SARAÇHANE - TDV İslâm Ansiklopedisi

SARAÇHANE

Müellif: ZEKİ TEKİN
SARAÇHANE
Müellif: ZEKİ TEKİN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 21.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/sarachane
ZEKİ TEKİN, "SARAÇHANE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sarachane (21.11.2024).
Kopyalama metni

Arapça’da serc kökünden türeyen serrâc “eyer ve diğer at takımı yapıp satan, meşin ve sahtiyan üzerine sırma ve ipekle işleyerek çeşitli eşyalar imal eden” anlamına gelmekte olup saraç-hâne bu işle meşgul esnafın topluca bulunduğu yeri ifade eder. Ancak kelime daha çok İstanbul’da bu tip esnafın bulunduğu semtin adı olmuştur. Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethedince saraçlıkla uğraşan esnafı Bezzâzistan civarında yerleştirdi. Fâtih Camii’nin inşasından sonra çevresini şenlendirmek amacıyla şimdiki Saraçhane denen mevkiye İstanbul saraçhanesi yaptırıldı. 1475’te biten saraçhane Ayasofya-i Kebîr evkafına bağlandı. İstanbul’da inşa edilen bu ilk saraçhane 4 Muharrem 1105’te (5 Eylül 1693) çıkan yangında tamamen yandı. Bunun üzerine saraçhane esnafı dağılarak Sultan Ahmed ile Beyazıt arasında saraçlık yapmaya başladı. Fakat ileri gelen esnaf, mahkemeye başvurarak yanan saraçhaneyi kendi paralarıyla kâgir olarak yeniden yapmaları karşılığında saraç esnafının tekrar Saraçhane mevkiine nakledilmesini 17 Safer 1105’te (18 Ekim 1693) istedi. Bir yıl sonra dükkânların büyük bir kısmı tamamlandı. Üç kapısı olan saraçhanenin dükkânları kemerli olup kepenklerle kapatılıyordu, ayrıca tam ortada Saraçhane Camii ile lonca yeri bulunuyordu. Buranın içinde bir de sıbyan mektebi vardı. Bu mektepte saraç esnafının çocukları ile çırakları Kur’an ve okuma yazma öğrenmekteydi. Sıbyan mektebinin hocası saraçlarca tesbit edilip hükümet tarafından tayin edilirdi. Hocanın ücreti ise saraçhane vakfından karşılanıyordu. Saraçhanede Sandıkçılar caddesi, Kırbacılar caddesi, Camialtı sokağı, Orta sokak, Karaman Kapısı sokağı, Başkapı sokağı gibi sokak ve caddeler mevcuttu. Burada 1191’de (1777) 200’den fazla, 1285’te (1868) 290 dükkân ve yanmadan önce 320 dükkân bulunmaktaydı. Her esnaf dükkânının tamirini kendi parası ile yaptırıyor, yalnız vakıf mütevellisine kira ödüyordu. 1252 (1836) yılına kadar dükkân kiraları sabit kaldı. Ayasofya vakfı mütevellisinin müracaatı üzerine 17 Cemâziyelevvel 1252’de (30 Ağustos 1836) kira bedelleri bir misli arttırıldı.

Saraç esnafının çeşitli hizmetleri karşılamak, esnafın yaşlılarına ve işsizlere yardım etmek maksadı ile kurduğu vakıf sandığı mevcuttu. Bu sandıkların gelirini aidatlar, bağış ve teberrular, para cezaları ile vakıf dükkân kiraları oluşturmaktaydı. Paraları toplayan ve sarfeden mütevelliler esnafa her yılın sonunda hesap vermek zorundaydı. Bu paraların büyük bir kısmı loncadaki ziyafetlere, esnaf fakirlerine, hastalara, tatlı su tulumbası ve muslukların onarılmasına, esnafın sünnet ve evlenme düğünlerinde alınan hediyelere, esnafın okuttuğu mevlidlere, tamirlere, esnaf işlerine, okul inşasına ve dışarıdan gelen misafirlerin ağırlanmasına sarfedilirdi. Saraçhanenin içinde ve dışında dükkânların temizlenmesi ve derilere tav verilmesi için musluklar ve tulumbalar vardı. Saraçhane içine emniyet görevlileri giremezdi, yalnızca gece bekçisi bulunurdu. İhtisap ağası diğer esnafı denetlediği gibi bunları da denetler ve içlerine yabancı, kötü ahlâklı kimselerin karışmamasına dikkat ederdi. 1242 (1826-27) tarihli hatt-ı hümâyunda Saraçhane Kapısı’nda gündüzleri kolluk beklenerek kabahatli olanların yakalanması nizama bağlanmıştı. Büyük Saraçhane Çarşısı 1908’de çıkan Fatih yangınında tamamen yandı.

Saraç Esnafının Kanun ve Nizamları. Fâtih Sultan Mehmed’in koyduğu nizama göre saraç esnafı kendilerine ait olan eşya ve malzemeyi yalnızca kendileri yapıp satabilecekti. Fâtih’in İstanbul saraçlarına tanıdığı bu imtiyaz daha sonraki padişahlar tarafından sürdürüldü ve beratları yenilendi. Fâtih’in verdiği imtiyaza rağmen bir kısım saraç ustalarının zaman zaman saraçhane dışına çıkarak faaliyetlerini sürdürme istekleri nizamın bozulmasına sebep olacağı gerekçesiyle kabul görmedi. Daha çok Sipahi Çarşısı, Bitpazarı, Tavukpazarı, Divanyolu ve Ayasofya-i Kebîr civarındaki oda ve dükkânlarda nizama aykırı olarak üretim ve alım satım yapan saraç ustaları, Cemâziyelevvel 1167 (Mart 1754) ve Rebîülâhir 1173 (Aralık 1759) tarihinde saraçhane içinde dükkân kiralayıp alım satım yapmaya zorlandı.

Saraçhanedeki saraç esnafı ile diğer yerlerdeki saraçlar arasında eski saraç malı alım satımı konusunda anlaşmazlıklar meydana geliyordu. Rebîülâhir 1119’da (Temmuz 1707) saraçhanedeki saraçlarla Sipahi Çarşısı esnafı arasında saraciye malzemesi konusunda ortaya çıkan ihtilâfla ilgili davada Sipahi Çarşısı esnafının yalnızca eski mal alıp satma hakkına sahip olduklarını ileri sürmeleri saraçhane esnafının itirazıyla karşılandı ve eski olsun yeni olsun saraç malzemesinin saraçhanede satılacağı kararı alındı. Bu karar daha sonraki tarihlerde yenilendi. İnhisarın kaldırılmasının ardından bile eski saraç eşyalarının alım satımı konusunda Bitpazarı esnafıyla olan anlaşmazlık yine saraçhane esnafı lehine çözümlendi (1250/1834-35).

İstanbul’un fethinden beri şehre gelen inek derisinin saraçhane için kösele yapılması nizam gereği idi. Bursa ve Edirne’de de durum böyleydi. Debbağ esnafının gön yapılan öküz derileri dışında inek derilerinin iyisini alarak kösele yerine gön işlemeleri yasaktı. Çünkü kösele saraçhaneye lâzım olduğundan bunun temin edilmemesi halinde yapmakla mükellef oldukları sefer malzemesi aksıyordu. 12 Cemâziyelâhir 1027’de (6 Haziran 1618) bu şekilde davranan debbağlar yöneticileri vasıtası ile uyarıldı. Debbağ esnafının saraçhane içerisinde cami altında dükkânları bulunuyordu. Bu dükkânlara hiç kimse karışamıyordu. Debbağlar dükkânlara saraç esnafının ihtiyacı olan meşin, kösele, gön ve sahtiyan koyarak saraçhanede bulunan saraç, kırbacı ve sandıkçı gibi esnafa rayiç fiyattan satarlardı. Rebîülâhir 1179 (Eylül 1765) tarihinde saraç kethüdâsı ve esnafının gereksiz müdahalesi üzerine debbağlar saraçhaneden çıkarıldı ve yerlerine saraçlar oturtuldu. Ancak mahkemede saraçlar haksız bulundu ve müdahalenin önü alındı. Aynı şekilde 2 Rebîülâhir 1177’de (10 Ekim 1763) saraçhane kethüdâsı saraçhane içinde dört beş adet dükkân kurarak debbağlardan aldığı sahtiyan, meşin ve köseleleri bu dükkânlarda satmaya başladı. Bu durum nizama aykırı olduğu için esnaf tarafından dava edildi. Bir ara sayıları on bire çıkan dükkânlar kanunsuz olduğundan kaldırıldı.

Saraç esnafı içinde sepetçi esnafı da faaliyet gösterirdi. Eskiden beri saraç esnafına tâbi olan sepetçilerin kethüdâ ve yiğitbaşı tayinleri saraçhane ustaları nezâretinde gerçekleştirilirdi. Sepetçi esnafı diğer işlerini de saraçhane ustalarının denetiminde yapardı. Sefer mühimmatı için talep edilen malzemeleri aynı şekilde saraçlar vasıtasıyla verirlerdi. Şevval 1192’de (Kasım 1778) sepetçi esnafının saraçlardan ayrılma isteği mahkeme tarafından reddedildi. Saraç esnafından olan semercilere İstanbul ve Galata’daki fıçıcı ve varilci esnafı bağlı idi. Sefer sırasında ordu hareket ettiğinde fıçıcılarla varilciler semerci esnafına yamaklık yapardı. 24 Şâban 1182’de (3 Ocak 1769) yardımdan kaçınıp yamaklık yapmak istememeleri üzerine dava görüldü. Buna göre fıçıcı ve varilcilerin Tersâne-i Âmire için gerekli hizmeti yaptıkları ve her sene donanma denize açıldığında kazma, kürek ve takım akçesiyle diğer vergilerini ödedikleri gerekçesiyle semerci esnafının yamaklık talebinde bulunmaması kararlaştırıldı.

Saraçhane’de dükkân çalıştıranlar vefat edince dükkân içindeki eşyayı mirasçıları alıp boşalan dükkâna kethüdâ uygun bir usta yerleştirirdi. İçindeki eşyayı alan kişi kethüdâ ve diğer ustaların izni olmadan o dükkânı kullanamazdı. Bunun dışındaki davranışlar saraç gediği nizamına aykırı idi. 12 Zilkade 1183 (9 Mart 1770) tarihli bir gedik intikal davasından saraç dükkânında ne gibi aletlerin olduğu öğrenilmektedir. Buna göre dükkânda bir somaki bileği, iki muşta, iki celde mevcuttu. Daha sonraki tarihlere ait bir kayıtta ise deri kesmek için Fransa’dan getirilen teber, derileri tesviye etmek için sıyırgı bıçağı, eyer ağaçlarını ve kamçı çubuklarını delmek için matkap, çivi kesmek için keski gibi aletlerin adı geçer.

Saraç esnafının mîrî görev ve sorumluluklarından biri de sefer ihtiyacı için orduya katılmaktı. İstanbul saraçlarını “Esnâf-ı Muazzez-i Sarrâcân-ı Makbûlân” başlığı altında zikreden Evliya Çelebi 1084 dükkânda çalışan esnafın sayısını 5000 olarak verir ve pîrlerinin Ebü’n-Nâsır Hâtim-i Bağdâdî olduğunu yazarken onların ordu içindeki öneminden dolayı diğer esnaftan önce geldiğini belirtir. Esnafın gezintilerinde ve esnaf alaylarında, “Arabalar üzre ve taht-ı revanlar ve seyishâneler üzre telatin çizmeli cüzdanlar ve işlenmiş sim rahtlar ve mutallâ mataralar ve mebrûm kadife eyerler ve günden güne kıymetlenen saraç işleriyle dükkânlarını süsleyip işleyerek cümle saraç civanlarıyla pür-silâh ubûr ederler” diyerek saraç esnafının geçit resminin tasvirini yapar. Saraç esnafı orduya ihtiyaç duyulan miktarda çadırla birlikte usta yollardı. 12 Cemâziyelevvel 1203 (8 Şubat 1789) tarihli bir davada saraç esnafının içlerinden ihraç ettikleri orducu esnafına esnaf kethüdâsının ne kadar ücret ödediği belirtilmektedir. Buna göre esnaf içinden görevlendirilen baba ve oğul iki saraç ustası ile birlikte dört çadıra 190 kuruş ödenmiştir. Aynı şekilde 5 Cemâziyelâhir 1204’te (20 Şubat 1790) yine bir sefer ihtiyacı olarak saraç esnafından istenen bir çadır ve iki saraç ustası topçu başı birliklerinde bulunmak üzere görevlendirilmiş, ücret ve ihtiyaçları için 100 kuruş ödenmişti.

Saraçhane dışında saray ahırında görev yapan saraçların varlığı bilinmektedir. Bunlara “sarrâcân-ı hâssa” denmekteydi. Seferde padişahın yanında bulunan saray saraçları büyük ve küçük mîrâhurlara bağlı olarak iki sınıf halinde hizmet verirdi. Hassa saraçları has ahıra ait eyer ve koşumları yapar ve tamir ederdi. Cuma selâmlığında padişahın “raht-ı hümâyun” adı verilen mücevherli koşum takımlarına saraç esnafı âmirlerinden rahtvan ağası ile rahtvân-ı sânî bakardı. Saray ahırında vazife gören saraç esnafına sarayda yapılan teşrifat törenlerinde padişah ve sadrazam huzurunda hil‘atler giydirilirdi. Padişah huzurunda bayram hediyesinin tesliminde, padişaha at çekilmesinde, saraçbaşıya nevrûziye teslimi sırasında yapılan merasimde ise saraçlar başhalifesine ve saraçlar kâtibine hil‘at verilirdi. Aynı şekilde sadrazam huzurunda bayram hediyesinin gelmesi esnasında gerçekleştirilen törende saraçbaşıya, at hediyesinin gelmesi esnasındaki merasimde ise saraçlar halifesine ve saraçlar kâtibine hil‘at giydirilirdi.

Saraç esnafının yaptığı eyerlerin Batı’da hayranlıkla karşılandığı bilinmektedir. XIX. yüzyılda Avrupalı bir seyyah, Osmanlı eyerlerinin eyerin ön ve arkasına yerleştirilmiş tahtadan ve iki eyer kaşından meydana geldiğini, bunların önde uzanan ön kaş ve arkadan uzanan arka kaşın çatısını teşkil ettiğini, ön kaşın iki yanına doğru birer simit yastıkla uzatıldığını, bunların vazifesinin bacakları tutmak olduğunu, en mükemmel eyerlerin XV ve XVI. yüzyıllarda imal edildiğini, Ortaçağ’da ve XVII. yüzyılda eyerlerin semerli olduğunu, bunun da süvarinin bacaklarını sıkıca zaptetmeye yaradığını, XVIII. yüzyılda kullanılan saltanat eyerlerinde sadece ön kısımda semer bulunduğunu, Türkler eyercilikte elli yıl öncesine kadar çok usta oldukları halde yabancı rekabetin bu zanaatı hemen hemen yok ettiğini belirtir. Tanzimat’ın ilânını müteakip inhisarın kaldırılması saraç esnafının düzenini bozdu ve saraçlar muhtelif yerlere dağıldı. Şirket-i Debbâğıyye’nin kurulması ile alınan tedbirlere saraçlar da dahil edildi ve Şirket-i Sarrâciyye teşkil edildi. Böylece saraç eşyaları Avrupa kalitesini yakalayarak hayli ilerleme kaydetti. Şirket-i Debbâğıyye dağılınca saraçların durumu sarsıldı, bu esnada saraçhane de yandı ve saraçlar tamamen dağıldı.


BİBLİYOGRAFYA

Şer‘iyye Sicilleri, İstanbul Kadılığı Mahkemesi, nr. 17, vr. 29b; nr. 30, vr. 92b; nr. 32, vr. 66a; nr. 40, vr. 45b; nr. 41, vr. 12a; nr. 43, vr. 4a-b; nr. 57, vr. 13a, 44b.

, nr. 21370, 24051.

, İstanbul Ahkâm Defteri, nr. 3, s. 277; nr. 5, s. 170-171; nr. 7, s. 244.

, nr. 115, s. 351, hk. 1507.

, nr. 71, s. 706.

, Cevdet-Belediye, nr. 5186.

, Cevdet-Dahiliye, nr. 2240, 6077, 12867, 12913, 12995, 16077.

Evliya Çelebi, Seyahatnâme (haz. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1996, I, 284.

, II, 732.

Ahmed Refik [Altınay], Hicrî On İkinci Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200), İstanbul 1988, s. 41.

P. Lecomte, Türkiyede Sanatlar ve Zeneatlar (trc. Ayda Düz), İstanbul, ts. (Tercüman 1001 Temel Eser), s. 132.

Tahsin Özcan, Fetvalar Işığında Osmanlı Esnâfı, İstanbul 2003, s. 133.

Ali Rıza Bey, “XIII. Asr-ı Hicri’de İstanbul Hayatı”, Peyâm-ı Sabah, İstanbul 31 Teşrînievvel 1337-38, s. 3.

M. Çağatay Uluçay, “İstanbul Saraçhânesi ve Saraçlarına Dair Bir Araştırma”, , III/5-6 (1953), s. 148.

Uğur Göktaş, “Saraçlar”, , VI, 459.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 111-113 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER