https://islamansiklopedisi.org.tr/bab-i-mesihat
Osmanlı Devleti’nde her yetkilinin kendi oturduğu konağın bir kısmını, genellikle de selâmlığını resmî daire olarak kullanması bir gelenekti. Vak‘a-i Hayriyye’ye kadar (1826) şeyhülislâmlar da oturdukları konakların selâmlık kısmını meşihat dairesi olarak kullanırlardı. Yerleri müsait olmayanlar ise uygun bir konak kiralayarak oraya taşınırlar ve resmî işleri burada görürlerdi. Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından sonra Sadrazam Mehmed Selim Paşa Sultan II. Mahmud’a takdim ettiği bir takririnde Eski Saray’ın serasker dairesi olmasını, Ağakapısı’nın da şeyhülislâmlığa tahsisini arzetmişti. II. Mahmud bu arz üzerine yazdığı hatt-ı hümâyunda teklifin çok uygun olduğunu, yeniçeriliğin ve Ağakapısı’nın unutulması için burasının şeyhülislâmlara verilmesini ve adının da Fetvahâne olmasını emretmiş, sadrazamlar için sabit paşakapısı olduğu gibi şeyhülislâmlar için de belirli bir yer olmasını istemiştir. Bunun üzerine Bâb-ı Meşîhat’ın Ağakapısı’na taşınmasına karar verilmişse de bu sırada büyük bir yangın geçiren Bâbıâli’nin çalışmaları geçici bir süre için buraya nakledildiğinden ancak Bâbıâli’nin tamirinden sonra 1827’de Ağakapısı meşihata tahsis edilmiştir.
Yine aynı hatt-ı hümâyunda Fetvahâne’nin ihtiyaçtan fazla olan oda ve binalarının boş kalmaması için bunların çeşitli sebeplerle ilim tahsil edemeyenlere haftanın belli günlerinde ders verilmek üzere tahsis edilmesi istenmiş, bu hususların şeyhülislâm efendiye bildirilerek görüşünün alınması emredilmiştir (Lutfî, I, 161-162).
1836’ya kadar burası sadece Fetvahâne olarak kullanılırken o zamana kadar kendi evlerini resmî daire gibi kullanan kazaskerler ve İstanbul kadıları da çok geniş olan bu mekâna taşınmışlardır. Böylece başlıca şer‘î ve hukukî kurumlar bir yerde toplanmış bulunuyor (Lutfî, V, 66), sık sık değişen şeyhülislâm, kazasker ve İstanbul kadısı konaklarının yerini bulmakta güçlük çeken halk da rahata kavuşmuş oluyordu (bu binanın daha önceki yüzyıllardaki durumu için bk. AĞAKAPISI).
Kaynaklarda zaman zaman Bâb-ı Fetvâ ve Fetvahâne olarak da geçen Bâb-ı Meşîhat çeşitli dairelerden teşekkül etmekteydi. Bu kurumun XIX ve XX. yüzyıllardaki teşkilât ve gelişmesini devlet salnâmelerinden takip etmek mümkün olmaktadır. Meselâ 1918 yılında Bâb-ı Meşîhat Fetvâhâne-i Âlî, Hey’et-i İftâiyye, İ‘lâmât-ı Şer‘iyye Müdüriyeti, Te’lîf-i Mesâil Şubesi, Nakîbüleşraf Dairesi (nekābet ale’l-eşrâf), Ders Vekâleti ve Meclis-i Mesâlih-i Talebe, Medrese-i Süleymâniyye, Sahn Medresesi, İbtidâ-i Dâhil Medresesi, İbtidâ-i Hâric Medresesi, Tedkīk-i Mesâhif ve Müellefât-ı Şer‘iyye Meclisi, Meclis-i Meşâyih, Mektûbî Dairesi, Muhâsebât Dairesi, Me’mûrîn Müdüriyeti, Sicill-i Ahvâl Müdüriyeti, Evrak Müdüriyeti, Şûrâ-yı İlmiyye, Encümen-i İntihâb-ı Me’mûrîn-i İlmiyye, Medresetü’l-kudât, Müneccimbaşılık, Sıhhiyye Müfettiş-i Umûmîliği gibi dairelerden oluşmaktaydı (Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Salnâmesi, s. 138-143). Bâb-ı Meşîhat’ın tam ve ayrıntılı teşkilâtı ayrıca İlmiyye Salnâmesi’nde de verilmiştir.
