https://islamansiklopedisi.org.tr/bagras
Eski adı Pagrai ve Pagras olarak geçmektedir. Osmanlı kaynaklarında ise Bakrâs şeklinde kaydedilmiştir (BA, TD, nr. 617, s. 8). Bugün Hatay vilâyetinin Belen ilçesine bağlı Ötençay adında bir köydür.
Bağrâs Anadolu’dan Suriye’ye, oradan da Mısır’a uzanan yolun Amanos dağlarında geçit yeri olduğundan özellikle Emevî-Bizans mücadelesinde ve Haçlı seferleri sırasında çok önemli bir mevki durumuna gelmiştir. Bağrâs’la birlikte İskenderun bölgesi kendisine iktâ olarak verilen Halife Abdülmelik b. Mervân’ın oğlu Mesleme burada koloniler teşkil ettiği gibi Hişâm b. Adülmelik tarafından da bir kale inşa edilerek elli kişilik bir muhafız kuvveti yerleştirildi (Belâzürî, s. 239). Hârûnürreşîd zamanında ise Avâsım sınırları içine alınarak Sugūr’a ve oradan Antakya’ya giden yolları korumak üzere teşkilâtlandırıldı. Müslümanlar Tarsus taraflarına yaptıkları askerî harekâtta bu geçitlerde çok sayıda asker bırakarak yolları emniyet altına aldılar. Burasının mâmur hale gelmesi için çalıştılar. Hatta Hârûnürreşîd’in zevcesi Zübeyde burada bir aşevi kurdu.
Bağrâs, 358 (969) yılı başında Kilikya bölgesini ele geçiren Bizans İmparatoru Nikephoros Phokas tarafından zaptedilerek tahkim edildi ve kumandanlığına Mikhael Burtzes getirildi. Burasını daha sonra Kutalmışoğlu Süleyman Bey geri aldı. Ardından Haçlılar’ın, XII. yüzyıldan sonra da Templier şövalyelerinin işgaline uğradı. Hittîn Savaşı sonunda 12 Ağustos 1188’de Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin fethettiği Bağrâs, 1191 yılında Eyyûbî kumandanlarından Alemüddin Süleyman b. Ca‘fer tarafından yıktırıldı. Ancak müslümanlara karşı tabii bir savunma noktası olması dolayısıyla Kilikya Ermenileri tarafından yeniden yaptırılarak müstahkem hale getirildi. Kale 1216’da Templier şövalyelerince tekrar alındı ise de bir süre sonra burayı Memlük Sultanı Baybars zaptetti. Memlükler devrinde nâiblik haline getirilen Bağrâs, Çukurova’daki Üçok Türkmenleri’ne karşı bu devletin en müstahkem muhafaza noktası ve kuzey fetihlerinde önemli bir üssü hüviyetine girdi. Buna rağmen 1281’de Anadolu’yu istilâ eden Moğollar’dan Samagar Noyan tarafından alındı, fakat kısa bir süre sonra tekrar Memlükler’in eline geçti.
Bağrâs, 1515’te Osmanlılar tarafından fethine kadar Memlük Sultanlığı’nın elinde kaldı. Kale Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Tavâşî Sinan Paşa’ya teslim oldu. Kale kumandanlığına tayin edilen Yûnus Paşa yolu kontrol altına alarak Osmanlı askerinin Mercidâbık sahrasına geçmesini sağladı. Fetihten sonra ise Osmanlı idaresinde Adana vilâyetine tâbi Özer-ili sancağına bağlı bir nahiye olarak teşkilâtlandırıldı. Nitekim XVI. yüzyılın sonundan itibaren bu sancağın kazalarından Antakya’ya tâbi bulunuyordu. 928 (1522) tarihli Tahrir Defteri’nde kasabada yaklaşık 568, bağlı beş köyde de 1117 nüfus olduğu kaydedilmektedir (BA, TD, nr. 109, s. 7-9). Nahiye içinde ayrıca Yeni İl Türkmenleri’nden Karagündüzlü ve Receblü Afşarı’ndan dokuz cemaatleri yer almaktaydı. Nahiyenin toplam vergi geliri ise 66.916 akçe idi. 1585 yılında ise geliri 22.500 akçeye düşmüş, bunun da 20.000 akçelik kısmı Mehmed b. Hızır adlı şahsa zeâmet olarak bağlanmıştır (BA, TD, nr. 617, s. 8).
