https://islamansiklopedisi.org.tr/ceyyid
Sözlükte “iyi, güzel” mânasına gelmektedir. Bir seneddeki zayıf râvileri atmak ve yerlerine zayıf olmayanları koymak suretiyle senedi sağlamlaştırmaya çalışan kimse için “cevvede’s-sened” (senedi sağlamlaştırdı) denilmektedir. Hadis terimi olarak ceyyidi bazı muhaddisler hasenden üstün ve sahihe yakın anlamında kullanmışlardır. Ali b. Medînî, Yahyâ b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel’in “en güvenilir sened” anlamındaki “esahhu’l-esânîd” ifadesini Hâkim en-Nîsâbûrî’nin “ecvedü’l-esânîd” diye nakletmesi, bunun yanında Ahmed b. Hanbel’in “ecvedü’l-esânîd” sözünü İbnü’s-Salâh’ın “esahhu’l-esânîd” diye zikretmesi, bu iki âlimin ceyyid ile sahih arasında fark görmediklerini ortaya koymaktadır. Tirmizî’nin hadisleri değerlendirirken sıkça kullandığı “sahih hasen” yerine pek nâdir de olsa aynı anlamda “ceyyid hasen” demesi, onun da sahih ile ceyyid arasında fark görmediği kanaatini uyandırmaktadır. Ancak hadislerin derecesini belirtirken ceyyidi sahih anlamında kullanan muhaddislerin de bu terimi “hasen lizâtihî” mertebesinden yüksek olmakla birlikte sahih derecesine varmamış rivayetler için kullanmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim İbn Hacer el-Askalânî, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’ini genel olarak değerlendiren bazı kimselerin eserdeki bütün hadisleri sahih kabul etmekle yanıldıklarını, bu hadislerin çoğunu ceyyid saymanın daha doğru olacağını söylemektedir.
Dinde delil olmaya elverişli hadisleri sahih ve hasen terimleriyle ifade eden muhaddisler, bu mânayı değişik tabirlerle vermek düşüncesiyle, lugat bakımından aynı anlama gelen ceyyid, mücevved, sâbit ve kavî gibi kelimeleri kullanmışlar, hadis kitaplarını değerlendirirken söyledikleri ceyyid, cevdet, ecved gibi kelimelerle de senedlerin sağlamlığını kastetmişlerdir. Nitekim Nesâî, “Bütün bu kitapların içinde Buhârî’ninkinden daha ceyyidi yoktur” derken el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’teki hadislerin sağlam senedlerle rivayet edildiğine işaret etmek istemiştir (bk. İbn Hacer, Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IX, 49).
Ceyyid kelimesinin güvenilir râviler hakkında “ceyyidü’l-hadîs” şeklinde kullanıldığı da görülmektedir. Ancak Zehebî, Irâkī ve Sehâvî’nin bununla kendi ölçülerine göre ta‘dîlin sonuncu basamağında yer alan râvileri kastettikleri bilinmektedir. Buna göre kendilerine “ceyyidü’l-hadîs” denilen râvilerin rivayetleri delil olmaya elverişli bulunmamakla beraber başka senedlerle gelip gelmedikleri araştırılmak üzere yazılabilir (bk. İ‘TİBAR). Râvinin adâlet bakımından kusursuz bir kimse olduğunu belirtmek üzere bu terimin “ceyyidü’l-ma‘rife” şeklinde kullanıldığı da olmuştur.
BİBLİYOGRAFYA
Hâkim, Maʿrifetü ʿulûmi’l-ḥadîs̱, s. 54.
İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 16.
Nevevî, İrşâdü ṭullâbi’l-ḥaḳāʾiḳ (nşr. Abdülbârî Fethullah), Medine 1408/1987, I, 112-113.
İbn Hacer, Taʿcîlü’l-menfeʿa, Haydarâbâd 1324, s. 6.
a.mlf., Tehẕîbü’t-Tehẕîb, IX, 49.
Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, I, 177-178.
Tehânevî, Ḳavâʿid fî ʿulûmi’l-ḥadîs̱ (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1392/1972, s. 116.
Leknevî, er-Refʿ ve’t-tekmîl, s. 158.
Tecrid Tercemesi, I, Mukaddime, s. 249, 266-267, 393.
Subhî es-Sâlih, Hadîs İlimleri ve Hadîs Istılahları (trc. M. Yaşar Kandemir), Ankara 1973, s. 134-135.
Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1985, s. 80.