https://islamansiklopedisi.org.tr/hakani-i-sirvani
520’de (1126) Gence’de doğdu. Bir şiirinde, babasının İranlı ünlü şair Senâî’nin yerini tutacağını düşünerek kendisine Bedîl adını verdiğini kaydederse de adı bütün tezkirelerde İbrâhim olarak geçer. Necîbüddin Ali adında dülger bir babanın ve sonradan müslüman olmuş bir annenin oğludur. Orta halli bir ailenin çocuğu olan Hâkānî amcası Kâfiyüddin Ömer b. Osman tarafından himaye edildi. Amcası ona Arapça öğretti ve Arap edebiyatının tanınmış eserlerini okuttu. Eserlerinin muhtevasından dönemindeki geçerli ilimleri bildiği anlaşılan Hâkānî, öğrenimini sürdürdüğü yıllarda Hakāikī mahlası ile gazel ve na‘tlar yazmaya başladı. Hz. Peygamber’in şairi Hassân b. Sâbit’e benzetilerek kendisine amcası tarafından Hassânü’l-Acem unvanı verildi. Dönemin tanınmış şairlerinden Ebü’l-Alâ-yi Gencevî (Şirvânî) onu öğrencileri arasına aldı ve kızıyla evlendirdi. Bu olay, daha önce Ebü’l-Alâ’nın kızıyla evlenmek isteyen şair Felekî-yi Şirvânî ile arasının açılmasına sebep oldu. Bu arada Şirvanşahlar’dan Ebü’l-Muzaffer Hâkān-ı Ekber, Hâkānî’ye “melikü’ş-şuarâ” ve “nedîmü’ş-şuarâ” unvanlarını tevcih ettiği gibi Hâkānî mahlasını kullanmasına da izin verdi. Bir süre sonra kayınpederiyle arası açıldı. Ebü’l-Alâ damadını mürtedlikle, Hâkānî de onu Haşhaşîler’den olmakla suçladı. Sünnî bir çevrede bu suçlamalara muhatap olmanın etkisi büyüktü. Kayınpederini bu şekilde suçladığı için tenkit edilen Hâkānî, muhtemelen bu tenkit ve dedikodular sebebiyle başka hükümdarların saraylarına intisap yollarını aradı. Esasen Şirvanşahlar sarayında umduğunu bulamadığından ailesini geçindiremeyecek duruma düşmüş ve babasından yardım istemek zorunda kalmıştı.
Geçimini sağlamak amacıyla kendilerine kasideler takdim edecek yeni muhit arayan Hâkānî, ilk olarak Halhal ve Azerbaycan Hükümdarı Abdurrahman b. Togayürek’in oğlu Rükneddin Muhammed için bir kaside yazdıysa da umduğunu bulamadı. Hârizmşahlar’dan Atsız b. Muhammed’e yazdığı kaside Atsız’ın münşîsi Reşîdüddin Vatvât tarafından beğenildi ve durum Hâkānî’ye bildirildi. Vatvât vasıtasıyla Hârizmşah’ın kendisine bir görev vermesini bekleyen Hâkānî umduğunu elde edemeyince Vatvât’a bir hicviye yazdı. Ancak daha sonra bu hicviyeden ötürü pişmanlık duyup Vatvât ile arasını düzeltmeye çalıştı. Bu sırada amcası Kâfiyüddin Ömer’in ölümü (545/1150) ve etrafındakilerin kötü davranışları onu dünyadan ve insanlardan soğuttu. Toplumdan uzaklaşmayı ve inzivaya çekilmeyi çok istediği halde ömrünün sonuna kadar bunu gerçekleştiremedi.
