GALAT - TDV İslâm Ansiklopedisi

GALAT

غلط
GALAT
Müellif: MUSTAFA S. KAÇALİN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1996
Erişim Tarihi: 18.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/galat--dil
MUSTAFA S. KAÇALİN, "GALAT", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/galat--dil (18.04.2024).
Kopyalama metni

Arapça’da masdar olarak “yanılmak” mânasına gelen galat kelimesine (çoğulu galatât, karşıtı fasîh) Türkçe sözlüklerde “yanlış, yanlışlık, yanılma, yanılgı, dil bilgisi kuralına uymayan kelime veya ibare, dil yanlışı” gibi anlamlar verilmiştir. Yanlış olduğu halde herkesçe benimsenip kullanılan kelimelere galat-ı meşhûr, hiçbir şekilde kullanımı uygun görülmeyen kelimelere de galat-ı fâhiş denir.

Türkçe’nin iç yapısı kendi dil kurallarına uygun biçimde gelişmekte iken Türkler’in İslâmiyet’i kabul etmeleriyle birlikte Arapça ve Farsça’dan kelime alınmaya başlanmış ve aynı inanç dairesi içinde yer almaları sebebiyle bu diller yabancı sayılmamıştır. Böylece Arapça ve Farsça kelimelerle beslenen resmî dil belli bir zümrenin dili durumuna gelmiştir. Türkçe bu süre içinde yalnız Arapça ve Farsça’dan değil münasebette bulunulan çeşitli milletlerin dillerinden de kelimeler almıştır. Bu arada bazı değişikliklere uğrayarak Türkçe’ye yerleşen ve kendini kabul ettiren kelimeler bu değişmelerden dolayı galat (yanlış) kabul edilmiş ve haklarında eserler yazılmıştır. Bu eserler incelendiğinde yazımdan anlama, hatta ses ve yapı özelliklerine kadar bütün değişikliklerin galat konusu içinde yer aldığı görülür. Hangi dilden olursa olsun kelimelerin asılları dikkate alınmış, sonradan ortaya çıkan biçimler galat kabul edilmiştir. Bu kelimeleri Türkçe kökenli olanlar, Arapça’dan, Farsça’dan geçenler ve Batı dillerinden alınanlar şeklinde dörde ayırmak mümkündür.

Arapça’da Türkçe’de anlaşıldığı şekliyle galat kavramı yoktur. Bu dilde cümle yanlışları “lahn” terimiyle ifade edilir. Eski olsun yeni olsun, dile girdikten sonra fazla değişikliğe uğramadan kullanılan yabancı kelimeler (dahîl), bazı değişikliklere uğrayarak Arapçalaşan kelimeler (muarreb), belli bir dönemden sonra başka dillerden alınan veya türetme yoluyla dile kazandırılan yeni kelimeler (müvelled) Arapça’da galat olarak değerlendirilmez. Bu tür kelimelere dair bazı kitaplar da yazılmıştır. Abdullah b. Abbas’ın (ö. 68/687-88), Kur’ân-ı Kerîm’deki garîb (nâdir) kelimelerin hangi lehçelere ait olduğunu belirtmek üzere kaleme aldığı Ġarîbü’l-Ḳurʾân adlı eseri bunların ilki kabul edilir. Farsça’daki galat anlayışı ise Türkçe’dekine benzer.

Galat kelimesi bir dil bilimi ve dil bilgisi terimi olmadığından adlandırmanın bu bilim dallarının sınırları içinde bir yere oturtulması güçtür. Bu açıdan mesele yalnızca Osmanlı aydınlarının bir dikkati olarak ele alınmalıdır. Çünkü galat konusu başlangıçta, bir yabancı dil gibi öğrenilen Arapça ve Farsça ile ilgili dil yanlışlarının, bu iki dilden alınan ve Türkçe’ye mal olan kelimelerin bir meselesi olarak ortaya çıkmıştır. Galatata dair eserlerde, bunların müelliflerinin eğitim yıllarında edindikleri kitâbî bilgilere göre Türkçe’de yanlış kullanılan (fasih olmayan) kelimeleri düzeltme düşüncesinin hâkim olduğu görülür. Yabancı kökenli kelimelerin geldikleri dillere göre doğru okunup yazılması esas alınırsa Arapça ve Farsça’dan başka Çince, Moğolca, Sanskritçe, Latince ve Grekçe bilinmeden Türkçe’nin doğru kullanılamayacağı sonucuna varılır ki bunun çok yanlış bir yaklaşım olduğu açıktır. Öte yandan galat sözlükleri bazı kelime ve deyimlerin asıllarını aydınlatmada faydalı olduğu gibi, yanlış biçimleriyle yerleşen kelimelerin çok defa asıl biçimlerinin unutularak benimsendiğini ve dilin yapısına uygun şekilde kullanıldığını göstermesi açısından da önemlidir.

Galat sayılan kelime ve şekilleri beş ana başlık altında toplamak mümkündür. 1. Birleşik şekiller. a) Tamlamalar: Birinci unsuru Türkçe olan Farsça tamlamalar (ağa-yı tabur, atlu-yı mahsûs, binbaşı-i mûmâileyh); iki unsuru da Batı kaynaklı olup Farsça kurala göre yapılan tamlamalar (coğrafya-yı politikî); yalnız bir unsuru Batı kaynaklı olan Farsça tamlamalar (banka-i Osmânî, coğrafya-yı tabîî, efendi-i mûmâileyh); Farsça kurala göre yapılan tamlamalarda kelimelerin Arapça’da olduğu gibi dişilleştirilmesi (dergâh-ı ilâhiyye, emîrnâme-i âliye, kasîde-i bahâriyye); her iki unsuru da Arapça olup Farsça kurala göre yapılan tamlamalar (iştiyâk-ı kalbiyye); Arapça kelimelerin Farsça edatlarla birleştirilmesi (ahvâl-i nâ-makbûle, şahs-ı nâ-mevcûd); Farsça kelimelerin Arapça harf-i ta‘rifle birleştirilmesi (bi’l-fürûht, li-ecli’l-fürûht, serîu’l-hâme, tahte’z-zemîn); Arapça kelimelerin tamlamalarda erillik dişillik ve tekillik çoğulluk bakımından birbirine uymaması (dünyâ-yı denî < dünyâ-yı deniyye; kāide-i evvel < kāide-i ûlâ, kāide-i evveliyye; ulemâ-yı âmil < ulemâ-yı âmilîn).

b) Tamlama dışındaki kelimelerde görülen yanlışlıklar da şöyle sıralanabilir: Arapça olmayan kelimelere ca‘lî masdar ekinin (-iyyet) getirilmesi (elastikiyyet, elektrikiyyet, germiyyet, variyyet); sıfat derecelendirmelerinde ayrıca Türkçe unsurların kullanılması (daha âlâ, daha efdal, en akdem, en elzem); Farsça olmayan kelimelerin Farsça kurala göre çoğul yapılması (babagân, dedegân); masdar olan kelimelere tekrar masdariyet ekinin getirilmesi (İslâmiyyet, istiklâliyyet, ünsiyyet, za‘fiyyet); Arapça olmayan kelimelerin Arapça kurala göre çoğul yapılması (gidişât, zerzevât); Farsça asıllı kelimelere tenvin ekinin (-an, -en) getirilmesi (cânen, peşînen); bazı kelimelerin yanlış olarak ikiz ünsüzle (şedde) kullanılması (tehniyye [< tehniye], terbiyye, tezkiyye); Arapça olmayan kelimelere dişilik ekinin getirilmesi (mâhiye, nâzike).

2. Yanlış olduğu halde herkes tarafından benimsenip kullanılan kelimeler (galat-ı meşhûr). Bu kelimelerin başlıcaları şunlardır: Tekil gibi kullanılan çoğul kelimeler (ahbâb < habîb, eşyâ < şey, evlâd < veled, fukarâ < fakîr, kibâr < kebîr, tüccâr < tâcir); kadınlara has olup dişillik belirtisi olan “-t” ile ikinci defa dişil hale getirilen sıfatlar (bâkire < bâkir < bikr, hâize < hâiz, hâmile < hâmil, seyyibe < seyyib); Farsça “be” edatı ile birlikte kullanılan Türkçe kelimeler (ay-be-ay, diz-be-diz, gün-be-gün); aynı fonksiyonda Farsça ve Türkçe iki yapım ekinin getirildiği kelimeler (çay + dan + lık, iğne + den + lik); Arapça bir kelimeye Türkçe isimden isim yapan ekin getirilmesi (tekāüdlük); Arapça’da çoğul olduğu halde sonuna çoğul eki getirilen kelimeler (Arapça ek ile: düyûnât, havâdisât, levâzımât; Türkçe ek ile: ahâlîler, eşyâlar, talebeler); Arapça’dan Türkçe’ye geçerken ünlü değişikliğine uğrayan kelimeler (ayâl < iyâl, ayân < iyân, ayâr < iyâr, buhûr < bahûr, kandil < kındîl, mendil < mindîl); Farsça’dan Türkçe’ye geçerken ünlü değişikliğine uğrayan kelimeler (ahır < âhûr, nâzik < nâzük, peşin < pîşîn); Farsça’dan Türkçe’ye geçerken ünsüzleri değişen kelimeler (bahçe < bâğçe, çilingir < cilânger, çoban < şûbân); Arapça, Farsça ve Batı kaynaklı kelimelerde başta ünsüz düşmesi (afakan < hafakan, akîk < hakîk, ark < hark, arş < marş); Arapça kelimelerde “ayn”ın “h” olması (tâlih < tâli‘); Batı kaynaklı kelimelerde başta ünlü türemesi (abluka < bloqué, iskele < scala, istasyon < station, İşkodra < Skodra, Üsküdar < Scutari); iki kelimenin birleşmesi sonucunda ses değişikliğine uğrayan kelimeler (beleş < bilâ şey, beygir < bâr-gîr, cömerd < civân-merd, çapraz < çep ü râst, çerçeve < çâr-çûbe, çeyrek < çehâr-yek, kezzâb < tîz-âb).

3. Asıl biçimlerini göstermek üzere kaydedilen özel isimler (Barbaros < Baba Oruç, Bâyezîd < Ebâ Yezîd, Eflâtun < Platon; Cibâli < Cebe Ali, İzmir < Smirna, İznik < Nicea, Kadıköyü < Calcadeon).

4. Ünlü değişikliğine bağlı olarak veya söyleyiş yakınlığı dolayısıyla yanlış kullanılan kelimeler. Bunlar şöyle gruplandırılabilir: a) Yazım değişikliğine uğrayanlar (gıẕâ < gıdâ). b) Yanlışlıkla birbirinin yerine kullanılanlar (beşâret “güzel yüz” ∼ büşâret “güzel söz”; cenân “yürek” ∼ cinân “cennetler”; cenâze “ölü” ∼ cinâze “tabut”). c) Yazımları aynı, söyleyişleri ve anlamları farklı olan kelimeler (me’mûreyn “iki memur” ∼ me’mûrîn “memurlar”; mebrez “mübâreze yeri” ∼ mübrez “ibraz olunmuş” ∼ mübriz “ibraz eden”). d) Söyleyiş yakınlığı dolayısıyla yanlış kullanılan kelimeler (Farsça nümâ “gösteren” ∼ Arapça nemâ “artmak”).

5. Arapça, Farsça ve Batı kaynaklı kelimelerde ortaya çıkan anlam daralmaları, genişlemeleri ve değişmeleri. İnâyet Arapça’da “istemek, zahmet çekmek, iyilik ve ihsan” anlamlarında iken Türkçe’de yalnız “ihsan”; izn Arapça’da “bilmek, bildirmek, ruhsat vermek” mânalarına gelirken Türkçe’de yalnız “ruhsat vermek”; adres Fransızca’da “kabiliyet, maharet, bulunulan yer” anlamlarına gelirken Türkçe’de yalnız “bulunulan yer” (anlam daralması); baraka İspanyolca’da sadece “balıkçı kulübesi” anlamında iken Türkçe’de genel olarak “kulübe”; müsâade Arapça’da yalnız “yardım” mânasına gelirken Türkçe’de “yardım, izin ve ruhsat vermek” (anlam genişlemesi); çamaşır Farsça’da “giyecek şeyleri yıkayan” demek iken Türkçe’de “yıkanan giyecek”; mekteb kelimesi, Arapça’da asıl anlamı “yazıhane” iken Türkçe’de “okul” (anlam değişmesi) mânasında kullanılmaktadır. Bunun yanında Batı dillerinden ve özellikle Fransızca’dan yapılan çevirilerdeki tercüme hataları da galat olarak nitelendirilmiştir.

Türkçe’de galatlar hakkında kaleme alınan başlıca eserler şunlardır: 1. İbn Kemal, et-Tenbîh ʿalâ ġalaṭi’l-ḫâmil (câhil) ve’n-nebîh. Ġalaṭâtü’l-ʿavâm olarak tanınan eser, Türkçe’de yanlış kullanılan Arapça kelime ve ibareleri ele alan ilk çalışmadır (yazma nüshaları için bk. Atsız, “Kemalpaşa-oğlu’nun Eserleri”, , sy. 7 [1972], s. 129-130). Kitap Tercüme-i Galatâtü’l-avâm adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (İstanbul 1289, 1311). 2. Ebüssuûd Efendi, Saḳaṭâtü’l-ʿavâm. Bir iki varaklık bu liste (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3597, vr. 74a-74b; nr. 3612, vr. 124b-125a; Reşid Efendi, nr. 1053, vr. 42a-43b; İÜ Ktp., AY, nr. 1496, vr. 140b-142a), Mustafa Şevket Şehrî tarafından şerhedilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1318). Müellif billûr < büllür, hitâbet < hatâbet, ıyş < ayş, kandil < kındîl, maksad < maksıd, masraf < masrif, tercüme < terceme vb. kelimeleri ele alarak Türkçe’de kullanılan ilk şekillerin yanlış, ikincilerin doğru olduğunu söylerken Türkçe’yi değil fesahatçilik gayretiyle Arapça’yı savunmuştur. 3. Mehmed Hafîd, ed-Dürerü’l-müntehabâtü’l-mensûre fî ıslâhi’l-galatâti’l-meşhûre. 1065 dolayında kelimeyi ihtiva eden eser basılmış ilk derli toplu galat sözlüğüdür (İstanbul 1221; bk. HAFÎD EFENDİ). 4. Sırrı Paşa, Galatât (2. bs., İstanbul 1301; 3. bs., İstanbul 1305). Yazar, Kastamonu valisi iken İbn Kemal’in yukarıda tanıtılan risâlesini esas alarak bu kitabını meydana getirmiştir. Türkçe’de yanlış kullanıldığı ileri sürülen 103 Arapça kelimenin incelendiği eser üç bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde galat olmakla birlikte kullanılması uygun görülen kelimeler, ikinci bölümde söz ustaları tarafından uygun görülmediği halde yaygın olarak kullanılan kelimeler, üçüncü bölümde ise kullanılması kesinlikle uygun olmayan kelimeler ele alınmıştır. 5. Kazasker Mustafa İzzet, Tashîhu’l-galatât ve’l-muharrefât fi’l-esmâi ve’l-lugāt (İstanbul 1302). 528 kelimenin ele alındığı eser, dile tamamen yerleşen ve kullanılmasında bir sakınca bulunmayan, dile büsbütün yerleşmediği halde kullanılması karışıklığa yol açmayan ve dolayısıyla kullanımında yine sakınca bulunmayan kelimeler olmak üzere iki bölüme ayrılmıştır. Yazar konuya doğru bir yaklaşımda bulunarak yanlış biçimde söylenip yazılan pek çok kelimenin doğrusundan daha güzel olduğunu belirtir. 6. Mehmed Hâlid, Tedkîk-i Galatât-ı Tercüme (İstanbul 1306). Eserde, Fransızca’dan yapılan çevirilerde yanlış tercüme edilen kelimeler alfabetik olarak sıralanmıştır. 7. Kemalpaşazâde (Mehmed) Said, Galatât-ı Tercüme. 1306-1324 (1889-1906) yılları arasında İstanbul’da yayımlanan ve on sekiz “defter”den meydana gelen bu eserde de müellif, Fransızca’dan yapılan çevirilerde rastladığı tercüme yanlışlarını alfabe sırasına göre ele alıp incelemiştir. 8. Fâik Reşad, Ta‘lîm-i Kitâbet, Zeyl 1: İmlâ ve Galatât (İstanbul 1308 [2. bs. Rehber-i İmlâ, İstanbul 1309]). 9. Fâik Reşad, Ta‘lîm-i Kitâbet, Rehber-i Esmâ-i Türkiyye (İstanbul 1308, Ali Nazîmâ ile birlikte). 10. Ahmed Ziyâeddin, Mecmûam (İstanbul 1319). Bu kitapta 598 yanlış kelime alfabe sırasına göre incelenmiştir. 11. Mustafa Rüşdü, Tehzîbü’l-kelâm fî lisâni’l-havâssı ve’l-avâm ve izhâbü’l-evhâm min ezhâni’l-enâm (İstanbul 1313). Yalnız “elif” harfini ihtiva eden bu eserde Arapça ve Farsça kelimelerin yanı sıra Batı dillerinden, özellikle de Fransızca’dan Türkçe’ye geçen 224 kelime alfabe sırası gözetilmeden ele alınmıştır. Cümlelerdeki ifade bozuklukları üzerinde de duran yazar faydalandığı yirmi eserin adını vermiştir. 12. Ali Seydi, Defter-i Galatât (İstanbul 1324). Türkçe’de kullanılan 1500 kadar galat kelimenin aslı ile 700 kadar yakın anlamlı ve eş anlamlı kelimenin arasındaki farkları ve kullanıldıkları yerleri gösteren bir sözlüktür. 13. Ali Himmet (Berki), Fâzılın Galatat Defferi (Samsun 1338). Müellif, oğlu Fâzıl’a ithaf ettiği eserde Arapça ve Farsça galat kelimeleri iki ayrı bölümde ele almıştır. 14. Filiz Tekin Hâlid, Yeni Galatat (İstanbul 1926). Eserde doksan kelime incelenmiştir. 15. Faruk K. Timurtaş, Türkçemiz ve Uydurmacılık (İstanbul 1977). Yarısından çoğunda popüler mahiyette dil konularının tartışıldığı eserde, Türkçeleşmiş kelimelerin hâfızalardan silinmesiyle oluşan ve Osmanlı Türkçesi’ne karşılık ortaya çıkarılan uydurma dilin yanlışlığı üzerinde durulur. “Dil yanlışları” adı altında telaffuz, kelime ve cümle hataları da örneklerle gösterilir. Eser, konuların dil bilgisi çerçevesinde ele alındığı, mekanik yanlışları sergileyen bir çalışmadır. 16. Faruk K. Timurtaş, Uydurma Olan ve Olmayan Yeni Kelimeler Sözlüğü (İstanbul 1979). Kısa bir girişten sonra eserde yanlış olduğu ileri sürülen altmış iki yeni kelime incelenmiş ve ardından “Sözlük” başlığı altında bir liste verilmiştir. 17. Ömer Asım Aksoy, Dil Yanlışları (900 Sözün Eleştirisi) (Ankara 1980). Eser “Türkçe Yanlışları” ve “Osmanlıca Yanlışları” başlıklı iki bölüme ayrılmıştır (a.e. [1170 Sözün Eleştirisi], Ankara 1985, 2. bs.; a.e. [1300 Sözün Eleştirisi], Ankara 1990, 3. bs.). Osman Nuri Ergin’in eserleri arasında zikrettiği Osmanlıca’da Yanlış Kelimeler ve İbareler Sözlüğü adlı kitap henüz yayımlanmamıştır.

Lehce-i Osmânî (Ahmed Vefik Paşa), Lugat-ı Nâcî (Muallim Nâci), Kāmûs-ı Osmânî (Mehmed Salâhî), Türk Lugatı (Hüseyin Kâzım Kadri) gibi belli başlı sözlüklerde kelimelerin galat olup olmadığına pek temas edilmemiştir. Yalnız Şemseddin Sâmi Kāmûs-ı Türkî’de kelimeleri bu açıdan değerlendirmeye tâbi tutarak yaklaşık 500’ünün galat olduğunu, bunlardan 200’ü aşkın kelimenin kullanılmasının asla doğru olmadığını, 300 kelimenin de kullanılmamasının daha uygun olacağını söyler. Türk sözlükçülüğünde bir merhale teşkil eden bu eserin yazarı fesahati ön planda tutarak galat konusunda çok duyarlı davranmış, “Asla mesmû‘ değildir”; “Kullanılmaması elbette hayırlıdır”; “Arabî olmayıp galat bir lugattır”; “Arabî’de asla bu mânaya gelmez”; “Galat-ı fâhiş olup kullanılması büyük cehalettir” gibi ifadelerle yanlışların önüne geçmek istemiştir. Ancak Şemseddin Sâmi’nin bütün ihtarlarına rağmen onun yanlış dedikleri arasında bulunan ahşap, davetiye, elbette, idrar, imha, muaf, muntazam, müessese, nezaket, sefil, sükûnet, şafak, tamirat, tereke, tesadüf gibi birçok kelime kullanılmaya devam edilmiştir. Zira, “Galat-ı meşhûr lugat-i fasîhten evlâdır.” Dil bunları doğru kabul ettiğine göre yanlışlığı sözlükçülerin galata bakış açısında aramak gerekir.


BİBLİYOGRAFYA

, tür.yer.

Doğan Aksan, “Kelimelerin Ölümü Olayı ve Türk Yazı Dillerindeki Örneklerinde Arapça ve Farsça Unsurların Etkisi Üzerinde Notlar”, Necati Lugal Armağanı, Ankara 1968, s. 97-108.

a.mlf., Tartışılan Sözcükler ve Özleştirme Sorunu, Ankara 1976.

Ferit Aydın, Tercüme Sanatının Gerçekleri, İstanbul [1984], s. 71-103.

Zuhal Kültüral, Galatât Sözlükleri (yüksek lisans tezi, 1989), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Kúnos Ignàcz, “Török nyelvhibak”, Neylvészeti Tanulmànyok, I/1, Kolozsvár 1905, s. 53-62.

Recep Toparlı, “Türkçe’de Galatlar”, , sy. 34 (1985), s. 159-174.

Ali Özçelebi, “Kimi Sözcüklerin Dilimize Özgü Kullanımı Üstüne”, , sy. 1, Erzurum 1986, s. 127-131.

Kemal Yavuz, “Galat, Galatat ve Muînî’nin Dildeki Tasarrufları”, , sy. 60 (1989), s. 127-148.

Mustafa Uzun, “Ali Seydi Bey”, , II, 444.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 13. cildinde, 300-303 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER