https://islamansiklopedisi.org.tr/el-mugni--kadi-abdulcebbar
Tam adı yazma nüshaların kapak sayfalarında el-Muġnî fî ebvâbi’t-tevḥîd ve’l-ʿadl şeklinde geçmekte ve imlâ yoluyla meydana getirildiği kaydedilmektedir. Kitabı Kādî Abdülcebbâr’a nisbet eden Hâkim el-Cüşemî ve İbnü’l-Murtazâ da eserin imlâ yoluyla oluşturulduğunu belirtmektedir. Kâtib Çelebî el-Muġnî’den ve müellifinden hiç söz etmezken Bağdatlı İsmâil Paşa da Kādî Abdülcebbâr’a ait eserler arasında onu zikretmemektedir. el-Muġnî ilk defa, 1951 yılında Arapça yazmaların mikrofilmlerini almak üzere Halîl Yahyâ Nâmî başkanlığında Yemen’e gönderilen Mısırlı bir heyet tarafından tesbit edilmiş ve ilim dünyasına tanıtılmıştır.
Kādî Abdülcebbâr, mensup olduğu ekolün sistemine uyarak Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse’sini beş esasa dayanan bir plan çerçevesinde düzenlemiş, el-Muḫtaṣar’ını tevhid, adl, nübüvvet ve şerâi‘, el-Muġnî’yi ise tevhid ve adl esasları üzerine kurmuştur. Eserde bu ikisinin dışında kalan va‘d ve vaîd, menzile beyne’l-menzileteyn ve emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker meseleleriyle nübüvvet ve şerâi‘ gibi konular adl esası çerçevesinde işlendiğinden neticede kitabın planında usûl-i hamse açısından bir eksikliğin bulunmadığını söylemek mümkündür.
Yirmi cüzden meydana geldiği anlaşılan ve müstakil başlıklar taşıyan farklı risâleler halinde planlanan el-Muġnî’nin 1, 2, 3, 10, 18 ve 19. cüzlerinin varlığı bilinmemektedir. Yayımlanan 6 ve 20. cüzler ikişer cüzden oluştuğu için mevcut eser toplam on altı cilttir. el-Muġnî’nin genel planından ve Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse ile karşılaştırılmasından elde bulunmayan ilk üç cüzünün tevhidle ilgili olduğu ve zât ile sıfât konularını içerdiği tahmin edilmektedir. Günümüze ulaşan ciltlerin muhtevası şöyledir: “Rü’yetü’l-bârî” adlı IV. cildin baş tarafları bir şeye muhtaç olmak, zarar ve faydaya konu teşkil etmek, elem veya haz duymak gibi yaratılmışlık özelliklerinin Allah için düşünülemeyeceği türünden olmak üzere selbî sıfatlara ayrılmış, ardından Allah’ı görmenin imkânsızlığı yolundaki Mu‘tezile telakkisinin kanıtlanmasına çalışılmıştır. Bu cilt Allah’ın birliğine ayrılan bir kısımla sona ermektedir.
Eserin “el-Fırak gayrü’l-İslâmiyye” başlığını taşıyan V. cildinde bu cüzün yarısından fazlasını İslâm dışı inanç ekollerine ayıran müellif baş tarafta, Seneviyye ile ilgili olarak yazdığı şeylerin büyük çoğunluğunu Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî’ye ait Kitâbü’l-Ârâʾ ve’d-diyânât’tan aldığını kaydeder. Bu cildin muhtevasını iki kısımda incelemek mümkündür. Birinci kısımda düalist inançlar nakledilmiş, ardından hıristiyanların teslîs inancı anlatılmıştır. Bu kısmın sonunda Sâbiîler’le Câhiliye Arapları’nın inanç telakkisine yer verilmiştir. İkinci kısım Allah’ın isim ve sıfatlarına ayrılmış olup burada önce genel ilkelerden ve kurallardan söz edilmiş, daha sonra sıfat kavramı anlatılarak bunun hangi mânada zât-ı ilâhiyyeye nisbet edilebileceği hususu üzerinde durulmuş, bu kavramların pek azının Allah’a izâfe edilemeyeceği belirtilmiştir.
el-Muġnî’nin altıncı cüzü adl (ta‘dîl, tecvîr) ve irade bahislerine ayrılmak üzere iki cilt halinde basılmıştır. Ta‘dîl ve tecvîr bölümünün başında fiilin tanımı ve kısımları hakkında kısaca bilgi verildikten sonra hasen ve kabîh niteliği taşımayan fiiller, kabîh ve hasen fiillerin mahiyeti, hüsün-kubuh ve kudret arasındaki ilişki gibi konular işlenmiştir. İradeye ayrılan ikinci bölümde Allah’ın gerçek mânada mürid olduğu, ancak iradenin fiilî sıfatlar içinde yer alması sebebiyle hâdis özelliği taşıdığı, zât-ı ilâhiyyede veya başka bir mahalde kāim olmadığı hususları üzerinde durulmuş, ardından iradenin zâtî bir sıfat olup hayır ve şer her türlü davranışla ilişkili bulunduğu yolundaki Sünnî telakkinin eleştirisine yer verilmiştir. Kur’an’ın ezelî değil bilâhare meydana getirilen ilâhî kelâmdan ibaret olduğu (halku’l-Kur’ân) konusuna ayrılan VII. ciltte Mu‘tezile anlayışının aksine kelâm-ı ilâhînin kadîm sayıldığını söyleyen İbn Küllâb, Eş‘arî ve Haşviyye’den bazılarının görüşleri kısaca zikredildikten sonra insana ait kelâmın mahiyeti hakkında bilgi verilmiş, ardından dış görünüşü ve oluşumu açısından beşerî kelâma benzeyen ilâhî kelâm açıklanmış ve özellikle Sünnî kelâmcılarının benimsediği kelâm-ı nefsî telakkisi eleştirilmiştir. Kādî Abdülcebbâr’ın, halku’l-Kur’ân meselesini ele alırken Eş‘arî ile Mâtürîdî’nin şekillendirdiği güçlü Sünnî görüşü karşısında özel bir tavır takındığı görülmektedir.
Eserin VIII. cildi adl esasının ana konusunu teşkil eden ef‘âl-i ibâd hakkındadır. Müellif burada insanların elinde meydana gelen ihtiyarî fiillerin gerçek fâilinin Allah mı insan mı olduğu hususunu ele almıştır. Baş tarafta, ihtiyarî fiillerin fâili olarak Allah’a atıfta bulunmanın büyük hata olacağı, bir fiilin iki fâilden sudûr edemeyeceği şeklindeki Mu‘tezile görüşüyle Cehm b. Safvân’a ait cebir anlayışı ve Dırâr b. Amr, Hafs el-Ferd gibi kelâmcıların bir fiilin iki fâilin eseri olabileceği yolundaki telakkilerine temas edilmiş, ardından gerçekler dünyasında fiillerin meydana gelişinin gözlenmesinden hareketle bir fiilin tek fâilinin bulunabileceği, bunun da kul olduğu telakkisi üzerinde istidlâller yapılmış, kesb anlayışı eleştirilmiş ve özellikle bir fiilin iki kudretle meydana gelmesinin imkânsızlığı anlatılmıştır. Daha sonra hasen ve kabih kısımlarıyla birlikte kullara ait bütün fiillerin Allah’a izâfe edilişinin sakıncaları belirtilmiştir. VIII. cilt, ef‘âl-i ibâd konusunda karşı fikre sahip olan kelâmcıların delillerinin eleştirisiyle sona ermektedir. IX. ciltte tevlîd (dolaylı bir şekilde fiil meydana getirme) konusu ele alınmıştır. Bu kavram içinde kasıtsız meydana gelen olaylar, darp neticesinde oluşan elem gibi hususlar incelenmektedir. Doğrudan amaçlanmayan veya amaçlanan bazı fiillerin devamında oluşan bu tür fiillerin gerçek fâili de Mu‘tezile’ye göre kulun kendisi, muhaliflerine göre ise Allah’tır. Dokuzuncu kitap bu konudaki Mu‘tezile görüşünün kanıtlanmasına ayrılmıştır. “Teklîf” başlığını taşıyan XI. ciltte, kelâm literatüründe genellikle kader konusunun devamında işlenen ecel ve rızık meseleleri ele alındıktan sonra Cenâb-ı Hakk’ın şuurlu canlıları mükellef tutmasının sebebini oluşturan halk (yaratma) ile hüsün ve kubuh, dolayısıyla mükellefiyet arasındaki ilişki üzerinde durulmuş, teklifin hikmeti, ilâhî ilimle münasebeti, teklifin mahiyeti, mükellefin vasıfları vb. konularda ayrıntılı bilgi verilmiştir.
Mâtürîdî’den itibaren epistemoloji kelâmın ilk konusunu oluşturduğu ve Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse’de de bu plana uyulduğu halde el-Muġnî’de bilgi bahsine kitabın yarısından sonra adl esası çerçevesinde yer verilmiştir. Eserin XII. cildi nazar ve maarif konusuna ayrılmıştır. Bu ciltte ilim, mârifet, nazar kavramları çerçevesinde ve sonuç olarak “istidlâl” anlamındaki nazar yöntemi etrafında açılan yetmiş civarındaki fasıl altında çeşitli açıklamalar ve muhalif görüşlere yönelik eleştiriler bulunmaktadır. Bu arada havâtır (zihne gelen veya kalpte doğan duygu ve düşünceler) konusuna da temas edilmekte, aklî melekesi yerinde olan kişiye farz kılınan nazardan, onun doğuracağı bilgilerin mükâfatından, ihmal edilmesi durumunda ise sebep olacağı cezadan söz edilmektedir. XII. ciltte bilgi edinmenin diğer iki yolundan birini teşkil eden doğru haber konusuna yer verilmemişse de nübüvvet ve mûcizelere tahsis edilen XV. ciltte meselenin işlendiği görülmektedir. Duyuya ise dolaylı değinmelerin dışında sistemli bir bilgi verilmemiştir.
el-Muġnî’nin XIII. cildinde lutuf konusu ele alınmaktadır. Müellife göre lutuf, insan iradesinin Allah tarafından taate sevkedilmesi veya taatte bulunmanın mükellefçe tercih edilir bir konuma getirilmesidir. Lutuf XI. ciltte işlenen teklif ve XII. ciltte işlenen nazarla ilişkili olduğu gibi sonraki ciltlerde incelenecek olan aslah ve nübüvvet konularıyla da bağlantılıdır. Bu ciltte lutfun mâna ve mahiyeti, nevileri ve mükellefiyet karşısında konumu anlatıldıktan sonra Allah’tan gelen veya kul eliyle oluşan elem ve kederler hüsün ve kubuh açısından açıklanmış, bu konuda Seneviyye, tenâsüh taraftarları, Cebriyye ve Abbâd b. Süleyman es-Saymerî gibi Mu‘tezile kelâmcılarının telakkileri zikredilmiş, ardından Mu‘tezile çoğunluğunun şer anlayışı ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. Buna göre elem zulüm niteliği taşıdığı, ayrıca zararlı ve hikmetten uzak olduğu için kabihtir; ancak daha büyük bir zararı bertaraf etmesi, kötü davranışlarla ona müstahak olunması, büyük bir fayda sağlaması veya dünyada çekilen eleme karşılık âhirette mükâfat verilmesi halinde kabih olmaktan çıkar. el-Muġnî’nin XIV. cildi aslah, istihkāku’z-zem ve tövbe konularına ayrılmıştır. Aslah (kul için en uygun olan konum ve davranışın Allah tarafından yaratılmasının gereği) hususunda müellif vücûb kavramı üzerinde durmuş, fayda ve zarar yahut salah ve fesadın oluşumu ve kişinin mükellefiyetinin mahiyeti hakkında açıklamalar yapmıştır. Kādî Abdülcebbâr’a göre işlenmesi halinde yergiye sebep teşkil eden fiil kabih, yapılmaması halinde yergiye sebep olan şey de vâcip niteliği taşır. İstihkāku’z-zem vâcibin yerine getirilmemesi sonucunu ifade eden bir terkip olup bunun hangi durumlarda oluştuğu üzerinde durulmuştur. Bu cildin son kısmı tövbe konusunu içermektedir. Müellif burada tövbe ve i‘tizâr terimleri çerçevesinde kişinin yergi gerektiren hali ile kendisine yönelik cezanın hangi durum ve şartlarda ortadan kalkacağını anlatmaktadır.
Eserin XV. cildi “en-Nübüvvât ve’l-mu‘cizât” başlığını taşımaktadır. Müellif, bu cildin başında el-Muġnî’nin bundan sonraki cüzlerinde işlenecek konuları belirtmiş ve bunlar arasında beş temel esastan va‘d-vaîd ile emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münkeri de kaydetmiştir. Ancak bu iki esas muhtemelen XVIII ve XIX. ciltlerde yer almıştır. Kitap peygamber göndermenin aklen mümkün ve hasen olduğu, şuurlu canlı olan insanın mükellef tutulması ve bazı görevlerinin aklen değil nakil yoluyla bilinebileceğinin göz önünde bulundurulması açısından bi‘setin vücûbu yolundaki açıklamalarla başlar; Berâhime’nin karşı görüşleri eleştirildikten sonra nübüvvet müessesesi içindeki yeri bakımından mûcize konusu ele alınır. Ardından mûcize niteliğindeki hâriku’l-âdelerin salihlerin, tebliğle görevlendirilmemiş nebîlerin ve Şîa’ca iddia edildiği üzere imamların, ayrıca sihirbaz ve kâhinlerin elinde zuhur etmediği vb. hususlara yer verilmiş, Hallâc-ı Mansûr gibi kişilerin çeşitli teknikler kullanarak gösterdikleri fevkalâdeliklerin mûcize kapsamına girmeyeceği anlatılmış ve peygamberlerin vasıflarından söz edilmiştir. XV. cilt bir bilgi vasıtası olarak haberin incelenmesiyle sona ermektedir. “İʿcâzü’l-Ḳurʾân” başlığını taşıyan XVI. ciltte haber-i vâhid ile bir cemaatten duyulan haberlerin bilgi sağlaması üzerinde durulmuş, son peygamberin getirdiği dinî hükümlerin önceki hükümleri neshetmesi olgusu karşısında bu çerçevedeki neshin imkânı tartışılmıştır. Ardından Resûl-i Ekrem’in nübüvvetinin ispatına geçilmiş ve bunun tek yolunun Kur’an’ın i‘câzı olduğu belirtilmiştir. Burada özellikle Kur’an’ın fesahati ele alınmış, ileri sürülebilecek karşı görüşler cevaplandırılmış, Kur’an’ın lafzına olduğu gibi mâna ve muhtevasına da inanmanın gereği vurgulanmış, mânasını anlamanın resulün veya imamın beyanına bağlı bulunmadığı, bâtınî te’vilin de bir değer taşımadığı bildirilmiş, Kur’an’daki muhkem âyetlerin yanında müteşâbihlerin de anlaşılabileceği, ayrıca eldeki Kur’an metninde ziyade veya noksan bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu ciltte bazı hissî ve haberî mu‘cizelere de temas edilmiştir.
el-Muġnî’nin XVII. cildi “eş-Şerʿiyyât” başlığı altında usûl-i fıkhın bazı konularına ayrılmıştır. Bu cilt ile XX. cilt bir yönüyle kelâmı, bir yönüyle de fıkıh ve usulünü ilgilendiren hususları içermektedir. XVII. cildin bazı kısımlarının kayıp olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut metinde umum-husus ve aralarındaki münasebet, tahsis-istisna, emir, nehiy, icmâ‘, fi‘l-i resûl, kıyas ve ictihad, bunlarla varılan sonuçların değeri, illet ve ibadette haber-i vâhidin hükmü konularına yer verilmiştir. İmâmet meselesine tahsis edilen XX. cilt iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda imâmetin aklen değil dinen gerekli olduğu, imamın nasla belirlenmediği, imamın vasıfları, en erdemli kişi özelliğini taşımasının şart olmadığı, imâmetin Kureyşîliği, Ebû Bekir’in imâmetinin meşruluğu konuları işlenmiştir. İkinci kısımda diğer üç halifenin meşruluğu, Muâviye b. Ebû Süfyân’ın bâgī olduğu, Hz. Ali ve Havâric anlaşmazlığında Ali’nin haklı bulunduğu gibi hususlar ele alınmıştır. Bu kısmın sonunda imâmet için ileri sürülen fazilet meselesine ve diğer bazı hususlara da temas edilmiştir.