Hâkānî, Selçuklu Sultanı Sencer’le ilişki kurmak amacıyla Rey’e gitti. Ancak orada iken Oğuzlar’ın Sencer’i esir ettiğini öğrenince Şirvan’a döndü. İlk kasidesini yazdığı Hâkān-ı Ekber Menûçihr’e iki kaside takdim ettiyse de kabul görmedi. Bunun üzerine 551-552’de (1156-1157) hacca gitmek için Şirvan’dan ayrıldı. Hac dönüşü bir süre İsfahan ve Bağdat’ta kaldı. İsfahan’da Mücîrüddîn-i Beylekānî’nin bu şehri hicveden ve kendisine atfedilen şiirine yazdığı bir kaside ile karşılık verdi. Ülkesine döndüğünde kayınpederi ve diğer kimseler tarafından sıkıştırıldığı için Mekke’de tanıştığı Derbend Emîri Seyfeddin Arslan’ın yanına gitti ve ona kasideler yazdı. Mekke’ye kadar uzanan bu seyahatinde Tuḥfetü’l-ʿIrâḳeyn adlı seyahatnâmesini kaleme aldı. Kayınpederi Ebü’l-Alâ-yi Şirvânî 554’te (1159) ölünce Hâkānî’ye Şirvanşahlar sarayının yolu açıldı ve kendisine yıllık 30.000 dirhem maaş bağlandı. Ancak bu mutluluk Hâkān-ı Ekber Menûçihr’in vefatına (565/1170) kadar sürdü. Yerine geçen oğlu Âhistân Hâkānî’ye babası gibi iyi davranmadı. Kendisi için yazdığı birçok kasideye rağmen maaşını kestiği gibi elinden iktâ beratını da aldı. Bir süre sonra muhtemelen kendisini çekemeyenlerin iftiraları üzerine yedi ay zincire vurularak hapsedildi. Hâkānî, o sırada Şirvan’a gelen Bizans prenslerinden Andronikos Komnenos’a kendisine şefaatte bulunması için iki kaside yazdı. Prensin aracılığı sayesinde 569’da (1173-74) serbest bırakılan Hâkānî Şirvan’dan ayrılıp hacca gitmek istediyse de hükümdar izin vermedi. Hükümdarın kız kardeşine yazdığı bir kaside ile annesinin tavassutu sayesinde ertesi yıl hacca gitmesine izin verildi. Hacca giderken uğradığı Medâin’de Sâsânîler döneminin muhteşem harabelerini gördü ve bu harabeleri anlatan kasidesini yazdı. Bir yandan ailesini, diğer yandan dönüşünde Âhistân’ın kendisine nasıl davranacağını düşündüğünden hacda rahat değildi. O sırada Âhistân’ın hacda bulunan kız kardeşinden kendisi için şefaatte bulunmasını istedi. Ancak olumlu bir sonuç alamadığı için ülkesine dönmeyip bir süre Bağdat’ta kaldı. Daha sonra Âhistân’dan aldığı bir mektup üzerine Şirvan’a gitti. Hükümdardan kendisine divanda bir görev verilmesini istedi ve muhtemelen bu isteği yerine getirildi. 570’te (1175) yirmi yaşındaki oğlu öldü. Kısa bir müddet sonra da şeyhi ve üstadı Umdetüddin Muhammed b. Es‘ad et-Tûsî’nin vefat haberini alması ile üzüntüsü bir kat daha arttı. Hayattan usanmış bir durumda Gence’ye gitti ve orada Nizâmî-i Gencevî ile tanıştı. Âhistân’ın Şirvan’da kalmasını istemesine rağmen Hâkānî Horasan’a gitmeyi düşünüyordu. Bu sırada Hârizmşah’ın şairi Reşîdüddin Vatvât’ın ölümü onun Hârizm sarayına gitme arzusunu kamçıladı. Ancak Hârizmşah’a yazdığı kasideden bir sonuç alamayınca Tebriz’de kaldı. Âhistân onu Şirvan’a çağırdıysa da kabul etmedi. Karısının vefatı üzerine onun için sekiz mersiye yazdı ve çok geçmeden kendisi de Tebriz’de öldü. Sürhâb adı verilen yerde bulunan Makberetüşşuarâ’da defnedildi.
Hâkānî İran edebiyatının en büyük şairi kabul edilir. Keskin zekâsı ve geniş hayal gücü sayesinde şiire yenilikler getiren Hâkānî, şiirlerini yüksek insanî duyguların yanı sıra döneminin ilmî verilerine yaptığı telmihlerle de süsler. Eşya ve olaylar arasındaki ilişkileri en güzel teşbih ve istiarelerle dile getirir. Şiirlerinde geniş ölçüde yer verdiği İslâmî unsurlara annesinden öğrendiği Hıristiyanlık’la ilgili unsurları da katar. Ancak bütün bunları zorlanmadan yapar. Özellikle mersiyelerindeki duyguları daha samimi ve içtendir. Senâî’nin yerini tutan bir şair olduğunu söylemiş olmasına rağmen o ayarda bir sûfî sayılmaz. Hâkānî, hikmetli sözlerinde Senâî’yi andırmakla birlikte diğer konularda daha ziyade Unsurî’ye benzer.
İran şiirine şekil bakımından yenilikler getiren Hâkānî, şiirlerinde genellikle kısa vezinler kullanmış, kasidelerle kaside niteliği verdiği terkibibendlerdeki matla‘ yenileme sistemini getirmiş, beyit sayısı bakımından da kasideyi zenginleştirmiştir. Ayrıca tasrî‘ ve redife meraklı olduğu için çok uzun şiirlerde mâna ve şekil bakımından zaman zaman uyum bozulursa da kasidenin sonuna gelindiğinde şairin bütün maharetini ortaya koyarak sanatının zirvesine yükseldiği görülür.
Kendisi daha hayatta iken şiirleri İslâm dünyasında büyük bir ün kazanan şairin bu etki ve şöhreti yüzyıllar boyunca süregelmiştir. Nitekim Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin birçok gazelinde onun etkisi görüldüğü gibi “Bahrü’l-ebrâr” adlı kasidesine Hint, İran ve Türk şairleri tarafından nazîreler yazılmıştır. Fuzûlî’nin Enîsü’l-ḳalb adlı mesnevisi de “Bahrü’l-ebrâr”a yazılmış bir nazîredir.
Hâkānî, kendisinin şiirde olduğu kadar nesirde de iyi bir sanatkâr olduğunu söyler. Şiir alanındaki başarısı günümüze kadar gelen bol miktardaki malzemeden anlaşılmaktadır, ancak bilinen mensur eserleri bu konuda yeterli bir fikir vermez. Sayıları altmışı bulan mektuplarını ihtiva eden münşeât mecmuası ile Tuḥfetü’l-ʿIrâḳeyn adlı eserinin önsözünün dışında mensur bir eseri günümüze kadar gelmemiştir.
Eserleri. 1. Tuḥfetü’l-ʿIrâḳeyn. Fars edebiyatında ilk manzum seyahatnâmedir. Hâkānî Irâk-ı Acem ve Irâk-ı Arab, Mekke ve Şam gezisini anlattığı bu eseri 552’de (1157) Musul Emîri Cemâleddin Ebû Ca‘fer Muhammed b. Ali İsfahânî adına Bağdat’ta yazmaya başlamış ve kırk gün içinde tamamlamıştır. Tuḥfetü’l-ʿIrâḳeyn Şeyh Abdüsselâm, Gulâm Muhammed, Abdülganî ve Seyyid İsmâil Ebcedî tarafından şerhedilmiştir (nüshaları için bk. Storey, V/2, s. 393-397). Çeşitli baskıları yapılan eser (Ekberâbâd 1855; Lahor 1867; Kanpûr 1284; Leknev 1294) son olarak Yahyâ Karîb tarafından yayımlanmıştır (Tahran 1333 hş.).
2. Dîvân. Kaside, terkibibend, kıta, gazel ve rubâîlerden oluşan eser 17.500 beyit ihtiva eder. Döneminin hemen bütün ilimlerine vâkıf olan Hâkānî, şiirlerinde duygularıyla bilgilerini büyük bir ustalıkla bağdaştırdığından şiirlerinin anlaşılması bir ölçüde bu ilimler hakkında yeteri derecede bilgi sahibi olmaya bağlıdır. Divanın ilk baskısı Leknev’de yapılmış (1294, 1309), bunu Ali Abdürresûlî’nin (Tahran 1316 hş.), M. Abbâsî’nin (Tahran 1336 hş.) ve Ziyâeddin Seccâdî’nin (Tahran 1338 hş.) neşirleri takip etmiştir. Seccâdî ayrıca divanın bir bölümünü de yayımlamıştır (Tahran 1351 hş.). Divanın Rusça tercümesiyle beraber neşri gerçekleştirilmiş (Petersburg 1875), ayrıca bazı seçilmiş şiirlerin Rusça tercümesi de yayımlanmıştır (Moscow 1980, 1986; Bakü 1981). Hâkānî’nin şiirlerine çeşitli şerhler yazılmıştır. Muhammed b. Dâvûd b. Muhammed el-Alevî eş-Şâdîâbâdî’nin Sultan Nâsirüddin Halacî’ye sunduğu Şerḥ-i Dîvân-ı Ḫâḳānî’si, Abdülvehhâb b. Muhammed el-Hüseynî el-Me’mûrî’nin Şerḥ-i Müşkilât-ı Dîvân-ı Ḫâḳānî’si (Muḥabbetnâme), Kabûl Muhammed’in Feraḥefzâ’sı, Rızâ Kulı Han Hidâyet’in Miftâḥu’l-künûz fî şerḥi eşʿârı Ḫâḳānî’si ve müellifi belli olmayan birçok şerh bunlar arasındadır (şerhlerin nüshaları için bk. Storey, V/2, s. 391-393). Divandan yapılan seçmeler içinde Muhammed Hasan Dihlevî’nin İntiḫâb-i Külliyyât-ı Ḫâḳānî (Leknev 1925), Seyyid Abdülvâsi-i Ca‘ferî’nin Ḳaṣâʾid-i Ḫâḳānî (Allahâbâd 1926) ve Seyfî’nin İntiḫâb-ı Ḳaṣâʾid-i Ḫâḳānî (Urduca notlarla birlikte, Leknev 1931) adlı eserlerini anmak gerekir. Meşhur olaylar veya yerler hakkında yazılmış bazı kasideler de çevirileriyle birlikte ayrıca basılmıştır. Şairin Bizans Prensi Andronikos Kommenos için yazdığı kaside Khanikov tarafından Fransızca tercümesiyle birlikte yayımlanmış (JA, VI, [1865] s. 303), Vladimir Federovich Minorsky “Khākānī and Andronicus Comnenus” adlı makalesinde kasideyi İngilizce’ye çevirmiştir (BSOAS, XI/3, s. 659-663); bu makale Abdülhüseyin Zerrînkûb tarafından Farsça’ya tercüme edilmiştir (Ferheng-i Îrân-zemîn, Tahran 1332 hş. [1953], I/2, s. 111-173). Hüseyin Dâniş, Medâin harabeleriyle ilgili kasidesini Taʿlîm-i Lisân-i Fârsî adlı kitabının içinde Türkçe tercümesiyle birlikte yayımlamış (İstanbul 1331, s. 163-176), Jerome W. Clinton’un “The Madāen Qasida of Xaqānī Shajewāni” adlı makalesinde bu kasidenin transkripsiyonlu metniyle İngilizce çevirisi verilmiştir (Edebiyât, I/2, Philadelphia 1976, s. 153-170).
Hâkānî’nin mektupları Ziyâeddin Seccâdî tarafından Mecmûʿa-i Nâmehâ-yı Efḍalüddîn Ḫâḳānî-yi Şirvânî (Tahran 1346 hş.) ve Muhammed Revşen tarafından Münşeʾât-ı Ḫâḳānî (Tahran 1362 hş.) adıyla yayımlanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Avfî, Lübâb, I, 221-224.
Ali Şîr Nevâî, Teẕkire-i Mecâlisü’n-nefâʾis (trc. Muhammed Fahrî-yi Herâtî – Hakîm Şah el-Kazvînî, nşr. Ali Asgar Hikmet), Tahran 1363 hş., s. 331-333.
Devletşah, Teẕkire (nşr. Muhammed-i Abbâsî), Tahran 1337 hş., s. 88-94; a.e. (trc. Necati Lugal), İstanbul 1977, s. 120-125.
Emîn-i Ahmed-i Râzî, Heft İḳlîm (nşr. Cevâd-ı Fâzıl), Tahran, ts. (Kitâbfurûşî-yi Ali Ekber İlmî), III, 269-287.
Lutf Ali Beg, Âteşkede-i Âẕer (nşr. Ca‘fer-i Şehîdî), Tahran 1337 hş., s. 27, 36, 52.
Hidâyet, Riyâżü’l-ʿârifîn, s. 317 vd.
Browne, LHP, II, 391-400.
Bedîüzzaman Fürûzanfer, Süḫan ü Süḫanverân, Tahran 1312 hş., II, 300-352.
Hüseyn-i Âmûzgâr, Muḳaddime-i Tuḥfetü’l-ḫavâṭır ve ẕübdetü’n-nevâdir-i Ḫâḳānî, Tahran 1333.
A. Bausani – A. Pagliaro, Storia della letteratura persiana, Milano 1960, s. 398, 405, 633-640.
Safâ, Edebiyyât, II, 776-794.
Nefîsî, Târîḫ-i Naẓm u Nes̱r, I, 103 vd.
Rypka, HIL, s. 202-209.
a.mlf., “Hāqānīs Madā’in Qaṣide rhetorisch beleuchtet”, Ar.O, XXVII (1959), s. 199-205.
M. Ali Terbiyet, “Mes̱nevî ve Mes̱nevî-gûyân-ı Îrân”, Maḳālât-ı Terbiyet, Tahran 1976, s. 257-263.
Storey, Persian Literature, V/2, s. 382-399.
N. V. Khanykov, “Mémoire sur Khâcâni poète persan du XIIe siècle”, JA, IV (1864), s. 145 vd.
Hüseyn-i Dâniş, “Ḫâḳānî”, Îrânşehr, III/11, Berlin 1293 hş., s. 11 vd.
Türcânîzâde, “Teʾes̱s̱ürât-ı Ḫâḳānî ez Şuʿarâ-yı Tâzî ve Pârsî”, Neşriyye-i Dânişgede-i Edebiyyât ve ʿUlûm-i İnsânî, X/10, Tebriz 1337, s. 105-120.
Gaffâr-i Kendelî, “Vâbestegî-yi Ḫâḳānî bâ Gence”, a.e., XXI/4 (1348), s. 319-344.
a.mlf., “Ḫâḳānî-i Şirvânî ve Ḫânedân-ı Atâbekân-i Âzerbâycân”, a.e., XXV/108 (1352), s. 427-467.
M. Rifakatullah Khan, “Life of Khāqānī”, Indo-Iranica, XII/2, Calcutta 1959, s. 24-44.
Ahmed Ateş, “Hāḳānī’nin Mektupları Dergisi”, TTK Belleten, XXV/98 (1961), s. 239-247.
a.mlf., “Hâkânî”, İA, V/1, s. 85-95.
B. Reinert, “Mesʾele-i Tecdîd-i Maṭlaʿ der Ḳaṣâʾid-i Ḫâḳānî”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, XII/2 (46), Tahran 1343 hş., s. 126-149.
a.mlf., “K̲h̲āḳānī”, EI2 (İng.), IV, 915-916.
Berât-i Zencânî, “Iṣṭılâḥât-ı Ṭıbbî der Âs̱âr-ı Ḫâḳānî-i Şirvânî”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât ve ʿUlûm-i İnsânî-yi Dânişgâh-i Firdevsî, XVII/1, Meşhed 1363 hş., s. 155-190.