- 1/2Müellif: AHMED TEFAZZÜLÎBölüme GitEnûşervân, Nûşîrevân, Nûşervân şeklinde de kaydedilen bu kelime, Pehlevîce’de “ölümsüz ruh” anlamına gelen ve Zerdüşt metinlerinde ölüler için övgü sı...
- 2/2Müellif: NURETTİN ALBAYRAKBölüme GitEdebiyat. Enûşirvân klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında Nûşirevân-ı Âdil şeklinde zikredilmektedir. Ahlâk ve nasihat kitaplarıyla bazı müstakil ...
https://islamansiklopedisi.org.tr/enusirvan#1
Enûşervân, Nûşîrevân, Nûşervân şeklinde de kaydedilen bu kelime, Pehlevîce’de “ölümsüz ruh” anlamına gelen ve Zerdüşt metinlerinde ölüler için övgü sıfatı olarak kullanılan enûşeg-rüvânın değişik bir şekli olup genellikle Kisrâ I. Hüsrev’i II. Hüsrev Pervîz’den ayırt etmek için kullanılmıştır. I. Hüsrev Pehlevîce eserlerde olduğu gibi (Pahlavi Texts, s. 55, 115; Dînkerd, s. 571, 654) Arapça ve Farsça kaynaklarda da bu unvanla zikredilmiştir.
531’de babası Kubâd’ın yerine tahta geçen Enûşirvân’ın ilk icraatı Mazdeizm’in sebep olduğu zararları telâfi etmek oldu. Bir başka önemli faaliyeti de arazi ve vergi reformunu gerçekleştirmesidir. Enûşirvân bütün araziyi ve ürünü durumuna ve çeşidine göre yeniden vergilendirmiş, kişilerden alınan vergiyi sınıf ve kategorilerine göre düzenlemiştir. Bununla beraber hânedan üyeleri, yüksek rütbeliler, askerler, din adamları, devlet memurları bu vergiden muaf tutuldu (Taberî, II, 150-153). Aynı zamanda yaptığı askerî ve idarî reformlarla da meşhur olan Enûşirvân ülkeyi dört idarî bölgeye ayırarak tek kumandan yerine her bölgeye ayrı ayrı birer ispehbed tayin etti (a.g.e., II, 98, 99; Dîneverî, s. 69). Onun tarafından uygulamaya konulan dörtlü yönetim biçimine bazı Pehlevîce risâlelerde temas edilmiştir (meselâ bk. Şehrîhâ-yi Îrân, s. 8-23).
Genelde başarılı bir dış politika takip eden Enûşirvân tahta çıktıktan sonra 532’de Bizans imparatoruyla barış yaptı. Fakat bu barış 540 yılında bozuldu ve yeniden savaşlar başladı. Enûşirvân Suriye topraklarına girerek birkaç şehri zaptetti, bazılarını da haraca bağladı. Son olarak Antakya’yı yağmalayıp yaktı ve çok sayıda esir aldı. Bunun üzerine I. Iustinianos (Jüstinyen) Sâsânîler’le barış yapmak zorunda kaldı. İran’a döndükten sonra Ktesiphon (Medâin) yakınlarında Antakya gibi bir şehir inşa edilmesini emreden Enûşirvân bu şehre Veh-Andiōk-Husrev (Antakya’dan daha güzel şehir) adını verdi. Buraya Antakya’dan getirdiği eserleri yerleştirdi. Halkın Rûmegān ismini verdiği şehir İslâmî kaynaklarda Rûmiye olarak adlandırılır. Onun birkaç şehir daha inşa ettirdiği söylenir. Enûşirvân 543’te ikinci defa Suriye’yi işgal ederek Urfa’yı kuşattı, fakat buradan geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Nihayet beş yıllık bir barış antlaşması ile Bizanslılar’la olan savaşa son verildi. Yalnız barışın dördüncü yılında Lazika’da birkaç yıl süren bir savaş çıktı. Enûşirvân bu savaşı kaybetti ve 561’de yeniden barış yapıldı. Bizans İmparatorluğu ile olan anlaşmazlıklar aralıklarla 579 yılına kadar devam etti.
Enûşirvân, doğuda 557-558 yılları arasında Eftalit (Akhunlar) topraklarının bir bölümünü ilhak etti ve Amuderya nehri Türkler ile Sâsânîler arasında sınır kabul edildi. Diğer taraftan Enûşirvân’ın Seyf b. Zûyezen’e yardım için gönderdiği kumandanlardan Vehriz San‘a’yı ele geçirdi (570) ve böylece Güney Arabistan Sâsânîler’in hâkimiyetine girdi.
Enûşirvân, diğer din ve mezheplere karşı müsamahakâr davranan bir hükümdar gibi görünür. Atina Okulu 529 yılında I. Iustinianos tarafından kapatılınca pek çok ilim adamı İran’a iltica etti ve Enûşirvân tarafından çok iyi karşılandı. Hûzistan topraklarındaki Cündişâpûr’da İslâm’ın ilk döneminde de önemli bir yere sahip olan bir tıp merkezi kurdu. Sarayındaki doktor ve filozofları koruyan Enûşirvân ilmî kitapları Yunanca ve Süryânîce’den Pehlevîce’ye tercüme ettirdi (J. F. Duneau, I, 13-22). Onun emriyle Bürzûye adlı İranlı bir doktor, daha sonra İbnü’l-Mukaffa‘ tarafından Kelîle ve Dimne başlığıyla Arapça’ya çevrilen Pançatantra’yı Sanskritçe’den Farsça’ya tercüme etti. Satrancın da onun vasıtasıyla Hindistan’dan İran’a girdiği söylenir (Pahlavi Texts, s. 115). Avesta’nın nihaî derlemesi ve mevcut alfabeyle yazılması belki de Enûşirvân dönemine aittir. İslâmî kaynaklarda âdil bir hükümdar olarak zikredilen Enûşirvân’la ilgili hikâye ve menkıbelere sıkça yer verilir. Bu sebeple âdâb ve ahlâka dair Pehlevîce kaynaklarda, İslâmî eserlerdeki pek çok hikmetli söz ona atfedilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA
Pahlavi Texts (nşr. Jamasp-Asana), Bombay 1897-1913, s. 55, 115, 157.
Dînkerd (nşr. Madan), Bombay 1911, s. 571, 654.
Kitâbü’t-Tâc fî sîreti Enûşirvân (nşr. M. Grignaschi, JA, sy. 254 [1967] içinde), s. 103-108.
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 91, 94, 98-104, 139-144, 147-155, 166-171, 176, 180, 201, 204.
Hamza el-İsfahânî, Târîḫu sinî mülûki’l-arż ve’l-enbiyâʾ, Beyrut, ts. (Dâru mektebeti’l-hayât), s. 45-47.
İbn Miskeveyh, el-Ḥikmetü’l-ḫâlide: Câvîdân-ḫıred (nşr. Abdurrahman Bedevî), Kahire 1952, s. 49-61.
Dîneverî, el-Aḫbârü’ṭ-ṭıvâl, s. 67-69.
Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, s. 191-211.
Ḫırednâme (nşr. M. Servet), Tahran 1367 hş./1988, s. 62-65.
Şehrîhâ-yi Îrân (nşr. J. Marquart – G. Messina), Roma 1931, s. 8-23.
A. Christensen, L’Iran sous les Sassanides, Copenhague 1944, s. 363-440.
R. Ghirshman, L’Iran, Paris 1951, s. 273 vd.
J. F. Duneau, “Quelques aspects de la pénétration de l’héllénisme dans l’Empire Perse Sassanide”, Mélanges René Crozet, Poitiers 1966, I, 13-22.
R. N. Frye, “The Political History of Iran Under the Sasanians”, CHIr., III/1, s. 153-162.
a.mlf., The History of Ancient Iran, München 1984, s. 325-334.
A. Merzbân Râd, Ḫüsrev Enûşirvân der Edeb-i Fârsî, Tahran 1356 hş./1977.
H. Massé, “Anūs̲h̲irwān”, EI2 (İng.), I, 522.
https://islamansiklopedisi.org.tr/enusirvan#2-edebiyat
Edebiyat. Enûşirvân klasik Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında Nûşirevân-ı Âdil şeklinde zikredilmektedir. Ahlâk ve nasihat kitaplarıyla bazı müstakil hikâye ve mesnevilerde daha çok adalet timsali kahraman bir hükümdar olarak yer almış, diğer manzum türlerde ise bu yönüyle teşbih, mecaz ve mazmunlara konu olmuştur. Başarılı bir devlet adamı olduğu için adı genellikle “devlet” kelimesiyle beraber anılmıştır: “Sehâsı Hâtem’in tayyetti nâmın yâdolunmaz hîç / Şükûh-ı devlet-i Kisrâ’ya elhak kesr-i şân verdi” (Fıtnat).
Enûşirvân’ın Bağdat yakınlarında Dicle kıyısında Medâin’de yaptırmış olduğu geniş ve muhteşem sarayın çok büyük, gösterişli ve elips biçiminde, yaklaşık 30 m. yüksekliğinde bir tonozla örtülü Tâk-ı Kisrâ veya Eyvân-ı Kisrâ adlı salonu, kendi halkıyla yabancı devlet erkânı ve misafirleri kabul edip dinlediği, haksızlığa uğrayanların başvurduğu bir adalet sarayı olarak şöhret kazanmıştır. İbn Hâcib, Buhtürî ve Firdevsî gibi birçok şairin hakkında müstakil şiirler yazdığı (bk. Dihhudâ, XIX, 34, 36-37, 39-40) bu sarayın büyük bir kısmı XIX. yüzyıl sonlarında bir depremde yıkılmıştır. Ancak günümüzde Bağdat yakınlarındaki Selmânipâk kasabası civarında ayakta kalan kısımları bile bir mimari şaheser olduğunu göstermektedir. Genişliği ve yüksekliğiyle ünlü bu tâk klasik Türk edebiyatında bu vasıfları yanında güç ve kudret sembolü olarak da sık sık kullanılan bir remiz olmuştur. Manzum ve mensur siyerlerle benzeri eserlerde, Hz. Peygamber’in doğumu sırasında meydana gelen mûcizevî olaylarda zarar gördüğü kaydedilen bu hükümdarlık tâkına, gazel ve kasidelerde tâk kelimesinin lugat mânasından hareketle güzelin mihrap veya hilâl şeklindeki kaşı da benzetilmiştir. Bursalı Ahmed Paşa’nın, “Kisrâ-yı hüsndür ki bugün kaşı tâkına / Zencîr-i müşg asar hâm-ı gîsûsı Kāsım’ın” beyti bunu ifade ettiği gibi Nedîm’in, “Şüphesiz Nûşîrevân’ın tâcı başından düşer / Baksa tâk-ı ser-bülend-i kasr-ı izz ü şânına” beytinde işaret edilen taç da Kisrâ ile birlikte anılan ona ait tamamlayıcı unsurlardan biridir. Rivayete göre Enûşirvân bu tâka bir çan astırıp ucuna da zincir bağlatmış, onun adaletine başvuranlar “zencîr-i adl” denilen bu zincir vasıtasıyla çanı çalar ve dertlerini kendisine anlatırlarmış. Zâtî’nin, “Serverâ bir bend-i lâkayddır kapında adl / Tutamazdı anı zencîre çekip Nûşîrevân” beytiyle Bâkî’nin, “Erdi nesîm-i ma‘delet-i Kisrî-i bahâr / Zencîr-i adli çekti çemenzâra cûybâr” beytinde bu durum söz konusu edilerek övülenler Enûşirvân ile karşılaştırılmıştır.
Enûşirvân’ın babası Kubâd da, “Tâc-ı Kubâd ü sâgār-ı Cem’den ferâğı var / Mecnûn bulalı Leylî itinin yalağını” (Hayâlî Bey) beytinde görüldüğü gibi divan edebiyatında taçla birlikte anılan bir diğer kahramandır. Şark-İslâm edebiyatlarında çok işlenmiş mesnevi konularından biri olan Hüsrev ü Şîrîn veya Ferhad ile Şîrîn hikâyesinin esas kahramanı ise Enûşirvân (I. Hüsrev) değil II. Hüsrev’dir. Ayrıca hikâyenin önemli kahramanlarından Pervîz de (Hüsrev-i Pervîz) Enûşirvân’ın torunu kabul edilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü, İstanbul 1954, s. 209.
Levend, Divan Edebiyatı, s. 163.
Harun Tolasa, Ahmet Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 1973, s. 72-73.
Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevî ve Şerhi, İstanbul 1985, VI, 404.
Cemâl Kurnaz, Hayâlî Bey Dîvânı (Tahlili), Ankara 1987, s. 125-126.
İskender Pala, Ansiklopedik Dîvân Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, II, 247-248.
Nejat Sefercioğlu, Nev’î Divânı’nın Tahlîli, Ankara 1990, s. 62.
Ahmet Talât Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1992, s. 12.
Kāmûsü’l-a‘lâm, VI, 4621.
TDEA, VII, 89.
Dihhudâ, Luġatnâme, V, 464; XIX, 33-41.