https://islamansiklopedisi.org.tr/serahs
Günümüzde üç ülkenin (İran, Afganistan ve Türkmenistan) sınırları içinde bulunan tarihî Horasan bölgesinin Güney Türkmenistan kesiminde yer alır. Eski adı Herîrûd olan Tecen ırmağının orta havzasında bu ırmağın sağ tarafında kurulmuştu. Şehrin en önemli su kaynağını da vaktiyle bu ırmak ve kuyular oluşturuyordu. Ancak tarihî kaynaklarda, Herîrûd Serahs’tan sonra çölde kaybolduğundan bu kısımda yatağının çoğunlukla kuru kaldığı ve pek nâdir zamanlarda buraya ulaştığı kaydedilmektedir. Serahs’ın ilk defa ne zaman kimler tarafından kurulduğu kesin şekilde bilinmemekle beraber milâttan önce VI-IV. yüzyıllarda Persler devrinde kurulduğu tahmin edilmektedir. Ortaçağ İslâm kaynaklarında şehrin ilk tesisi Keykâvus, Efrâsiyâb ve Zülkarneyn’e atfedilmektedir. Şehrin adına ve kuruluşuna dair Yâkūt, İranlılar’a atfen Keykâvus’un burasını Serahs b. Hûzrez isimli bir kişiye iktâ ettiğini, onun burada kendi adını verdiği bir şehir kurduğunu, daha sonra Büyük İskender’in bu şehrin imarını tamamladığını kaydetmektedir (Muʿcemü’l-büldân, III, 208). Eski Serahs diye anılan tarihî şehrin kalıntıları yeni Serahs yerleşiminin güneydoğusunda bulunmaktadır.
Önceleri Selevkoslar ve Sâsânîler’in hâkimiyetine giren Serahs, Hz. Osman devrinde Basra Valisi Abdullah b. Âmir’in emrinde İran ve Horasan’daki fetihlere kumandan olarak katılan Abdullah b. Hâzim tarafından fethedildi (31/651-52). Serahs, Emevîler’in son Horasan valisi Nasr b. Seyyâr ile Abbâsî ihtilâlinin önde gelen isimlerinden Ebû Müslim-i Horasânî arasındaki mücadelede de zikredilir. Eyalet merkezi Merv’i Ebû Müslim’e bırakmak zorunda kalan Nasr (9 Cemâziyelevvel 130 / 15 Ocak 748) buradan Serahs’a, ardından Tûs ve Nîşâbur’a çekildi. 799-802 yılları arasında Horasan Valisi İbn Mâhân’a karşı Nesâ’da ayaklanan Ebü’l-Hasîb Vüheyb b. Abdullah bölgedeki diğer bazı şehirlerin yanı sıra Serahs’a da hâkim oldu ve 186’da (802) Nesâ’da öldürüldü. O dönemlerde Serahs’ın asıl önemi İran’dan Türkistan’a giden ana yol (İpek yolu) üzerinde bulunmasından ve savunma yönünden stratejik bir konumda yer almasından kaynaklanıyordu. Nitekim Nîşâbur ve Tûs’tan Merv’e giden yol buradan geçiyordu. Bu sebeple şehir, Sâsânîler devrinden başlayarak Moğollar’ın 1221 yılındaki işgal ve yağmalamalarına kadar önemli bir yerleşim merkezi olmayı sürdürdü. Bazı kaynaklarda IX ve X. yüzyıllarda Serahs’ın büyüklük bakımından Merv’in yarısı kadar olduğu kaydedilmiştir. X. yüzyılda Sâmânîler’in idaresinde olan şehir onların yıkılmasının ardından Gazneliler’in eline geçti. Selçuklular 426’da (1035) Horasan’a göçtüklerinde ilk yurt edindikleri yerlerden biri de Serahs ve çevresi oldu. Gazneliler’in onları bu topraklardan atmak maksadıyla yaptıkları savaşlardan biri 429 (1038) yılında Serahs yakınlarındaki Talhâb yöresinde meydana geldi. Bu savaşın Selçuklular’ın zaferiyle sonuçlanması ile Gazneliler, Horasan’da güçlerini kaybettiler. Kazanılan zaferin ardından eski Türk devlet geleneğine göre yapılan taksimatta Tuğrul Bey Nîşâbur’a, Çağrı Bey Merv’e, Mûsâ Yabgu Serahs’a sahip oluyordu. Türk tarihinin çok önemli bir dönüm noktası olan Dandanakan Savaşı da (431/1040) Serahs-Merv arasında bulunan susuz çöl alanında cereyan etti. Gazneliler ile yapılan bu savaştan sonra Büyük Selçuklu Devleti hukuken kuruldu ve Serahs yeni kurulan bu devletin sınırları içinde kaldı. Arslan Argun’un 1095’te diğer Horasan şehirleri gibi Serahs Kalesi’ni de yıktırdığı bilinmekle beraber şehrin Selçuklu döneminde tamamıyla bir Türk şehri karakterinde gelişme gösterdiği tahmin edilmektedir.
552 (1157) yılında Sultan Sencer’in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti’nin tarihe karışması sonucunda Serahs bir süre Oğuzlar’ın elinde kaldı; ardından bütün Horasan’la birlikte şehir ve çevresine Hârizmşahlar hâkim oldu (1193). Fakat Moğol istilâsı yüzünden kısa süren bu dönemden günümüze ulaşan herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Bütün Horasan şehirleri gibi Serahs da 618’de (1221) Moğol istilâsına mâruz kaldı ve Cengiz Han’ın oğlu Tuluy Han tarafından teslim alındı. Aynı yıl Celâleddin Hârizmşah’ın Moğollar’a karşı başarı kazandığının duyulması üzerine şehir halkı isyan edince tekrar Moğol işgaline ve yıkımına sahne oldu. Bundan sonra Serahs’ın eski önemini ve canlılığını yitirdiği anlaşılmaktadır. Çok sonraları Timurlular zamanında Şâhruh’un şehri eski durumuna kavuşturmak maksadıyla buradaki bazı yapıları tamir ettirdiği bilinmektedir.
Serahs’ta ziraat yapılan arazi çok geniş olmayıp şehrin etrafı daha çok otlaklarla çevriliydi. Aynı zamanda su kıtlığı yüzünden ziraat sınırlı ölçüde yapılabiliyordu. Nehir suyunun buraya ulaşmadığı zamanlarda tarlalar ancak kuyu suyu veya yağmur suları ile sulanabiliyordu. Bununla beraber yörede hububat üretiminin yapıldığı, kavun ve üzümün yetiştiği, deve yetiştiriciliğinin ve dokumacılığın halkın geçiminde önemli bir yer tuttuğu tarihî kaynaklardan öğrenilmektedir. Bunlardan başka Ortaçağ’da önemli bir yol güzergâhı üzerinde bulunan şehrin bir ticaret potansiyeline sahip olduğu da bilinmektedir.
Ortaçağ’da Serahs’ta çeşitli ilim dallarında önemli şahsiyetler yetişmiştir. Şehir halkının birçok sanat dalında ileri gittiğini belirten Yâkūt pek çok âlimin ve sayılamayacak kadar meşhur kişinin buradan çıktığını söyleyerek onlardan bir kısmının adını sayar (a.g.e., III, 209). Kindî ekolüne mensup filozof ve âlim İbnü’t-Tayyib es-Serahsî, XI. yüzyılın büyük İslâm fakihlerinden Şemsüleimme Muhammed b. Ahmed es-Serahsî bunlar arasındadır. Devrin tanınmış âlimlerinden Ebû Ali Zâhir b. Ahmed, ünlü sûfî Lokmân-ı Serahsî ve Ebû Nasr es-Serrâc’ın müridlerinden Şeyh Ebü’l-Fazl Muhammed b. Hasan es-Serahsî gibi şahsiyetler de akla gelen isimlerdir. Abbâsî Halifesi Me’mûn’un vezirlerinden Fazl b. Sehl de Serahslı olup burada öldürülmüştür.
Mimari. Eski Serahs’ın mimari eserlerinden pek azı günümüze ulaşabilmiştir. Bunda şehrin tarih boyunca uğradığı işgaller ve yıkımların yanı sıra mimari yapıların genellikle kerpiç gibi dayanıksız malzemeyle inşa edilmiş olmasının da rolü büyüktür. Bugün yaklaşık 120 hektarlık bir sahaya yayılan eski Serahs yerleşiminin harabeliğine bakılarak şehrin, etrafı surla çevrili ana yerleşim birimi (şehristan) ve en yüksek kesimde kurulmuş bir iç kale ile bunları üç yönden saran rabazdan oluştuğu söylenebilir. Halen eski Serahs’ta iç kalenin surları ve bazı kalıntıları ile Ebü’l-Fazl Türbesi’nden başka ayakta kalabilen mimari eser görülmemektedir. Oldukça harap durumdaki iç kalenin büyük kısmı toprak altında kalmış olup son yıllarda yapılan kazılarda mevcut sur duvarları ile bazı yapı kalıntıları açığa çıkarılmıştır. İlk defa ne zaman kurulduğu bilinmeyen bu kale muhtemelen şehrin tesisiyle birlikte milâttan önce VI-IV. yüzyıllara dayanmaktadır. Gazneli ve Selçuklu devirleriyle sonraki dönemlerde stratejik konumu itibariyle önemli rol oynayan kale pek çok defa yıkıma uğramış ve her defasında tamir edilmiştir. Tarihî kayıtlarda Selçuklular zamanında Arslan Argun - Böri Bars mücadelesinde Arslan Argun’un 1095 yılında kaleyi yıktırdığı, Hârizmşahlar devrinde de Sultan Şah - Tekiş çekişmesinde Tekiş’in 1190’da şehrin surlarını tahrip ettiği belirtilmektedir. 1221 yılından sonraki Moğol istilâsında da büyük ölçüde tahrip edilen kale Timurlu döneminde Şâhruh’un emriyle yeniden onarılmış ve bir süre daha işlevini sürdürmüştür. Ancak 1832’de İranlılar’ın burayı tahrip etmesi neticesinde kalenin terkedildiği ve bundan sonra da kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Serahs’ın ayakta kalabilen diğer önemli mimari anıtı Ebü’l-Fazl Türbesi, Serahs’ta yetişmiş büyük mutasavvıflardan biri olan Ebü’l-Fazl adına inşa ettirilmiştir. Yörede “Serahs Baba” diye bilinen bu şahsın asıl adı Ebü’l-Fazl Muhammed b. Hasan es-Serahsî’dir. Serahs’ta yaşamış ve 414 (1023-24) yılında burada vefat etmiştir. Ebû Nasr es-Serrâc’ın müridlerinden olan Şeyh Ebü’l-Fazl, büyük mutasavvıflardan Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın hocası olup onun yetişmesine yön vermiştir. İç kale surlarının dışında yer alan Ebü’l-Fazl Türbesi’nin Türk mimarlık tarihinde önemli bir yeri vardır. Eserin bânisi, mimarı ve inşa tarihi tam olarak tesbit edilememiştir. Yapı için genellikle 414 (1023-24) yılı ileri sürülüyorsa da gerçekte bu tarihin Ebü’l-Fazl’ın ölüm tarihi olduğu anlaşılmaktadır. Türbenin o tarihte yaptırıldığı yönünde bir kayıt veya belge bulunmamaktadır. Bir görüşe göre eser Ebü’l-Fazl’ın vefatının hemen ardından ya da birkaç yıl sonra sevenleri tarafından yaptırılmıştır. Diğer bir görüşe göre ise bina XI. yüzyılın sonlarında Selçuklular tarafından inşa ettirilmiştir. Eserin mimari özellikleri göz önüne alındığında ikinci görüşün daha uygun olduğu düşünülebilir. Yapı, giriş bölümünde bulunan onarım kitâbesine göre 820 (1417) yılında Şâhruh’un emriyle tamir edilmiştir. Kalın duvarların üzerinde silindirik kasnakla yükselen kare planlı türbeyi tromplu, hafif sivri ve çift cidarlı büyük bir kubbe örtmektedir. Dışta ve içte sade bir görünüşe sahip olan eserin doğu cephesinde anıtsal bir taçkapısı bulunmaktadır. Diğer cepheleri her birine açılan beşer eşit nişle hareketlendirilmiştir. Eski fotoğraflarında harap durumda görünen eser 1990’lı yıllarda esaslı bir onarım geçirmiştir.
Şehir çevresinde de bazı önemli mimari yapılar mevcuttur. Serahs’ın 8 km. kadar güneydoğusunda bulunan ve Yartı Kümbet adıyla tanınan türbe bunlardan biridir. Eser, eskiden doğu duvarında bulunan tuğladan kûfî tarih kitâbesine göre 491 (1098) yılında yaptırılmıştır. Kimin adına bina edildiği kesin şekilde bilinmemekle beraber bazı araştırmacılar türbenin bu civarda yaşamış olan Şeyh Ahmed el-Hâdî için inşa edildiğini belirtmektedir. İnşasında kerpiç ve tuğlanın birlikte kullanıldığı görülen eser kare planlıdır. Yapının üzeri tromplu bir kubbeyle örtülmüşken günümüzde bu örtü ve giriş cephesi dışındaki duvarların büyük kısmı temel seviyesine kadar yıkılmıştır.
Serahs’ın güneyinde Tecen ırmağı üzerinde kurulmuş olan Pul Hatun Köprüsü (XV. yüzyıl) ve aynı yöndeki İncirli Kale (XV-XVIII. yüzyıllar) gibi tarihî yapılar da yörenin diğer mimarlık anıtları olarak belirtilebilir. Fakat Serahs çevresinin mimarisine dahil edilebilecek çok önemli bir eser eski Meana’da (Meyhene) bulunan Ebû Saîd Türbesi’dir. XI. yüzyıl mutasavvıflarından Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr için yaptırılan bu türbenin inşa tarihi tam olarak bilinmemekle beraber Ebû Saîd’in 1049’da ölümünden hemen sonra inşa ettirildiği kabul edilmektedir. Yapı XIV. yüzyılın ilk yarısında esaslı bir onarım görmüş ve bu şekliyle günümüze kadar gelmiştir. Kübik görünüşlü, kare planlı türbenin üzeri dıştan silindirik kasnaklı, çift cidarlı ve fenerli bir kubbeyle örtülüdür. Tuğla yapının güneybatı cephesinde çinilerle kaplı anıtsal bir taçkapısı bulunmaktadır. Diğer cepheler Ebü’l-Fazl Türbesi’nde olduğu gibi sivri kemerli nişlerle teşkilâtlandırılmış, fakat burada nişler yukarı alınıp alt kısımlar düz bırakılmak suretiyle cephelerde iki katlı bir görüntü elde edilmiştir. Tek ve büyük bir hacimden oluşan iç mekânda açılan nişlerle duvarların oldukça hareketlendirildiği ve yüzeylerin çok zengin şekilde kalem işleriyle bezendiği görülmektedir. Türbenin hemen yakınında bulunan Ebû Saîd Hankahı zamanımıza ulaşamamıştır.
Serahs, bir dönem Türk sanatı tarihinde kendi adıyla anılan bir mimari ekole de kaynak olmuştur. Bu bakımdan Türk-İslâm sanatında şehrin ayrı bir yeri vardır. Özellikle XI ve XII. yüzyıllarda Serahs mimarlık mektebinde yetişmiş mimarların başka bölgelerde yapmış oldukları eserler Türk mimarisinin gelişimi açısından büyük öneme sahiptir. Serahslı mimar Ebû Mansûr Es‘ad b. Muhammed’in imzasını taşıyan, Nîşâbur-Merv yolu üzerindeki Ribât-ı Şerif Kervansarayı (508/1114-15), Tirmiz yakınlarındaki Ali b. Muhammed es-Serahsî’nin eseri Câr Kurgan Minaresi (502/1108-1109) ve Merv’de devrinin şaheseri sayılan Sultan Sencer Türbesi (XII. yüzyılın ortaları) bunların örnekleri olarak sayılabilir.
BİBLİYOGRAFYA
Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 587.
İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, Beyrut 1988, s. 35, 43, 45, 102.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), IV, 302; VII, 385; VIII, 270, 275.
İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 272, 281.
Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (trc. Abdülvehap Tarzi), İstanbul 1988, s. 156.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, III, 208-209.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın), İstanbul 1991, X, 220-221.
Atâ Melik el-Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1999, s. 162, 165, 261, 265-266, 279.
A. Berns, Puteşestvie v Buharu, Moskva 1849, s. 71-72.
V. A. Jukovskiy, Razvalini Starogo Merva, St. Petersburg 1891, s. 185-187.
A. M. Pribıtkova, “Mavzoley Abul-Fazla v Serahes”, Arhitektura respublik Sredney Azii, Moskva 1951, s. 282 vd.
G. A. Pugaçenkova, “Arhitekturnie Pamyatniki Dahistana, Abiverda, Serahsa”, Trudı Yujno-Turkmenskoy arheologiçeskoy kompleksnoy ekspeditsii, Aşkabad 1951, II, 9, 65-66, 234 vd.
a.mlf., Puti Razvitiya Arhitekturı Yujnogo Turkmenistana Porı Rabovladeniya i Feodalizma, Moskva 1958, s. 275-276, 278-284, 286.
T. Hocaniyazov, “Menedeki Abu-Seyit Mavzoleyi”, Türkmenistan’ın Arhitektura Yadigarlikleri, Leningrad 1974, s. 92, 95.
O. Orazov, “Saragt Oazisinin Arhitektura Yadigarlikleri”, a.e., s. 79-89.
a.mlf., “Saragh Oazisinin Mavzoleyleri”, Türkmenistanın Yadigarlikleri, I/7, Aşkabat 1969, s. 18.
Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977, s. 307, 312.
Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 77, 87-88.
Ferheng-i Coġrâfyâʾî-yi Âbâdîhâ-yi Kişver-i Cumhûrî-yi İslâmî-yi İrân: Seraḫs, Tahran 1366/1987, XXXIII, 1-45.
Ara Altun, Ortaçağ Türk Mimarisinin Anahatları İçin Bir Özet, İstanbul 1988, s. 22.
Abdülkerim Özaydın, Sultan Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ankara 1990, s. 3-4.
V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, bk. İndeks.
İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1992, bk. İndeks.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1993, s. 99.
Mihrüzzaman Nûbân, Nâm-i Mekânhâ-yi Coġrâfyâʾî der Bester-i Zamân, Tahran 1374/1995, s. 293-294.
Yüksel Sayan, Türkmenistan’daki Mimari Eserler (XI-XVI. Yüzyıl), Ankara 1999, s. 23-24, 60-70, ayrıca bk. İndeks.
a.mlf., “Türkmenistan’ın XI-XVI. Yüzyıl Mimarî Anıtları”, Türkler (nşr. Hasan Celâl Güzel v.dğr.), Ankara 2002, VI, 71-72.
A. A. Semenov, “Po zakaspiyskim razvalinam”, Izvestiya Sredne Aziatskogo Komiteta po Ohrane Pamyaknikov Starinı i İskusstv, III, Taşkent 1928, s. 71.
J. Ruska, “Serahs”, İA, X, 502.
C. E. Bosworth, “Sarakhs”, EI2 (İng.), IX, 34.
Mustafa Fayda, “Abdullah b. Hâzim”, DİA, I, 106-107.
Erdoğan Merçil, “Gazneliler”, a.e., XIII, 482.