https://islamansiklopedisi.org.tr/fas--gurcistan
Gürcistan’ın başşehri Tiflis’e 312 km. mesafede olup Rion nehrinin Karadeniz’e ulaştığı yerde kurulmuştur. Mingreller ve Gürcüler’in Poti şeklinde isimlendirdikleri Faş’ın tarihî geçmişi Grekler’in Phasis/Fasis, İtalyanlar’ın Fasso dedikleri antik yerleşmeye kadar iner. Phasis adı, milâttan önce 750-650 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Yunan didaktik şiirinin öncülerinden Hesiodos’un Theogonie adlı eserinde şehir adı değil ırmak adı olarak geçmektedir. Faş/Poti ve çevresinin tarihi 2600 yılı aşmaktadır. Miletoslu Themistogoras öncülüğünde gelen kolonistlerin kurduğu bu şehirden filozof ve astronom Heraclides Ponticus da bahsetmektedir. Burası daha sonra Roma kontrolüne girmiştir.
Coğrafyacı Strabon, Faş’ın denize döküldüğü yerde büyük bir ticarî alanın olduğunu, buranın iki tarafını deniz, diğer tarafını da nehrin çevrelediğini yazmaktadır. Strabon ayrıca Faş’ın çevresinde Aea şehrinin bulunduğunu ifade eder (Dubois de Montpéreux, I, 536, 546). Plinius ise (ö. 79) Faş’ın kenarındaki bu şehrin denizden 15.000 adım uzakta yer aldığını belirtir. Her iki yazar da burasının Hindistan’dan Karadeniz’e ulaşan ticaret yolunun canlı bir merkezi olduğunu kaydeder. VI. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen, Etnica adlı coğrafya sözlüğünün yazarı olan Bizanslı Stephanus/Stephanos, Aea’nın Kolhis’te Aites tarafından kurulduğunu, denizden 300 “stadien” uzakta, Hippus ve Cianus adlı iki ırmak arasında bir yarımada teşkil ettiğini zikreder (a.g.e., I, 536). Kafkas sahillerini gezen Arrian (86-160 [?]) Faş’ta bir ada üzerinde bulunan kalenin 400 seçkin asker tarafından korunduğunu, bunların genelde deniz tarafını gözetlediklerini, kulelerin de ağaçtan olduğunu belirtir. Muhtemelen burada bir Roma askerî garnizonu yerleşmişti. I. Iustinianos zamanında (527-565) Faş’ın kuruyan kanallarından biri olan Nadorta’nın kazılarak kalenin savunmasının güçlendirildiğine dair kayıtlar bu fikri teyit eder. Burası Doğu Romalılar’ın Sâsânîler’le yaptıkları savaşlarda (542-562) Sâsânîler’in saldırısına uğradıysa da ele geçirilemedi (a.g.e., I, 544). Hıristiyanlığın kabulünden sonra Faş, Grek piskoposluk bölgesi oldu. Burada görev yapan piskoposlardan biri 630-641 yıllarında İskenderiye patrikliğine getirildi. 643-645 arasında Gürcistan’a hâkim olan müslüman Araplar’ın eline geçen şehir VIII. yüzyılda Poti adıyla Gürcü yazılı kaynaklarında yer alır. Daha sonra Gürcü Krallığı döneminde deniz ticareti yapılan bir liman haline geldi. XIV. yüzyılda şehir Cenevizliler’in elindeydi.
Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra 1461 yılına kadar olan dönemde Karadeniz’in doğu kıyılarının tamamı Osmanlı Devleti hâkimiyetine girdi (Kırzıoğlu, s. 7-9). Bu arada Faş kıyıları da Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Ancak Faş’ta Osmanlı Devleti’nin kale yaptırması ve bu bölgede tam anlamıyla kontrolü sağlaması III. Murad döneminde gerçekleşti. 1578’de İran seferi esnasında Gürcistan ve Şirvan’ın fethiyle görevlendirilen Serdar Lala Mustafa Paşa, Karadeniz kıyısında Göril, Dadayan ve Açıkbaş ülkelerinde Faş, Batum gibi kaleler bulunduğunu ve bunların harap durumda olmalarına rağmen tamirlerinin yapılabileceğini İstanbul’a bildirdi (a.g.e., s. 276 vd.). Bunun arkasından Kaptanıderyâ Kılıç Ali Paşa, altmış parça donanma ile Gürcistan sahillerine geçip aynı delta üzerinde, yani Rion/Faş ağzında deniz bölgesinden gelen gazilerle birlikte 26 Temmuz 1579’da Faş Kalesi’ni inşa etti (a.g.e., s. 328-329). Kale kare şeklinde basit, fakat sağlam duvarlı gözetleme kuleleriyle donandı (Koch, s. 216). Ancak çevrede hiç taş bulunmadığından ağaç ve topraktan yapıldı (Kırzıoğlu, s. 329). Ardından Şirvan ve Gürcistan’a erzak göndermek için bir Faş/Faşa kaptanlığı kuruldu. Faş Kalesi ve o yıl kurulan Faş kaptanlığı ile birlikte, bütün Mingrel ve Abaza kıyıları yanında Karadeniz’in doğu-güney kıyıları ve Faş (Rion) ırmağı boyları kontrol altına alınmış oldu. Faş’ın bir yerleşim yeri olarak ortaya çıkışı da bu dönemde gerçekleşti. Kalenin inşasının üzerinden iki yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen Batum beylerbeyine yazılan 1581 tarihli bir hükümde Faş’a tayin edilen kaptanın elindeki iki gemiden birini orada bırakarak şehrin güvenliğinin sağlanması ve ağaçtan kalenin yıkılıp taştan yapılması istendi. Bunun için de elli gemiyle buraya taş nakledilmesi planlandı. Ancak bu teşebbüsün tamamlanıp tamamlanmadığı konusunda bilgi yoktur (Aydın, sy. 6 [1986], s. 70). Bununla beraber bu savaş döneminde Gürcistan dört sancağa ayrıldı, Faş da 7 Mart 1582’de 210.000 akçe hesabıyla Batum alay beyi Câfer Bey’e verildi (a.g.e., s. 68-70).
1640’ta Faş Kalesi, Gürya ve Mingrelli prenslerin katılımıyla İmeretya birlikleri tarafından yerle bir edildi. Burada bulunan yirmi beş top Kütayis’e götürüldü (Dubois de Montpéreux, I, 551). Ardından Mingrelya Dadyanı, Osmanlı yetkililerinden kalenin tekrar yapılmasını istedi. Kale tekrar yapılırken Dadyan başşehir Saharbet’in taşlarını “okkası 4 paraya” Osmanlı yetkililerine sattı ve kale bu taşlarla yeniden inşa edildi (a.g.e., I, 551; Koch, s. 216-217). Ancak bu bilgi Osmanlı kaynaklarınca doğrulanmamaktadır. 1723’te Abaza ve Çerkez topraklarında bulunan Sohum ve Soğucak kalelerinin keşfini yapmaya giden Mimar Mehmed Ağa ile Hassa mimarlarından Yâkub Halîfe, vazifelerini tamamladıktan sonra Faş’a da uğrayıp burada yeni bir kale binasının gerekliliğini bildirdiler. Bu durum, 1640’lı yıllarda yapılan kale binasının yıkıldığını veya harap durumda olduğunu gösterir. Ardından az sayıda kişiyle muhafaza edilebilecek ölçüde bir kale binasının yapılması kararlaştırıldı (23 Aralık 1723). Kalenin inşasına Mart 1724’te başlandı. Arhavi’nin Hopa mevkiinden inşaatta kullanılmak üzere taş sevkedildi ve inşaat 1729’da tamamlandı. Kalenin uzunluğu yaklaşık 114 m. olup yüksekliği 9, genişliği 3 m. civarındaydı. Temel yükseldikçe üzeri topraklarla doldurulup çim döşendi, kale binasının dört köşesine tabya ve çeşitli yönlere açılan dört adet kapı inşa edildi; cami, hamam, muhafız sarayı, cephanelik, tophâne, azeb ağası, yerli topçu ağası, çorbacı ve kâtip konakları, fırın, mutfak, kiler, ahır ve karakolhâneler yapıldı. Bu çalışmalar esnasında Faş nehrinin mecrası, daha önce Dadyan İvan tarafından 20 kulaç öteye taşınması sebebiyle gemi girişlerine uygun olmadığından 1724’te yapılan çalışmalarla eski haline getirildi. Kalede inşa edilen tabyalara Bina Emini, Kethüdâ Paşa, İsmâil Paşa ve Osman Paşa adları verildi (Aydın, sy. 6 [1986], s. 70-87). Kale içinde yapılan camiye de III. Ahmed’e ithafen Sultan Ahmed Camii denildi (a.g.e., s. 90). 1737’den itibaren birçok defa kuvvetlendirilip tamir edilen kale, Osmanlı-Rus savaşları esnasında Suchotin kumandasındaki Rus birliklerinin saldırısına uğradı (1771). Ancak Ruslar kaleyi ele geçiremedikleri gibi 1772’de Kafkasya’yı boşaltmak zorunda kaldılar (Klaproth, II, 224). 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşını müteakip 1780’de diğer kaleler (Sohum, Anakara) yanında Faş Kalesi’nde de yeni tamirler yapıldı. Tabyalar, mutfak, cami, cephanelik, yeniçeri efendisi konağı, değirmen, karakolhâneler ve diğer yerlerin tamiri 1783’te tamamlandı. 1782-1783 yılında kalede 188 nefer yerlikulu bulunuyordu (Aydın, sy. 6 [1986], s. 107).
Kafkas bölgesinde yayılmayı ve burayı ele geçirmeyi hedefleyen Rus Çarı I. Aleksandr bölgede bulunan hanlıklarla yakından ilgilendi ve 1803’te Mingrelya Dadyanı Prens Grigor ile yapılan anlaşma sonunda Rusya bu hanlığın korumasını üstlendi. Anlaşmanın ardından 1806-1812 Osmanlı-Rus savaşı esnasında Ruslar Faş Kalesi’ni hedef aldılar. Kaleye yönelik ilk saldırı 1809 Mayısında yapıldı, fakat başarısızlıkla sonuçlandı. Daha sonra Gürcüler’in de desteğini alan Ruslar 14 Kasım’da tekrar saldırdılar. Bu defa 27 Kasım 1809’da Çıldır ve Trabzon valilerinin gereken yardımı yapmamaları yüzünden kale kumandanı Memiş Ağa kaleyi Ruslar’a teslim etmek zorunda kaldı (Aydın, s. 93-96). Ancak 1812 Bükreş Antlaşması gereğince Faş Kalesi silâh ve topları ile birlikte Osmanlı Devleti’ne verildi (19 Aralık 1812). Osmanlılar kaleyi teslim aldıktan sonra süratle kuvvetlendirme çalışması başlattılar. İstanbul’a gönderilen bir teftiş raporunda kalenin sadece hisardan ibaret olduğu, tamir edilmesi gerektiği, kaleye yakın olan Acısu Boğazı’na biri eskisinin yerine olmak üzere iki tane kale/palanka yapılması önerildi. Ayrıca Faş’ın emniyetinin sağlanabilmesi için Çürüksu tarafına da bir kale inşa edilmesi öngörüldü (a.g.e., s. 152-153). Bunun üzerine 1814’te kalenin dört tarafında bulunan tabya binası yenilendi, seksen asker odası ve 1000’er kile erzak kapasiteli altı ambar yapıldı. Savaş esnasında tahribata uğrayan iki kale kapısı, fırın, caminin minaresi ve hamam onarıldı. Kaleyi korumak amacıyla değişik yerlere beş palanka ve iki ahşap karakol kulesi inşa edildi. Ardından kale 1819-1821 yıllarında yeniden tamir geçirdi (Aydın, sy. 6 [1986], s. 114-119).
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında Faş Kalesi on üç günlük bir kuşatmadan sonra kaledeki hasarın giderek artması üzerine kale kumandanı Batum âyanı Arslan Bey tarafından 26 Haziran 1828’de Ruslar’a teslim edildi. Böylece Faş’ta Rus idaresi dönemi başladı. Ruslar kale vasıtasıyla, Kırım ile Azak denizi ve Transkafkasya arasında doğrudan deniz ulaşımını da sağlamış oldular. Osmanlılar, Faş Kalesi’nin Rusya’ya geçmesinin ardından burada fahrî şehbenderlik açarak ilgilerini sürdürmeye çalıştılar. Ruslar da Faş’ı Kütayis valiliğine bağladı ve kaleyi piyade birliklerinin garnizonu olarak kullandı. Kalenin hemen yanında şehir, liman ve ambarlar kurmaya da teşebbüs edildi. Fakat bu işle vazifeli Paskieviç’in Polonya isyanını bastırmak amacıyla buradan ayrılması üzerine bu çalışma gerçekleştirilemedi. Ardından planı tekrar ele alan Baron Rosen, Güney Avrupa mallarını bitmiş olan Redutkale yerine Poti Limanı’na yönlendirmeye çalıştı. Rion çayının kenarı bataklık olduğundan bu çalışmalardan da istenen netice elde edilemedi (Dubois de Montpéreux, I, 454-455; Koch, s. 216-217). Faş 1858’de liman şehri statüsü aldı. Liman 1863-1905 yıllarında yenilendi ve şehir 1872’de doğrudan Tiflis’e ulaşan Kafkas demiryoluna bağlandı. I. Dünya Savaşı’nın başlamasını müteakip Osmanlı deniz kuvvetleri tarafından 7 Kasım 1914’te Breslau/Midilli zırhlısınca bombalandı (Muratoff, s. 248). Savaşın ardından Gürcistan’ın bağımsız olduğu 1918-1921 yıllarında Faş Limanı, Gürcistan’ın Avrupa’ya açılan kapısı oldu. 28 Mayıs 1918’de burada Gürcü-Alman ön antlaşması imzalandı. Daha sonra 14 Mart 1921’de Rus Kızılordusu’nun işgaline uğradı. Sovyetler döneminde Faş bir deniz liman kenti yanında endüstri ve askerî bölge haline geldi. Bu dönemde şehir civarındaki bataklıklar kurutuldu, böylece bugünkü şehrin temelleri atıldı.
II. Dünya Savaşı esnasında Almanlar’ın 1942’de Sivastopol ve Novorossiysk’i ele geçirmelerinden sonra Faş/Poti Karadeniz’de en önemli askerî liman oldu. 1990’ların başında Sovyet Karadeniz filosunun çeşitli küçük birliklerini barındırmaktaydı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bu fonksiyonunu kaybetti. 1992’de Ruslar deniz üssünden gemi ve diğer malzemelerini geri çekti. Ardından Gürcüler burada bir deniz tugayı oluşturdu ve NATO ile iş birliğine gitti. 1998’de Rus askerî personeli Poti’den ayrıldı. 2008 Rus-Gürcistan savaşında Rus hava kuvvetleri 8-9 Ağustos’ta burayı bombaladı ve 14 Ağustos’ta işgal ederek limandaki pek çok Gürcü savaş gemisini ve kıyı koruma botlarını batırdı. Fakat Rus işgali uluslararası baskılardan dolayı kısa sürdü ve Rus birlikleri 13 Eylül’de buradan geri çekilmek zorunda kaldı. Poti günümüzde Gürcü donanmasının ana üssü konumundadır. Daha önceki yüzyıllarda bataklıkların bir hayli yer kapladığı Faş’ta pek çok bataklık kurutularak narenciye ağaçları yetiştirildi. Şehir Kolheti Millî Parkı ile çevrili olup nemli ve subtropik özellik arzetmektedir. Tiflis’e bağlanan demiryolu burayı daha kullanışlı hale getirdi. Günümüzde Faş Limanı’ndan mangan, mısır, buğday, kereste ve şarap ihraç edilmektedir. Faş’ın nüfusu 1876’da 3026 olarak kaydedildi. Bu nüfus 1850’li yılların sonu ile 1860’lı yıllarda Osmanlı Devleti’ne bu bölgelerden yapılan göçlerden dolayı etkilendi. 1989’da Faş’ta 52.922, 2012 sayımına göre de 47.900 kişi yaşamaktaydı. Şehirde gemi yapımı ile deniz dibi tarama makinesi sanayii ve balıkçılık en önemli ekonomik faaliyetlerdendir.
BİBLİYOGRAFYA
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV) (trc. Adnan Pekman), İstanbul 2000, s. 28.
J. von Klaproth, Reise in den Kaukasus und nach Georgien: Unternommen in den Jahren 1807 und 1808, Berlin 1814, II, 2, 224.
Dubois de Montpéreux, Reise um den Kaukasus zu den Tscherkessen un Abchasen, nach Kolchis, Georgien, Armenien und in die Krim, Darmstadt 1842, I, 454-455, 520, 536, 544, 545, 546-551.
K. Koch, Reise durch Rußland nach dem kaukasischen Isthmus in den Jahren 1836, 1837 und 1838, Stuttgart 1843, s. 216-221.
P. M. Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası 1817-1819 (trc. H. D. Andreasyan), İstanbul 1969, s. 77-78.
W. E. D. Allen, A History of the Georgian People, London 1932, s. 187, 420.
a.mlf. – P. Muratoff, Caucasian Battlefields: A History of the Wars on the Turco-Caucasian Border, 1828-1921, Cambridge 1953, s. 248, 469.
M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 7-9, 18, 22, 276 vd., 328-329, 383.
Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, İstanbul 2008, s. 93-96, 152-153, 220-222.
Mahir Aydın, “Faş Kalesi”, Osm.Ar., sy. 6 (1986), s. 67-138.