SÂMİRÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SÂMİRÎ

السامري
Müellif: MAHMUT SALİHOĞLU
SÂMİRÎ
Müellif: MAHMUT SALİHOĞLU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 21.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/samiri
MAHMUT SALİHOĞLU, "SÂMİRÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/samiri (21.12.2024).
Kopyalama metni

Sâmirî adı, Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Mûsâ’nın önderliğinde İsrâiloğulları’nın Mısır’dan çıkışından sonra yaşanan olaylar anlatılırken Tâhâ sûresinde birkaç yerde geçmektedir. Allah’ın, Mûsâ’ya kavminin Sâmirî tarafından saptırıldığını haber vermesi üzerine (20/85) Mûsâ halkının yanına gelerek verdikleri sözden neden dönüp altın buzağıyı ilâh edindiklerini sormuş, onlar da bu işin sorumlusu olarak Sâmirî’yi göstermiştir (20/87-88). İlgili âyetlerde, Mûsâ Tûr’a Allah ile konuşmaya gittiğinde (el-A‘râf 7/142-143) Sâmirî’nin, İsrâiloğulları’nı Mısırlılar’dan almış oldukları ziynet eşyalarından buzağı şeklinde bir put yapmaya ve buna tapınmaya ikna ettiği belirtilmektedir. Ayrıca Mûsâ’nın Sâmirî’ye amacının ne olduğunu sorduğu (Tâhâ 20/95), Sâmirî’nin de şu cevabı verdiği bildirilmektedir: “Ben onların görmediklerini gördüm, bu yüzden elçinin (Mûsâ) öğretilerinden bir tutam alıp fırlattım. Nefsim beni böyle yapmaya sevketti” (Tâhâ 20/96). Bunun üzerine Hz. Mûsâ Sâmirî’ye, “Defol git!, artık hayatın boyunca ‘Bana dokunmayın!’ diyeceksin; ayrıca seni kaçıp kurtulamayacağın bir ceza günü beklemektedir” diyerek bedduada bulunmuştur (Tâhâ 20/97). İsrâiloğulları’nın buzağıya tapmalarına Sâmirî’den bahsetmeksizin Kur’ân-ı Kerîm’in başka yerlerinde de atıf yapılmakta (el-Bakara 2/51, 54, 92, 93; en-Nisâ 4/153; el-A‘râf 7/148, 152) ve İsrâiloğulları bu davranışlarından dolayı kınanmaktadır.

Zemahşerî, Sâmirî’nin adını Mûsâ b. Zafer olarak kaydetmektedir (el-Keşşâf, II, 549). Fahreddin er-Râzî, İbn Abbas’tan onun Kirmanlı olduğu rivayetini aktarır. İbn Abbas’tan Zeccâc ve Atâ’nın rivayet ettiği diğer bir anlayışa göre Sâmirî, Hz. Mûsâ’nın komşusu bir Kıptî olup ona iman etmiş ve kendisiyle birlikte Mısır’dan çıkmıştı. Âlimlerin çoğu onun Sâmira kabilesinden ve İsrâiloğulları’nın ileri gelenlerinden olduğu görüşündedir (Mefâtîḥu’l-ġayb, XXII, 87). Şeceresi hakkında aynı bilgiyi veren Taberî’ye göre Sâmirî, İsrâiloğulları ile denizi geçtikten sonra münafık olan bir Allah düşmanıdır (Câmiʿu’l-beyân, IX, 206). Zemahşerî ayrıca Sâmirî’nin aslen ineğe tapan bir topluluktan geldiğini ve bir münafık olduğunu söylemektedir (el-Keşşâf, II, 549). Bu bilgiler ışığında Rippin’in, “Sâmirî’nin yahudi ve hıristiyan gelenekleri tarafından bilindiği şekliyle Sâmirîler’den olduğu konusunda İslâm geleneğinin hiçbir şüphesi yoktur” şeklindeki yargısının (, VIII, 1046) onun mensubiyeti hakkındaki gerçeği tam yansıtmadığı görülmektedir.

Tâhâ sûresindeki kıssanın bir benzeri Tevrat’ta (Çıkış, 32) Sâmirî ismi geçmeden yer almaktadır. Her iki kıssada İsrâiloğulları’nın Hz. Mûsâ’nın yokluğunda ziynet eşyalarından yapılan buzağı şeklindeki bir ilâha tapmaya başladığı aktarılmaktadır. Ancak Kur’an ile Tevrat arasında iki temel farklılık mevcuttur. Öncelikle Kur’an’da buzağının ses çıkarma (ḫuvâr) özelliğinden bahsedilirken Tevrat kıssasında böyle bir özellik söz konusu edilmemektedir. İkinci olarak Kur’an’daki kıssada buzağı heykelinin Sâmirî tarafından yapıldığı belirtilirken Tevrat’a göre heykeli Hz. Mûsâ’nın kardeşi Hârûn yapmıştır. Kur’an’a göre Hârûn altın buzağının yapımında rol almadığı gibi bunun bir imtihan olduğunu belirterek İsrâiloğulları’nın ona tapmasına engel olmaya çalışmıştır (Tâhâ 20/90-94).

