https://islamansiklopedisi.org.tr/amel-i-kesir
Sözlükte “çok iş” anlamına gelen amel-i kesîr, fıkıh terimi olarak namaz esnasında namazın mahiyetiyle bağdaşmayan bir davranışın namazı bozacak düzeye çıkmasını anlatır. Bu türden bir fiil namazı bozmayacak düzeyde kalırsa ona da amel-i kalîl (az iş) denir. Namazın kılınış usulü ve âdâbı üzerinde ayrıntılı biçimde duran fakihler bu ibadetin başından sonuna kadar hangi fiillerden meydana geldiğini ve bunlardan her birinin bütüne nisbetle önem derecesini belirlemeye çalışmışlardır. Bu sebeple fıkıh literatüründe namazı oluşturan fiiller namazın farzları (şartları ve rükünleri), vâcipleri, sünnetleri, mendupları (âdâbı) ve mekruhları şeklinde bir tasnife tâbi tutulmuş, namazı bozan davranışlar da buna göre açıklanmıştır. Namazın şartlarına ve rükünlerine uygun biçimde namaza başlayan kişinin, kendini namaza verebilmesi ve namazın kılınış amacı üzerinde yoğunlaşabilmesi için namazın sonuna kadar bu ibadetin yapısı ve mahiyetiyle bağdaşmayan yeme içme, yürüme ve konuşma gibi fiillerden uzak durması gerektiği ve bunların namazı bozacağı belirtilmiş, bu tür davranışlar literatürde “müfsidâtü’s-salât / mubtilâtü’s-salât” başlığı altında ele alınmıştır (Kādîhan, I, 128-130).
Fıkıh âlimleri namaz kılarken amel-i kesîrin namazı bozacağı, amel-i kalîlin ise bozmayacağı hususunda görüş birliğine varmakla birlikte amel-i kesîr ve amel-i kalîlin tanımı ve sınırları konusunda ihtilâf etmişlerdir. Nitekim bir fakihin amel-i kesîr olarak gördüğü bir fiili bir başkası amel-i kalîl kapsamında sayabilir. Öte yandan amel-i kesîr düzeyinde olmakla beraber namaz fiilleri türünden bir fiilin namaz esnasında fazladan yapılmasının ya da bir zararın önlenmesi veya namazın tamamlanması maksadıyla namaz dışı hareketlerde bulunmanın hükmü de fakihler arasında tartışılmıştır. Meselâ bir rek‘atta iki defa rükûa gidilmesi veya üç defa secdeye varılması amel-i kesîr olsa da namaz fiilleri türünden sayıldığı için kural olarak namazı bozmaz. Ancak Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre kasten yapılması durumunda bu tür fiiller de namazı bozar. Yine namaz esnasında abdestin bozulması halinde hemen gidip abdest alan ve gelip namaza devam eden kişinin bu fiili amel-i kesîr kapsamında kabul edilmekle birlikte namazın ikmal ve ıslahı amacını taşıdığından namazı bozmaz. Aynı şekilde namazda akrep, yılan gibi kılana zarar vermesi muhtemel hayvanları öldürmek de namazı bozmaz (Müsned, II, 233, 248; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 164). Ancak bazı fakihler, bu tür hayvanların bir vuruşta öldürülmesinin namazı bozmayacağı, birden çok darbeyle öldürülmesinin ise bozacağı kanaatindedir (Serahsî, I, 194; Osman b. Ali ez-Zeylaî, I, 166). Amel-i kalîl kapsamında sayılıp meşrû bir mazerete dayanmayan veya namazın ikmal ve ıslahı gayesini taşımayan fiiller namazın mekruhları arasında yer alır.
Amel-i kesîr - amel-i kalîl ayırımı yapılmasının amacı namaz esnasında namaz dışı fiillerden hangilerinin namazı bozacağı, hangilerinin bozmayacağı konusunda objektif ölçüler koyabilmektir. Ancak konu ictihadî olduğundan mezhepler arasında ve aynı mezhep içinde birbirinden hayli farklı ölçüler ortaya konmuştur. Hanefî mezhebinde bu konuda şu görüşler ileri sürülmüştür: 1. Bazı Hanefî âlimleri, amel-i kesîr ile amel-i kalîli birbirinden ayırmada amel esnasında her iki eli kullanmaya ihtiyaç duyulmasını ölçü almışlar ve iki elle yapılan bir fiili -o esnada tek elle yapılsa bile- amel-i kesîr, tek elle yapılan fiili de -iki el ile yapılsa bile- amel-i kalîl olarak değerlendirmişlerdir. Meselâ sarık sarmak, baş örtüsünü bağlamak gibi fiiller normalde iki elle yapıldığı için amel-i kesîrdir ve namazı bozar. Buna karşılık düşen takkeyi başa koymak veya baştan çıkarmak, baş örtüsünü düzeltmek, cep telefonunu kapatmak gibi fiiller mûtat olarak tek elle yapıldığından -o sırada iki elle yapılsa bile- amel-i kalîl sayılır ve namazı bozmaz. Ancak tek elle yapılan bir fiil ardarda üç defa tekrar edildiğinde veya fazla çaba sarfedildiğinde amel-i kesîre dönüşür. İbn Nüceym, böyle bir ölçüyü hem yemek içmek gibi normalde tek elle yapılıp namazı bozan fiilleri, hem de elle yapılmayan sakız çiğnemek ve öpmek gibi namazı bozan fiilleri kapsamadığı gerekçesiyle eleştirmiştir. 2. Peş peşe üç defa tekrarlanan bir fiil amel-i kesîr, bir iki defa tekrarlanan fiil ise amel-i kalîldir. Meselâ bir rek‘atta vücudun bir yerini ardarda üç defa kaşımak, ağızdaki sakızı üç defa çiğnemek, ardarda üç adım yürümek amel-i kesîr olup namazı bozar. 3. Fâilini maksadına ulaştıran fiil amel-i kesîr, böyle olmayanlar amel-i kalîldir. Meselâ bir anne namazda iken bebeğini kucağına alıp onu emzirir veya bebek kendiliğinden namazdaki annesinin memesini emerse annenin namazı bozulur; çünkü bu emme ve emzirme fiilleri anne ve bebeği amaca ulaştıran niteliktedir. Bebeğin annesini süt gelmeksizin bir iki defa emmesi ise bebeği amacına ulaştırmadığından amel-i kalîl sayılır. Bebeğin üç defa ve daha fazla emmesi durumunda ise süt gelmese de namaz bozulur. Bu örnekte de görüldüğü gibi bir kişinin namazı hem kendi fiiliyle hem de iradesi dışında bir başkasının fiiliyle bozulabilir. Namaz kılan kişinin bir başkasının çarpması yüzünden üç adım kadar yürümesinin namazını bozması da buna örnektir. 4. Bir fiilin amel-i kesîr olup olmadığı namaz kılanın takdirine bırakılır; onun aşırı gördüğü iş amel-i kesîr, az gördüğü iş ise amel-i kalîldir. Bu görüşün Ebû Hanîfe’nin, miktarı naslarla tesbit edilmeyen meselelerde miktar tesbitinin sorunla karşılaşan kişinin takdirine bırakılması gerektiği yönündeki ictihadına çok yakın olduğu belirtilmiştir. Ancak bu görüş, bir fiilin aşırılığını veya azlığını avamın takdirine bırakmanın sakıncalı olacağı düşüncesiyle eleştirilmiştir. 5. Hanefî fakihlerinin çoğunluğunun bu konuda esas aldığı ölçü ise şudur: Yapılan bir fiil, dışarıdan bakan bir kimseye o kişinin namazda olmadığı izlenimini veriyorsa amel-i kesîr, namazda olup olmadığı hususunda tereddüde düşürüyorsa amel-i kalîldir. Meselâ namazda ceket veya çorapların çıkarılması, giyilmesi gibi fiiller namazı bozar. Paltonun eteklerini toplama, secde yerindeki bazı engelleri hafif hareketlerle uzaklaştırma, teri silme, eliyle hafifçe sinekleri savma gibi fiiller ise namazı bozmaz. Hanefî fakihlerinin ekserisi Hz. Peygamber’in, kız torunu Ümâme omuzunda iken namaz kılmasını delil göstererek (Müslim, “Mesâcid”, 41-43) annelerin namaz kılarken bebeklerini ihtiyaç halinde sırtlarına veya kucaklarına almalarında bir sakınca bulunmadığını, ihtiyaç duyulmaması halinde ise böyle bir fiilin mekruh olduğunu söylemiş, bunun gibi namaz esnasında zarurete veya ihtiyaca binaen yapılan, ancak namazın edâsına engel olmayan, hafif bir eşyayı, küçük bir çantayı sırta veya kucağa almak gibi fiilleri de amel-i kalîl kapsamında değerlendirmiştir (Kâsânî, I, 242). İbn Nüceym bu beş ölçüyü açıkladıktan sonra bu konuda farklı ölçütler esas alındığından bazı fiillerin amel-i kesîr kapsamına girip girmediği hususunda farklı görüşlerin ortaya çıktığını belirtmiştir (el-Baḥrü’r-râʾiḳ, II, 14).
