AZAK - TDV İslâm Ansiklopedisi

AZAK

Müellif: MUSTAFA L. BİLGE
AZAK
Müellif: MUSTAFA L. BİLGE
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1991
Erişim Tarihi: 22.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/azak
MUSTAFA L. BİLGE, "AZAK", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/azak (22.12.2024).
Kopyalama metni

Azak (bugün Azov), Don nehri kıyısında Taganrog körfezine 7 km. mesafede bulunmaktadır. Nüfusu 1983’te tahminî 78.000’dir. Bu körfez Azak denizine açık olup Azak denizi de (38.000 km2) Kerç Boğazı ile Karadeniz’e bağlıdır. Şehir Yunanlılar’ın Tanais, Türkler’in Ten adını verdikleri Don nehrinin denize döküldüğü yerde kurulmuştur. Burada önceleri Tanais adıyla Miletliler tarafından tesis edilen bir koloni bulunuyordu. Daha sonraları batıya yapılan göçler sırasında Hazarlar ve Peçenekler’in nüfuz sahasına girdi ve nihayet Altın Orda Devleti’ne bağlandı. Ortaçağ’da tamamen terkedilen Tanais’in yerini yakınında bulunan Tana şehri aldı. Karadeniz ticaretinin önemli mevkilerinden biri olan Tana’da Cenevizliler gibi Venedikliler de XIV. yüzyılın ilk yarısında bazı ticarî müesseseler açtılar ve bir konsolos bulundurdular. Altın Orda Hanı Özbek Han şehirde bir mahalle oluşturmak isteyen Venedikliler’e 1332 yılında muayyen bir vergi karşılığında bu izni verdi. Türkler tarafından verilen Azak adı 1317’den itibaren paralar üzerinde görülmeye başlanmıştır. 1410’da Kıpçak Hanı Pulad Bey şehre hücum ederek büyük zarar verdi, 1418 yılında da benzer tahribat Kerimberdi Han tarafından yapıldı.

Bu dönemde bölgedeki en etkin ticaret balıkçılık ve hayvan üretimi üzerine idi. Ayrıca Azak köle ticaretinde ileri bir merkez durumunda bulunuyordu.

Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmek isteyen Fâtih Sultan Mehmed zamanında Gedik Ahmed Paşa kumandasındaki donanma başta Kefe olmak üzere Azak ve civarını fethetti ve buradaki İtalyan kolonilerinin varlığına son verdi (1475).

Osmanlı idaresinde Azak, o dönemde ticaret yollarının değişmesi sebebiyle eski önemini kaybetti ve sadece bir serhad kalesi olarak uzun süre Don Kazakları’nın ve Ruslar’ın Karadeniz’e inmelerine engel olacak müstahkem bir mevki halinde kaldı. XVI. yüzyılın ilk yarısına ait tahrir defterlerinde Azak Kefe sancağına bağlı bir kaza olarak görülmektedir. Bu dönemde kale muhafızları ile birlikte Azak şehrinin nüfusu 2000 civarındaydı ve Venedik, Ceneviz, Toprak adlı üç kalesi bulunuyordu (, nr. 370, s. 490).

Bölgenin ticarî öneminden dolayı Don Kazakları her zaman Azak’ı ele geçirmek hayali ile yaşamışlardır. Şehrin ilk muhasarası Kazaklar’ın reisi Dimitraş tarafından 1559’da gerçekleştirildi ise de Osmanlı donanması Azak Kalesi’ni savunan Ali Reis’in yardımına yetişti. Nihayet 1637’de Kazaklar kaleyi ele geçirdiler. 1641 yılı yazında Kaptanıderyâ Siyavuş Paşa’nın da bulunduğu kuvvetler Özü muhafızı Deli Hüseyin Paşa idaresinde kaleyi üç ay kadar kuşattılarsa da sonuca ulaşamadan eylül sonunda kuşatmayı kaldırdılar. Sefere bizzat katılan Evliya Çelebi bu durumu oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Buna karşılık kaledeki 5500 Kazak askerinin müdafaası da XVII. yüzyıl Rus edebiyatına yansımıştır. Başarısızlıkla biten bu kuşatmadan hemen sonra 1642’de Azak seferiyle görevlendirilen Sultanzâde Mehmed Paşa ve Kırım Hanı IV. Mehmed Giray Azak önlerine geldiklerinde Kazaklar işin ciddiyetini anladılar ve kaleyi ateşe vererek kaçtılar. Kefe Beylerbeyi İslâm Paşa harap kaleyi tamir ve muhafaza etmek üzere görevlendirildi. Karadeniz sahillerinin Kazak saldırılarına karşı sadece Azak Kalesi ile korunamayacağını gören Osmanlılar, Don nehri üzerinde Sedd-i İslâm Kalesi, Kule-i Sultâniyye gibi yeni tahkimatlar yaptılar (1660-1662).

Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre, XVII. yüzyılda Azak Kalesi dört köşeli, 4000 adım çevresi olan bir kale idi. Aynı sur içinde üç bölümden oluşan şehirde Frenk Hisarı diye bilinen kısım Venedikliler’e aitti. Diğer bölümler, Ortahisar diye bilinen Ceneviz Kalesi ile Tatar akıncılarının oturduğu Toprak Kalesi idi. Şehirde 2650 evden başka paşa sarayları ve konaklar bulunuyordu. Ayrıca Azak’ta 13.000 asker ve pek çok top mevcuttu. XVII. yüzyılın sonlarında Çar I. Petro Rusya’nın Karadeniz’e çıkışını gerçekleştirmek üzere Azak’ı büyük bir ordu ile kuşattı. 1695 yılında doksan beş gün süren bu kuşatmanın başarısız kalması üzerine I. Petro Don nehrinde bir donanma oluşturdu ve Azak Kalesi’ni karadan ve denizden 31.000 asker ve 170 topla muhasara ederek teslim aldı (6 Ağustos 1696). Bu sırada kalede 7000 asker bulunuyordu. Azak Kalesi’nin Ruslar’ın eline geçmesi Karlofça müzakerelerinde Osmanlılar’a karşı Rusya’nın durumunu güçlendirdi ve İstanbul Antlaşması’yla (1700) kale Rusya’ya bırakıldı. 1696-1711 arasında Azak sahillerinde Rusya tarafından 215 gemi inşa edilmiş ve böylece ilk düzenli Rus donanması oluşturulmuştur. Ancak 1711’de Baltacı Mehmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin kazandığı Prut Zaferi’nden sonra Azak’taki donanma imha edildi ve kale tekrar ele geçirildi. 1713 Edirne Antlaşması’yla Osmanlılar’a bırakılan Azak 1736’da tekrar Rus idaresine girdi ve Belgrad Antlaşması’na (1739) göre istihkâmları yıkılmak şartıyla Rusya’ya terkedildi. Bu tarihten itibaren çevresi mille dolan ve önemini giderek kaybeden Azak, yakınındaki Rostov’un gelişmesiyle buraya bağlandı.

XX. yüzyılın başlarında yeniden önem kazanan Azak, 1920 ve 1941’lerde burada teşkil edilen Rus donanması ile bölgenin savunmasında önemli rol oynamaya başladı.


BİBLİYOGRAFYA

, nr. 370, s. 490.

Ebü’l-Fidâ, Taḳvîmü’l-büldân (nşr. Ch. Schier), Dresden 1845, s. 29-288.

, I, 364 vd.

, II, 113-122.

E. D. Clarcke, Voyages en Russie et en Turquie, Paris 1813, II, 93 vd.

W. Heyd, Histoire du commerce du Levant au moyen-âge (trc. F. Raynaud), Leipzig 1936, II, 178, 188-191.

A. Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s. 131.

Ahmed Refik, “Onuncu Asır Açık Deniz Meselesi ve Azak Muhasarası”, , XVI (1926), s. 261-275.

M. Cavid Baysun, “Azak”, , II, 85-89.

H. İnalcık, “Azaḳ”, , I, 808.

, I, 588-589.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde, 300-301 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER