https://islamansiklopedisi.org.tr/nasruddevle
376 (986) veya 379’da (989) doğdu. Ağabeyi Mervânî Emîri Mümehhidüddevle Saîd’in öldürülmesinden sonra emîr oldu (401/1011). Abbâsî Halifesi Kādir-Billâh gönderdiği menşurla emirliğini tasdik etti ve kendisine Nasrüddevle lakabını verdi (403/1012-13). Büveyhî Hükümdarı Sultânüddevle, Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh ve Bizans İmparatoru II. Basileios elçi gönderip Nasrüddevle’yi tebrik ettiler.
Nasrüddevle, Mervânîler’e tâbi olarak Âmid’de (Diyarbekir) valilik yapan İbn Dihne’nin öldürülmesi üzerine çıkan karışıklıkları bastırıp şehri topraklarına kattı (415/1024), valiliğine Urfa ve Harran hâkimi Ebü’l-Hâris Zengî b. Evân’ı getirdi. Ancak daha şehirden ayrılmadan onun ölüm haberini alınca yerine oğlu Ebü’l-Hasan Zengî’yi tayin etti. Utayroğulları ile Nümeyroğulları arasındaki mücadeleyi iyi değerlendiren Nasrüddevle Muharrem 418’de (Şubat-Mart 1027) Urfa’yı ele geçirdi. Halep Mirdâsî Emîri Sâlih b. Mirdâs’ın Nümeyroğulları lehine ara buluculuk yapması neticesinde Urfa’yı bir süre sonra tekrar bu iki aile arasında paylaştırdı (İbnü’l-Esîr, IX, 269). Nasrüddevle, Utayroğulları’nın kalenin kendilerine ait kısmını Bizans İmparatorluğu’na sattıklarını, kaleye giren Bizans askerlerinin halkı öldürdüğünü ve mallarını yağmaladığını öğrenince şehri kuşattı, ancak ele geçiremedi. Nasrüddevle’nin kış mevsiminin gelmesiyle birlikte muhasarayı kaldırmasını fırsat bilen Bizans kumandanı Maniakes Urfa’ya iyice yerleşti (422/1031). Bu olaydan sonra Nasrüddevle, bir taraftan Musul’a hâkim Ukayloğulları ile çeşitli ihtilâflar yaşarken diğer taraftan Bizanslılar’la mücadeleyi sürdürdü.
427’de (1036) yolları Ani ve Vestan’dan (Gevaş) geçen Azerbaycan, Horasan ve Taberistanlı hacı adaylarını tâciz eden Sunâsuna Ermeni kabilesi üzerine yürümeye karar veren Nasrüddevle, Ermeni kralının gasbedilen malları geri verip esirleri serbest bırakması ile seferden vazgeçti. İbnü’l-Esîr, Nasrüddevle’nin Ermeni kalelerinin müstahkem olması ve Bizanslılar’dan yardım alabileceklerini düşünerek onlarla barış yapmayı tercih ettiğini kaydeder (a.g.e., IX, 343-344). Nasrüddevle, 430 (1038-39) yılında olduğu gibi zaman zaman Kuzey Suriye ve el-Cezîre’nin bazı bölgelerine hâkim olan Fâtımîler’in tehdidiyle karşılaştıysa da ciddi bir çatışma meydana gelmedi.
Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e tâbi olmak istemeyen Arslan Yabgu’ya bağlı Oğuzlar’ın Diyarbekir ve Musul bölgelerine akınlar yapması yüzünden Nasrüddevle, Oğuzlar’ı Tuğrul Bey’e şikâyet etti (435/1044). Tuğrul Bey de ona bir mektup göndererek kâfirlerle cihad ettiği için kendisine malî yardımda bulunup desteklemeleri gerektiğini bildirdi (a.g.e., IX, 301). Oğuzlar bir süre sonra Diyarbekir üzerinden Bizans ve Ermeni topraklarına geçtiler ve ardından Azerbaycan’a giderek bölgeye dağıldılar (435/1043-44). Nasrüddevle, 441 (1049) yılında Tuğrul Bey’in isteğiyle Diyarbekir’de hutbeyi Selçuklular adına okutmaya başladı. Böylece Mervânîler bu tarihe kadar şeklen bağlı kaldıkları Büveyhîler’e tâbi olmaktan çıktılar.
Tuğrul Bey ile Nasrüddevle arasındaki iyi ilişkilerden cesaret alan Bizans İmparatoru IX. Konstantinos Monamakhos, İbrâhim Yinal ve Kutalmış’ın Hasankale savaşında (440/1048 veya 441/1049) esir ettiği Bizans kumandanı Gürcü Prensi Liparit’in fidye karşılığı serbest bırakılması ve Selçuklular’la barış yapılabilmesi için Nasrüddevle’den yardım istedi. Nasrüddevle’nin araya girmesiyle Selçuklular’la Bizans arasında barış antlaşması imzalandı (a.g.e., IX, 422-423).
Arslan el-Besâsîrî’nin çevredeki mahallî emîrlerce desteklenen isyanı sırasında Nasrüddevle Tuğrul Bey’in yanında yer aldı. Ancak Selçuklu ve Bizans elçilerini yolların güvenli olmaması sebebiyle Meyyâfârikīn’da bekletmesi Tuğrul Bey’e isyan olarak aksettirildi. Nasrüddevle, Diyarbekir seferi için hazırlık yapmaya başlayan sultana 100.000 dinar gönderince barış yapıldı (Şâban 449 / Ekim 1057). Sefer hazırlıkları esnasında gösterdiği tavırdan Tuğrul Bey’in Nasrüddevle’nin isyan edebileceğine inanmadığı anlaşılmaktadır. İsyan halinde olan Musul taraflarına yürümekte tereddüt etmeyen sultanın ilk anlarda Nasrüddevle üzerine yürümekte çekimser kalmış olması bunun bir delilidir.