Bâb-ı Meşîhat sadece resmî bir daire değil aynı zamanda Osmanlı Devleti’ndeki pek çok ilmî, kazâî ve siyasî-idarî toplantı ve faaliyetler için de bir merkez olmuştur. Medrese mezunlarının mülâzemet imtihanları ile (Vâsıf, s. 293) kadı ve müderrislerin ruûs imtihanları burada yapılırdı (Lutfî, IX, 150; X, 102). XIX. yüzyıl boyunca giderek önem kazanan ve sık sık akdedilmeye başlanan meşveret meclisleri de zaman zaman Bâb-ı Meşîhat’ta toplanır ve başta sadrazam olmak üzere bütün yetkililer bir araya gelir ve ülkenin önemli meselelerini görüşürlerdi. Bu fevkalâde toplantıların nerede yapılacağı padişah iradesiyle kesinlik kazanırdı.
XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başlarında padişahlar çeşitli vesilelerle Bâb-ı Meşîhat’ı ziyaret etmişler, şeyhülislâm ve diğer yetkililerle konuşup taltiflerde bulunmuşlardır (Lutfî, X, 27). Şeyhülislâmların azledildiğini göstermek için Bâb-ı Meşîhat’ın fenerinin söndürülmesi bir âdet idi. Bu âdet çeşitli şiirlerde nükte konusu bile olmuştur.
Ağakapısı meşihata tahsis edildikten sonra birçok defa tamir görmüş, tefrişi ve eksikliklerinin giderilmesi için gayret sarfedilmiştir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bu iş için kullanılan malzeme ve binaların bedelleriyle ilgili pek çok belge bulunmaktadır.
Daha sonra İstanbul Kız Lisesi buraya taşınmış, 1927’de çıkan yangında binalarla birlikte meşihatın arşivi de büyük hasara uğramıştır. Bir süre sonra giriş kapısının sağında yapılan üç katlı bina 15.000 m2 civarındaki bahçe ile birlikte İstanbul Üniversitesi Botanik Enstitüsü’ne verilmiş, ancak Süleymaniye Külliyesi’nin Haliç’ten görünüşünü engelleyen bu yapının iki katı yıktırılmıştır.
Bâb-ı Meşîhat’ın günümüzde İstanbul Müftülüğü olarak kullanılan Fetvahâne binası 1982-1985 yılları arasında tamamen yıktırılarak aslına uygun şekilde yeniden yaptırılmıştır. Ayrıca giriş kapısının hemen sağındaki iki katlı bina bugün yaklaşık 10.000 cilt sicilin muhafaza edildiği Şer‘iyye Sicilleri Arşivi olarak kullanılmaktadır. Cümle kapısının solundaki iki katlı binanın üst katı müftülük kütüphanesi olup yazma ve matbu bütün muteber fetva kitapları başta olmak üzere zengin bir fıkıh eserleri koleksiyonunu ihtiva etmektedir. Binanın alt katında ise henüz gereği gibi tasnif edilmemiş olan İstanbul Müftülüğü Meşihat Arşivi bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
BA, HH, nr. 8871, 16.248.
BA, İrade-Dahiliye, nr. 20.772, 27.379, 33.095, 36.841.
BA, İrade-Meclis-i Mahsûs, nr. 2043.
BA, İrade-Meclis-i Vâlâ, nr. 19.670.
Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Salnâmesi, İstanbul 1334, s. 138-143.
İlmiyye Salnâmesi, tür.yer.
Vâsıf, Târih (İlgürel), s. 293.
Atâ Bey, Târih, III, 139-140.
Lutfî, Târih, I, 161-162, 166-167; V, 66; IX, 39, 57, 114, 121, 127, 150, 157; X, 27, 93, 102.
Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilâtı, s. 139, 199, 208-209.
İbnülemin, Son Hattatlar, s. 647.