https://islamansiklopedisi.org.tr/cend
İslâm coğrafyacıları, bugün Kazakistan sınırları içinde yer alan Siriderya’nın aşağı mecrasında Oğuzlar’ın yaşadığı üç şehirden bahsederler. Bunlar Oğuz yabgusunun kışlık merkezi olan Yenikent (Şehrkent, el-Karyetü’l-hadîse, Dih-i Nev), Huvâre ve Cend şehirleridir. Cend, nehrin sağ kıyısında Hârizm’e on günlük mesafede ve bugünkü Kızılorda şehrinin yakınında kurulmuştu. Kaynaklarda Huvâre şehri hakkında bilgi yoktur. Bu şehirlerin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Barthold, İç Asya bozkırlarındaki ticarî faaliyetlerde önemli bir ambar görevi üstlenen bu şehirlerde IV. (X.) yüzyılda müslümanların yaşadığını, müslüman tüccarların daha önce Soğdlular’ın Türk bozkırlarında kurduğu kolonizasyonu devam ettirdiklerini ve bu üç müslüman şehrinin bu şekilde meydana geldiğini söyler (Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 79).
IV. (X.) yüzyılda Cend halkı gayri müslim Oğuz yabgusuna tâbi olup ona her yıl haraç ödemekteydi. Ancak giderek artan nüfuz ve kudreti sebebiyle Oğuz yabgusu ile arası açılan Subaşı Selçuk b. Dukak maiyeti (Kınık boyu), aile efradı ve sürüleriyle birlikte Cend yöresine geldi. Burada İslâmiyet’i kabul ederek müslüman halkı gayri müslim Oğuz yabgusuna haraç vermekten kurtardı. Selçuk’un Cend’e IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısında geldiği kabul edilmektedir.
Selçuk b. Dukak, Cend ve diğer şehirlerdeki müslümanlarla birlikte gayri müslim Türkler’e karşı başlattığı cihad harekâtı ile büyük bir şöhrete kavuştu ve “el-Melikü’l-Gāzî” unvanıyla anılmaya başlandı. Selçuk’un oğlu, Tuğrul ve Çağrı beylerin babası Mîkâil de böyle bir cihad harekâtı sırasında şehid olmuştu. Selçuk 100 yaşını aşkın olduğu halde Cend’de vefat etti ve burada defnedildi. Selçuklular, atalarının ölümünden bir süre sonra Karahanlılar’la Ebü’l-Fevâris Şah Melik b. Ali el-Berânî’nin baskıları yüzünden Cend’den ayrılarak Sâmânîler tarafından kendilerine tahsis edilen Buhara ve Semerkant arasındaki Nur kasabasına yerleştiler. Cend şehri Selçuklular’ın ayrılmasından sonra onların “kadim düşmanı” Ebü’l-Fevâris Şah Melik’in eline geçti. Şah Melik muhtemelen son Oğuz yabgusu Ali Han’ın oğlu olup Gazneli Sultanı Mesud, Karahanlılar’a ve âsi Hârizm valilerine karşı onunla ittifak yapmıştı. Şah Melik 429’da (1038) Sultan Mesud tarafından Hârizm valiliğine tayin edilmiş ve Hârizmşah Altuntaş’ın oğlu İsmâil’i buradan uzaklaştırmıştı. İsmâil de ona karşı Selçuklular’dan yardım istemek zorunda kalmıştı. Yardıma gelen Çağrı Bey’i de mağlûp eden Şah Melik daha sonra Tuğrul Bey tarafından bozguna uğratıldı ve Gazneliler’e sığınmak için Dihistan üzerinden Mekrân’a kaçtı. Şah Melik’in bu bozgundan sonra Cend’e gitmeyip Mekrân’a kaçması, Cend’in bu sırada onun hâkimiyetinden çıktığını ve tekrar Selçuklular’ın eline geçtiğini göstermektedir. Şah Melik 434’te (1042-43) yakalanarak öldürüldü.
Selçuklular’ın daha sonraki yıllarda Cend’den ayrılarak hâkimiyet sahalarını İran’a ve batıya doğru genişletmeye başlamalarıyla şehir Kıpçaklar’ın eline geçti. Fakat Cend’i “devletlerinin mebdei ve menşei olan aziz bir belde” olarak kabul eden Selçuklular burayı hiçbir zaman unutmadılar. Nitekim Sultan Alparslan 457’de (1065) çıktığı Hârizm ve Mangışlak seferi sırasında, hânedana adını veren dedesi Selçuk’un kabrini ziyaret maksadıyla Cend’e kadar gitmiştir. Cend hanı kendisine itaat arzederek bağlılığını bildirmiş, sultan da onu görevinde bırakmıştır. Sultan Sencer de bir gazâ ve cihad merkezi olarak kabul ettiği Cend şehrini tahkim etmiş ve Abbâsî halifesine gönderdiği bir mektupta Cend sınırında çok sayıda kâfirin kılıçtan geçirildiğini müjdelemiştir. Sultan Atsız devrinde (1128-1156) Hârizmşahlar’ın kontrolüne geçen Cend, bu dönemde de Orta Siriderya mecrası ve Mangışlak yarımadası ile birlikte gayri müslim Kıpçaklar’a karşı yapılan gazâlarda en önemli uç şehirlerinden biri olarak kabul edildi. Hârizmşah Atsız’ın 1138’de isyana teşebbüs etmesi sebebiyle Sultan Sencer Hârizm üzerine sefere çıkarken Atsız’ı, müslüman vilâyetlerin sadık muhafızları olan ve kâfirlere karşı devamlı savaşan gazileri yok etmek ve Cend ve Mangışlak’ta müslüman kanı dökmekle suçluyordu. Atsız 1138’de yapılan savaşta Sencer’e fazla mukavemet edemeyip yenildi ve savaş meydanından kaçtı. 538’de (1143) ikinci defa isyan ettiyse de başarılı olamadı ve sonunda ona tâbi olarak hüküm sürmeyi kabul etti. Atsız o dönemde “ümmehât-ı bikā‘-ı dünyâ ve muazzamât-ı sugūr-ı İslâm”dan biri olarak anılan Cend’i 540 Rebîülâhirinde (Ekim 1145) tekrar zaptetmiş, ancak Sencer’in 542 (1147-48) yılındaki seferinden sonra şehir Hârizmşahlar’ın hâkimiyetinden çıkmış ve Selçuklular’ın kontrolüne geçmiştir. Atsız’ın 547’deki (1152) Kıpçak seferi sırasında Cend Karahanlılar’dan Arslan Han Muhammed’in torunu Kemâleddin b. Arslan Han Mahmûd’un elindeydi. Kemâleddin Atsız’ın büyük bir ordu ile yaklaşmakta olduğunu duyunca kaçtı. Atsız onu çeşitli vaadlerle geri getirtip hapsetti ve Kemâleddin hapiste iken öldü. Atsız tekrar ele geçirdiği Cend’e veliaht olan oğlu İlarslan’ı vali tayin etti. Bu tarihten itibaren Hârizmşahlar tahta aday olan “ekber evlât”larını Cend’e vali tayin etmeyi gelenek haline getirdiler. İlarslan’dan sonra aynı göreve Alâeddin Tekiş getirildi. Atsız’ın 527 (1133) ve 547’deki (1152) seferlerinden sonra 591’de (1195) Alâeddin Tekiş, 606 (1209) yılında da Alâeddin Muhammed Kıpçaklar’a karşı düzenledikleri seferlerde burayı bir üs olarak kullandılar.
Cend 1220’de Cengiz Han’ın orduları tarafından işgal edildi. Hârizmşahlar’ın Yenikent ve Cend valisi Kutluğ Han Moğollar’a mukavemet gösteremedi. Cengiz Han’ın sadık taraftarlarından Ali Hoca Cend’e vali tayin edildi ve ölümüne kadar bu görevi sürdürdü. Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci de Gürgenç’e yaptığı seferlerde burayı bir üs olarak kullandı. Cend, Moğol büyük hanları (1206-1370) ve Çağataylar (1227-1370) zamanında orta halli bir şehir olarak varlığını sürdürdü. XIV. yüzyıldan sonra ise kaynaklarda Cend hakkında bilgiye rastlanmaz.
