https://islamansiklopedisi.org.tr/tibb-i-nebevi
Sözlükte “maharet sahibi olma, ustalık” gibi anlamlara gelen tbb kökünden türeyen tabîb kelimesi, kelime anlamı itibariyle maharetli ve kabiliyetli kişiler için kullanılırken süreç içinde özellikle sağlık alanında uzmanlaşmış kişiler için kullanılan bir terim haline gelmiştir. Aynı kökten türeyen çeşitli kelimeler Hz. Peygamber’den aktarılan hadislerde de görülür (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ṭbb” md.; Miftâḥu künûzi’s-sünne, “ṭabâbe” md.).
Kelime mânası itibariyle “Peygamber tıbbı” anlamına gelen et-tıbbü’n-nebevî terimi ise hem Hz. Peygamber’in tıp, hastalık, tedavi, sağlığın korunması gibi konulara dair hadislerini ve bunlardaki öğüt, tavsiye ve önerileri hem de İslâm tarihi boyunca özellikle bu konuyla alâkalı hadislerin derlenmesiyle oluşan literatürü ifade etmek üzere kullanılır. Tıbb-ı nebevîyi de içeren İslâm tarihi boyunca oluşmuş tıp tecrübesine ise günümüz araştırmacıları tarafından daha çok “İslâm tıbbı (et-tıbbü’l-İslâmî / Islamic Medicine)” terimiyle atıfta bulunulur (bk. bibl.).
Tıbb-ı nebevî kapsamında değerlendirilen hadislerine bakıldığında Hz. Peygamber’in konuya yaklaşımında dört hususun öne çıktığı görülür: Bunlardan birincisi itikadî açıdan önem taşıyan, hastalık ve sağlık gibi durumların Allah’tan geldiğine ve birer imtihan vesilesi olduğuna inanılması gerektiği hususudur. İkincisi hastalanmadan önce alınacak tedbirler, yani koruyucu hekimlik (hıfzıssıhha) bağlamında ve sağlığın önemine dikkat çekmek için söyledikleridir. Üçüncüsü bu tedbirlere rağmen hasta olunması halinde tedavinin yolunu aramanın gerekliliğine işaret etmesidir. Dördüncüsü ise şifası aranan hastalıklar ve her türlü sıkıntılar için gerek kendisinin gerekse döneminin tecrübesine dayanarak tedavi maksadıyla tavsiye ettiği birtakım ilâçlar ve tıbbî uygulamalardır.
Tıbb-ı nebevî açısından bütün hastalıkların Allah’tan geldiğinin bilinmesi büyük önem taşır. Zira bu tavır Câhiliye dönemindeki bazı yanlış anlayışların ve inançların ortadan kaldırılması maksadıyla Hz. Peygamber tarafından ısrarla sergilenmiştir. Bugün bulaşıcı hastalık olarak bilinen hastalıklarda dahi Hz. Peygamber, bu bulaşmanın da Allah’ın takdiriyle olduğunu bildirerek dönemindeki yanlış uygulamalara karşı çıkmış, hastalıklar konusunda böylesi bir bilinç hali oluşturmaya çalışmıştır. Hastalıkların Allah tarafından verildiği inancının yerleştirilmesi aynı zamanda o dönemde bazı hastaların uğursuz yahut lânetli oldukları şeklindeki yanlış düşünce sebebiyle mâruz kaldıkları kötü muamelenin de önüne geçmiştir. Hz. Peygamber hastalıkla ilgili itikadî problemleri düzeltmek maksadıyla döneminde yaygın olan büyü, tılsım, sihir, muska vb. bâtıl uygulamalara da karşı çıkmış ve bunların tedavide kullanılmasını engellemiştir. Tedavi amacıyla büyücülere başvurmayı en büyük günahlardan saymıştır (Müsned, IV, 154; Buhârî, “Veṣâyâ”, 23, “Cihâd”, 139, “Ṭıb”, 48; Müslim, “Îmân”, 145, “Libâs”, 105).
Hıfzıssıhha konusu da tıbb-ı nebevînin önemli bir unsurudur. Sağlıklı bir hayatın insana verilen en büyük nimetlerden olduğuna işaret eden Resûl-i Ekrem birçok hadisinde bu nimetin önemine dikkat çekmiş ve onu korumanın gerekli olduğunu söylemiştir. Bu hadisler arasında en meşhurları şunlardır: “Hasta olmadan önce sağlığının kıymetini bil” (Hâkim, IV, 306); “İnsanlardan çoğunun aldandığı (kıymetini takdir edemediği) iki nimet vardır: Sağlık ve boş vakit” (Buhârî, “Riḳāḳ”, 1). Ayrıca her türlü hastalığın düzensiz beslenmekten ve aşırı yemekten kaynaklandığı eskiden beri bilindiği için, Hz. Peygamber de bu kadim düşünceyi onaylamış ve sağlıklı bir hayat için düzenli beslenme ve perhizin önemine işaret etmiştir. Hatta “Oruç tutun, sıhhat bulun” (Taberânî, IX, 144) sözleriyle bunu çok bilinen bir prensip haline getirmiştir. Hz. Peygamber’in bulaşıcı hastalıklara karşı dikkatli olunması gerektiğini gösteren şu ifadeleri de henüz hastalığın bulaşmadığı fertlerin ve dolayısıyla toplumun sağlığını korumaya yönelik önemli hadislerdendir: “Bir yerde veba olduğunu işitirseniz oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba görülüyorsa oradan ayrılmayınız” (Buhârî, “Ṭıb”, 30); “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız” (Buhârî, “Ṭıb”, 19). Günümüzde hastalandıktan sonra tedavi aramakla uğraşmak yerine hasta olmamak için sağlığa dikkat etmek hususu koruyucu hekimlik olarak bilinmekte ve gerek toplumsal sağlığın korunmasına katkıda bulunması gerekse daha az külfetli olması yönüyle büyük önem arzetmekte, dolayısıyla modern tıbbın da teşvik ettiği unsurlar arasında yer almaktadır.
Hastalık durumunda tedavi aramak dinî açıdan bir zorunluluktur. Hz. Peygamber’in bu konudaki buyrukları çok açıktır: Bazı sahâbîler “Ey Allah’ın resulü, hastalandığımızda tedavi olmazsak sorumlu olur muyuz?” diye sorduklarında şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olun, Allah Teâlâ yaşlılık hariç her hastalığın çaresini yaratmıştır” (Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 1). Hz. Peygamber her hastalık için bir tedavinin bulunduğu inancını yerleştirmek suretiyle geçmişte birçok insanın hayatına mal olan yanlışlıkların önüne geçmiştir. Dolayısıyla hastalığı kaderin bir tezahürü olarak görmek hususunda aşırıya kaçıp tedaviye yanaşmamak Hz. Peygamber’in bu buyruğuna karşı çıkmak anlamına geldiğinden dinî açıdan yanlış bir davranıştır. Zaten Hz. Peygamber’in kendisi de birtakım rahatsızlıklara mâruz kaldığı çeşitli dönemlerde, gerek dönemin meşhur tabiplerinin tecrübesine gerekse çevresindekilerin tavsiyelerine uyarak gerekli tedavi yöntemlerini uygulamıştır. Onun bu tavrından cesaret alarak hastalık ve tedavi yöntemleri konusunda araştırmalarını yoğunlaştıran sonraki yüzyılların müslüman hekimleri tıp ilminde büyük gelişmeler gösterebilmişlerdir. Hz. Peygamber ayrıca tedavinin uzman kimseler tarafından yapılması gerektiği hususuna da işaret etmiş; yeterli bilgi ve tecrübesi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkarak insanlara zarar verenleri tazminat ödemekle sorumlu tutmuştur (Ebû Dâvûd, “Diyât”, 23; ayrıca bk. TEDAVİ).
Tıbb-ı nebevînin dördüncü boyutunu, bugün “tıbb-ı nebevî” denilince daha çok akla gelen Hz. Peygamber’in ilâç uygulamaları ve tavsiyeleri oluşturur. Bunların bir kısmı tedavi olmanın gerekliliğini, bir kısmı ise bunun yöntemini ve şeklini gösterir. Bu uygulama ve tavsiyelere dinî açıdan bakıldığında öncelikle şu hususlara dikkat etmek gerekir. Resûl-i Ekrem bir tabip olarak değil, bir peygamber olarak gönderilmiştir ve onun tıpla ilgili tavsiyeleri ağırlıklı olarak kendisinin ve döneminin tıp tecrübesini yansıtır ve bunlar dinin özüne taalluk eden meselelerden değildir. Dolayısıyla tedavinin nasıl yapılacağıyla ilgili hadisler, Hz. Peygamber’in sözü olmaları yani bir peygamberin ağzından çıkmış olmaları yönüyle önem arzetmekle birlikte, dinî açıdan kesin ve bağlayıcı hükümler olarak görülmemelidir. Tıbb-ı nebevîye dair rivayetleri sürekli gelişen tıp ilminin verileri ışığında ele almak daha doğru bir yaklaşımdır. Hz. Peygamber döneminde meşrû ve yaygın olan bir tedavi biçiminin bugün itibariyle doğru olmadığı yahut dağlama örneğinde olduğu gibi daha iyisinin bulunduğu anlaşıldığı takdirde bunda ısrar etmek dinî açıdan da yanlış sonuçlar doğurabilir. Hz. Peygamber’in kendisi de zaten bu uygulamaların nihaî ve değişmez olmadığını belirtmek maksadıyla şöyle buyurmuştur: “Kullandığınız ilâçlarda bir şifa varsa, ya hacamat bıçağının kesiğinde yahut ateşin dağlamasında vardır; ne var ki dağlama yapmayı sevmem” (Buhârî, “Ṭıb”, 17). Tıbb-ı nebevîyle ilgili rivayetleri değerlendirirken önemli olan dinin temel hassasiyetlerine dikkat etmek ve bunları zedelememek, meselâ zaruret olmadıkça kullanımı dinen meşrû olmayan bir şeyi kullanmamak gibi hususlara dikkat etmektir. Diğer yandan, tıbb-ı nebevîyi oluşturan hadisler aynı zamanda dönemin tıp anlayışını sergilemesi açısından tarihî ve kültürel önemi de haizdir.
Hz. Peygamber’in tedavi maksadıyla birtakım somut ilâç tavsiyelerinde bulunduğu yahut bazı uygulamalara destek verdiği de görülür. Karnı ağrıyan bir sahâbîye bal şerbeti içmesini, çeşitli hastalıklardan mustarip sahâbîlere hacamat yöntemiyle kan aldırmalarını, belirli hastalıklar için çörek otu kullanılmasını tavsiye etmesi bu konuda bilinen en meşhur örneklerdendir. Bu gibi tavsiyelerine bakıldığında, Hz. Peygamber’in diğer konularda olduğu gibi sağlık konusunda da İslâm’ın temel prensiplerine aykırı olmayan hususlara onay verdiği, aynı zamanda o güne kadar oluşan tıp tecrübesinden olabildiğince istifade ettiği, Hâris b. Kelede gibi döneminin meşhur tabipleriyle görüşerek onların fikirlerinden yararlandığı görülür. Ancak Hz. Peygamber zaruret olmadıkça dinen kullanımı sakıncalı olan alkolden yahut hayvanların necis kısımlarından elde edilen ilâçların tedavide kullanılmasına da karşı çıkmış, “Haram olan şeylerle tedavi olmayın” (Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 11) buyurmak suretiyle bunu prensip haline getirmiştir (kurbağadan ilâç yapmak isteyen bir sahâbîye izin vermemesi hakkında bk. Ebû Dâvûd, “Ṭıb”, 11).
Hz. Peygamber’in tedavi amacıyla ilâç kullanılmasının yanında tavsiye ettiği hususlardan birisi de duadır. Özellikle hastanın psikolojik açıdan desteklenmesi konusunda büyük önem arzeden dua ile tedavi (rukye) onun hem bizzat uyguladığı hem de sahâbîler tarafından yapıldığında onayladığı destekleyici bir tedavi yöntemidir. Ancak dua ile tedavi konusunda Câhiliye döneminden kalan âdetlere dönülmesine yol açacak biçimde bâtıl inanç ve hurafe kaynaklı dualara karşı çıkmış, Kur’an âyetleriyle yahut Allah’ın belirli isimlerini anmak suretiyle dua edilmesini istemiştir. Farklı hastalıklar için tedavi arayanlara “Size şifalı iki şeyi, balı ve Kur’an’ı tavsiye ederim” (İbn Mâce, “Ṭıb”, 7) buyurmak suretiyle ilâçla birlikte duanın önemine işaret etmiştir.
Tedavide hasta psikolojisi açısından dua kadar önem taşıyan bir başka husus, hastanın çevresindeki sağlıklı insanların onlara karşı tavırlarıdır. Hz. Peygamber hastaların diğer insanlar tarafından rahatsız edici muameleye mâruz bırakılmamasını, onlara destek olmak amacıyla hasta ziyareti yapılmasını, ziyaret esnasında kendilerine güzel ve ümit verici şeyler söylenmesini, tedavi için onlara ilâç verirken zorla değil gönüllerini hoş tutacak biçimde kendilerine yardımcı olunmasını, hastalığı atlatan kişilere nekāhet döneminde güzel muamele edilmesini tavsiye etmiştir.
Literatür. İslâm tarihi boyunca doğrudan yahut dolaylı olarak tıbb-ı nebevîyi ilgilendiren birçok eser kaleme alınmıştır. Ağırlıklı olarak Hz. Peygamber’in hadislerinin derlenmesi suretiyle oluşturulan müstakil tıbb-ı nebevî kitaplarında onun tavsiye ettiği ilâçlardan örnekler zikredildiği gibi dinî açıdan tedavi olmanın hükmü, yöntemi, tedavi amacıyla kullanılacak bitki yahut nesneler, hastalıkların kaynağı, bulaşması, nazar değmesi, sihir ve tılsım gibi konular yer alır. Hadis kitaplarının çeşitli bölümlerinde de tıbb-ı nebevîye dair hadisleri bulmak mümkündür.
Tıbb-ı nebevî literatüründe yer alan hadisler, diğer hadis kitaplarında yer alan hadislerle aynı değerlendirme kriterlerine tâbidir. Bunların arasında sahih rivayetler olduğu kadar, zayıf yahut uydurma rivayetler de bulunur. Bazı rivayetler ise dönemin tıp anlayışını yansıtan metinlerdir.
Diğer yandan Hz. Peygamber’in kadim tıp anlayışını sakıncalı unsurlardan ayıkladıktan sonra onaylaması ve döneminin meşhur tabipleriyle görüşmesi de tıbb-ı nebevî literatürüne olumlu yansımıştır. Onun bu tavrından cesaret bulan tıbb-ı nebevî müellifleri, eserlerinde kadim dönemin tabiplerine ve onların tıp anlayışına da yer vermişlerdir, hatta bu eserlerde Hipokrat yemini gibi çok meşhur bilgilere dahi rastlamak mümkündür (bk. Zehebî, s. 65).
Tıbb-ı nebevî literatürünün erken örneklerinden birisi, İsnâaşeriyye’nin sekizinci imamı Ali er-Rızâ’ya (ö. 203/818) ait er-Risâletü’ẕ-ẕehebiyye’dir (nşr. M. Ali el-Bâr, Beyrut 1991). Hadislerden ziyade Ali er-Rızâ’nın şahsî tecrübe ve tavsiyelerinin derlendiği bu küçük hacimli eser Abbâsî Halifesi Me’mûn’a sunulmuştur. Tıbb-ı nebevîyi hadislerle anlatan ilk örnek ise Endülüslü âlim İbn Habîb es-Sülemî’nin (ö. 238/853) eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî yahut Muḫtaṣar fi’ṭ-ṭıb (nşr. M. Ali Bâr, Dımaşk-Beyrut 1993) adıyla bilinen eseridir. İslâm tarihinde tıbb-ı nebevî literatürünün en meşhur örneği ise İbn Kayyim el-Cevziyye’nin (ö. 751/1350) eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî’sidir (Halep 1347). Aslında onun Hz. Peygamber’in hayatı, yaşayışı ve uygulamalarına dair kapsamlı eseri Zâdü’l-meʿâd’ın tıp bölümünden ibaret olan bu eser müstakil bir kitap olarak birçok defa neşredilmiştir. Bu erken ve meşhur örneklerin dışında İbnü’s-Sünnî, İbn Habîb en-Nîsâbûrî, Ebû Nuaym el-İsfahânî, Müstağfirî, Alâeddin Ali b. Abdülkerîm el-Hamevî el-Kehhâl, Zehebî, Süyûtî, Şemseddin İbn Tolun, Ebü’l-Hasan İbnü’l-Cezzâr ve Kalyûbî gibi müellifler de müstakil tıbb-ı nebevî eserleri kaleme almışlardır. Bu alanda Osmanlı döneminde en meşhur eser ise Hüseyin Remzi’ye (ö. 1896) ait Tıbb-ı Nebevî’dir (İstanbul 1309, 1324).
Tıbb-ı nebevî literatürünün malzemesi ve muhtevası ağırlıklı olarak hadislerden meydana geldiği için, genel hadis kitapları da bu alanın önemli kaynakları arasında yer alır. Kütüb-i Sitte gibi en meşhur hadis kitaplarının özellikle “Kitâbü’ṭ-Ṭıbb”, “Kitâbü’l-Merḍâ” ve “Kitâbü’s-Selâm” gibi bölümlerinde tıbb-ı nebevîye dair birçok rivayet ve uygulama bulmak mümkündür. Bu şekilde müstakil bölümlerin yer almadığı Mâlik b. Enes’in el-Muvaṭṭaʾı ve Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin el-Muṣannef’i gibi erken dönem hadis kitaplarında da tıbb-ı nebevîye dair hadisler yer alır. Ancak bunlar muhtelif bölümlere dağılmış vaziyettedir (Kütüb-i Sitte’de yer alan konuyla ilgili hadisler Ahmed Muhammed Zebîle tarafından hazırlanan bir yüksek lisans tezinde incelenmiştir [Taḫrîcü ve dirâsetü eḥâdîs̱i’ṭ-ṭıbbi’n-nebevî fi’l-ümmehâti’s-sitte, 1988, Câmiatü Ümmi’l-kurâ, Mekke]).
Modern dönemde Batı’da ve İslâm dünyasında yapılan tıbb-ı nebevî çalışmalarından bazıları konuyu ana hatlarıyla incelerken (meselâ bk. Irmeli Perho, The Prophet’s Medicine, Helsinki 1995; Studia Orientalia, LXXIV, özel sayı) bazıları modern bilimsel veriler ışığında tıbb-ı nebevîyi değerlendirir (meselâ bk. Mahmûd Nâzım en-Nesîmî, eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî ve’l-ʿilmü’l-ḥadîs̱, I-III, Beyrut 1404/1984; Mohammad Ikram, “Tıbb-e-Nabawi and Modern Scientific Research”, HI, XXVI/3 [1983], s. 3-35). Tıbb-ı nebevîye dair birçok monografi de hazırlanmıştır. Bunlarda hadislerde bahsedilen rukye yöntemiyle tedavi, ilâçla tedavi yahut diğer tedavi yöntemleri gibi konular işlenir (meselâ bk. Halîl İbrâhim Molla Hâtır, el-İṣâbe fî sıḥḥati ḥadîs̱i’ẕ-ẕübâbe, Cidde 1405/1985; Ali Mûnis, eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî fî ʿilâci’l-merḍa’l-cihâzi’l-ḥazmî ve’l-kebîd, Beyrut 1412/1992; M. Osman Necâtî, el-Ḥadîs̱ü’n-nebevî ve ʿilmü’n-nefs, Kahire 1413/1993; Hassân Şemsî Bâşâ, eş-Şifâʾ bi’l-ḥabbeti’s-sevdâʾ, Beyrut 1419/1999; Midhat M. Sâbir Ali, “Min Hedyi’r-Resûl fi’l-viḳāye mine’l-maraż”, Mecelletü’l-baḥs̱i’l-ʿilm ve’t-türâs̱i’l-İslâmî, III [1400], s. 231-254; Nurdeen Deuraseh, “Al-Ruqyah with the Qur’an and the Du‘a [the Prayer] in Islamic Medical Tradition”, Journal of International Society for the History of Islamic Medicine, IV/7 [2005], s. 27-32). el-Munazzamatü’l-İslâmiyye li’l-ulûmi’t-tıbbiyye adlı kuruluş tarafından Küveyt’te 1402 (1982), 1405 (1984) ve 1407 (1986) yıllarında düzenlenen sempozyumlarda tıbb-ı nebevî konusu farklı açılardan ele alınmıştır (bk. bibl.).
Türkiye’de tıbb-ı nebevî üzerine doktora ve yüksek lisans tezleri yapılmış, kitap ve makaleler kaleme alınmış, sempozyumlar düzenlenmiştir. Doktora tezi olarak şunlar örnek verilebilir: Mahmut Denizkuşları, Tıbb-ı Nebevi (1979, UÜ İlâhiyat Fakültesi, Peygamberimiz ve Tıp adıyla İstanbul 1981); Önder Çağıran, Ahmed-i Dâî, Tıbb-ı Nebevî: İmlâ-Fonetik-Morfoloji-Karşılaştırmalı Metin (1992, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Mustafa Dönmez, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin et-Tıbbü’n-nebevi İsimli Eserinin Tahkiki (2005, UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü). Diğer yandan Abdullah Köşe, Hadislerde Flebotomi (1984, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Ahmet Turhanoğlu, Hadislerde Koruyucu Hekimlik (1996, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adlı çalışmalar bu alandaki yüksek lisans tezlerindendir. Tıbb-ı nebevî alanında ayrıca şu çalışmalar da vardır: Ali Rıza Karabulut, Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi (Kayseri 1994); Celal Yeniçeri, Hz. Peygamber’in Tıbbı ve Tıbbın Fıkhı (İstanbul 2009); Veli Atmaca, Hadislerde Rukye (İstanbul 2010); Levent Öztürk, İslâm Tıp Tarihi Üzerine İncelemeler (İstanbul 2013); a.mlf., “‘Tıbb-ı Nebevî’de Tıbbî Etik’in Meta-Etik Analizi”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 9, Sakarya 2004, s. 105-119; a.mlf., “Tıbb-ı Nebevi: Tarihsel Gerçeklik mi Kurgu mu?”, Prof. Dr. Mevlüt Koyuncu’ya Armağan (haz. Recep Yaşa – Haşim Şahin), Sakarya 2019, s. 76-84; a.mlf., “Tıbb-ı Nebevî’nin Temel Dinamikleri”, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları: Eleştirel Bir Sosyal Bilim İncelemesi (ed. Hakan Ertin – Ahmet Karakaya), İstanbul 2022, s. 179-195; Erkan Yar, “Dinsel Otorite İnşası Açısından Tıbb-ı Nebevi”, Şarkiyat ICCS 17; Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi/International Congress of Social Science Tam Metin Bildiriler Kitabı, 14-17 Eylül/September 2017 (ed. Mehmet Bilen v.dğr.), Diyarbakır, s. 289-303; Orhan Yılmaz, “İbn Kayyim’in Tıbb-ı Nebevi ile İlgili Görüşlerinin Değerlendirilmesi”, Amasya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Amasya 2014, s. 5-18; a.mlf., “Tıbb-ı Nebevî ve Bu Konudaki Bazı Hadislerin Değerlendirmesi”, Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, VI/2, Yozgat 2017, s. 107-134; Kadir Demirci, “İbn Kayyim’in Tıbbu’n-Nebevî’sinde İsnad ve Delâlet Problemi”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XI/2, Diyarbakır 2009, s. 29-54; Saffet Sancaklı, “el-Merîż ve’l-maraż ve ḥuḳūḳu’l-merîż fî eḥâdîs̱i’ṭ-ṭıbbi’n-nebevî”, İslâmî İlimler Dergisi, XII/1, Ankara 2017, s. 259-277; Mustafa Canlı, “Hayreddîn Atûfî ve Tıbb-ı Nebevî’ye Katkıları”, Uluslararası Amasya Âlimleri Sempozyumu/International Amasya Scholars’ Symposium, Bildiriler Kitabı, 21-23 Nisan 2017, Amasya 2017, I, 91-104. 2014 yılında Türkiye’de tıbb-ı nebevî konusunda yapılmış bir sempozyumda sunulan tebliğler de kitaplaştırılmıştır: Uluslararası Tıbb-ı Nebevî Kongresi/International Congress on Prophetic Medicine, 24-25 Haziran 2014, Ankara: Bildiriler (ed. İlhan Yıldız), Ankara, ts., 2. bs. 2016.
BİBLİYOGRAFYA
Taberânî, el-Muʿcemü’l-evsaṭ (nşr. Mahmûd Tahhân), Riyad 1415/1996, IX, 144.
el-İmâm ʿAlî er-Rıżâ ve risâletühû fi’ṭ-ṭıbbi’n-nebevî (nşr. M. Ali el-Bâr), Beyrut 1991, s. 5-9.
Hâkim, el-Müstedrek, IV, 306.
İbn Habîb es-Sülemî, Mujtaṣar fī l-ṭıbb (nşr. ve trc. C. Álvarez de Morales – F. Girón Irueste), Madrid 1992, neşredenlerin girişi, s. 19-24.
Ziyâeddin el-Makdisî, eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî (nşr. Mecdî Fethî es-Seyyid), Tanta 1409/1989, neşredenin girişi, s. 19.
Ali b. Abdülkerîm el-Hamevî el-Kehhâl, el-Aḥkâmü’n-nebeviyye fi’ṣ-ṣınâʿati’ṭ-ṭıbbiyye (nşr. Ahmed Abdülganî M. en-Necûlî el-Cemel), Beyrut 1424/2003.
Zehebî, eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî (nşr. Ahmed Rif‘at el-Bedrâvî), Beyrut 1410/1990, s. 65.
İbn Kayyim el-Cevziyye, eṭ-Ṭıbbü’n-nebevî (nşr. Abdülganî Abdülhâliḳ v.dğr.), Beyrut, ts. [Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye], s. 10-18.
Bedreddin el-Aynî, ʿUmdetü’l-ḳārî, Kahire 1972, XVII, 363.
Süyûtî, el-Menhecü’s-sevî ve’l-menhelü’r-revî fi’ṭ-Ṭıbbi’n-nebevî (nşr. Hasan M. Makbûlî el-Ehdel), Sanʻa-Beyrut 1406/1986, neşredenin girişi, s. 22, 27-35.
Şemseddin İbn Tolun, el-Menhelü’r-revî fi’ṭ-ṭıbbi’n-nebevî (nşr. Züheyr Osman el-Cuayd), Beyrut 1416/1996, s. 7.
Hüseyin Remzi, Tıbb-ı Nebevî, İstanbul 1324.
Mahmut Denizkuşları, Peygamberimiz ve Tıp, İstanbul 1981, s. 113-144.
el-Ebḥâs̱ ve aʿmâlü’l-müʾtemeri’l-ʿâlemi’s̱-s̱ânî ʿani’ṭ-ṭıbbi’l-İslâmî, Küveyt 1402/1982, I-II, tür.yer.
el-Ebḥâs̱ ve aʿmâlü’l-müʾtemeri’l-ʿâlemi’s̱-s̱âlis ʿani’ṭ-ṭıbbi’l-İslâmî, Küveyt 1405/1984, III, tür.yer.
el-Ebḥâs̱ ve aʿmâlü’l-müʾtemeri’l-ʿâlemi’r-râbiʿ ʿani’ṭ-ṭıbbi’l-İslâmî, Küveyt 1407/1986, IV, tür.yer.
M. Meyerhof, Studies on the History of Islamic Medicine and Related Fields (ed. Fuat Sezgin), I-III, Frankfurt am Main 1997.
Veli Atmaca, Hadislerde Rukye: Hz. Peygamber ve Sahabenin Uygulamaları Işığında Şifa Hadisleri, İstanbul 2010.
Sait Özçelik, Hadislerde Okuyarak Tedavi (Rukye), İstanbul 2017.
Raşit Küçük, “Tıbb-ı Nebevî Literatürü Üzerine Bir Deneme”, İlim ve Sanat, I/3, Ankara 1985, s. 6-8.