https://islamansiklopedisi.org.tr/abdurrahim-karahisari
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Babası Alâeddîn-i Mısrî ve kardeşlerinin kurdukları vakıflardan zengin ve köklü bir aileye mensup olduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklardaki rivayetlerden ve kendi eserlerindeki bilgilerden anlaşıldığına göre Akşemseddin’e intisap etmiş, ondan feyiz almış ve daha sonra da halifesi olmuştur. Enîsî’nin Menâkıb-ı Akşemseddin adlı eserinde nakledilen bazı hadiselerden, hayatının büyük bir kısmını şeyhi ile beraber geçirdiği ve 1436 yılında onunla birlikte Beypazarı’nda, 1443 tarihinde ise Edirne’de bulunduğu anlaşılmaktadır. Akşemseddin’le birlikte İstanbul’un fethine iştirak ettiği söylenmekte ise de kaynaklarda bu konuda herhangi bir kayıt yoktur. Kardeşi Muslihuddin’in tanzim ettirdiği vakfiyede şahitler arasında adının geçmesinden, fetihten iki ay sonra (Receb 857 / Temmuz 1453) Karahisar’da bulunduğu anlaşılmaktadır. İstanbul’un fethinde bulunmuşsa bile muhtemelen o da, şeyhi Akşemseddin gibi, Fâtih Sultan Mehmed’e kırılmış olduğundan memleketine dönmüştür. Nitekim, Münyetü’l-ebrâr adlı eserinin müellif nüshasında fetih için düşürdüğü tarihi çıkarması ve fetihten yedi yıl sonra kaleme aldığı Vahdetnâme adlı eserini Vezîriâzam Mahmud Paşa’ya ithaf edip Fâtih Sultan Mehmed’in adını anmamış olması bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Eşrâṭü’s-sâʿa adlı eserinin telif kaydından, Karahisârî’nin 1457 yılında İznik’te bulunduğu, Enîsî’nin Akşemseddin’in vefatıyla ilgili olarak verdiği bilgilerden de 1458’de Göynük’e gittiği öğrenilmektedir. Şairin, vakfiyesini düzenlediği 888 (1483) yılına kadar nerede bulunduğuna dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Bu tarihte Karahisar’da tanzim ettirdiği vakfiyesiyle servetini ve kitaplarını Afyon’da yaptırdığı mescide vakfetmiştir. Ölüm tarihi kaynaklarda zikredilmemekle beraber, 1494’te Karahisar’ı ziyaret eden Muğlalı Şâhidî’nin, şairin bu tarihte hayatta olmadığına dair beyanından, onun 1494 yılından önce öldüğü anlaşılmaktadır. Türbesi Karahisar’da Kasım Paşa Camii’nin yanındadır.
Eserleri. Abdürrahim Karahisârî’nin biri Arapça, üçü Türkçe olmak üzere dört eseri vardır.
1. Münyetü’l-ebrâr ve gunyetü’l-ahyâr. Selve adlı tasavvufî bir eserin bazı ilâvelerle Türkçe’ye tercümesidir. 1453’te İznik’te yazılmıştır. Karahisârî bu tercümeyi şeyhi Akşemseddin’in emri üzerine yaptığını mukaddimede belirtmektedir. İki kısım ile bir hâtimeden ibaret olan ve her kısmı da on baba ayrılmış bulunan eserin çeşitli kütüphanelerde nüshaları vardır.
2. Tercüme-i Kasîde-i Bürde. Hz. Peygamber’in medhi hakkında Bûsîrî tarafından yazılan Arapça kasidenin Türkçe tercümesidir. Eser, İ. Hikmet Ertaylan tarafından tıpkıbasım olarak neşredilmiştir (İÜ Edebiyat Fakültesi yayınları, İstanbul 1960).
3. Risâle fî eşrâṭi’s-sâʿa. Kıyametin alâmetlerinden bahseden Arapça bir eserdir. 862 (1457) yılında telif edilmiştir. Tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Fâtih, nr. 5347, vr. 117b-123a).
4. Vahdetnâme. Abdürrahim Karahisârî’nin en önemli eseridir. Sade bir dille ve aruzun remel bahrinde yazılan eser 4250 beyitten meydana gelir. Telif tarihi 865’tir (1460). Şair, tasavvufî esasları basit hikâyelerle açıklamaktadır. Eserde bazı mistik İran şairlerinin ve Âşık Paşa’nın tesirleri açıkça görülmektedir. Muhtelif kütüphanelerde nüshaları bulunan eserin en iyi nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndedir (TY, nr. 808).
BİBLİYOGRAFYA
Lâmiî, Nefehât Tercümesi, Süleymaniye Ktp., Mihrişah Sultan, nr. 278, s. 358.
Mecdî, Şekāik Tercümesi, İstanbul 1269, s. 346-347.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 2005.
Sicill-i Osmânî, III, 328.
Osmanlı Müellifleri, I, 114.
Edip Ali Baki, Mısırlıoğlu Abdurrahim Karahisarî, Afyon 1953.
Ali İhsan Yurd, Fatih Sultan Mehmed Hanın Hocası Şeyh Akşemseddin: Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1972.