450 (1058) yılında Tuğrul Bey isyan eden İbrâhim Yinal’ı cezalandırmak için Hemedan’a gidince Arslan el-Besâsîrî, Ukaylî Emîri Kureyş ile beraber Bağdat’ı istilâ edip Fâtımîler adına hutbe okuttu ve sikke kestirdi. Halife Kāim-Biemrillâh, Âne kasabasında gözetim altına alındı. Bu sırada torunu ve halifeliğin tek veliahdı Ebü’l-Kāsım Abdullah b. Muhammed (Muktedî-Biemrillâh) Nasrüddevle’nin yanına Diyarbekir’e gönderildi. Tuğrul Bey, İbrâhim Yinal’ın isyanını bastırıp dönünce Besâsîrî’yi yakalatarak öldürttü ve halifeyi makamına iade etti. Bunun üzerine Nasrüddevle, Ebü’l-Kāsım Abdullah’ı değerli hediyelerle Bağdat’a gönderdi. Abbâsî halifesinin yegâne veliahdını koruma hususunda gösterdiği özen Nasrüddevle’nin itibarını arttırdı. 29 Şevval 453’te (16 Kasım 1061) Meyyâfârikīn’da ölen Nasrüddevle, Muhdese Camii meydanındaki aile mezarlığında gömüldü, daha sonra camiye bitişik olan türbeye nakledildi (İbn Hallikân, I, 178). Yerine oğlu Nizâmeddin Ebü’l-Kāsım Nasr geçti.
Diyarbekir, Nasrüddevle’nin yarım asırdan fazla süren saltanatı sırasında, tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşamış, şehirde ticarî ve kültürel faaliyetler yoğunluk kazanmıştır. Nasrüddevle, çevresindeki emîrlerin tamamının Şiî olmasına rağmen Diyarbekir’i Sünnîler’in sığınağı yapmış, birçok Sünnî âlimi Diyarbekir’e gelerek onun himayesine girmiştir. İzzeddin İbnü’l-Esîr, Şâfiî mezhebinin Diyarbekir’de Nasrüddevle’nin yanına gelen Ebû Abdullah Muhammed b. Beyân el-Kâzerûnî’nin gayretleriyle yayıldığını belirtir (el-Kâmil, IX, 67). Hanbelî fakihi Ebü’l-Hasan Ali el-Âmidî Nasrüddevle zamanında Halife Kāim-Biemrillâh’ın isteğiyle Âmid’e giderek ölümüne kadar (467/1074) burada ders vermiştir. Nasrüddevle ayrıca birçok imar faaliyetinde bulunmuş, kaleler, köprüler ve Kudüs’te Hacıların barınması için iki ev inşa ettirmiştir. Sarayının âlim ve şairlerle dolup taştığı kaydedilmektedir ve şairlerin divanları onu öven şiirlerle doludur. Şair Tihâmî de Nasrüddevle’nin sarayında itibar görmüş, seyyah Nâsır-ı Hüsrev, Meyyâfârikīn’ı onun zamanında ziyaret etmiştir (438/1046).
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Kalânisî, Târîḫu Dımaşḳ (Amedroz), s. 71-76.
Azimî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler: H.430-538 (nşr. ve trc. Ali Sevim), Ankara 1988, bk. İndeks.
İbnü’l-Ezrak el-Fârikī, Târîḫu Meyyâfâriḳīn, bk. İndeks.
İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, VIII, 222-223.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1987, IX-X, tür.yer.
Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 22-23.
İbnü’l-Adîm, Zübdetü’l-ḥaleb, I, 260.
İbn Hallikân, Vefeyât, I, 177-178.
M. van Berchem – J. Strzygowski, Amida, Heidelberg 1910, s. 22-37.
Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I: Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944.
a.mlf., “Diyarbekir”, İA, III, 610-612.
J. B. Segal, Edessa: The Blessed City, Oxford 1970, s. 217-219.
Mehmet Altay Köymen, Tuğrul Bey ve Zamanı, İstanbul 1976, s. 26-27, 89.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1980, s. 171-175.
G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1986, s. 298.
Coşkun Alptekin, “Büyük Selçuklular”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1988, VII, 106-107.
Abdürrahim Tufantoz, Mervanoğulları: 380-478/990-1085 (doktora tezi, 1994), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü.
a.mlf., “Mervânîler”, DİA, XXIX, 230-232.
H. F. Amedroz, “Three Arabic Manuscripts on the History of the City of Mayyāfāriqīn”, JRAS (1902), s. 785-812.
a.mlf., “The Marvānīd Dynasty at Mayyāfāriqīn in the Tenth and Eleventh Centuries A.D.”, a.e. (1903), s. 123-154.
K. V. Zetterstéen, “Mervânîler”, İA, VII, 781.
Carole Hillenbrand, “Marwānīds”, EI2 (İng.), VI, 626.
H. Bowen, “Naṣr al-Dawla”, a.e., VII, 1017-1018.