https://islamansiklopedisi.org.tr/akyazili-sultan-asitanesi
Mimari üslûbundan XV. yüzyıl sonları veya XVI. yüzyıl başlarında yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Erken devir Osmanlı fetihlerine katılan bir velî olan Akyazılı Sultan’ın buraya gelmesi ve burada defnedilmesi, menâkıbnâmesinde anlatılmaktadır. Evliya Çelebi’ye göre Akyazılı Sultan, Hacı Bektâş-ı Velî halifelerinden olup Rumeli’nin Türkleşmesi’nde payı olan gazi (veya alp) erenlerdendir. Evliya Çelebi onun yüz yıldan fazla yaşadığını ve Sultan II. Murad devrinde (1421-1451) öldüğünü yazmakta, tekke ve türbenin kurucusu olarak da Gazi Mihaloğulları’ndan Arslan Bey’i göstermektedir. Mihalli Akıncılar olarak Rumeli’de akınları idare eden Gazi Mihaloğulları arasında Arslan Bey adında bir kişi bilinmiyor ise de âsitânenin bu aile mensuplarından biri tarafından yaptırılıp vakfedildiği muhakkaktır. En azından âsitâne Yavuz Sultan Selim zamanında (1512-1520) mevcuttu ve Bektaşî tekkesi olarak faaliyette bulunuyordu. Rebîülevvel 967 (Aralık 1559) tarihli bir hükümde buraya sızmış olan ve Işıklar denilen Alevî zümrelerin teftişi istenmiştir. Rebîülevvel 1062’de (Şubat 1652) Silistre’den Özü’ye giderken Batova sahrasındaki bu âsitânede misafir kalmış olan Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde manzumenin mimarisini tafsilâtlı bir şekilde anlatır. Bazı vesikalardan anlaşıldığına göre, Sultan III. Mustafa devrinde (1757-1774) tekkenin idaresinde yolsuzluklar olmuştur. Bu yüzden önceleri çok zengin olan tekke bakımsız kalmış, hayvanları, hatta üstündeki kurşunları bile satılmıştır. 1828’de ise âsitânenin Ruslar tarafından yakıldığı söylenmektedir. Bundan sonra esas tekke binası artık ihya edilememiş, yalnız türbe tarafına tek katlı ahşap binalardan yeni bir tekke yapılmıştır. 1872’de burada misafir edilen F. Kanitz, o sırada Şeyh Halil Baba idaresinde on sekiz devamlı, sekiz geçici dervişin barındığını yazar. Çok geçmeden burası Osmanlı idaresinden çıkmıştır. 1883’e doğru Jireçek, burada sadece bir dervişe rastlamıştır. Çevre hıristiyanlar tarafından iskân edildiğinden Akyazılı Sultan da hıristiyan azizi Athanasios’un (Sveti Tanaş) makamı yapılmıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra bölge Rumen Devleti’ne geçmiş, o sırada türbe bir müslüman ziyaret yeri olarak korunmuş, II. Dünya Savaşı’nın arkasından da adı Obrişişte olarak değiştirilerek Bulgar topraklarına katılmıştır. 1966’da türbe iyi bir halde olmakla beraber içinde hiçbir mefruşat yoktu. Âsitâne binası ise harap durumda idi ve Sveti Tanaş’ın makamı olarak tanıtılıyordu.
Türbe ve âsitâne klasik Türk mimarisi üslûbunda muntazam kesme taştan itinalı şekilde yapılmış binalardır. Her ikisinin de mimarilerinde yedi rakamının hâkim olduğu dikkati çeker. Türbenin, güzel kemerli kapısından geçilen kubbeli bir giriş mekânı vardır. Esas türbe binası yedi köşeli olarak yapılmıştır. Az ilerisinde, önünde önceleri bir giriş mekânı bulunan âsitâne veya meydan evi de yedi köşeli büyük bir yapıdır. Ekseni üzerinde uçtaki ocağın dışarı çıkıntı halinde olan taşkın kısmı yedi cepheli olduğu gibi üstündeki yüksek baca gövdesi de yine yedi köşelidir. Evliya Çelebi, meydan evinin üstünün kurşun kaplı bir sivri çatı ile örtülü ve içeride ahşap tavanın nakışlı olduğunu yazar. Hiçbir desteğe dayanmayan bu tavandan 300 kandilli bir top kandil sarkıyor ve mermer döşeli mekânın ortasını bir şadırvan süslüyordu. Rumeli’de kalan Türk hâtıralarının en değerlilerinden olan Akyazılı Sultan Âsitânesi, mimarisi bakımından da Osmanlı tarikat yapılarının en eskilerinden biridir.
BİBLİYOGRAFYA
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 349-352.
Semavi Eyice, “Varna ile Balçık Arasında Akyazılı Sultan Tekkesi”, TTK Belleten, XXXI/124 (1967), s. 551-600.
Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimârî Eserleri IV, s. 16-18.
M. Kâmil Dürüst, “Bulgaristan’da Ak Yazı Sultan Tekkesi”, Türkiyemiz, sy. 26, İstanbul 1978, s. 6-10.