https://islamansiklopedisi.org.tr/devalibi
Muhammed Ma‘rûf ed-Devâlîbî 29 Mart 1907 tarihinde Halep’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Hüsreviyye Medresesi’nde İslâmî ilimler okudu. Şam (Dımaşk) Üniversitesi Hukuk ve Edebiyat fakültelerini bitirdikten sonra (1927) Fransa’ya gitti ve Sorbonne Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Öğrenciliği sırasında derslerde, öğretim elemanlarının İslâm dini ve İslâm hukuku alanında aktardıkları yanlış bilgilerinin düzeltilmesi yönündeki çabaları ile dikkati çekti. Roma hukuku öğretim üyesi A. E. Giffard’ın ricası üzerine onun Préceis de droit romain adlı ders kitabını bu açıdan gözden geçirdi ve eserdeki yanlış bilgilerin düzeltilmesini sağladı. Paris’te bulunduğu sırada Arap asıllı öğrencilerle birlikte Arap Öğrenci Birliği’ni kurdu ve başkanlığını yürüttü. Mezuniyetinin (1935) ardından aynı üniversitede Roma hukuku alanında yüksek lisansını bitirdi ve doktoraya başladı. Bu sırada Fransız asıllı müslüman bir kadınla evlendi. 1941’de La jurisprudence dans le droit islamique adlı teziyle doktorasını verdi. Bu konuyu seçmesinde, özellikle fakültede bulunan öğretim elemanlarının İslâm hukuku alanındaki bilgisizlikleri, bu hukukun ancak ilkel topluluklara ait olabileceği, çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek bir niteliğe sahip bulunmadığı şeklindeki ön yargıları etkili olmuştur.
Suriye’ye dönen Devâlîbî bir müddet Dımaşk’ta avukatlık yaptı. 1947’den itibaren Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyeliğine getirildi ve hukuk tarihiyle Roma hukuku bölüm başkanlıklarını yürüttü. Aynı üniversitenin İlâhiyat Fakültesi’nde ders verdi. Suriye’nin Fransız işgalinden kurtarılması faaliyetlerinde aktif rol aldı. Halep’teki ulucamide okuduğu hutbelerde, verdiği vaazlarda halkı bu yönde mücadeleye davet etti. 1947’de Hâşim el-Attâsî başkanlığındaki el-Kütletü’l-vataniyye’den Halep milletvekili seçildi, Baas Partisi’nin 8 Mart 1963 tarihinde bir darbeyle yönetimi ele geçirmesine kadar parlamentoda kaldı. 1948’de Lübnan’ın Ba‘lebek şehrinde düzenlenen bir kongrede el-Kütletü’l-vataniyye hareketi el-Hizbü’l-vatanî ve el-Hizbü’ş-şa‘b olmak üzere ikiye ayrılınca el-Hizbü’ş-şa‘b’ın dört kurucu üyesinden birisi olarak siyasî hayatına devam etti. 1947-1963 yıllarında çeşitli bakanlıklarda bulundu. 1949 Mart ve Ağustos aylarında, sonuncusu da Edîb Çiçekli liderliğinde Aralık ayında olmak üzere üç askerî darbe gerçekleştirildi. Devâlîbî Aralık 1949 - Haziran 1950 tarihleri arasında Millî Ekonomi bakanlığı yaptı. Aynı yıl Uluslararası Arap Dili ve Sosyoloji Araştırmaları Toplantısı’na katılan heyetin başkanlığına seçildi. Temmuz 1951’de yakın arkadaşı Mustafa Ahmed ez-Zerkā ile birlikte Paris’te Sorbonne Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen İslâm Hukuk Haftası Kongresi’ne katıldı. Aynı yıl meclis başkanlığı ve yılın sonlarına doğru başbakanlık görevini üstlendi, kurduğu kabinede Savunma bakanlığı görevini uhdesine aldı (28 Kasım 1951). Kabinesini oluştururken darbecilerin görüşüne başvurmaması onları rahatsız etti. Darbe lideri Edîb Çiçekli, el-Hizbü’ş-şa‘b’ın ülkeye komplo düzenlediği, orduyu yıpratmaya çalıştığı ve krallık rejimine geri dönmek için çaba sarfettiği gerekçesiyle Devâlîbî hükümetini 2 Aralık 1951’de düşürdü. Başbakan Devâlîbî ile bakanlar tutuklanarak hapse atıldı. Edîb Çiçekli kendisini devlet başkanı ilân etti, kısa bir süre sonra da bütün siyasî partilerin faaliyetine son verdi. Ancak daha sonra Çiçekli de bir darbeyle devrildi ve 25 Şubat 1954 tarihinde Beyrut’a kaçtı. Kurulan yeni hükümette Devâlîbî, Millî Savunma bakanlığına getirildi. 1955’te Yeni Delhi’de düzenlenen I. Afrika-Asya Halkları Kongresi’ne Arap Halkları Heyeti’nin başkanı olarak katıldı. Aynı yıl Bandung Konferansı’na hükümeti temsilen katılacak üyeler arasında bulundu. Bu toplantıda sömürgeciliğin bütün yönleriyle mahkûm edilmesi noktasında uzlaşma sağlandı ve 1961’de resmîleşecek olan Bağlantısızlar bloku doğdu. Devâlîbî, Cemal Abdünnâsır’ın Birleşik Arap Cumhuriyeti projesinin en ileri adımı sayılan ve 1958-1961 yıllarında yürürlükte kalan Mısır-Suriye birleşmesine karşı çıkanlar arasında yer aldı. 28 Eylül 1961’de Abdülkerîm en-Nihlâvî tarafından gerçekleştirilen ve Mısır-Suriye birliğine son veren askerî darbeden sonra yapılan ilk seçimin ardından aralık ayında başbakanlık görevine getirildiyse de yine Nihlâvî’nin 28 Mart 1962’de yaptığı ikinci darbeyle görevden uzaklaştırıldı. Devâlîbî, 8 Mart 1963 tarihinde Ziyâd el-Harîrî’nin karşı darbesinden sonra Baas Partisi yeniden iktidarı ele geçirince hapse atıldı ve 1964’te serbest bırakıldı. Ancak Baas yönetimi ülkeyi terketmesini istedi. 1965’te Suudi Arabistan’a kabul edilen Devâlîbî, Kraliyet Divanı müsteşarlığına getirildi. Bir daha ülkesine dönemedi ve 15 Ocak 2004 tarihinde Riyad’da vefat edinceye kadar bu görevde kaldı. Kabri Medîne-i Münevvere’deki Bakī‘ Mezarlığı’ndadır.
Devâlîbî, Suudi Arabistan’da bulunduğu yıllarda bilimsel çalışmalarına devam etmiş, 1973’ten 1974 yılı sonuna kadar İslâm hukuku ve İslâm’da insan hakları konusunda ilk defa Riyad’da, ardından Paris, Vatikan, Cenevre ve Strasburg’da düzenlenen toplantılara katılmış, bu toplantılarda Batılı bilim adamlarının özellikle had cezalarının, kadınlarla ilgili bazı hükümlerin insan haklarıyla bağdaşmadığı yönündeki eleştirilerine verdiği cevaplarla büyük takdir toplamıştır. 1975’ten itibaren Birleşmiş Milletler’ce de onaylanan İslâm Dünyası Kongresi (Mü’temerü’l-âlemi’l-İslâmî) başkanlığı görevini yürütmüştür. Aynı yıl Uluslararası Mescidler Yüksek Konseyi üye ve İslâm Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konferansı’na murakıp üye seçilmiş, 1979-1984 yıllarında merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası İslâm ve Batı Teşkilâtı’nın başkanlığı görevine getirilmiştir. 1986’dan itibaren Bağdat’ta Uluslararası İslâm Halk Kongresi Yürütme Kurulu başkanlığını yürütmüştür.
