CENDÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

CENDÎ

الجندي
Müellif: SÜLEYMAN ULUDAĞ
CENDÎ
Müellif: SÜLEYMAN ULUDAĞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1993
Erişim Tarihi: 21.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/cendi
SÜLEYMAN ULUDAĞ, "CENDÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/cendi (21.12.2024).
Kopyalama metni

Türkistan’da Cend şehrinde doğdu. Doğum tarihi, ailesi ve hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Nisbesinin Cenedî şeklinde kaydedilmesi (Brockelmann, I, 588) yanlıştır. Çünkü Cened Yemen’de bir kasabanın adıdır (Yâkūt, II, 168, 169).

Nefḥatü’r-rûḥ adlı eserinden hayatının tasavvufa intisabından sonraki dönemine ait bazı bilgiler elde etmek mümkündür. Bu eserde anlattığına göre Cendî sülûkünün başlangıcında tam bir boşluk içindeyken mâsivâyı terkedip Hakk’a yönelmeyi düşünür. Ancak bu yolda hocalarının ve yakınlarının engel teşkil ettiğini görüp hayrete düşer ve istihâre yapmaya karar verir. Duyduğu ilk âyete göre hareket etmeyi düşünerek Kur’an okunan bir meclise gider. Burada, hiçbir şeyin Allah’tan, Allah’ın resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha önemli görülmemesi gerektiğini ifade eden Tevbe sûresinin 24. âyetini işitince çok duygulanır ve kuvvetli bir vecd halinin tesiri altında kalır. Tasavvufa yönelmesine karşı çıkan ve aynı zamanda hocası olan babasına, daha önce vefat etmiş olan annesinden kalan mirası bağışlar. Mehre karşılık olmak üzere hanımına binlerce altın verir. Dünyayı terkedip Hakk’a yönelir ve hacca gitmek için Cend’den ayrılır. “Kutublar kutbu” ve “insân-ı kâmil” diye tanıttığı Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin halifesi Sadreddin Konevî’nin sohbetlerine katılır ve kendisine on yıl hizmet eder (Nefḥatü’r-rûḥ, s. 142-145).

Sadreddin Konevî ile ilk defa muhtemelen Konya’daki zâviyesinde görüşen ve onun yanında sülûkünü tamamlayan Cendî, şeyhinin vefatı üzerine (673/1274) Bağdat’a gidip Konevî’nin halifesi sıfatıyla irşad faaliyetinde bulundu. Bağdat’ta mehdîlik iddiasında bulunan bir şahsa karşı çıkınca bir süre sıkıntı çekti (Câmî, s. 558). İbnü’l-Arabî’nin Mevâḳıʿu’n-nücûm adlı eserini burada şerhetti. Daha sonra Bağdat’tan ayrılarak Pervâneoğulları’nın hâkimiyeti altında bulunan Sinop’a gitti. Nefḥatü’r-rûḥ adlı eserini Farsça bilen ve tasavvufa ilgi duyan itibarlı bir hanımın ricası üzerine burada yazdı. Vefat tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bağdatlı İsmâil Paşa vefat tarihini 691 (1292), Necîb Mâyil-i Herevî ise 695 (1296) veya 700 (1301) olarak gösterir.

Sadreddin Konevî’nin seçkin müridlerinden ve halifelerinden olan Cendî, İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf anlayışına gönülden bağlıdır. Şeyhinin arzusu üzerine İbnü’l-Arabî’nin Fuṣûṣü’l-ḥikem’ini ilk defa o şerhetmiş, bu şerhten daha sonraki Fuṣûṣ şârihleri de faydalanmıştır.

Eserleri. 1. Şerḥu Fuṣûṣi’l-ḥikem. Cendî’nin ifadesine göre Sadreddin Konevî Fuṣûṣü’l-ḥikem’in giriş kısmını kendisi için sözlü olarak şerhetmiş, Cendî de o sırada mazhar olduğu feyiz sayesinde eserin bütün muhtevasını bu şerhin içinde bulmuş, daha sonra Konevî’nin arzusu üzerine eserin tamamını şerhetmiştir. Abdurrahman Câmî, “Öbür Fuṣûṣ şerhlerinin kaynağı Cendî’nin şerhidir. Bu şerhte diğer eserlerde bulunan birçok hakikat vardır” (Nefeḥât, s. 558) diyerek eserin önemini ve diğer şerhler üzerindeki tesirini ifade etmiştir. Baba Rüknî diye tanınan Rükneddin Mes‘ûd b. Abdullah eş-Şîrâzî’nin Nuṣûṣü’l-ḫuṣûṣ fî tercemeti’l-Fuṣûṣ (Tahran 1359 hş.) ve Câmî’nin Naḳdü’n-nuṣûṣ fî şerḥi Naḳşi’l-Fuṣûṣ (Tahran 1398) adlı şerhlerinde bu tesir açıkça görülür. Eserin çeşitli yazma nüshaları vardır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 538; Şehid Ali Paşa, nr. 1240, 1241; Kılıç Ali Paşa, nr. 606; Lâleli, nr. 1417). Hacı Bayrâm-ı Velî’nin halifelerinden Yazıcıoğlu Mehmed, Cendî’nin şerhine el-Müntehâ adlı bir şerh yazmış, kardeşi Ahmed Bîcan bu şerhi Kitâbü’l-Müntehâ ale’l-Fusûs (Süleymaniye Ktp., Kılıç Ali Paşa, nr. 630) adıyla Türkçe’ye tercüme etmiştir.

2. Nefḥatü’r-rûḥ ve tuḥfetü’l-fütûḥ. Cendî’nin Sinop’ta kaleme aldığı bu Farsça eser önsöz, giriş ve iki bölümden meydana gelir. Eserin ilk bölümünde mârifetullah üzerinde durulmuş ve esmâ-i hüsnâdan hay, rahman ve irade gibi Allah’ın bazı isim ve sıfatlarının şerhi yapılmış, daha sonra insân-ı kâmil konusu işlenmiştir. İkinci bölümde ise tasavvufî haller ele alınmıştır. Eser Necîb Mâyil-i Herevî tarafından Cendî ve eserleri hakkında bir inceleme yazısıyla birlikte yayımlanmıştır (Tahran 1362 hş.). Cendî’nin ed-Dürerü’l-ġāliyât (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1362), Muḫtaṣar fî lüzûmi’t-tecrîdi’l-küllî ẓâhiren ve bâṭınen ʿan mâsivallāh (Şehid Ali Paşa, nr. 1439/2), Dîvân ve Ḳaṣîdetü’l-ġaybiyye adlı dört eseri daha vardır (son iki eser için bk. , I, 810).

Cendî bunların dışında Nefḥatü’r-rûḥ’ta ʿUlûm-i Aḥadî ve Maʿârif-i Aḥmedî, Ḫulâṣatü’l-irşâd ve irşâdü’l-ḫulâṣa, İrşâdü’l-kemâlât, Ezrâḳu’l-ḫatmeteyn, Kitâbü’l-Esmâʾ ve Bağdat’ta iken yazdığını söylediği İbnü’l-Arabî’nin Mevâḳıʿu’n-nücûm’unun şerhi olan Şerḥu Mevâḳıʿı’n-nücûm adlı eserlerinden bahsederek bunlara atıflar yaparsa da bu eserler günümüze ulaşmamıştır. Eserlerini Arapça ve Farsça yazan Cendî’nin bu iki dilde şiirleri de bulunmaktadır (bk. Nefḥatü’r-rûḥ, s. 38-45; Câmî, s. 559).


BİBLİYOGRAFYA

Cendî, Nefḥatü’r-rûḥ ve tuḥfetü’l-fütûḥ (nşr. Necîb Mâyil-i Herevî), Tahran 1362 hş., ayrıca bk. neşredenin önsözü, s. 1-31.

, II, 168-169.

, I, 359-360.

, s. 464, 558-559.

, II, 1540.

, II, 484.

, II, 341, 357-359.

, I, 588;, I, 810.

, XIII, 54.

Mikail Bayram, “Pervaneoğulları Zamanında İlmî Çalışmalar”, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri: 13-17 Ekim 1986 (haz. Mehmet Sağlam v.dğr.), Samsun 1988, s. 385-387.

, X, 122.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 361-362 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER