https://islamansiklopedisi.org.tr/es-samil
Tam adı eş-Şâmil fî uṣûli’d-dîn’dir. Köprülü Kütüphanesi’ndeki nüshası Helmut Klopfer tarafından bulunup incelenmeden önce eser Ebü’l-Fazl Muhammed b. Ahmed et-Tayyibî’ye nisbet edilmekteydi. Ancak Cüveynî’nin eserde kendi adını zikretmesi ve el-İrşâd adlı kitabında eş-Şâmil’e atıflar yapması eserin Cüveynî’ye ait olduğunu ortaya koymaktadır (eş-Şâmil, nşr. Klopfer, neşredenin girişi, s. 6-7). el-İrşâd’ın eş-Şâmil’in muhtasarı olduğu söylenmiştir (el-İrşâd, nşr. M. Yûsuf Mûsâ, neşredenin girişi, s. “s”). Eldeki metinlerin mukayesesinden böyle bir hükme varılması mümkün olmakla birlikte el-İrşâd’da eş-Şâmil’e atıfta bulunulmasına bakarak müellifin derslerinde okutmak amacıyla önce el-İrşâd’ı yazdığı, ardından daha tatminkâr bir eser olarak eş-Şâmil’i kaleme aldığı düşünülebilir.
eş-Şâmil’in, neşrinde esas alınan Köprülü Kütüphanesi nüshası baş taraftan kırk varak kadar eksiktir. Richard M. Frank bu kısmı İran nüshasına dayanarak yayımlamıştır (aş.bk.). Kitabın mukaddimesinde belirtildiğine göre kendisinden orta hacimde bir eser yazması istenen Cüveynî, Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin el-Lümaʿına Bâkıllânî tarafından yapılan şerhi esas alarak eş-Şâmil’i telif etmiştir. Müellif daha sonra eş-Şâmil’in zor anlaşılan kısımlarını açıklamak, kısa tutulmuş konuları genişletmek, ayrıca bazı bölüm ve meseleler eklemek suretiyle yeni bir eser kaleme alacağını belirtmektedir. eş-Şâmil’in mevcut nüshalarında başlıksız olan birinci bölümü başta aklî istidlâl (nazar) olmak üzere deliller bahsi, âlemin hudûsü, Allah’ın varlığının ispatı ve yaratılmışlara benzemeyişi konularını içerir. Bölümün ilk bahsi kelâm ilminde bilgi vasıtalarından olan aklî istidlâle ayrılmıştır. Burada nazar yönteminin isabetli bir bilgi vasıtası olduğu ileri sürülüp karşı fikirler eleştirilmiş, ardından Mu‘tezile kelâmcıları tarafından hâdis kabul edilen irade sıfatı ve ilâhî fiillerin zatla münasebeti üzerinde durulmuştur. Ardından zatla temel vasıfları arasındaki münasebet çerçevesinde had (tarif) terimi ele alınmış, delil bahsine geçilerek duyular ötesi âlemin duyulur âlemle kıyaslanması hususu tartışılmıştır (eş-Şâmil, nşr. R. M. Frank, neşredenin girişi, s. 60-74). Daha sonra ilim kavramının tanımı, mahiyeti ve çeşitleri incelenmiştir (R. M. Frank’ın neşrini gerçekleştirdiği metin burada sona ermektedir, s. 3-97). eş-Şâmil’in Ali Sâmî en-Neşşâr tarafından yayımlanan bölümünde nazarın sahih ve fâsid olanı, mârifetullah için aklî istidlâlde bulunmanın gerekliliği hakkında çeşitli kelâm âlimlerinin düşünceleri zikredilmiş ve Eş‘arî mezhebinin görüşlerinin tercihe şayan yönü anlatılmıştır. Bölümün ikinci konusu Allah’ın varlığının ispatına zemin hazırlayan âlemin yaratılmışlığı olup burada yaratılmışlığın alt yapısını oluşturan “şey”in mahiyeti, ma‘dûm ve cevherle ilgili çeşitli meseleler ele alınmış, ardından arazların ispatı, yaratılmışlığı ve cevherlerin arazlardan ayrı olamayacağı konusuna yer verilmiştir. Daha sonra Allah’ın varlığının ispatı için istidlâlin yanı sıra zaruri ve bedîhî bilgilere de başvurup vurmama hakkındaki anlayışlara değinilmiş, bu hususta Mu‘tezile’nin ileri sürdüğü bazı eleştirilere cevap verilmiştir.
