahallesinde bir muallimhânesi vardır.
Eserleri. 1. Nemçe Sefâretnâmesi (Istılâh-ı/Istılâhât-ı Nemçe). Mustafa Efendi’nin diplomatik ilgi, merak ve kabiliyetinin yüksek olduğunu belirten Ahmed Resmî Efendi’yi teyit eden ve genellikle bu adla anılan sefâretnâme türü eser, bu türün önceki örneklerinden epey farklılaşır ve geç dönemdeki sefâretnâmelere benzer. Gidiş sürelerini, yolları ve şehirleri anlatmaktan ziyade Avrupa siyasetine odaklanan Mustafa Efendi Avrupa’daki güçler dengesi hakkında edindiği bilgileri aktarır ve yorumlarda bulunur. Metinde Avusturya’nın 1730 yılı itibariyle ardı arkası kesilmeyen savaşlar nedeniyle zayıf düştüğü, memlekette kıtlık ve fakirliğin âşikâr olduğu vurgusu dikkat çeker. Bununla birlikte Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun siyasî yapısını izah eden eser elektör sistemini, imparatorluğun askerî ve malî işleyişini resmeder. Ayrıca o yıllarda devam eden ve Avrupa güçler dengesinin temellerini teşkil eden İspanya Veraset Savaşı (1701-1714) müstakil bir bölümde ele alınır. Mustafa Efendi sefâretnâmesini sunduğunda Avusturya’ya harp ilân edilmesini ve İran harplerinin durdurulmasını şiddetle savunan Topal Osman Paşa sadâret makamındaydı. Avusturya’nın dâhilî meselelerden ötürü epey zayıf olduğu fikri Osman Paşa’nın harp ilânı düşüncesini tahkim etmişti (Akbulut, s. 205-206). Eser hakkında iki farklı lisans üstü tez hazırlanmış (İsmail Ödemiş, Mustafa Efendi’nin Viyana Sefâreti ve Sefâretnâmesi: Istılah-ı Nemçe-1730 [yüksek lisans tezi, 2013], Çankırı Karatekin Üniversitesi; Fuat Sanaç, Der Gesandtschaftsbericht Mustafa Efendis über die Gesandtschaftsreise nach Wien im Jahre 1730/31 [doktora tezi, 1992], Universität Wien) ancak henüz farklı kütüphanelerde bulunan yazma nüshaları kullanılarak tenkitli neşri yapılmamıştır (yazma nüshaları için bk. Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 595, 844; TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 224; İÜNEK, nr. NEKTY06095, vr. 197b-219a; Nuruosmaniye Ktp., Nuruosmaniye, nr. 1282/2, vr. 23b-33a).
2. İmperyo Dukalarından Çasar Olan Toskana Dukasının Ahvâli. Sefâretnâmesi haricinde Avusturya Veraset savaşlarının sonuna doğru I. Mahmud’un talebiyle kaleme aldığı bir risâledir (İÜNEK, nr. NEKTY06095, vr. 220b-229b).
BİBLİYOGRAFYA
BOA, A.DVNS.NMH.d, nr. 7, s. 230.
BOA, D.BŞM.MHF, nr. 40/25, 40/28.
Nûman Efendi [Eğinli], Tedbîrât-ı Pesendîde: Beğenilmiş Tedbirler (haz. Ali İbrahim Savaş), Ankara 1999, s. 248-249.
İzzî Süleyman Efendi, İzzî Tarihi: Osmanlı Tarihi, 1157-1165/1744-1752 (haz. Ziya Yılmazer), İstanbul 2019, s. 246, 699-703, 956, ayrıca bk. tür.yer.
Târîh-i İzzî, İÜNEK, nr. NEKTY02348, vr. 142b-144b.
Göynüklü Ahmed Efendi, Târîh-i Göynüklü: Osmanlı Tarihi, 1123-1172/1711-1759 (haz. Songül Çolak – Metin Aydar), İstanbul 2019, s. 462, ayrıca bk. tür.yer.
Râgıb Paşa, Tahkik ve Tevfik: Osmanlı-İran Diplomatik Münasebetlerinde Mezhep Tartışmaları (haz. Ahmet Zeki İzgöer), İstanbul 2003, s. 68-69, ayrıca bk. tür.yer.
Subhî Tarihi: Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte (haz. Mesut Aydıner), İstanbul 2008, s. 662-664.
Hâkim Mehmed Efendi, Hâkim Efendi Tarihi: Osmanlı Tarihi 1166-1180/1752-1766 (haz. Tahir Güngör), İstanbul 2019, I, 233; ayrıca bk. tür.yer.
Ahmed Resmî, Halîkatü’r-rüesâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2296, vr. 51b-55b, ayrıca bk. tür.yer.
Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 99, 102, 115-116, 138, 149-150, ayrıca bk. tür.yer.
Hammer, GOR, VIII, 19.
Sicill-i Osmânî, IV, 429-430.
Faik Reşid Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefâretnâmeleri (haz. Bekir Sıtkı Baykal) Ankara 1987, s. 65-68.
Fuat Sanaç, Der Gesandtschaftsbericht Mustafa Efendis über die Gesandtschaftsreise nach Wien im Jahre 1730/31 (doktora tezi, 1992), Universität Wien, tür.yer.
Virginia Aksan, Savaşta ve Barışta Bir Osmanlı Devlet Adamı: Ahmed Resmi Efendi: 1700-1783 (trc. Özden Arıkan), İstanbul 1997, tür.yer.
Fatma Çiğdem Uzun, Belgrad Hakkında Râgıb Paşa’ya Ait Bir Risale: Fethiyye-i Belgrad (1739) (yüksek lisans tezi, 2000), Sakarya Üniversitesi, s. 38, ayrıca bk. tür.yer.
Mesut Aydıner, Koca Râgıb Paşa, Hayatı ve Dönemi (doktora tezi, 2005), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, s. 29, 40, 68, 78, 85, 115, 163, 246.
H. Sievert, Zwischen arabischer Provinz und Hoher Pforte: Beziehungen, Bildung und Politik des osmanischen Bürokraten Râgib Meḥmed Paşa (st. 1763), Würzburg 2008, s. 132-138, 143.
Yavuz Sezer, The Architecture of Bibliophilia: Eighteenth-Century Ottoman Libraries (doktora tezi, 2016), Massachusetts Institute of Technology, s. 84-85.
Abdullah Burak Çelikten, Abdürrezzak Bâhir Paşa’nın Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri (1730?-1781) (yüksek lisans tezi, 2022) İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, s. 3.
Mehmet Yılmaz Akbulut, Hekimoğlu Ali Paşa: Paşalar Çağının Şeyhülvüzerası, İstanbul 2022, s. 205-206, 275, 318-324, 399.
Recep Ahıshalı, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Reisülküttablık (XVIII. Yüzyıl), İstanbul 2023, s. 56, 66-68, 71, ayrıca bk. tür.yer.
a.mlf., “Arşiv Belgelerinden Oluşturulmuş Reisülküttablar Listesi”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 50 (2023), s. 55-57, 60.
Salim Aydüz, “Lâle Devri’nde Yapılan İlmî Faaliyetler”, Dîvân: İlmî Araştırmalar, sy. 3, İstanbul 1997, s. 153.
Erhan Afyoncu, “Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcihat Kayıtları I”, TTK Belgeler, XX/24 (2000), s. 92-93.
Mustafa Celil Altuntaş, “Üç Nesil Hadis İcâzeti Toplayan Bir Ulemâ Âilesi: Reisülküttap Mustafa Efendi, Şeyhülislam Âşir Efendi, Kazasker Hafîd Efendi”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, sy. 20, İstanbul 2020, s. 329-357.
Zeren Tanındı, “Hacı Selim Ağa’nın Kitaplarından 1386 Tarihli Bir Mesnevî: Kitap Sever Bürokratlar ve Aileler”, STY, XXXI (2022), s. 455-488.
İsmail E. Erünsal, “Âşir Efendi Kütüphanesi”, DİA, IV, 8.
a.mlf., “Hacı Selim Ağa Kütüphanesi”, a.e., XIV, 498.