https://islamansiklopedisi.org.tr/derkavi
1150 (1737) veya 1159 (1746) yılında doğdu. Fas şehrinin kuzeyindeki Rîf dağı civarında yaşayan Zervâl kabilesine mensuptur. Ailesine Derkāvî nisbesi, savaşlarda kahramanlıklar gösteren büyük dedeleri Muhammed b. Yûsuf’un oklardan korunmak için zırh giyip kalkan kullanmasından dolayı aldığı “Ebü’d-Derkā” künyesinden dolayı verilmiştir. Kaynaklarda Ebû Abdullah ve Ebû Hâmid olmak üzere iki künyesi zikredilmektedir. Derkāvî, “efendim” anlamındaki “mevlâye” (مَوْلَاىَ) kelimesinin yerel dilde saygı amacıyla Hz. Peygamber’in nesli için kullanılan “Mulây” unvanıyla da anılmıştır. Soyu, Abbâsîler’le Ehl-i beyt’in karşı karşıya geldiği ve Ehl-i beyt’ten birçok kişinin öldürüldüğü Fah vak‘asından (169/785) kurtularak Mağrib-i Aksâ’ya kaçan İdrîs b. Abdullah (ö. 177/793) vasıtasıyla Hz. Hasan’a ulaşmaktadır (Muhyiddin et-Tu‘mî, s. 168). Birçok âlim, âbid ve müttakinin yetiştiği bir aileye mensup olan Derkāvî’nin ilk hocası ağabeyi Ebü’l-Hasan Ali’dir (Ebû Ziyân el-Garîsî el-Muaskerî, s. 20). Derkāvî’nin çocukluğu, Fas Filâlî sultanlarından Mevlây İsmâil’in oğulları arasında taht kavgalarının yaşandığı ortamda geçti. Küçük yaşta Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. Bölgedeki âlim ve velîleri ziyaret etti, bilgilerinden faydalandı. Daha sonra ilmini geliştirmek için Fas’a gidip Misbâhiyye Medresesi’ne girdi (Mahlûf, I, 381). Medrese tahsilinin ardından tasavvufa yöneldi; bu dönemde Şâzeliyye’nin Mağrib’deki önemli temsilcilerinden biri olan Ebü’l-Hasan Ali b. Abdurrahman el-Cemel el-Hasenî el-İmrânî el-Fâsî’ye (ö. 1194/1780) intisap etti. İki yıl sonra seyrüsülûkünü tamamlayıp hilâfet alınca kabilesinin yaşadığı bölgeye giderek Bûberîh mevkiinde açtığı tekkede irşad faaliyetine başladı. Şeyhinin vefatının ardından tarikatın başına geçti ve Şâzeliyye’nin kendisine nisbet edilen Derkāviyye kolunun esaslarını oluşturmaya çalıştı. İrşad faaliyetine başladığı ilk yıllarda yozlaşmış tasavvuf ve tarikat anlayışına karşı çıktı. İnsanların çoğu sıkıntı çekerken bolluk içinde yaşayıp mutasavvıf oldukları iddiasında bulunanları eleştirdi. Nefis terbiyesi için melâmet neşveli bazı uygulamalar geliştirdi. Kılık kıyafetin ve dünya hayatının önemi olmadığını vurgulamak amacıyla zaman zaman düzgün giyinmekle birlikte bazan yıpranmış elbise giyerek dilencilik yaptı, mezbeleliklerde oturdu, saçlarını tıraş edip başı açık ve yalın ayak dolaştı (Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî, I, 177). Mübtedî müridlerin boyunlarına iri taneli tespihler astırdı.
Başta Berberîler olmak üzere Fas genelinde mânevî nüfuzu yayılan Derkāvî, Sultan Mevlây Süleyman’ın dikkatini çekti. Güvenliği sağlamada ve kardeşleriyle girdiği mücadelede desteğini alabileceğini düşünerek onunla iyi ilişkiler kurdu. Sultanlık iddiasını sürdüren kardeşi Mesleme’yi ikna etmesi için şeyhi aracı olarak gönderdi ve bu girişimi sayesinde onu etkisiz hale getirdi. Bu dönemde Derkāviyye tarikatına girmek moda haline geldi, saray içinde de mensupları çoğaldı. Mevlây Süleyman daha sonra Şeyh Derkāvî’yi Türkler’e karşı isyan eden kabileleri yatıştırmak amacıyla Vehrân bölgesine gönderdi. Çeşitli kabilelere uğrayıp Tilimsân’a varan Derkāvî’ye Türk yöneticilerinin bazı yanlış davranışları abartılı bir şekilde aktarıldı. Derkāviyye mensuplarının ve halkın zulme uğradığı, haksız vergiler toplandığı söylendi. Bunun üzerine Derkāvî, Türkler’le isyancılar arasında barışı sağlamaktan vazgeçti. Bir süre Tilimsân’da kalıp tarikatının yayılması ve doğru anlaşılması için çalıştı. Bu sırada kendi inisiyatifiyle Mevlây Süleyman adına şehir halkından biat almaya başladı. Bir rivayete göre Mevlây Süleyman bu durumdan hoşlanmış ve bir mektup yazarak kendisine teşekkür etmiş, diğer bir rivayete göre ise bu durum hiç hoşuna gitmemiştir (Selâvî, VIII, 109-110).
Tilimsânlılar, biatlarını ve Abdülkādir b. Şerîf’in hediyelerini takdim etmek üzere Derkāvî başkanlığındaki bir heyeti Fas’a gönderdiler. Bundan rahatsızlık duyan Osmanlı yöneticileri hızlıca harekete geçip Tilimsân’ı geri aldılar. Mevlây Süleyman da biat için gelen heyeti reddetti. Bu sırada Türkler’le savaşan Abdülkādir b. Şerîf’in çoğunluğu Derkāviyye mensubu olan askerleri büyük bir yenilgiye uğradı. Bir süre sonra Derkāvî ile Mevlây Süleyman’ın arası açıldı. 1236 (1820) yılında Fas’ta şehrin ileri gelenleri, Merakeş’ten de birkaç âyanın katılımıyla Süleyman’ın tahttan indirilip yerine İbrâhim b. Yezîd’in geçirilmesine dair bir bildiri imzaladılar. Ancak Mevlây Süleyman’ı azletmek isteyenler, Arap kabilelerinden bekledikleri desteği alamayınca müridlerinin çokluğuna güvenerek kendilerini desteklemesi için Şeyh Derkāvî’nin yanına gittiler. Onlarla konuşan Derkāvî durumu aktarmak niyetiyle saraya girmek istediğinde tutuklanıp hapse konuldu. 1238 (1822) yılında Mevlây Süleyman ölünce yerine geçen Abdurrahman b. Hişâm tarafından hastalığı ve yaşlılığı göz önüne alınarak serbest bırakıldı. Hapisten çıktıktan sonra birkaç ay daha yaşayan Derkāvî, 22 Safer 1239 (28 Ekim 1823) tarihinde Bûmaân nahiyesindeki Hayt Zâviyesi’nde vefat etti. Ertesi gün Kudyetülades muhitindeki Bûberîh mahallesinde Benî Hamd ile Benî Zervâl kabileleri arasında bulunan, kendi kurduğu tekkeye defnedildi. Derkāvî, tasavvufun toplumsal bir gelenek haline getirilmesini Allah’ın kullarına ve tasavvufa yapılmış bir kötülük olarak görmüştür. Bu anlayışın işleri zorlaştırdığını ve sülûk yollarını daralttığını söyleyerek ifrattan uzak, tekellüfsüz, yeni ve farklı uygulamalar ortaya koymuş, ilim olmadan Allah’a kulluk yapılamayacağını belirtmiş, bunun için çok şey bilmekten ziyade az da olsa bildiğiyle amel etmenin önemini vurgulamış, bu yolda ilim, tefekkür ve amelin birleştirilmesi gerektiğini savunmuştur (Mecmûʿatü resâʾil, s. 390-391).
Kendisini ziyaret için Medine’den gelen halifelerinden Muhammed Hasan el-Medenî, Derkāvî’nin vefatı sırasında şeyhinin yanında bulunmuş, bir müddet Benî Zervâl’deki merkez tekkede tarikatın liderliğini üstlenmiş, ardından Trablus’a gitmiştir. Merkez tekkeye ise oğlu Mulây Muhammed Tayyib ed-Derkāvî halef olmuştur. Derkāvî’nin irşad icâzeti verdiği ilk kişi Sîdî Muhammed b. Ahmed el-Bûzîdî’dir (ö. 1229/1814). Bûzîdî’nin en önemli talebesi ve halifesi ise Şâzeliyye tarikatının yetiştirdiği velûd müelliflerden biri olan İbn Acîbe’dir (ö. 1224/1809). Ancak her ikisi de şeyhlerinden önce vefat etmiştir (Muhyiddin et-Tu‘mî, s. 40-41; Lings, s. 8). Bunların dışında kaynaklarda Ebû Ziyân Muhammed b. Ahmed el-Muaskerî, Ebû Abdullah Ömer b. Muhammed el-Harrâk, Abdülvâhid ed-Debbâğ, Muhammed el-Fâsî, Şeyh el-Bereket Ali, Ebü’l-Abbas Ahmed el-Bedevî Züveytin, Ebû Ya‘zâ el-Mehâcî, Muhammed b. Abdülkādir el-Pâşâ da Derkāvî’den hilâfet alanlar arasında sayılmaktadır.
Derkāviyye’den birçok şube doğmuştur. Derkāvî’nin halifelerine veya onlardan icâzet almış olanlara izâfe edilen bu şubelerden tesbit edilenler şunlardır: Bûzîdiyye, Bedeviyye, Medeniyye, Ziyâniyye, Gumâriyye, Fâsiyye, Harrâkıyye, Kettâniyye, Bû Azzâviyye, Mehâciyye, Mekkiyye, Hisâfiyye, Rahmâniyye, Yeşrutıyye, Zâfiriyye, Aleviyye ve Hâşimiyye. Zamanla bazı kollar müstakil hale gelmiş, hatta Derkāviyye’nin şubesi oldukları bile unutulmuştur. Bazı yerlerde Derkāviyye zaman içinde etkisini yitirirken şubeleri veya Şâzeliyye’nin kendisi öne çıkmıştır. İstanbul’a Şeyh Zâfir el-Medenî’nin (ö. 1321/1903) getirdiği bu tarikat Türkiye’de daha çok Şâzeliyye ismiyle tanınmıştır. Derkāviyye ve Şâzeliyye’nin dünyanın pek çok yerine ulaşmasında Yeşrutıyye ve Aleviyye kollarının etkisi büyüktür. Özellikle tarikatın Avrupa ve Amerika’ya intikalinde Aleviyye’nin kurucusu Şeyh Ahmed el-Alevî’nin (ö. 1353/1934) faaliyetleri önemlidir. Şeyh Ahmed, Batı’da birçok kişinin hidayetine vesile olan Frithjof Schuon (Îsâ Nûreddin), Titus Burckhardt (Sîdî İbrâhim İzzeddin) ve Martin Lings (Ebûbekir Sirâceddin) gibi entelektüellerin tasavvufla tanışmasını sağlamıştır. Hatta Frithjof Schuon (ö. 1998) Aleviyye’den doğmuş Meryemiyye adlı kolun kurucusu kabul edilmektedir (bk. DERKĀVİYYE).
Eserleri. 1. Resâʾil. Derkāvî’nin mektuplarından derlenen eser ilk defa Şûra’ṭ-ṭaviyye fî meẕhebi’ṣ-ṣûfiyye adıyla basılmıştır (Fas 1318). 243 mektup içeren eserin çeşitli baskıları yapılmıştır. Daha sonra tesbit edilenlerle birlikte sayısı 273’e ulaşan mektuplar Bessâm Muhammed Bârûd (Mecmûʿatü resâʾil, Ebûzabî 1420/1999; T trc. A. Cüneyd Köksal v.dğr., Bir Mürşidin Mektupları, İstanbul 2008, 2012) ve Âsım İbrâhim el-Keyyâlî (Resâʾilü Mevlây el-ʿArabî ed-Derḳāvî: Büşûrü’l-hediyye fî meẕhebi’ṣ-ṣûfiyye, Beyrut 1424/2003) tarafından yayımlanmıştır. Derkāvî’nin bazı mektuplarını Titus Burckhardt İngilizce’ye çevirmiş (Letters of a Sufi Master, London 1973), İbrahim Kalın da İngilizce’den Türkçe’ye tercüme etmiştir (Bir Mürşidin Mektupları, İstanbul 1995).
2. el-Vaẓîfetü’ş-Şâẕeliyyetü’d-Derḳāviyye. Üç bölümden oluşan risâlenin ilk bölümü Ṣalavâtü İbn Meşîş esas alınarak yapılmış bir salavat tertibidir. Şeyh Zerrûk, daha önce İbn Meşîş’in salavatına Şâzelî’nin hizblerinden seçtiği bazı ifadeleri ve kendi cümlelerini ekleyerek el-Vaẓîfetü’z-Zerrûḳıyye fi’l-evrâd adlı eserini meydana getirmişti. Derkāvî, Şeyh Zerrûk’un bu çalışmasına ilâve ve tashihlerde bulunarak son şeklini vermiş, bundan dolayı salavatın bu yeni haline genellikle eṣ-Ṣalâtü’l-Meşîşiyyetü’l-memzûce adı verilmiş (Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, I, 155), bazan da el-Virdü’l-ekber denilmiştir. Eserin ikinci bölümünde günlük kısa virdin hangi cümlelerden oluştuğu ve nasıl uygulanacağı anlatılmış, son bölümde de tarikatın silsilesi verilmiştir. Eser el-Vaẓîfetü’ş-Şâẕeliyye veya Derkāviyye’nin şubeleri tarafından kendilerine izâfe edilerek el-Vaẓîfetü’ş-Şâẕeliyyetü’l-Yeşruṭıyye gibi isimlerle defalarca basılmıştır.
Derkāvî’ye ayrıca Cevâhirü’l-ḳırṭâs ve Menâḳıbü’ş-Şeyḫ Cemel adıyla iki eser daha nisbet edilmektedir (M. Ahmed ed-Dernîka, s. 129).
BİBLİYOGRAFYA
Derkāvî, Bir Mürşidin Mektupları (trc. İbrahim Kalın), İstanbul 1995, Martin Lings’in önsözü, s. 7-10.
a.mlf., Mecmûʿatü resâʾil (nşr. Bessâm M. Bârûd), Ebûzabî 1420/1999, tür.yer.
Harîrîzâde, Tibyân, II, vr. 76a-77b.
L. Rinn, Marabouts et K̲h̲ouan, Algiers 1884, s. 231-264.
Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, Mecmûʿatü’l-aḥzâb, İstanbul 1311, I, 155.
Selâvî, el-İstiḳṣâ, VIII, 109-110.
Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî, Selvetü’l-enfâs, Fas 1316, I, 177, 267.
Şeyh Zâfir, en-Nûrü’s-sâṭıʿ ve’l-burhânü’l-ḳāṭıʿ, İstanbul 1301, s. 3-4.
a.mlf., el-Envârü’l-kudsiyye fî tenzîhi turukı’l-kavmi’l-aliyye, İstanbul 1302, s. 145-151, 159-160.
Mahlûf, Şeceretü’n-nûr, I, 358, 381.
Ebû Ziyân el-Garîsî el-Muaskerî, Kenzü’l-esrâr fî menâḳıbi’l-ʿArabî ed-Derḳāvî ve aṣḥâbihi’l-aḫyâr, Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 2841/K.
J. S. Trimingham, The Sufi Orders in Islam, Oxford 1971, s. 111-133.
Ziriklî, el-Aʿlâm (Fethullah), IV, 223-224.
İbrâhim Harekât, el-Maġrib ʿabre’t-târîḫ, Dârülbeyzâ 1985, s. 159.
B. G. Martin, Sömürgeciliğe Karşı Afrikada Sufi Direniş (trc. Fatih Tatlılıoğlu), İstanbul 1988, s. 62-85, 269.
M. Ahmed ed-Dernîka, eṭ-Ṭarîḳatü’ş-Şâẕeliyye ve aʿlâmühâ, Beyrut 1410/1990, s. 129.
Âmir en-Neccâr, eṭ-Ṭuruḳu’ṣ-ṣûfiyye fî Mıṣr, Kahire 1992, s. 146.
Abdülkādir Îsâ, Ḥaḳāʾiḳ ʿani’t-taṣavvuf, Halep 1414/1993, s. 639.
İsmail Yiğit, Siyasî-Dinî-Kültürel-Sosyal İslâm Tarihi: Endülüs (Gırnata) Beni Ahmer Devleti ve Kuzey Afrika İslâm Devletleri, İstanbul 1995, s. 622-670.
Muhyiddin et-Tu‘mî, Ṭabaḳātü’ş-Şâẕeliyyeti’l-kübrâ, Beyrut 1416/1996, s. 168.
Mustafa Salim Güven, Ebü’l-Hasan Şâzilî ve Şâziliyye (doktora tezi, 1999), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 341-343.
M. Lings, Yirminci Yüzyılda Bir Velî (trc. Betül Özel Çiçek), İstanbul 2009, s. 104, 131, 293.
A. Cour, “Derkava”, İA, III, 542-545.
Naîme Bûyugrûmnî, “ed-Derḳāvî, Ebû ʿAbdullah Muḥammed el-ʿArabî b. Aḥmed”, Mv.AU, IX, 173-177.