Arka arkaya darbelerin yapıldığı Suriye’nin en çalkantılı döneminde Devâlîbî önemli siyasal görevlerde bulunmuştur. Bu sırada Filistin meselesi sıkıntılı bir boyut kazanmış, Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı müttefiklerinin İsrail’in tanınması yönündeki talebini Suriye hükümetinin reddetmesi sonucu silâh ambargosu konulmuştu. Buna karşılık ordunun Sovyet silâhlarıyla donatılabileceği yönündeki demeçlerinin dış dünyada yaptığı büyük yankı ve Filistin topraklarında yahudi devleti kurulmasını engelleme çabaları yüzünden savaş suçlusu ilân edilen Kudüs Başmüftüsü Emîn el-Hüseynî’yi Fransa üzerinden Kahire’ye kaçırması Devâlîbî’nin Batı çevrelerinde “Kızıl Şeyh” olarak anılmasına yol açmıştır. Onun dinî duyarlılığa sahip önemli bir ilim ve devlet adamı olduğu ifade edilir. Dünya Müslümanları Kongresi Genel Sekreteri İn‘âmullah Han Devâlîbî’yi muktedir bir politikacı, zeki bir devlet adamı, büyük bir mütefekkir ve seçkin bir âlim olarak tanımlar. Ayrıca hayatına dair çalışmalarda onun temiz bir yaşam sürdüğü ve özellikle darbecilere karşı hakkı cesaretle savunduğu, İslâm âleminin eski dönemlerine yeniden kavuşabilmesi için çaba harcadığı belirtilir.
Bazı Görüşleri. Devâlîbî ictihadı, Kur’ân-ı Kerîm’in belirlediği evrensel ilkelerin işletilmesi ve bırakılan boşlukların doldurulmasının aracı olarak görür. Bu sayede yeni meselelere çözüm bulma imkânı doğmakta ve İslâm hukuku dinamizmini korumaktadır. 1951 yılında Sorbonne Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nce düzenlenen İslâm Hukuku Haftası sempozyumundaki tebliğinde Devâlîbî faizi üretim ve tüketim fazlalığı olarak ikiye ayırmış, haram kılınan faizin, borç veren zenginlerin yüksek orandaki fazlalıkla fakirleri sömürdükleri tüketim kredileriyle ilgili olduğunu, şirketlerin yaygınlaştığı günümüzde ise üretim kredilerine verilen mâkul fazlalığın İslâm’ın yasakladığı faiz kapsamına girmediği fikrini savunmuştur. Ayrıca İslâm’da cihadın savaş boyutunun saldırı olmayıp savunma amacı taşıdığı, mürted için öngörülen ölüm cezasının şüpheleri sebebiyle İslâm’dan dönenler için değil irtidad sonrası düşman güçlerine katılıp bilfiil müslümanlarla savaşanlar için öngörüldüğü yönündeki Hanefî görüşünü savunmuştur. Devâlîbî yasa hükümlerinin ait olduğu toplumun şartlarına muvafık, maslahatlarıyla uyumlu, örf ve zihniyetine, gerçeklerine, kültürüne uygun olmadıkça adaletli sayılamayacağı, maslahatların topluma ve zamana göre değişebileceği, yasaların da buna uyum sağlaması gerektiği görüşündedir. Ona göre zamanın değişmesiyle hükümlerin değişebileceği ilkesinin tatbik edilmesi mükemmel bir hukukî meleke, toplumun yararını aramada ve ondan zararı kaldırmada duyarlılık isteyen son derece önemli ictihadî bir faaliyettir. Müctehidlere bu kapıyı ilk defa Hz. Ömer’in açtığını, mezhep imam ve müctehidlerinin de onun yolundan gittiğini söyler. Devâlîbî illetin ve şartların değişmesi, şüphenin sanık lehine yorumlanması gibi ilkelere bağlı olarak Hz. Ömer zamanında müellefe-i kulûba zekât verilmemesini, aynı anda üç boşamanın geçerli sayılmasını, kıtlık yılında hırsızlık suçu için had cezası uygulanmamasını, fethedilen Irak, Şam ve Mısır topraklarının savaşan gazilere dağıtılmayıp haraca bağlanarak sahiplerinde bırakılmasını ahkâmın değişmesi bağlamında ve maslahatla ilişkilendirerek ele alır. Bu yorumlara karşı yapılan itirazlara verdiği cevapta, Hz. Ömer’in uygulamalarını nasla sabit olmuş bir hükmün maslahat gerekçesiyle değiştirilmesi ya da hükümsüz bırakılması şeklinde anlamamak gerektiğini, bunun nesih olmadığını, nesih yetkisinin sadece Allah’a ait bulunduğunu, anılan örneklerin hükümlerin uygulanacağı şartların teşekkül etmemesiyle ilgili olduğunu ileri sürer ve maslahat değiştiğinde nassın değiştirilmesine hâcet kalmadan hükmün değiştiğini belirtir.
Eserleri. 1. La jurisprudence dans le droit islamique (Paris 1941).
2. el-Medḫal ilâ ḥuḳūḳı’r-Rûmâniyye. Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri için hazırlanmıştır (Dımaşk 1948).
3. el-Medḫal ilâ ʿilmi uṣûli’l-fıḳh. Aynı fakülte öğrencilerine ait ders kitabıdır (Dımaşk 1949, 1959, 1963, 1385/1965).
4. el-Medḫal ile’s-Sünne ve ʿulûmihâ (Dımaşk 1956, 1958).
5. el-Ḳavmiyyetü’l-ʿArabiyye fî ḥaḳīḳatihâ. Küveyt Öğretmenler Kulübü’nce düzenlenen Arap milliyetçiliği ve Arap ülkelerinde milliyetçilik siyaseti konularında verdiği iki konferanstan ibarettir (Kahire 1959).
6. el-Vecîz fi’l-ḥuḳūḳı’r-Rûmâniyye ve târîḫihâ. Bu eser de Şam Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri için yazılmıştır (I-II, Dımaşk 1959; Halep 1963).
7. el-Medḫal ile’t-târîḫi’l-ʿâm li’l-ḳānûn (Dımaşk 1961, 1963; Cezîretü’l-ʿArab: Mehdü’l-ḥaḍâreti’l-insâniyyeti’l-ûlâ ve mehdi neşʾeti’l-ḥaḳ ve’l-ḳānûn adıyla 3. baskısı, Riyad 1415/1995).
8. Mebâdiʾü’l-İslâmi’d-düstûriyye fî nevâḥi’l-ḥayât (Kahire-Dımaşk 1961).
9. Ḳalʿatü Ṭarvâde et-târîḫiyye el-Fînîktiyye ve ṣılatühâ bi’l-hicrâti’l-ʿArabiyyeti’l-ḳadîme ilâ Ûrubbâ ve ḫâṣṣaten ile’l-Yûnân ve İtâlyâ ve Fransa (Beyrut 1964).
10. Naẓarât İslâmiyye fi’l-iştirâkiyyeti’s̱-s̱evriyye (Beyrut 1965, 1966, 1399/1979). Mustafa Mutlu tarafından İslâm Gözüyle İhtilâlci Sosyalizm adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (Ankara 1968).
11. el-İslâm emâme’r-reʾsimâliyye ve’l-Marḳsiyye. 26 Aralık 1964 tarihinde Mogadişu’da düzenlenen Dünya İslâm Kongresi’nde sunulan tebliğin metni olup (Beyrut 1965) Islam versus Capitalism and Marxism adıyla İngilizce’ye (Karaçi 1965), Sadık Özek tarafından Marksizm ve Kapitalizm Karşısında İslam adıyla Türkçe’ye (İstanbul 1970) tercüme edilmiştir.
12. Dirâsât târîḫiyye ʿan aṣli’l-(ʿan mehdi’l-)ʿArab ve ḥaḍâretihi’l-İnsâniyye (Beyrut 1971, 1983; Kahire 1989; Riyad 1414/1994).
13. Nedevât ʿilmiyye ḥavle’ş-şerîʿati’l-İslâmiyye ve ḥuḳūḳı’l-insân fi’l-İslâm (Beyrut 1393/1973; Mekke 1410/1990; Kahire-Beyrut 1419/1999).
14. Mevḳıfü’l-İslâm mine’l-ʿilm ve es̱erü’r-risâleti’l-İslâmiyye fi’l-ḥaḍâreti’l-insâniyye. 24-29 Kasım 1979’da Katar’da yapılan III. Uluslararası Hz. Peygamber’in Hayatı ve Sünneti Sempozyumu’na sunulan tebliğdir (Kahire-Beyrut 1979, 1980, 1998).
15. el-ʿİbâdetü żarûretün ʿilmiyyetün ve ḥayeviyyetün (Beyrut 1399/1979).
16. Vażʿu’l-merʾe fi’l-İslâm. Küveyt Üniversitesi’nde 9 Aralık 1980 tarihinde düzenlenen İslâm’da İnsan Hakları Sempozyumu’na sunulan tebliğin kitap haline getirilmiş şeklidir (Beyrut 1981, 1989; Kahire-Beyrut 1998).
17. L’état et le pouvoir en Islam. 7-10 Aralık 1982’de Paris’te toplanan uluslararası UNESCO sempozyumunda sunulan bildirinin metnidir (Paris 1986). İslâm’ın devlet ve yönetim anlayışının ele alındığı bildiride Batı dünyasında bu konudaki yanlış anlayışlara işaret edilmektedir. Arapça versiyonu da bulunan eser (ed-Devle ve’s-sulṭa fi’l-İslâm, Beyrut 1983; Kahire 1984, 1998) bazı notlar ilâvesiyle Mehmed Said Hatiboğlu tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (İslâm’da Devlet ve İktidar, İstanbul 1985).
18. Emrîkâ ve İsrâʾîl: Dirâse li-devri’l-fikri’d-dînî fi’d-daʿmi’l-Emrîkî li-İsrâʾîl min ḫilâlî vâḳıʿati İranceyt (Dımaşk 1990).
Devâlîbî ayrıca UNESCO tarafından hazırlanan Les différents aspects de la culture islamiques adlı serinin on altı yazı içeren L’individu et la société en Islam başlıklı cildinin Abdülvehhâb Bouhdiba ile birlikte editörlüğünü yapmıştır (Paris 1994; İngilizce versiyonu, Paris 1998). Devâlîbî’nin hâtıratı 1987-1993 yıllarında Abdülkuddûs Ebû Sâlih’in kendisiyle yaptığı konuşmalar da kaydedilerek Muhammed Ali el-Hâşimî tarafından Müẕekkirâtü’d-Duktûr Maʿrûf ed-Devâlîbî adıyla yayımlanmıştır (Riyad 2005). Alâeddin Harûfe Muḥâkemetü ârâʾi’d-Devâlîbî müsteşâri ḫâdimi’l-Ḥaremeyn (Trablus 1992) adıyla bir eser kaleme almıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Devâlîbî, el-Medḫal ilâ ʿilmi uṣûli’l-fıḳh, Dımaşk 1965, s. 283-314.
a.mlf., İslâm Gözüyle İhtilâlci Sosyalizm (trc. Mustafa Mutlu), İstanbul 1968, tür.yer.
a.mlf., İslâm’da Devlet ve İktidar (trc. M. Said Hatiboğlu), İstanbul 1985, s. 17-18, 41-42, 74-76, ayrıca bk. tür.yer., ayrıca bk. tercüme edenin girişi, s. 3-9.
a.mlf., “en-Nuṣûṣ ve teġayyürü’l-aḥkâm bi-teġayyüri’l-ezmân”, el-Müslimûn, I/6, Kahire-Dımaşk 1371, s. 551-555.
a.mlf., “Risâle ile’l-üstâẕ ed-Duktûr Aḥmed Zekî, Reʾîsi taḥrîri’l-Mecelleti’l-ʿArabî”, el-ʿArabî, sy. 22, Küveyt 1393/1973, s. 32-37.
a.mlf., “el-İslâm ve’t-teyyârâtü’l-ḳavmiyye ve’l-ʿilmiyye”, eş-Şarḳu’l-evsaṭ, sy. 4051, 3 Cemâziyelâhir 1410.
Abdülkuddûs Ebû Sâlih, Müẕekkirâtü’d-Duktûr Maʿrûf ed-Devâlîbî, Riyad 1426/2005.
Saffet Köse, “Prof. Dr. Muhammed Ma‘rûf ed-Devâlîbî: Hayatı-Bazı Siyâsî Faaliyetleri-İslam Hukuku Alanındaki Bazı Görüşleri-Eserleri”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 6, Konya 2005, s. 681-698.