eş-Şâmil’in ikinci bölümü Allah’ın birliği konusuna ayrılmıştır. Burada vâhid ve tevhid kelimelerinin mânaları üzerinde durulduktan sonra vahdâniyyetin ispatı için “temânu‘” delili ayrıntılı biçimde anlatılmış, ardından Mu‘tezile’nin söz konusu delile yönelik eleştirileri cevaplandırılmış, yine Mu‘tezile’nin düzenlediği vahdâniyyet istidlâlleri tenkit edilmiştir (eş-Şâmil, nşr. Neşşâr v.dğr., s. 352-401). Daha sonra cismin mâna ve nitelikleri, kadîm olan bir varlığın cisim olamayacağı ve Müşebbihe’nin ileri sürdüğü deliller üzerinde durulmuştur. Müellif, açıklamalarında sıkça kullandığı ekvân (kevn) kelimesiyle hareket, sükûn, içtimâ, iftirak ve mümâsse arazlarını kastettiğini söyleyerek bunun sebebini açıklamış, Nazzâm’ın “tafra” anlayışını eleştirmiştir. Ardından cevherin kendi varlığından ayrı düşünülebilecek bir ağırlığının (bir tür özgül ağırlık) olup olmadığı, eğer varsa bunun altı yönden birine doğru hareketinin kendinden mi yoksa Allah’ın bazı arazlar (ekvân) yaratmasıyla mı mümkün olduğu konusuna yer verilmiş, halâ ve melâ meselesine kısaca değinildikten sonra Cenâb-ı Hakk’ın arş vb. mekânlardan ve herhangi bir yönde bulunmaktan münezzeh olduğu hususu etraflıca tartışılmıştır. İlâhî zâtın hâdislere mahal teşkil etmeyeceği ve ezelde hâlikıyetle nitelendirilemeyeceği gibi bazı konulara temas edilmiş, Kur’an’da ve Sünnet’te yer alıp zâhirî mânalarıyla Allah’ın sıfatları hakkında yaratılmışlık fikrini akla getiren nasların te’viline geçilmiştir (a.g.e., s. 543-570). Bu nasların ve yorumlarının kısaltılmış şeklinin müellife ait el-İrşâd’da da bulunduğu görülmektedir (a.g.e., s. 155-164). Bu arada eserde hıristiyanların tevhidle bağdaşmayan anlayışları eleştirilmiştir. İkinci bölüm Allah’ın varlığı ve bazı sıfatları hakkında yapılan açıklamalarla sona ermektedir.
Üçüncü bölümü “Kitâbü’l-ʿİlel” teşkil eder. Burada önce sıfatla mevsuf arasındaki münasebeti ilgilendiren ahvâl teorisi üzerinde durulmuş, ardından illetler bahsine geçilmiştir. Müellif, bir önceki bölümün sonunda Cenâb-ı Hakk’ın “hay, alîm, kadîr ...” sıfatlarının yanı sıra “hayat, ilim, kudret ...” sıfatlarının da bulunduğunu, bu hususun kelâm ilminin özünü teşkil ettiğini belirtmiş ve bu konuyu ilel bölümünde anlatacağını ifade etmişti. Kelâm ilminde bu sıfat gruplarından birincisine mânevî sıfatlar denilmiş, bunlar hem Sünnî hem Mu‘tezilî kelâmcıları tarafından kabul edilmiştir. Mâna sıfatları adı verilen ikinci grubu ise Mu‘tezile mensupları benimsememiştir. Onlara göre birer müstakil mâna olan bu sıfatlar taaddüd-i kudemâya, dolayısıyla tevhid ilkesinin zedelenmesine yol açmaktadır (bk. SIFAT). Cüveynî müstakil mâna denilen kök sıfatları (hayat, ilim, kudret ...) illet, onlar yoluyla sabit olan mânevî sıfatları da (hay, alîm, kadîr ...) ma‘lûl kabul etmekte ve illet olmadan ma‘lûlün bulunmasını imkânsız görmektedir. Bu bakış açısından hareket edilen bölümde sıfat-hal ilişkisinden sonra illet-ma‘lûl-hüküm münasebetleri üzerinde ayrıntılı biçimde durulmuştur. Eserin son cümlelerinden ilel bahsinin bitmediği anlaşılmaktadır.
eş-Şâmil’e ait eldeki metin eserin birinci cüzü olup müellif, metnin ikinci bölümünün bitiminde ilel bahsinin ardından ahkâmü’l-ulûm konusuna başlayacağını, kader mevzuunu da müstakil bir başlık altında işleyeceğini belirtmektedir (a.g.e., s. 625). Bu plana göre mevcut metnin kelâm ilminin ilâhiyyât bölümünü teşkil ettiği söylenebilir. Eserin muhtevası el-İrşâd’la mukayese edildiğinde nübüvvet ve sem‘iyyât bölümlerinin elde bulunmadığı ortaya çıkar.
İçerdiği çok sayıdaki atıftan anlaşılacağı üzere (a.g.e., s. 723) eş-Şâmil’in telifinde Ebû Bekir el-Bâkıllânî’nin eserlerinden geniş ölçüde faydalanılmıştır. Esasen müellif eserin mukaddimesinde bu hususu belirtmekte, kitabın üçüncü bölümünün sonunda (a.g.e., s. 716) bu bölümün telifinde Bâkıllânî’nin el-ʿİlel adlı eseriyle onun diğer kitaplarından yararlandığını söylemektedir. Cüveynî’nin Ebû İshak el-İsferâyînî’ye de sık sık atıflar yaptığı görülür. Eserin hemen her konusunda başta Ebû Hâşim el-Cübbâî olmak üzere Mu‘tezile kelâmcılarına eleştiriler yöneltilmiştir. Cüveynî eserinde çok yönlü aklî istidlâllerde bulunmuş, farklı telakkileri zikrederek bunların yanlış ve doğru taraflarını belirtmiş, bu özellikleriyle eser kelâm literatürünün zengin bir kaynağı olmuştur. eş-Şâmil’in, eski Yunan düşüncesinin etkisi altında gelişen İslâm felsefesinin kelâma alınmasından önceki dönemin en tatminkâr eseri olduğu söylenebilir. Kitap, hem hacim hem istidlâl seviyesi bakımından Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin Tebṣıratü’l-edille’sinin dengi sayılabilir. Ancak Tebṣıratü’l-edille plan, tertip ve ifade tekniği açısından daha gelişmiştir.
eş-Şâmil’in bilinen ilk nüshası Köprülü Kütüphanesi’ndedir (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 826). Helmut Klopfer, tesbit ettiği bu nüshanın birinci bölümünü başarılı sayılmayan bir çalışma ile yayımlamıştır (vr. 1a-102a; Kahire 1960-1961, 1988-1989). Aynı nüshanın tamamı Ali Sâmî en-Neşşâr, Faysal Büdeyr Avn ve Süheyr Muhammed Muhtâr tarafından neşredilmiştir (İskenderiye 1969). Her ne kadar nâşirler Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye nüshasını (İlmü’l-kelâm, nr. 1290) esas aldıklarını, bunun Bâbıâli’de Şehbâl fotoğrafhanesinde istinsah edildiğini (fotoğrafının çekildiğini) söyleyip Köprülü nüshasına ulaşamadıklarını kaydediyorlarsa da (eş-Şâmil, nşr. Ali Sâmî en-Neşşâr v.dğr., neşredenin girişi, s. 83-85), verdikleri bilgilerden ve yapılan karşılaştırmalardan, onların da esas aldıkları nüshanın Köprülü nüshası olduğu anlaşılmaktadır. 620 sayfadan meydana gelen basılmış metnin sadece ilk 245 sayfasında görülen ikinci nüshanın farkları Klopfer neşrinde yanlış veya değişik okumalardan kaynaklanan farklardır. R. M. Frank, Tahran Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde bulunan (nr. 350) diğer bir yazmanın Köprülü nüshasında eksik olan baş tarafını tahkik etmiş ve bu kısım, S. Celâleddin Müctebâvî tarafından tercüme edilen Farsça bir girişle birlikte (eş-Şâmil, nşr. Frank, neşredenin girişi, s. 3-97) yayımlanmıştır (Tahran 1360 hş. [1981]). eş-Şâmil’in Ali Sâmî en-Neşşâr baskısından kopya edilen bir neşri daha gerçekleştirilmiştir (nşr. Abdullah Mahmûd Muhammed Ömer, Beyrut 1420/1999).
BİBLİYOGRAFYA
Cüveynî, eş-Şâmil (nşr. H. Klopfer), Kahire 1988-89, neşredenin girişi, s. 6-7; a.e. (nşr. Ali Sâmî en-Neşşâr v.dğr.), İskenderiye 1969, tür.yer., ayrıca bk. neşredenlerin girişi, s. 83-85; a.e. (nşr. R. M. Frank), Tahran 1360 hş./1981, tür.yer., ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 3-97.
a.mlf., el-İrşâd (nşr. M. Yûsuf Mûsâ – Ali Abdülmün‘im Abdülhamîd), Kahire-Bağdad 1369/1950, s. 155-164, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. “s”.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1024.
Fevkıyye Hüseyin Mahmûd, el-Cüveynî İmâmü’l-Ḥaremeyn, Kahire, ts. (el-Müessesetü’l-Mısriyyetü’l-âmme), s. 81-85.
Abdülvehhâb İbrâhim Ebû Süleyman, Kitâbetü’l-baḥs̱i’l-ʿilmî, Cidde 1403/1983, s. 285-286.