https://islamansiklopedisi.org.tr/ferag-kaydi
Ferâğ kelimesi, müstensihler tarafından yazma eserlerin genellikle sonuna konulan ve metnin istinsahının bittiğini belirten kayıt için kullanılır; daha çok “kad vekaa’l-ferâğ” ibaresiyle başladığından bu adı almıştır. Aynı zamanda “istinsah kaydı” denilen bu satırlara bazan “ketebehû” ifadesiyle başlamasından dolayı “ketebe kaydı” adı da verilir; ayrıca bazı sanat tarihi uzmanlarının aynı maksatla Batı dillerinden gelen bir alışkanlıkla zaman zaman “kolofon” (colophon) kelimesini kullandıkları görülmektedir. Bu terimler arasında en isabetli olanı “ferâğ”dır. Ferâğ kaydı, çoğunlukla istinsah işinin kimin tarafından yapıldığına ve hangi yıl, ay, gün veya gecede, saat kaçta bitirildiğine dair kısa bilgiler verir. Nâdiren de olsa bitiş tarihi (ay, gün, saat vb.) istinsaha başlanan vakitle (ibtidâ) denk düşerse bu ilginç durumu belirtmek üzere yukarıda zikredilen ibare “kad vekaa’l-ibtidâ ve’l-ferâğ” şeklinde de yazılabilir.
Bazı müellifler eserlerinin mukaddimesinde, bazıları da sonunda telif veya tebyizle (eseri müsveddeden temize çekme) ilgili bilgi verirler; dikkat edilmesi gereken husus bu bilgilerin ferâğ kaydı ile karıştırılmamasıdır. Ferâğ kaydı, yazma eserlerin yaşını ve müellife yakınlığını tesbit hususunda başvurulabilecek en önemli unsurdur; ancak güvenirliğinden şüphe edilmesi gereken bazı özel durumlar da vardır. Meselâ bir kısım müstensihler, istinsaha esas aldıkları nüshanın ferâğ kaydını kopya ettikten sonra kendi adlarını veya o günün tarihini kaydetmemişlerdir; dolayısıyla istinsahını bitirdikleri nüsha, asıl yazıldığı tarihten çok daha önceye aitmiş gibi görünebilir. Bundan dolayı bir yazma nüshanın yaşını tayinde sadece ferâğ kaydı ile yetinmemeli, eserin cilt, kâğıt, yazı, mürekkep gibi maddî özelliklerine de dikkat etmelidir.
Yazmaların genellikle sonunda, eskiden beri yazı karakteri değişerek gittikçe kısalan satırların oluşturduğu bir üçgen şeklinde kaleme alınan ferâğ kayıtlarında IV. (X.) yüzyıldan itibaren icâze (rikā‘) veya tevkī‘ yazı türleri kullanılmıştır; daha doğrusu adı geçen yazı çeşitleri bu kayıtlarda geliştirilerek meydana getirilmiştir. Gerek ferâğ gerekse kıraat ve semâ kayıtlarının, nesihten önce icâze ve daha sonra da ta‘lik yazılarının doğmasına yardımcı oldukları kabul edilmektedir. Bu kayıtların esas metnin karakterinden farklı bir karakterle yazılmasının sebebi herhalde bu kısmın metne karışmasını önlemek içindir.
Ferâğ kayıtlarında bazan eksik bilgiler olmakla birlikte genellikle müstensihin adı, istinsah tarihi ve yeri bulunur. Bazı dikkatli müstensihler kendi çalışmaları sırasında faydalandıkları bir önceki yazmanın ferâğ kaydını da aynen nakletmişlerdir. Bu bakımdan yazma tavsif edilirken bu gibi bilgiler mutlaka dikkate alınmalı ve belirtilmelidir. Çünkü böyle bir kayıt, yazmanın müellifin yaşadığı zamanı ve doğrudan müellif nüshasına yakınlık derecesini gösterebilir. Ayrıca aradaki bağlantıyı sağlayan istinsah zincirini tanıma ve kontrol edebilme imkânını vermesi bakımından, çok sonraki tarihlerde istinsahı yapılmış bir nüshayı bile oldukça sağlam ve güvenilir hale getirebilir. Ferâğ kaydı özellikle çok eski tarihli yazmaların bazan 1a sayfasında da bulunabilir. Bunun bir örneği, Müberred’e ait el-Muḳteḍab adlı eserin meşhur hattat Mühelhil tarafından istinsah edilen 347 (958) tarihli nüshasında yer almaktadır (bk. Köprülü Ktp., nr. 1507, vr. 1a).
Ferâğ kaydı tesbit edilirken müstensihin, eserin bizzat müellifi veya büyük bir âlim yahut tanınmış bir hattat olabileceği ihtimalleri göz önünde bulundurulmalı ve böyle bir durumda bu özelliklerden yazmanın tavsifinin bitiminde ayrıca bahsedilmelidir. Bu arada gerek üzerinde çalışılan veya tanıtımı yapılan yazmaların, gerekse bunların konularının ve müelliflerinin aynı olup olmadığının anlaşılabilmesi için de hamdele ile salveleden sonraki ilk cümle yanında hâtime ve diğer kayıtlardan önceki son cümle, yani esas metnin başı ile sonu nakledilmelidir.
BİBLİYOGRAFYA
Kāmus Tercümesi, III, 499.
Yusuf Ziya Kavakcı, İslâm Araştırmalarında Usûl, Ankara 1976, s. 67, 70.
Köprülü Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu, İstanbul 1406/1986, II, 172-173.
Mübahat S. Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, İstanbul 1991, s. 29-30.
H. Ritter, “Datierung durch Brüche”, Oriens, I/2 (1948), s. 237-247.
Nihat Mazlum Çetin, “Yazma Eserlerin Tanınması”, İlim ve Sanat, sy. 30, İstanbul 1991, s. 62-63.
[Bu madde esas itibariyle Nihad M. Çetin’in, İÜ Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nda “İlmî Araştırmalarda Temel Bilgiler ve Usul” adı altında verdiği derslerde tutulan notlara dayanmaktadır].