Kâtib Çelebi, 959 (1552) yılında Bağrâs yakınlarında Kanûnî Sultan Süleyman tarafından bir köy kurulduğunu, padişahın ayrıca bir cami, han ve bir imaret yaptırdığını, halkını da tekâlîf-i örfiyyeden muaf tuttuğunu yazmaktadır (Cihannümâ, s. 597). Muhtemelen bugünkü Belen olan bu köyün büyük bir kasaba haline geldiğini de belirtmektedir. Öte yandan XVII. yüzyılda buradan geçen Evliya Çelebi ise Antakya’ya giderken Bağrâs’tan geçtiğini bildirmekte ve Bağrâs Kalesi’nin bir bayır üzerinde beşgen şeklinde küçücük bir kale olduğunu yazmaktadır. Ayrıca kale içinde 150 kadar asker hânesi bulunduğunu, kasabada bir cami, han ve hamam ile bir de pazar olduğunu kaydetmektedir. Halkının ise bağ bahçe ziraatı ile meşgul olduğunu ve dağlardan çiçek soğanları çıkartıp İstanbul gibi bazı yerlere götürüp sattıklarını ifade etmektedir (Seyahatnâme, III, 48-49).
Anadolu’nun sağ kol güzergâhında Mısır ve Hicaz yolları üzerinde bulunan Bağrâs’ın eski önemini kaybetmesi, 1578 yılında burada çıkan bir salgın hastalık sebebiyle 180 derbendcinin ölümüne bağlanabilir. Ancak bunda Bağrâs yakınlarında yer alan Kargasekmez, Akçay, Karamort ve Cisr-i Murad Paşa gibi yeni derbend noktalarının kurulması ve Belen’in bir kasaba şeklinde teşkilâtlandırılması ile yolun başka güzergâha kayması da rol oynamış olmalıdır. Ayrıca Vezîriâzam Moralı Hasan Paşa’nın (ö. 1713) Karamort mevkiine bir han, cami ve imaret yaptırması, Bağrâs’a nisbetle burasının daha cazip hale gelmesine sebep olmuştur. Yine 1759 yılında, yakınlarda bulunan Cisr-i Cedîd ve Eğri Geçit derbendlerine birer palanka inşa edilmesi de Bağrâs’ın gelişememesine ve bir köy halinde kalmasına yol açmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
BA, TD, nr. 109, s. 7-9; nr. 617, s. 8-9.
Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 211, 235, 239.
İbn Fazlullah el-Ömerî, et-Taʿrîf, Kahire 1312, s. 181.
Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 597.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 48-49.
Halep Vilâyeti Salnâmesi (1307), s. 151.
M. C. Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı, İstanbul 1961, s. 91, 137.
Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretleri İskân Teşebbüsü (1691-1696), İstanbul 1963, s. 68.
a.mlf., Osmanlı İmparatorluğunda Derbend Teşkilâtı, İstanbul 1967, s. 112, 113, 124.
E. Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1970, s. 93, 95.
Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 575.
Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 62.
Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, 183, 273, 290, 314, 325, 394; III, 76, 77, 119-120, 123, 331.
Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1988, s. 50, 72, 80, 88.
Abdurrahman Hibrî, “Menâsik-i Mesâlik” (nşr. Sevim İlgürel), TED, sy. 6 (1975), s. 120.
R. Hartmann, “Bagrâs”, İA, II, 216.
Cl. Cahen, “Bag̲h̲rās”, EI2 (İng.), I, 909-910.
a.mlf., “Baġrâs”, UDMİ, IV, 682-683.