el-Muġnî, Mu‘tezile’nin doğuşundan V. (XI.) yüzyılın başına kadar gelen süreçte tartışılan bütün konuları ihtiva etmekte olup Vâsıl b. Atâ, Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf, Nazzâm, Câhiz, Kâ‘bî, Ebû Ali el-Cübbâî ve oğlu Ebû Hâşim gibi Mu‘tezile âlimlerinin günümüze ulaşmayan görüşlerini aktarmakta, bunların kelâm konularında ittifak ve ihtilâf ettikleri hususları ortaya koymakta ve Mu‘tezilî düşünce zincirinin kopuk halkalarını tamamlamaktadır. Kādî Abdülcebbâr’ın, eserini yazarken Mu‘tezile kaynakları yanında muhaliflerden Cehm b. Safvân, Abdullah b. Küllâb, Hüseyin b. Muhammed en-Neccâr, Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Bâkıllânî gibi kelâmcıların eserlerini, ayrıca İran ve Hint dinlerinde Hasan b. Mûsâ en-Nevbahtî’nin zamanımıza kadar gelmeyen Kitâbü’l-Ârâʾ ve’d-diyânât’ı ile Ahmed b. Hasan el-Misâvî, Ebû Îsâ el-Verrâk ve Ebû Saîd el-Husrî’nin adlarını vermediği teliflerini kullandığı anlaşılmaktadır. Müellif eserinde dönemin kelâm ve felsefe terimlerini sıkça kullanmakta, bu terimlere açıklık getirmek üzere geniş izahlara yer vermektedir. Bu sebeple bazan konuyla doğrudan ilgili olmayan hususlara girdiği ve asıl mevzuu dağıttığı görülmektedir. Meseleleri ince bir üslûp, mantıkî örgü ve burhanî kıyas ışığında ele alan yöntemi de el-Muġnî’yi ancak dikkatli bir okuma ve muhakeme ile anlaşılabilir hale getirmektedir.
Zeydîler, Kādî Abdülcebbâr’ın eserlerine şerh ve hâşiye yazarken veya onları istinsah ederken konu imâmet meselesine gelince açıklamalar yapma veya reddiyeler yazma durumunda kalmışlardır. Bunun bir örneğini, el-Muġnî’nin XX. cildini çoğaltan müstensihin eserin sonuna eklediği, Muhammed b. Ahmed b. Ali b. Velîd ez-Zeydî’ye ait el-Cevâbü’l-ḥâsimü’l-müfnî li-şübehi’l-Muġnî adlı risâle oluşturmaktadır. Diğer bir örnek de Zeydî imamlarından Mansûr-Billâh Kāsım b. Muhammed’in kaleme aldığı el-Cevâbü’l-muḫtâr ʿalâ mesâʾili ʿAbdilcebbâr’dır (San‘a, el-Mektebetü’l-âmme, Ebû Ali el-Kebîr Yazmaları, nr. 260; Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, nr. 140). Bu konuda yazılan en sert reddiye ise Şerîf el-Murtazâ’nın Kitâbü’ş-Şâfî fi’l-imâme adlı kitabı olup Ebû Ca‘fer et-Tûsî bunu Telḫîṣü’ş-Şâfî adıyla özetleyip (nşr. Seyyid Hüseyin Bahrülulûm, Necef, ts.) Kādî Abdülcebbâr ve Mu‘tezile ile ilgili eleştirileri imâmetle sınırlandırmıştır.
el-Muġnî üzerine birçok kitap ve makale yazılmıştır. Bunların ilki, M. Halîl Yahyâ Nâmî’nin el-Baʿs̱etü’l-Mıṣriyye li-taṣvîri’l-maḫṭûṭâti’l-ʿArabiyye fî bilâdi’l-Yemen adlı risâlesidir (Kahire 1952). İkincisi, Fuâd Seyyid tarafından kaleme alınan “Maḫṭûṭâtü’l-Yemen” adlı makaledir (MMMA [Kahire], I/2 [1955], s. 194-212). Georges C. Anawati, 1957’de Münih’te düzenlenen Milletlerarası Şarkiyatçılar Kongresi’nde sunduğu tebliğde el-Muġnî’yi geniş bir şekilde tanıtmıştır (Herbert Franke, DMG, Wiesbaden 1959, s. 288-292). Ayrıca G. C. Anawati, R. Caspar ve Mahmûd el-Hudayrî de ortaklaşa bir makale kaleme almışlardır (“Une somme inédite de théologie mo’tazilite: Le Moghni Du Qadı Abd al-Jabbar”, MIDEO, IV [1957], s. 281-316]). Hudayrî, aynı derginin V. sayısında yayımladığı makalede el-Muġnî’nin yeni iki cildinin (XV, XVII. ciltler) bulunduğunu haber vermiştir (V [1958], s. 417-424). Abdünnebî Fâdıl, Kādî Abdülcebbâr’ın eserlerini tanıtmak üzere yazdığı makalede el-Muġnî’ye geniş yer ayırmıştır (Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb ve ʿulûmi’l-insâniyye, sy. XI [Fas 1990], s. 97-131). Abdurrahman Utbe de İslâm kültürünün ana kaynaklarını anlattığı Maʿa’l-mektebeti’l-ʿArabiyye Dirâse fî ümmühâti’l-meṣâdır ve’l-merâciʿ el-muttaṣıla bi’t-türâs̱ adlı çalışmasında eseri tanıtmıştır (Beyrut 1984, s. 312-313).
el-Muġnî’nin ciltleri de makalelere konu olmuştur. Meselâ Guy Monnot, V. ciltle ilgili olarak “Sabéens et idolatres selon Abd al-Jabbar” (Israel Oriental Studies, VII [1977], s. 12-48) ve “Les doctrines des chrétiens dans le ‘Moghni’ de Abd al-Jabbar” (MIDEO, XVI [1983], s. 9-30) adıyla iki makale yazmıştır. Öte yandan VI. cildin birinci kısmını George Fadlo Hourani Islamic Rationalism: The Ethics of ʿAbd al-Jabbār (Oxford 1971), VII. cildi Johannes R. T. M. Peters God’s Created Speech: A Study in the Speculative Theology of the Muʿtazilî Qâḍî l-Quḍât Abû l-Ḥasan ʿAbd al-Jabbâr bn Aḥmad al-Hamaḏânî (Leiden 1976), IX. cildi Judith K. Hecker, “Some Notes on Kitab al-Tawlīd From The Mughnī of The Qādī ‘Abd al-Jabbār” (Jerusalem Studies in Arabic and Islam, II [1980], s. 281-319), XI. cildi Abdülkerîm Osman Naẓariyyetü’t-teklîf: Ârâʾü’l-Ḳāḍî ʿAbdilcebbâr el-kelâmiyye (Beyrut 1391/1971) ve XII. cildi de Marie Bernard, L’épistémologie mu’tazilite d’après le Muğnî du Qādī ʿAbd al-Ğabbār (Paris 1977) adlı çalışmalarında ele almışlardır. Elsayed Elshahed, XII. cildin birinci kısmını yazma nüshaları ile karşılaştırarak bir makale kaleme almış (“Korrekturen zu Madkūrs Ausgabe des 12. Bandes des Muġnī von al-Qāḍī ʿAbdalğabbār”, ZDMG, CXXXIV [1984], s. 274-279), Erwin Isak Jakob Rosenthal ise XX. cilt hakkında bir makale yazmıştır (“Abd al-Jabbar on the Imâmate”, Logos Islamikos: Studia Islamica in Honorem Georgii Michaelis Wickens, VI [Toronto 1984], s. 207-218).
el-Muġnî’den günümüze ulaşan on dört cüz (on altı cilt) toplam on dokuz muhakkik tarafından neşre hazırlanmış, İbrâhim Medkûr’un ilmî redaksiyonu ve Tâhâ Hüseyin’in kontrolünde Kahire’de yayımlanmıştır (1380-1385). Yazma nüshaları Yemen’de el-Mektebetü’l-âmme’de, bunların mikrofilmleri ise Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Kādî Abdülcebbâr, el-Muġnî, V, 9, 86-151, 259; VI/1, s. 3-4; VII, 3-5; XI, 3-58; XII, 386-443; XIII, 9; XV, 261-278; XVI, 152-406; XX/2, s. 262-274; ayrıca bk. Ahmed Fuâd el-Ehvânî’nin mukaddimesi, VI, 1-8; İbrâhim el-Ebyârî’nin mukaddimesi, VII, 1-4; İbrâhim Medkûr’un mukaddimeleri, VIII, 1-5; IX, 1-4; XII, 1-8; Mustafa es-Sekkā’nın mukaddimesi, XIV, 1-10; Emîn el-Hûlî’nin mukaddimesi, XVII, 4-5.
a.mlf., el-Muḫtaṣar fî uṣûli’d-dîn (nşr. Muhammed İmâre, Resâʾilü’l-ʿadl ve’t-tevḥîd içinde), Kahire 1971, neşredenin girişi, I, 165-166.
Hâkim el-Cüşemî, Şerḥu’l-ʿUyûn (nşr. Fuâd Seyyid, Fażlü’l-iʿtizâl ve Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile içinde), Tunus 1393/1974, s. 367.
İbnü’l-Murtazâ, Ṭabaḳātü’l-Muʿtezile, s. 113.
Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 499.
Abdüssettar er-Râvî, el-ʿAḳl ve’l-ḥürriyye, Beyrut 1980, s. 43-44.