Mâlikîler’in amel-i kesîri belirlemede esas aldıkları ölçü Hanefî mezhebinde ağırlık kazanan görüşe çok yakın olup şöyledir: Yapılan bir fiil, dışarıdan bakan bir kimsede bunu yapan kişinin namazda olmadığı düşüncesini doğuruyorsa bu fiil amel-i kesîrdir. Bu mezhebe göre vücudun bir yerini birkaç defa kaşımak, sakalı ile oynamak, elbisenin bir ucunu omuza atmak, önünden geçmek isteyene eliyle engel olmak gibi fiiller amel-i kesîre, vücutta bir yeri hafifçe kaşımak, işarette bulunmak, kendisini rahatsız eden sinek vb.ni uzaklaştırmak gibi fiiller amel-i kalîle örnek olarak gösterilebilir. Şâfiî mezhebinde de benzeri bir yaklaşımla bir fiilin bir rek‘at müddetince yapılması, iki elle yapılması, dışarıdan bakan kişiye onun namazda olmadığı izlenimi vermesi amel-i kesîr, böyle değilse amel-i kalîl olarak değerlendirilmiştir. İmam Şâfiî’nin amel-i kesîri son ölçüyü esas alarak belirlediği kaydedilmiştir (Şehâbeddin ez-Zencânî, s. 320). Şâfiî fakihlerinin çoğunluğu ise örfü esas alıp insanların namaz için aşırı gördüğünü amel-i kesîr, böyle olmayanı amel-i kalîl saymıştır. Bu mezhebe göre bir rek‘atta bir iki adım yürüme, parmakları hareket ettirme, selâma işaretle cevap verme gibi fiiller amel-i kalîle, ardarda üç veya daha fazla adım atma, sarık sarma, elbise giyme gibi işler ise amel-i kesîre örnek gösterilebilir. Şâfiî fakihleri Hz. Peygamber’in, torunu Ümâme’yi namaz esnasında her rek‘atta kıyamda iken omuzuna alıp rükû ve secde yaparken yere bırakmasını delil kabul ederek bu şekilde aralıklarla tekrarlanan fiilleri amel-i kalîl kapsamında değerlendirmiştir (Nevevî, IV, 92). Hanbelîler de Şâfiîler gibi amel-i kesîri belirlemede örfü esas almış, yürümek, giymek, sarık sarmak gibi fiilleri amel-i kesîre örnek göstermiş, amel-i kesîr olarak nitelendirilecek fiillerin ise sınırlandırılamayacağını ifade etmiştir (Buhûtî, II, 8; İbn Ebû Tağlib, I, 33).
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, II, 233, 248.
İbn Mâce, “İḳāmetüṣ-ṣalât”, 146.
Şîrâzî, el-Müheẕẕeb, I, 88.
Serahsî, el-Mebsûṭ, I, 194-195.
Kâsânî, Bedâʾiʿ, I, 241-242.
Kādîhan, Fetâvâ (el-Fetâva’l-Hindiyye içinde), I, 128-130.
İbn Kudâme, el-Muġnî (Herrâs), II, 3-13.
Şehâbeddin ez-Zencânî, Taḫrîcü’l-fürûʿ ʿale’l-uṣûl (nşr. M. Edîb Sâlih), Beyrut 1404/1984, s. 320.
Nevevî, el-Mecmûʿ, IV, 92-95.
Osman b. Ali ez-Zeylaî, Tebyînü’l-ḥaḳāʾiḳ, Bulak 1315, I, 164-165.
İbnü’l-Hümâm, Fetḥu’l-ḳadîr (Bulak), I, 286.
Hattâb, Mevâhibü’l-celîl (nşr. Zekeriyyâ Umeyrât), Beyrut 1413/2003, I, 211.
İbn Nüceym, el-Baḥrü’r-râʾiḳ, II, 11-14.
Şirbînî, Muġni’l-muḥtâc, I, 198-199.
Buhûtî, er-Ravżü’l-mürbiʿ, Kahire 1324, II, 8.
el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 98-101.
İbn Ebû Tağlib, Neylü’l-meʾârib, Kahire 1324, I, 33.
İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr (Kahire), I, 624-625.
Cezîrî, el-Meẕâhibü’l-erbaʿa, I, 276.
Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıḳhü’l-İslâmî ve edilletüh, Dımaşk 1405/1985, II, 5-16.
“Ṣalât”, Mv.F, XXVII, 126-127.
Hamdi Döndüren, “Amel-i Kesîr”, İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul 1997, I, 123-133.