AKMANASTIR - TDV İslâm Ansiklopedisi

AKMANASTIR

Müellif: SEMAVİ EYİCE
AKMANASTIR
Müellif: SEMAVİ EYİCE
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1989
Erişim Tarihi: 22.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/akmanastir
SEMAVİ EYİCE, "AKMANASTIR", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/akmanastir (22.12.2024).
Kopyalama metni

Türk-İslâm tasavvuf tarihinde Deyrieflâtun olarak adı geçen bu manastır, cephesi açık renkte tabii kaya içine oyularak yapılmış olduğu için halk arasında Akmanastır diye tanınmıştır. Selçuklu kaynaklarındaki Deyrieflâtun, yani “Platon’un manastırı” adı ise Konya’da Türk devrinde de çok yaygın olan İlkçağ felsefesinin temsilcisi Platon’un (Eflâtun) hâtırası ile ilgilidir. Evvelce görülerek kopyası alınan Rumca kitâbesine göre Akmanastır, 1067 yılında Markos adında bir keşiş tarafından Spilaiotissa, yani “Mağara Meryemi” adına kurulmuştur. Bu manastır esasında, aslen Konyalı olup, III-IV. yüzyıllarda yaşamış ve Filistin’de Beytülahm (Beytlehem) dışında dağlık ve çorak bir yerde su bularak bir manastır kurmuş ve ölünce oraya gömülmüş olan aziz Hagios Khariton adına yapılmıştı. Bir süre sonra oradan göç eden keşişlerin Konya yakınında Akmanastır’ı kurdukları ve bu sebeple 1067 tarihli kitâbenin de bir tamir veya genişletmeye işaret ettiği tahmin edilmektedir. Bu dinî tesisin ilk nüvesi IX-X. yüzyıllarda kurulmuş olmalıdır. Akmanastır’da bulunan ikinci Rumca kitâbeden ise, buradaki kilisenin Mağara Meryemi’ne ithaf olunduğu ve Bizans İmparatoru II. Andronikos ile Selçuklu Sultanı Keykâvus’un oğlu Sultan II. Mesud’un saltanatları sırasında, patriklik makamında Gregorios varken, 1289 yılında keşiş Mattheos ile Higoumenos (manastırın başrahibi) tarafından tamir ve tezyin ettirildiği anlaşılmaktadır. Yine burada, bu tamiri yaptıran keşiş ve başrahip Mattheos’un 1298 tarihli mezar taşı kitâbesi de bulunmuştur.

Evvelce manastırın avlusunda bulunan ve Selçuklu sandukaları biçiminde olan bir mezarın üstündeki kitâbede, burasının, 1297’de ölen Bizans imparatorları soyundan İoannes Komnenos Mavrozomes’in torunu ve İoannes Komnenos’un oğluna ait bir mezar olduğu yazılıdır. Bazı araştırmacılar (Hasluck) ölünün adını Mikhael Emîr Arslanes olarak okumuşlar, bazıları (Wittek) ise Mikhael Amiras Olanes şeklinde açıklamışlardır. Bu sonuncu çözümü daha sonra değiştiren Wittek, Amiras Olanes (Emîr oğlanı veya oğlu) şeklindeki açıklamanın doğru olmayıp bunu “Emîr’in arslan oğlu” şeklinde anlamanın daha doğru olacağını ileri sürmüştür. Şimdi Konya Müzesi’nde bulunan bu mezar taşının, Bizans imparator soyundan olduğu halde Selçuklu hizmetine giren ve hayatının sonunda Akmanastır’a keşiş olarak çekilen Emîr İoannes Komnenos’un yine hıristiyan olarak ölen oğluna ait olduğu kesindir.

İbn Bîbî’nin Selçuklular tarihinde, Sultan Alâeddin Keykubad’a (1219-1237) karşı bir komployu haber verdiği için kendisine beylerbeyilik verilen ve hükümdarın sadık bendelerinden olan bir Emîr Komnenos’tan bahsedilir. Akmanastır’a 1297’de defnedilen Mikhael, Sultan Gıyâseddin Keyhusrev’in (1192-1196) Bizans’a sığındığı sırada yanında misafir olup kızıyla evlendiği ve sonra beraberinde Konya’ya getirdiği kayınbabası Mavrozomes’in ailesine mensup bir kişidir. Yani bu mezar meşhur Mavrozomes veya Komnenos’a ait değil, sadece onların hıristiyan olarak ölmüş bir torunlarına aittir.

Burada rastlanan diğer tarihsiz bir mezar taşında ise “... pek asil kişilerden... pek ulu zatın oğlu Akhi...”nin yattığı ifade olunmaktadır. Rumca bir kitâbede “Ahî” adında soylu bir hıristiyanın anılması da şaşırtıcıdır. Önce Sille’ye götürülen, sonra Konya Müzesi’ne taşınan bir başka mezar taşı, 1301’de ölen Nikollaos oğlu Abraam’a aittir. Böylece Akmanastır’ın Selçuklu devrinde büyük bir Hıristiyanlık merkezi olarak yaşadığı ve hatta Türkler’in hizmetine girmiş, ancak dinlerini muhafaza etmiş Bizanslılar’ın burada gömüldükleri anlaşılmaktadır.

Bu manastırın Türk tasavvuf tarihinde de ayrı bir yeri vardır. Ahmed Eflâkî’nin Menâḳıbü’l-ʿârifîn’inde anlatıldığına göre, Deyrieflâtun’un başrahibi bütün ruhanîlerin ileri gelenlerinden yaşlı ve engin bilgili bir kişiydi. Eflâkî’nin rivayetine göre, Mevlânâ Celâleddin bir gün bir dağın eteğinde bulunan bu manastıra gelerek burada içinde soğuk su çıkan mağaranın (ayazma) dibine kadar inmiş, yedi gün yedi gece o soğuk su içinde oturmuş, sonra kendisinden geçmiş bir halde dışarı çıkıp geri dönmüştür. Yine Eflâkî’ye göre, Mevlânâ’nın torunu Ulu Ârif Çelebi de arkadaşları ile Akmanastır’a gelir, çok bilgili ihtiyar başrahip ile sohbet edermiş. Bir gün başrahip onlara Mevlânâ’nın kerametlerini anlatarak “... Onun candan bir kulu olduğunu ...” söylemiş ve İslâm dininin yüceliğini gösteren bir menkıbesini anlatmıştı. Mevlânâ’nın içinde itikâfa çekildiği bu ayazma Selçuklu devrinde müslümanlar tarafından ziyaret yeri haline geldiğinden, manastırda bir de mescid yapılmış ve buraya vakıflar bağışlanmıştı. Manastır, Kurtuluş Savaşı’na kadar Rumlar tarafından yaşatılmış, 1923’te boşaltıldıktan sonra hızla harap olmuş, önündeki ek binaları yıkılıp ortadan kaldırılmış, sadece kaya içine oyulmuş kilisesi, bir şapeli ve bazı hücreleriyle içinde su bulunan kuyu kalmıştır. 1964’te ise burası askerî depo olarak kullanılıyordu. Halen askerî bölge içinde bulunmaktadır.

Evvelce belki taş ocağı olarak kullanıldığı için, kilise ve hücreler düz bir satıh halinde kesilmiş bulunan bir yamacın içine sıra halinde oyulmuştu; bunun önündeki düzlük ise 1923’e kadar manastırın iç avlusu vazifesini görmekte idi. Düzlüğün diğer yanında ise boydan boya kâgir yapılı ek binalar uzanıyordu. Dört pâyeli haç biçiminde oyulan kilisenin duvarlarında önceleri muhtemelen fresko resimler de vardı. Fakat 1964’te duvarlar tamamen çıplak haldeydi ve mescidin izine rastlamak da mümkün olmamıştı. Bu belki, bir kısmı ayazmanın üstünde olan kâgir ek binada idi. Akmanastır, esasında bir Bizans dinî kuruluşu olmakla beraber Selçuklu tarihi ve İslâm tasavvufu ile sıkı bağlantısı olan bir eser hüviyetini kazanmıştır. Akmanastır aynı zamanda Selçuklu devrinde Hıristiyanlığa karşı gösterilen geniş müsamahayı da vurguluyordu.


BİBLİYOGRAFYA

Ahmed Eflâkî, Menâkıbü’l-ârifîn (nşr. Tahsin Yazıcı), Ankara 1976, I, 294, 551.

a.mlf., Âriflerin Menkıbeleri (trc. Tahsin Yazıcı), İstanbul 1964, s. 284, 533.

N. Bees, Die Inschriftenaufzeichnung des Kodex Sinaiticus und die Maria-Spiläotissa-Klosterkirche bei Sille, Berlin 1922.

F. W. Hasluck, Christianity and Islam under the Sultans (ed. M. M. Hasluck), Oxford 1929, I, 56, 86; II, 372.

Semavi Eyice, “Akmanastır (S. Chariton) in der Nähe von Konya”, Polychordia-Festschrift Franz Dölger, Amsterdam 1967, II, 162-183.

a.mlf., “Konya ile Sille Arasında Akmanastır: Manāḳib al-ʿārifīn’deki Deyr-i Eflâtun”, , sy. 6 (1966), s. 135-160.

P. Wittek, “L’épitaphe d’un Comnène a Konia”, Byzantion, X (1935), s. 505-515.

a.mlf., “Encore l’épitaphe d’un Comnène”, a.e., XII (1937), s. 207-211.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 281-282 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER