https://islamansiklopedisi.org.tr/halka--ibaziler
İbâzıyye mezhebi Kuzey Afrika’ya II. (VIII.) yüzyıl başlarında gelmiş ve kısa sürede önemli bir gelişme kaydetmiştir. Fakat mezhep mensupları 283 (896) yılında Ağlebîler’le, 296’da (908) İsmâilîler’le yaptıkları savaşlarda mağlûp olunca imâmeti kuracak güce ulaşamadıkları için “zuhur devresi” adını verdikleri dönemden “kitman (gizlilik) devresi” denilen döneme geçmişlerdi. IV. (X.) yüzyılda bir ihtilâlle imâmeti kurmak isteyen, ancak başarılı olamayan mezhep ileri gelenleri İbâzîliğin tehlikeye düşmesinden endişe ederek zuhur devrindeki imâmet müessesesinin yerine kāim olacak bir meclis kurma gereğini duydular. “Azzâbî” denilen sâlih ve âlim kişilerden oluşan bu meclisin üyeleri, aralarına şeytanın girmesine fırsat vermemek için boşluk bırakmadan halka şeklinde oturduklarından kurdukları meclise “halka” adı verilmiştir.
Mağrib İbâzîleri arasında halka kelimesini ilk defa Ebû Zekeriyyâ Kitâbü’s-Sîre’sinde, IV. (X.) yüzyıl İbâzî şeyhleri Ebü’l-Kāsım Yezîd b. Mahled ve Ebû Hazer Yağlâ b. Zeltâf hakkında bilgi verirken kullanmıştır. Ebû Zekeriyyâ’ya göre bu iki âlimin kurduğu halkaya Vehbî İbâzîler de devam etmiştir. Çok zengin olan Ebü’l-Kāsım Yezîd halkaya katılanların ihtiyaçlarını karşılamış, fakat öğrenimlerine engel olacağı gerekçesiyle evlenmelerini yasaklamış, bir öğrencinin evlendiğini duymaktansa ölüm haberini almayı tercih edeceğini söylemiştir (Kitâbü’s-Sîre, s. 194). Bir başka İbâzıyye fırkası olan Nükkâriyye’nin lideri Ebû Yezîd en-Nükkârî’nin Ebü’l-Ammâr Abdülhamîd el-A‘mâ ile birlikte seçkin ve nüfuzlu kimselerden oluşan on iki kişilik bir heyet kurduğu bilinmektedir. Ebü’l-Kāsım Yezîd b. Mahled ve Ebû Hazer Yağlâ b. Zeltâf’ın, muhalifleri olan Nükkârîler’in on iki kişilik halkasından etkilenmeleri de mümkündür. Ebû Hazer’in öğrencilerinden Ebû Muhammed Vîslân b. Ya‘kūb da memleketi olan Cerbe’de bir halkanın liderliğini yürütmüştü.
İbâzî kaynaklarına göre dinî ve içtimaî mânadaki halkayı ilk kuran ve esaslarını tesbit eden Ebû Abdullah Muhammed b. Bekir’dir. IV. (X.) yüzyılın son çeyreğinde doğan Ebû Abdullah, Bilâdülcerîd’de Ebû Nûh Saîd b. Zengîl ve Ebû Zekeriyyâ b. Ebû Misver’den öğrenim görmüş, Ebû Nûh’un ölümünün ardından bilgisini arttırmak için Kayrevan’a gitmiş, daha sonra Bilâdülcerîd’e dönerek Takyûs’ta yerleşmişti. Ebû Abdullah, Cerbe’den gelen genç İbâzîler’in isteği üzerine 409 (1018-19) yılında bir halka kurarak teşkilâtlandırmış, halkayı oluşturan üyelere azzâbî, halkanın başındaki kişiye şeyh adı verilmiştir. Şeyh azzâbîlerin içtimaî, idarî ve eğitimle ilgili işlerinden, mallarının muhafazası ve itibarlarının korunmasından sorumlu tutulmuştur. Cemaate yiyecek içecek temin etmek, öğrencilerin eğitimine nezaret eden ve “urefâ” denilen görevlileri tayin etmek de şeyhin vazifeleri arasındadır. Ebû Abdullah’ın oluşturduğu halkanın üyeleri görevlerini yaptıktan sonra vakitlerini ibadete, sâlih amellere, özellikle Kur’an okumaya ve tefsirine ayırırlardı. Geniş ve beyaz elbise giyerler, saçlarını kesinlikle uzatmazlar, başlarına beyaz bir örtü bağlayıp bir ucunu sağ tarafa sarkıtırlardı. Halkaya üye olmak isteyen bir kimsenin ilim öğrenmeye kararlı, dünya işlerinden uzak, hâfız, âbid, sâlih ve malını Allah yolunda harcayabilecek vasıflara sahip olması gerekiyordu.
Ebû Abdullah, daha sonra öğrencileriyle İbâzıyye’nin yaygın olduğu yerleri dolaşarak muhtelif halkaların kurulmasını sağladı. Bundan dolayı bazı İbâzî müellifleri Ebû Abdullah Muhammed’i ve öğrencilerini Hz. Îsâ ve havârilerine benzetmişlerdir. Ebû Abdullah’ın son yıllarını geçirdiği Vercelân’da (Vargla) 440’ta (1048-49) ölümünden sonra öğrencilerinden Ebü’l-Hattâb Abdüsselâm Mansûr hocasının başlattığı halkayı devam ettirdi. VI. (XII.) yüzyılın ilk yarısında yaşayan İbâzî âlimi Ebû Zeyd Abdurrahman b. Ma‘lâ, bu organizasyonu geliştirerek Vâdîrîg’de Tigurt Camii’ndeki halkayı kurdu. Ebû Zeyd’den sonra halka kaidelerinin geliştirilmesi ve son şeklini almasında önemli hizmetler ifa eden Ebû Ammâr Abdülkâfî’nin halka kuralları konusunda yazdığı Sîretü Ebî ʿAmmâr ʿAbdilkâfî adlı risâlesi Mizâb İbâzî âlimleri arasında meşhur olup günümüze intikal etmiştir. Bu kurallara göre halka mensubu olan kimse (azzâbî) ailesiyle ilgisini kesmeli, geceleri dağ başlarında ibadet ve dua ile meşgul olmalı, sadece yünlü elbise giymeli, hâfız olmalı ve halka tarafından verilen görevi tereddütsüz kabul edip yerine getirmelidir. Ayrıca ilim öğrenmeli, zayıfın haklarını gözetmeli, bulunduğu beldenin huzurunu korumaya çalışmalıdır. Halkanın şeyhi de zeki, kibar ve mutedil bir kimse olmalıdır. Halka üç kategoriye ayrılmıştır. İlkini sadece şeyh temsil eder. İkinci kategoriyi teşkil eden dört seçkin üye şeyhle birlikte halkanın işlerini yürüten özel bir meclis oluşturur. Bu üyelerden birinin ölümü halinde bir başka azzâbî onun yerine görevlendirilir. Halka üyeleri içinden bir müezzin, okulda çocuklara Kur’an okutmakla görevli üç hoca, cenazeleri yıkamak için beş görevli ve camide cemaate namaz kıldıracak bir imam tayin edilir. Halka üyelerinden ikisi mescide ait mal ve gelirleri düzenleme görevini yürütürken bir üye de azzâbîlerin ve öğrencilerin yiyeceğinin dağıtımından, bir başka üye de caminin temizliğinden sorumludur. Bütün halka mensupları üçüncü kategoriyi temsil eder.
Halka, daha sonraki dönemlerde Vehbî İbâzıyye ile bütünleşerek onun ayrılmaz bir kurumu olmuş, Vâdîrîg gibi bazı bölgelerde halka yerine “azzâbe” kelimesi kullanılmıştır.
Cerbe adasında V. (XI.) yüzyılın ilk yarısında bir şeyhin başkanlığında sadece ilim öğrenen halkaların bulunduğu görülmektedir. Bu müessese Cerbe’nin İspanyollar tarafından işgaline kadar (1511) devam etmiştir. Cerbe’de halka meclislerinin en önemli şeyhi bir Vehbî İbâzî olan fakih Ebü’n-Necât Yûnus b. Saîd idi. Bu devrede Trablus’un kuzeyindeki Cebelinefûse’de de Cerbe ile irtibat halinde bulunan Vehbî İbâzî halkaları bulunmaktaydı.
1882 yılında Fransa’nın Mizâb bölgesini ilhakından sonra da azzâbe şeyhleri Mizâb şehirlerinde ahlâkî otorite olma özelliğini devam ettirmişlerdir. Bugün halkanın bölgedeki gücü Mizâb’ın bazı şehirlerindeki talebelere ve camiye münhasır kalmıştır. Mizâb İbâzî toplumunun kontrolünü elinde bulunduran halka şeyhi bölgede en büyük dinî ve ahlâkî otorite olarak kabul edilir.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ḥlḳ” md.
Ca‘fer Seccâdî, Ferheng-i Luġāt u Iṣṭılâḥât u Taʿbîrât-i ʿİrfânî, Tahran 1370 hş., s. 329.
Serrâc, el-Lümaʿ, s. 238, 267.
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ebû Bekir, Kitâbü’s-Sîre ve aḫbâri’l-eʾimme (nşr. Abdurrahman Eyyûb), Tunus 1405/1985, s. 194.
Dercînî, Ṭabaḳātü’l-meşâʾiḫ bi’l-Maġrib (nşr. İbrâhim Tallây), Beyrut, ts. (Dârü’l-fikri’l-Arabî), I, 3, 14, 17, 95-102, 145, 160, 167-169.
Şemmâhî, Kitâbü’s-Siyer, Kahire 1301, s. 384-390.
Ali Yahyâ Muammer, el-İbâżıyye fî mevkibi’t-târîḫ, Beyrut 1385/1966, s. 421-426.
a.mlf., el-İbâżıyye fi’l-Cezâʾir, Kahire 1399/1979, s. 176-192, 313-316, 546-551.
Ferhât el-Ca‘bîrî, Niẓâmü’l-ʿazzâbe ʿinde’l-İbâżıyyeti’l-Vehbiyye fî Cerbe, Tunus 1975.
Sâlih Bâciyye, el-İbâżıyye bi’l-Cerîd, Tunus 1976, s. 185.
Seyyid Sâdık-ı Gûherîn, Şerḥ-i Iṣṭılâḥât-ı Taṣavvuf, Tahran 1988, IV, 243.
Muhsin Keyânî, Târîḫ-i Ḫânḳāh der Îrân, Tahran 1369 hş., s. 440, 453.
Abdülhay el-Kettânî, et-Terâtîbü’l-idâriyye (Özel), III, 39-42.
Sabri Hizmetli, “İbâdilikte Azzâbe”, AÜİFD, XXIX (1987), s. 285-301.
T. Lewicki, “Ḥalḳa”, EI2 (İng.), III, 95-99.
Dihhudâ, Luġatnâme, XI, 777.