Batılı araştırmacılar, Tevrat’ın aslı gibi Kur’an’ın da ilâhî kaynaktan geldiği gerçeğini göz ardı edip kıssanın Kur’an ve Tevrat’ta yer alan anlatımı arasındaki benzerliklerden yola çıkmış ve Kur’an’ın bu kıssayı yahudi geleneğinden aktardığını ileri sürmüştür. Hatta bazıları, Hz. Peygamber’in bu kıssayı yahudilerden öğrenip ilgi çekici hale getirerek Kur’an’a eklediğini iddia etmiştir. Reformist Yahudiliğin öncülerinden Abraham Geiger, A‘râf sûresinin 150. âyetiyle Talmud’da zikredilen Hur hikâyesi arasında ilişki kurarak hikâyenin yahudi kaynaklarından alınmış olduğunu söylemiştir (Judaism and Islam, s. 130).

Bâbil Talmudu’na göre Hur’un cesedini gören Hârûn onların isteklerini yerine getirmediği takdirde kendisinin de öldürüleceğini düşünür ve İsrâiloğulları’na itaat eder (Sanhedrin, 7a). A‘râf sûresinin 150. âyetine göre, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız!” diyerek kardeşini İsrâiloğulları’nın buzağıya tapmasına engel olmamakla suçlayan Mûsâ’ya karşı Hârûn’un, “Kavmim beni güçsüz buldu; az kalsın beni öldürüyordu” diyerek kendisini savunmasını Geiger, Kur’an’ın da Tevrat gibi buzağı heykelini yapanın Hârûn olduğuna işaret ettiği şeklinde yorumlamaktadır. Halbuki Kur’an’da altın buzağının söz konusu edildiği âyetlerin hiçbirinden heykeli Hârûn’un yaptığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir.

Geiger, iki kıssa arasındaki temel ayrılığı oluşturan buzağının Sâmirî tarafından yapılmasını ve ses çıkarması olayını Pirḳê de Rabbi Eliezer isimli bir Midraş kitabında yer alan rivayetlere dayandırmaktadır. Ancak Emevî hânedanı hakkında bilgiler içeren bu tamamlanmamış eserin IX. yüzyıl başında Filistin’de yazılmış olduğu bilinmektedir (Strack, s. 226). Nitekim Jeffery de Kur’an’daki Sâmirî kıssasının Pirḳê de Rabbi Eliezer’e dayanmasının çok uzak bir ihtimal olduğunu belirtmektedir (The Foreign Vocabulary, s. 158). Rippin de bu hikâyeleri içeren yahudi kaynaklarının İslâm’ın doğuşundan sonra ortaya çıkmış olduğuna dikkat çekmekte, dolayısıyla Kur’an’ın anlatımının bu kıssaların en eski kaydını oluşturduğunu ifade etmektedir (, VIII, 1046).

Sâmirî kıssası Türk-İslâm edebiyatında kısas-ı enbiyâ, Hz. Mûsâ hakkında kaleme alınmış mesneviler, Envârü’l-âşıkīn ve Mârifetnâme gibi eserlerle dinî-destanî metinlerde İsrâiloğulları’nı tevhid inancından saptırması bakımından yer almış, ayrıca divan şairlerinin çeşitli beyitlerinde de ondan bahsedilmiştir. Bu bakımdan Sâmirî’yi klasik Türk şiirinde Kārûn, Firavun gibi kısas-ı enbiyâ kaynaklı olumsuz tiplerin dahil olduğu grup çerçevesinde ele almak mümkündür.


BİBLİYOGRAFYA

, IX, 206.

Zemahşerî, el-Keşşâf, Beyrut 1403/1983, II, 549.

Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, Beyrut 1411/1990, XXII, 87.

A. Geiger, Judaism and Islam (trc. F. M. Young), Madras 1898, s. 130.

A. Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur’ān, Baroda 1938, s. 158.

H. L. Strack, Introduction to the Talmud and Midrash, Philadelphia 1959, s. 226.

Moshe David Herr, “Pirkei de-Rabbi Eliezer”, , XIII, 559.

B. Heller – [A. Rippin], “al-Sāmirī”, , VIII, 1046.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 78-79 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER