SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ

Müellif: M. BAHA TANMAN
SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ
Müellif: M. BAHA TANMAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2010
Erişim Tarihi: 23.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/suleymaniye-kulliyesi
M. BAHA TANMAN, "SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/suleymaniye-kulliyesi (23.11.2024).
Kopyalama metni

Külliye yapılarından cami ile müştemilâtı Kanûnî Sultan Süleyman tarafından 962-966 (1554-1559) yılları arasında inşa edilmiş, II. Selim zamanında 1566-1567 yıllarında medrese ve arasta eklenmiş, hankah da 1576’dan sonra tamamlanmıştır. Külliyenin merkezini oluşturan caminin taçkapısı üzerinde metni Şemsî Ahmed Paşa’ya ait manzum kitâbede bâni olarak Kanûnî Sultan Süleyman’ın adı verilmekte, inşaatın 962’de başlayıp 966’da tamamlandığı belirtilmektedir. Nitekim İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’nin inşaat defterlerinde 966’da (1559) inşaatı bitirilen Şam’daki camiye kurşun kaplamaların yollandığı kayıtlıdır. O tarihlerde Şam valisi olan, daha sonra vezir pâyesiyle Üsküdar’daki külliyeyi yaptıran Şemsî Ahmed Paşa külliyenin inşaatına nezaret etmiş olmalıdır. Külliyenin başlangıçtaki mimari programı caminin yanı sıra tabhâne odaları, kendi içinde matbah, fırın, kiler ve yemekhane birimlerinden oluşan imaret ve çifte kervansaraydan oluşmaktaydı. Bu yapılar Mimar Sinan’ın eserlerinin dökümünü veren tezkirelerde kayıtlıdır. Ayrıca İstanbul’daki Süleymaniye Külliyesi’nin inşaat defterlerinde 1553 yılının Kasım ve Aralık aylarında Muslihuddin Halîfe adlı bir hassa mimarının Sinan’ın delâletiyle Şam’a gönderildiği belirtilmiştir. Öte yandan Şam beylerbeyinin İstanbul’a yolladığı 17 Haziran 1560 tarihli mektuptan inşaattan sorumlu olan kişinin Şamlı Todoros adında bir hıristiyan mimar olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim gerek camide gerekse diğer bazı külliye birimlerinde gözlenen oranlar ve inşaata ilişkin ayrıntılar uygulamada yerel iş gücünün kullanıldığını göstermektedir.

Almavî, vakıf mütevellisi ve nâzırı Mevlânâ Molla Ağa el-Acemî’nin ilk bina emini olduğunu, daha sonra bu görevin Mustafa adında birine verildiğini belirtir. Medresenin tamamlanmasının ardından İstanbul’dan Şam beylerbeyine yollanan bir fermanla külliyeye bir de hankah eklenmesi istenmiştir. Medrese yalnızca Tuhfetü’l-mi‘mârîn’de kayıtlıdır. Arasta ile hankah ise hiçbir tezkirede belirtilmemiştir. Bu sebeple söz konusu yapıları Sinan’a mal etmek mümkün değildir. Esasen mimari ve tezyinî özellikleri de bunu doğrular. Külliyenin yerinde Memlük döneminde Gök Meydanı (Meydânü’l-ahdar) denen bir cirit sahasının yer aldığı bilinir. Şam’ın dışında Barada ırmağı kıyısında, mesire niteliğindeki bu mevkide cirit meydanına nâzır Sultan I. Baybars’ın 665-668’de (1266-1269) inşa ettirdiği Kasrü’l-ablak adlı bir saray bulunmaktaydı.

Külliyede ilk inşa aşamasına ait kesimin yerleşiminde Sinan döneminin diğer külliyelerinde görülmeyen, buna karşılık Fâtih Külliyesi’ni hatırlatan katı simetri dikkati çeker. Burada biri cami, diğeri imaret olmak üzere kıble ekseninde sıralanan iki odaklı bir dağılım söz konusudur. Dikdörtgen planlı arsada caminin bulunduğu güney kesiminde yanlarda tabhâne birimlerinin meydana getirdiği birer kanat uzanır ve bunların güney uçlarından hareket eden duvarlar cami kitlesine saplanır. Arsanın kuzey kesiminde ortada imaret, yanlarda birer kervansaray yer almaktadır. Camiyle imaretin arasına dikdörtgen planlı büyük bir abdest havuzu yerleştirilmiştir. Arsanın doğu ve batı girişleri bu menzil külliyesinin üzerinde yer aldığı yolu plana yansıtır. Caminin ve tabhâne kanatlarının arkasında (güney) kalan bahçenin batı kesimi hazîreye dönüştürülmüştür. İmaretin arkasında (kuzey) kalan bahçenin duvarında tek kubbeli sayvanla donatılmış tâli bir giriş vardır. Yerleşim planında simetriden ayrılan iki öğeden biri, cami-imaret ekseninden hafifçe doğuya kaydırılmış olan bu girişle arsanın güneybatı köşesindeki pahta yer alan diğer tâli giriştir. Arasta avlunun doğu girişinden hareket etmekte ve muhtemelen arsa verilerinden kaynaklanan bir sebepten ötürü doğu duvarıyla dik açı yapmamaktadır. Bu yüzden arastanın güney kanadından geçilen medrese de külliyenin Kanûnî Sultan Süleyman dönemine ait yapılarına paralel değildir. Arasta ile cami çevre duvarı arasında kalan köşeye helâlar yerleştirilmiştir.

Kare planlı olan, tek kubbeyle örtülü caminin duvarları, Suriye’de Osmanlı döneminden önce yaygın biçimde görüldüğü gibi siyah bazalt ve beyaz kalker taşıyla alternatif biçimde örülmüştür. Yapının güneybatı ve güneydoğu köşeleri dıştan payandalarla takviye edilmiş, giriş (kuzey) cephesi Sinan dönemine ait başka camilerde yer alan çift revakla donatılmıştır. Dış revak sakıflı, iç revak yanlarda kubbeli, ortada tekne tonozlu olarak tasarlanmış, dışta mukarnaslı, içte baklavalı başlıklar kullanılmıştır. Harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde yükselen tek şerefeli minareler konik külâhlarla sona erer. Yerel üslûpla başşehir üslûbunun birlikte gözlendiği taçkapı siyah-beyaz geometrik geçmelerden oluşan bir kuşakla çevrilidir ve klasik Osmanlı tarzındaki mukarnaslı kavsarası istiridye biçiminde bir yarım kubbecikle sonlanır. Mihraba ve minbere de aynı melez üslûp hâkimdir. Alt sıradaki pencerelerin üzerinde sivri hafifletme kemerlerinin aynaları sır altı tekniğinde yerel çinilerle kaplıdır. Hazîrede VI. Mehmed (Sultan Vahdeddin) ile sürgünde vefat eden hânedan mensuplarından ve son dönem ricâlinden bazı kimseler gömülüdür.

Kare planlı tabhâneler beşer birimden meydana gelen iki kanatta toplanmış, avlu yönünde sivri kemerli ve kubbeli revaklarla donatılmıştır. Birer ocağa sahip olan birimler sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür. Pencereleri taçlandıran sivri hafifletme kemerlerinin aynaları çini bezemeyle kaplıdır. “T” biçiminde bir alanı kaplayan imaret bölümü dışarıdan bakıldığında erken dönem Osmanlı mimarlığına has zâviyeli camileri andırır. Merkezdeki kare planlı matbah kendi içinde kare planlı dört birim barındırmaktadır. Güney (avlu) yönündeki iki birim kubbelerle, kuzeydeki iki birim tekne tonozlarla örtülüdür. Bütün bu örtü öğelerinin merkezinden bacalar yükselir. Doğu ve batı yönünde yer alan, kiler ve yemekhane bölümlerini barındıran dikdörtgen planlı kanatlar da kare planlı ve kubbeli ikişer birimden meydana gelmektedir. Yapının avlu cephesinde on iki birimli ve kubbeli bir revak uzanır. Kervansarayı meydana getiren kanatlar dikdörtgen bir alana iki sıra halinde yerleştirilmiş on dörder birimden oluşur. Kare planlı olan bu mekân birimleri kasnaksız kubbelerle örtülüdür. Üst yapıyı taşıyan kemerler kare kesitli pâyelere ve duvarlara oturmaktadır. Avluya açılan girişler güney duvarlarında yer alır.

Medrese planı itibariyle açık avlulu ve revaklı Osmanlı medreselerinin özelliklerini sergiler. Avluyu kuşatan sivri kemerli revakların gerisinde yirmi iki adet kare planlı ve kubbeli medrese hücresi sıralanır. Arastaya açılan girişi izleyen ve hücrelerin önündeki revaklardan geriye çekilmiş olan üç birimli revakta başlıklar mukarnaslı, diğerleri baklavalıdır. Kare planlı ve kubbeli mescid-dershanenin önünde aynı şekilde revaklardan geri çekilmiş üç birimli ve sakıflı son cemaat yeri vardır. Mescid-dershanenin soğan kubbesi yöredeki Eyyûbî ve Memlük dönemi kubbelerini andırır. Avlunun merkezinde dikdörtgen planlı abdest havuzu yer almaktadır. Dikdörtgen planlı ve sivri beşik tonozlu iki sıra dükkândan oluşan arasta doğu-batı doğrultusunda uzanır. Doğu kapısı dışa, batı kapısı cami-imaret avlusuna açılmakta, ortada güney yönündeki kapı medreseye, bunun karşısındaki kapı da yine dışa açılmaktadır. Tamamen ortadan kalkmış olan hankahın, Gök Meydanı’nda yer alan ve şehre uzaklığının sebep olabileceği asayiş sorunları dolayısıyla inşaatı yarım bırakılan yeniçeri kışlasının tâdil edilmesiyle oluşturulduğu, yirmi derviş hücresini barındırdığı bilinmektedir. Mimari özellikleri tesbit edilemeyen yapının, klasik dönem Osmanlı külliyelerinde yer alan diğer tarikat yapıları gibi revaklı bir avlunun çevresinde sıralanan odalardan meydana geldiği tahmin edilmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 37, 45.

a.mlf., Yapılar Kitabı: Tezkiretü’l-bünyan ve Tezkiretü’l-ebniye (nşr. Hayati Develi – Sâmih Rifat), İstanbul 2002, s. 110, 115, 179, 183.

E. Egli, Sinan, Erlenbach 1954, s. 74-75, 116.

Rıfkı Melûl Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri I: Mimar Sinan’ın Hayatına, Eserlerine Dair Metinler, Ankara 1965, s. 23.

Metin Sözen v.dğr., Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul 1975, s. 166, şekil 394.

Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 235-237.

a.mlf., Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri, Ankara 1988, s. 80-83.

Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 69-70, 257, 264, 300, 366.

G. Goodwin, A History of Ottoman Architecture, New York 1987, s. 256-257.

a.mlf., Sinan: Ottoman Architecture and its Values Today, London 1993, s. 58-59.

Zeynep Ahunbay, “Mimar Sinan’ın Eğitim Yapıları”, Mimarbaşı Koca Sinan: Yaşadığı Çağ ve Eserleri (nşr. Sadi Bayram), İstanbul 1988, I, 256-257.

Zeki Sönmez, Mimar Sinan ile İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, İstanbul 1988, s. 31, 36, 67, 72, 82, 90.

Gülru Necipoğlu, The Age of Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire, Princeton 2005, s. 222-230.

J. M. Rogers, Sinan, London 2006, s. 37, 52, 69, 71, 119.

Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, İstanbul 2007, s. 586.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 38. cildinde, 119-121 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER