https://islamansiklopedisi.org.tr/yakub-pasa-tekkesi
Halk arasında Çilehâne Tekkesi olarak da anılır. Amasya’nın Pîrler semtinde 815 (1412) yılında Ankara Beylerbeyi Pazarlıoğlu Yâkub Paşa tarafından kurulmuş, vakfiyesi 815 Zilkadesinde (Şubat 1413) Amasya Kadısı Sarı Kadı lakaplı Mevlânâ Rükneddin Mahmud tarafından tescil edilmiştir. Amasya Târihi müellifi Hüseyin Hüsâmeddin tekkenin Yâkub Paşa Konağı’nın içinde yer aldığını söyler. Yâkub Paşa, Halvetiyye tarikatına meşrut olan tekkeyi Müftü Şeyh Gümüşlüzâde Abdurrahman Çelebi için (ö. 903/1497-98) yaptırıp vakfetmiştir. Halifesi Şemseddin Mehmed Buhârî tekkenin mütevelliliğini üstlenmiş, vefatını müteakip çocuklarına intikal eden mütevellilik görevi nesli kesildikten sonra Müeyyed Çelebi ve çocuklarına devredilmiştir.
Tekkenin meşihatı Gümüşlüzâde Abdurrahman Çelebi’den sonra Amasya halkı arasında “silsiletü’z-zeheb” denilen şu zatlara intikal etmiştir: Gümüşlüzâde Abdurrahman Çelebi’nin damadı Pîr Abdurrahman Çelebi, Pîr Şemseddin Mehmed Buhârî, Abdurrahman Çelebi’nin oğlu Pîr Celâleddin Abdurrahman Çelebi, Saraçlar Pîri Sun‘ullah Halvetî, Pîr Zekeriyyâ Halvetî, İğnecizâde Pîr Safiyyüddin Mahmûd el-Halvetî, Kubâlı Çelebizâde Pîr Muhyiddin Mehmed Çelebi, Buhârîzâde Pîr Mehmed el-Halvetî, Şeyh Ya‘kūb el-Halvetî, Şeyh Abdurrahman el-Halvetî, Abdurrahman el-Halvetî’nin oğlu Şeyh İzzeddin Hasan el-Halvetî, diğer oğlu ulemâdan Şeyh Hüsâmeddin Hüseyin el-Halvetî. Daha sonra Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1099/1688), Seyyid İbrâhim Efendi, oğlu Seyyid Mehmed Efendi, Hâfız Seyyid Mahmud Efendi ve Hâfız Seyyid Abdullah Efendi (ö. 1214/1800) meşihatı sürdürmüştür. 1031’de (1622) Vâiz Şeyh Hüsâmeddin Efendi ile Şeyh Abdi Efendi arasında meşihata sahip olma konusundaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmak amacıyla mescidle buna bağlı halvethâne birimlerinde bir medrese tesis edilip müderrisliği Abdi Efendi’ye verilmiştir. Kuzeydoğu köşesindeki odayla tevhidhânede ise tekke işlevi devam ettirilerek meşihatı Hüsâmeddin Efendi’ye bırakılmıştır.
Yâkub Paşa Tekkesi depremlerde zarar görmüştür. 1939’daki Erzincan depreminde zarar gören yapı 1967’de tamir edilmiştir. Tekkenin iki girişi doğu-batı doğrultusunda uzanan beşik tonozlu dehlizin uçlarındadır. Cümle kapısı olduğu anlaşılan, diğerine göre daha gösterişli batı girişi cepheden yukarı taşan bir eyvanın içine alınmıştır. Dehlizin güney yönünde ortada mescid, bunun yanlarında kuzey-güney doğrultusunda gelişen beşikli dehlizlerle bağlantılı altışardan on iki adet tonozlu ve ocaklı birim yer almaktadır. Bu birimlerden, dehlizin yanı sıra bitişik oldukları mescide açılan ve penceresi bulunmayan altı birim halvethâne, birer pencereden ışık alan, yapının dış duvarına bitişik diğer altı birim de derviş hücresi şeklinde tasarlanmıştır. Kare planlı mescidi tromplarla geçilen bir kubbe örter. Omurgayı meydana getiren dehlize göre yüksekte kalan mescide ve halvethâne-derviş hücresi gruplarının açıldığı dehlizlere merdivenlerle ulaşılmaktadır. Ana dehlizin kuzey yönünde ortada geniş bir sivri kemerle dehlize açılan (eyvan niteliğini taşıyan) tevhidhâne, bunun doğusunda şeyh odası, batısında da türbe yer alır. Kare planlı olan, kuzey yönünde cepheden taşan ve bu kesimdeki pencerelerden ışık alan tevhidhânenin kubbesine pandantiflerle geçilmiştir. Aynı boyutlardaki kare planlı şeyh odasıyla türbenin kubbeleri içeriden prizmatik üçgen kuşaklarına oturmakta, şeyh odasına dehlizden, türbeye tevhidhâneden geçilmektedir. Türbenin “amel-i Ramazan el-Kastamonî” şeklinde iki imza taşıyan, kesişen çokgenlerin gözlendiği şebekeli dövme demir kapısı erken dönem Osmanlı maden sanatının nâdir güzellikte ürünlerindendir. Şeyh odası ile türbe dörder pencereye sahiptir. Türbenin dehlize açılan hâcet/dua penceresinin üzerinde türbede yatanlara ilişkin Farsça bir kitâbe mevcuttur.
Arazi doğu-batı ve kuzey-güney doğrultularına eğimli olduğu için yapı farklı kotlarda dört sete oturtulmuştur. En yüksek kotta mescid ve bunun doğusunda derviş hücreleriyle halvethâneler yer alır. Mescidin batısındaki halvethânelerle derviş hücreleri bunlara göre daha aşağıdadır. Tevhidhâne-türbe-şeyh odası grubu üçüncü kotta, ortadaki dehliz ise en alçak kotta bulunur. Yapının cephelerinde herhangi bir süslemeye rastlanmaz. Batıdaki girişin kesme taş cephesi dışında yapının almaşık duvarlarında moloz taş örgü üçlü tuğla hatıllarla, mescid kubbesinin eteği testere dişi silmelerle donatılmış, örtüyü oluşturan, kurşun kaplı tonozlarla kubbeler, ayrıca bacalar tuğla ile örülmüştür. Cephelerin alt kesimlerinde dikdörtgen açıklıklı ve demir parmaklıklı pencereler, üst kesimlerinde sivri kemerli tepe pencereleri görülür. Erken Osmanlı dönemine ait özgün şekliyle günümüze ulaşan nâdir tarikat yapılarından olan Yâkub Paşa Tekkesi, Türk mimarlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. Yapının tasarımında ve birimlerinin dağılımında, üzerinde yer aldığı arazinin eğimiyle tekkelerdeki fonksiyon şemasının gerekleri, bilhassa hizmet ettiği tarikatın halvet uygulaması kapsamındaki halvet-namaz ilişkisi birlikte değerlendirilerek son derece kullanışlı bir çözüm ortaya konulmuştur. Daha sonraki yüzyıllarda Osmanlı coğrafyasında inşa edilen Halvetî tekkelerinde bu plan şemasının devam ettirilmemesi şaşırtıcıdır.
BİBLİYOGRAFYA
Hüseyin Hüsâmeddin [Yasar], Amasya Târihi (İstanbul 1327-35) (s.nşr. Ali Yılmaz – Mehmet Akkuş), Ankara 1986, I, 183-184.
A. Gabriel, Monuments Turcs d’Anatolie, Paris 1934, II, 51-53.
Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi II, s. 26-32.
Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1983, I, 256-259.
M. Baha Tanman, “Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları / Tekkeler”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, XII, 158.
a.mlf., “Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları / Tekkeler”, Osmanlı Uygarlığı (haz. Halil İnalcık – Günsel Renda), İstanbul 2003, I, 302-303.
a.mlf., “Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları / Tekkeler”, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler (haz. Ahmet Yaşar Ocak), Ankara 2005, s. 325.
Tarihin Tanığı Amasya: Bearing Witness to History (ed. Ahmet Erdoğdu), Ankara 2006, s. 74-75.
Fotoğraflarla Geçmişte Amasya: 1850’den 1950’ye (haz. Hüseyin Menç), Ankara 2007, s. 151.