https://islamansiklopedisi.org.tr/abdullah-pasa-seyyid
“Kesici” lakaplı Kerküklü Firârî Seyyid Hasan Paşa’nın oğludur. Bu sebeple Firârîzâde olarak da anılır. Sarayda yetişti ve silâhşorluk, kapıcıbaşılık, kapıcılar kethüdâlığı gibi önemli yerlerde bulundu. Bu arada bazı ağalara vekâlet etti. 1151 Muharreminde (Mayıs 1738) büyük mîrâhurluğa getirildi. Aynı yıl vezâretle, Aydın’da çıkan Sarıbeyoğlu isyanını bastırmakla görevlendirilen Şehlâ Ahmed Paşa’ya yardım için Anadolu’ya asker sevketmesi emri verildi (Subhî Tarihi, s. 447). 1155’te (1742) Anadolu Beylerbeyi Hekimoğlu Ali Paşa’ya seraskerlik kürkü ile birlikte sadâret mührünü götürdü.
Ocak 1746’da üç tuğlu vezir rütbesiyle, 1718’den beri muhassıllık şeklinde yönetilen ve sadrazamlara has olarak tayin edilen, ancak o sırada eyalete çevrilen Kıbrıs valiliğine getirildi. Ertesi yıl kasım sonlarında Rakka valiliğine nakledildiyse de hemen ardından tekrar eski görevinde kalması uygun görüldü. Mart 1747’de Aydın (Güzelhisar) muhassılı oldu. On iki gün sonra hâmisi Dârüssaâde Ağası Moralı Beşir Ağa onu gizlice gönderdiği bir haseki ile İstanbul’a çağırdı ve 17 Şâban 1160 (24 Ağustos 1747) tarihinde Sultan I. Mahmud tarafından sadrazamlığa tayin edildi (Şem‘dânîzâde, I, 133; Vâsıf, s. 157). Başta çağdaşı Vak‘anüvis İzzî olmak üzere (Târih, vr. 133a) bu münasebetle tarihler düşürülmüştür.
Abdullah Paşa’nın sadrazamlığı döneminin en önemli dış hadisesi 4 Eylül 1746 tarihinde İran’da Nâdir Şah’ın öldürülmesinin ardından yerine geçen Avşar hânedanıyla yapılan, antlaşmanın devamını sağlamaya yönelik faaliyetler oldu. Nitekim I. Mahmud’un yazılı emri üzerine sadrazamlık sarayında yapılan, başta şeyhülislâm olmak üzere Dîvân-ı Hümâyun hâcegânının, kazaskerlerin, İstanbul kadısının, bazı devlet ricâli ile ulemânın, yeniçeri ağası ve yüksek rütbeli ocak ağalarının katıldığı meşveret toplantısında serhadlerde görevli paşa ve zâbitlerin yapılan barışa bağlı kalmaları hususunda uyarılmaları, daha sonra izlenecek siyasetin Bağdat Valisi Ahmed Paşa’dan gelecek kâğıtlara göre belirlenmesi kararlaştırıldı. Bu arada İran’dan gelen zor durumdaki göçmenlere (reâyâ ve aceze) gerekli yardımların yapılması ve uygun yerlere iskânları da alınan kararlar arasındaydı (a.g.e., vr. 135b-137a). Ertesi yıl İran elçisini kabul eden Abdullah Paşa, İran i‘timâdüddevlesinin gönderdiği mektubu aldı ve ona cevap yazarak elçiye teslim etti. Yine onun sadrazamlığı sırasında çok sert kışların yaşandığı İstanbul’da küçük çaplı esnaf ayaklanmaları çıktı, fakat büyümeden bastırıldı (Şem‘dânîzâde, I, 146, 152). Ancak az sonra 24 Muharrem 1163 (3 Ocak 1750) tarihinde saraya çağrılıp sadâret mührü kendisinden alındı ve Devâtdâr Mehmed Emin Paşa’ya verildi. Dilâverzâde ile Vak‘anüvis Vâsıf azil tarihini 2 Safer 1163 (11 Ocak 1750) olarak kaydeder (Târih, s. 157). Otuz ay kadar sadrazamlık yapan Abdullah Paşa’nın azil sebebi sınır boylarındaki eyalet ve sancakların meseleleriyle yeterince ilgilenmemesi gösterilir (İzzî, vr. 215a-b). Dilâverzâde ise bunu görevinin fazla uzun sürmesine bağlar. Birkaç gün bostancıbaşı mahbesinde tutulan Abdullah Paşa 2 Safer 1163’te (11 Ocak 1750) Rodos’a önce kalebend olarak, ardından mecburi ikamet etmek üzere gönderildi (BA, MD, nr. 154, s. 223).
Abdullah Paşa aynı yıl içinde Karaman valiliğine tayin edildiyse de daha görev yerine ulaşmadan Mısır valiliğine gönderildi. 13 Şubat 1753 tarihinde Halep, 24 Ağustos 1755’te Râgıb Paşa ile becayiş yapılarak Rakka valisi oldu. 1757 Ekiminde Diyarbekir, ertesi yıl tekrar Halep valisi tayin edildi. 1174 Şâbanında (Mart 1761) hastalanarak burada vefat etti ve Ebûbekir Tekkesi hazîresinde defnedildi. Vefatına “vakt-i hasret” ibaresiyle tarih düşürülmüştür. Eğriboyun veya Boynueğri lakabıyla da anılan Abdullah Paşa’nın İstanbul’da Tavşantaşı’nda bir mektebi, Eyüp’te Debbağlar Hamamı civarında sahilhânesinin kapısında bir çeşmesi vardır. Haremeyn için surre vakfettiği de nakledilir (BA, MD, nr. 159, s. 320). Çağdaşları tarafından cömert, yumuşak huylu, hüsn-i hat sahibi, maarifi seven ve destekleyen, derviş yaratılışlı biri olarak nitelenirken Şem‘dânîzâde kendisini sadrazamlıktan önce başarılı, fakat sadrazam olduktan sonra öfkeli ve sert biri diye tavsif eder ve öfkelendiği bir beygiri değirmene koşmasını örnek gösterir (Müri’t-tevârîh, I, 133).
BİBLİYOGRAFYA
BA, MD, nr. 154, s. 123, 243, 266, 324, 325; nr. 155, s. 400; nr. 157, s. 236; nr. 160, s. 239.
İzzî, Târih, İstanbul 1199, vr. 131b-133a, 135a-137a, 161a-162a, 214a-b, 215a-b.
Dilâverzâde Ömer, Zeyl-i Hadîka (Hadîkatü’l-vüzerâ içinde), s. 74-76.
Subhî Tarihi: Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte (haz. Mesut Aydıner), İstanbul 2007, s. 131, 447.
Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 109, 117, 133, 143, 146, 152.
Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn, s. 72.
Murâdî, Silkü’d-dürer, III, 83-84.
Vâsıf, Târih, Bulak 1243, s. 156-157.
Sicill-i Osmânî, III, 382-383.
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV/2, s. 367-369, 370, 371.
Danişmend, Kronoloji2, IV, 33; V, 59.