Aral gölü daha çok Cend gölü olarak bilinir. Hârizm’e ulaşan ana ticaret yolu üzerinde bulunan ve önemli bir ileri karakol görevi üstlenen Cend’in bölgenin ticarî hayatında mühim bir yeri vardı. Ayrıca Selçuk’un mezarının burada bulunması sebebiyle Selçuklular nezdinde kutsal bir hâtırası olan Cend’i Yâkūt VII. (XIII.) yüzyılda büyük bir şehir olarak tanıtır ve halkının Sünnî ve Hanefî olduğunu söyler (Muʿcemü’l-büldân, II, 168).
Cend’de yetişen meşhur bilginler arasında, Zemahşerî’nin talebesi kadı ve şair Ya‘kūb b. Şîrîn el-Cendî, Ebû Nasr Ahmed b. Fazl b. Mûsâ el-Cendî ve Nefḥatü’r-rûḥ ve tuḥfetü’l-fütûḥ müellifi Müeyyidüddin el-Cendî zikredilebilir. Ayrıca yöre halkının çok sevdiği, Şeyh Baba diye meşhur Kemâleddîn-i Hârizmî de 1273’te Cend’de ölmüş ve burada defnedilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
İbn Havkal, Ṣûretü’l-arż, s. 461-462, 512.
Ḥudûdü’l-ʿâlem (Minorsky), s. 72, 81, 122, 371.
Muhammed b. Hüseyin el-Beyhakī, Târîḫ (nşr. Halîl Hatîb Rehber), Tahran 1368 hş., III, 1115-1117.
Sem‘ânî, el-Ensâb, III, 318.
Beyhakī, Târîḫ (Hüseynî), s. 87-88.
Reşîdüddîn-i Vatvât, Ebkârü’l-efkâr fi’r-resâʾil ve’l-eşʿâr, İÜ Ktp., FY, nr. 424, vr. 31b-34a.
Bahâeddin Muhammed b. Müeyyed-i Bağdâdî, et-Tevessül ile’t-teressül (nşr. Ahmed Behmenyâr), Tahran 1315 hş., s. 12-15, 29, 84, 120, 155, 158-159, 174-175, 225, 235.
Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye (Lugal), s. 2, 28.
Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, II, 168.
Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîret-i Celâleddîn-i Mingburnî (trc. Anonim, nşr. Müctebâ Mînovî), Tahran 1344 hş./1965, s. 43-54, 134-136, 354.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IX, 474-475; X, 49.
Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ (Öztürk), I, 123, 140, 143-145, 171, 173, 192; II, 11-12, 14-15, 28, 31-33, 66; III, 48.
G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1966, s. 486.
Barthold, Türkistan, s. 194, 276, 318, 335, 347, 351-352, 356, 360, 363, 365-366, 369, 386, 392, 394, 440-441, 443.
a.mlf., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (haz. Kâzım Yaşar Kopraman – Afşar İsmail Aka), Ankara 1975, s. 79, 137, 251, 256, 258, 261, 266.
a.mlf., Uluğ Beg ve Zamanı (trc. İsmail Aka), Ankara 1990, s. 132.
Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri, Boy Teşkilâtı, Destanları, İstanbul 1980, s. 34, 38, 40, 52, 57, 59, 62, 63, 66-67, 76, 94, 100-101, 111-112, 559, 564-565, 571-573, 591, 649, 650, 651.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1980, s. 61, 66-70, 73, 80, 88-89, 96, 159, 239, 240, 242.
Mehmet Altay Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, Ankara 1983, I, 78.
a.mlf., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi (İkinci İmparatorluk Devri), Ankara 1984, II, 228, 313, 315, 351-352.
a.mlf., Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi (Kuruluş Devri), Ankara 1989, I, 16-17, 34, 153, 154, 157-158.
İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1984, s. 34, 36, 43, 45, 60-61, 72-73, 81, 84, 91-95, 100-101, 105, 128-130, 143, 183, 211, 250, 253, 255-257, 259.
Kāmûsü’l-a‘lâm, III, 1840.
C. E. Bosworth, “D̲j̲and”, EI2 Suppl. (İng.), s. 244-246.