https://islamansiklopedisi.org.tr/cemaziyelevvel
Rebîülâhirden sonra, cemâziyelâhirden önce gelir. Türkçe’de cemâdilûlâ ve cemâdilâhire, daha yaygın olarak da cemâziyelevvel ve cemâziyelâhir şekillerinde kullanılan iki ayın Arapça’daki asıl adları cumâdelûlâ (جمادى الأولى) ve cumâdelâhiredir (جمادى الآخرة). Câhiliye döneminde diğer aylar gibi bu iki ayın da başka adları bulunduğu, bu isimlerin İslâm’ın doğuşu sırasında kullanılmaya başlandığı nakledilmektedir (Cevâd Ali, VIII, 454). Ayrıca yılın beşinci ve altıncı ayları olmalarından dolayı cumâdelûlâya cumâdâ hamse, cumâdelâhireye cumâdâ sitte de denilmiştir. Cumâdâ “soğuk” ve “kurak” anlamlarına gelir. Söz konusu ayların isimleri değiştirildiği sırada şiddetli soğuk veya kuraklık hüküm sürdüğünden bu şekilde adlandırıldıkları rivayet edilir.
Arapça’da bütün ay adları kelime olarak müzekker olduğu halde sadece bu iki ay müennestir. Fakat bazı Arap ülkelerinde halk ağzında bu ayların cumâdelevvel ve cumâdelâhir şeklinde müzekker olarak kullanıldığı görülmektedir. Türkçe’deki kullanımın da bundan etkilendiğini söylemek mümkündür.
Eskiden cemâziyelevvel câ (جا), cemâziyelâhir (ج) şeklinde kısaltılırdı. Osmanlıca vesikalarda bu iki ayın kısaltması “cemâzeyn” (جماذين) olarak yapılır, ulûfe dağıtımında ise rebîülâhirle birlikte “recec” (رجج) veya “recâc” (رجاج) şeklinde ifade edilirdi.
Cemâziyelevvel, Türkçe’de “cemâziyelevvelini bilmek” deyimi içinde bir kimsenin kısmen lekeli olan ve herkesçe bilinmeyen geçmişinden kinâye olarak kullanılmaktadır.
İslâm tarihinde cemâziyelevvel ve cemâziyelâhir ayları içinde birçok hadise cereyan etmiştir. Meselâ Hz. Ali cemâziyelevvelin sekizinde doğmuş, Cemel Vak‘ası bu ayın on beşinde olmuştur. Hz. Ömer cemâziyelâhirin altısında halife olmuş, Ca‘fer es-Sâdık bu ayın altısında, Hz. Fâtıma ise yirmisinde dünyaya gelmişlerdir. Araplar arasında cemâziyelâhirde pek çok olayın vuku bulduğunu ifade eden şöyle bir söz vardır: “Hayret verici pek çok olay cumâdâ ile receb arasında meydana gelir” (ayrıca bk. TAKVİM).
BİBLİYOGRAFYA
Kāmus Tercümesi, I, 1107.
Butrus el-Bustânî, Muḥîtü’l-muḥîṭ, Beyrut 1983, s. 121.
Ebû Zekeriyyâ el-Ferrâ, el-Eyyâm ve’l-leyâlî ve’ş-şühûr (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Kahire 1400/1980, s. 42-43, 51.
Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, I, 158.
Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, II, 375, 377-379.
el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, I, 625.
Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, VIII, 449, 454-461.
M. Tayyib Gökbilgin, Osmanlı İmparatorluğu Medeniyet Tarihi Çerçevesinde Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi, İstanbul 1979, s. 47, 76.
Pakalın, I, 316-317.
“Cemaziyelâhır”, ML, II, 846.