https://islamansiklopedisi.org.tr/himmet-efendi
Bolu’nun Dökmeci mahallesinde doğdu. Doğum yılı Ayvansarâyî’ye göre 1000’dir (1592). Hacı Ali Merdan adlı bir zatın oğludur. 1018 (1609) yılında tahsil için İstanbul’a gitti. Seyyid Yûnus Efendi’nin yanında mülâzım oldu. Medrese tahsilinden sonra 40 akçe ile müderris tayin edildi. Bu yıllarda aslen Halvetî olmakla birlikte Hamzavî kutbu İdrîs-i Muhtefî’ye de mensup olan Bezcizâde Mehmed Muhyiddin Efendi’nin (ö. 1020/1611) halifesi Şeyh Hüseyin Hüsâmeddin Efendi’ye intisap etti. Seyrüsülûkünü tamamlayıp hilâfet aldıktan sonra müderrislikten ayrılarak Bolu’ya döndü. Burada, tarikat silsilesi Akşemseddin’in halifelerinden Hamza Şâmî’ye ulaşan Bayramî-Şemsî şeyhi Bolulu Hacı Ahmed Efendi’ye biat etti. İcâzet alıp İstanbul’a gittiğinde defterdar İbrâhim Efendi’nin Şehremini Yenibahçe’de kendisi için inşa ettirdiği tekkede Bayramî şeyhi sıfatıyla irşad faaliyetine başladı.
Hüseyin Vassâf’ın anlattığına göre Himmet Efendi, İstanbul’da başında Bayramî tacıyla ilk mürşidi Hüsâmeddin Efendi ile karşılaşınca gönlü kırılmasın diye hemen elindeki havluyu dörtgen şeklinde katlayıp tacın üstüne örtmüş, duruma vâkıf olan Hüsâmedin Efendi de, “Oğlum Himmet, tarîk-i Bayramî’de bu senin ictihadın olsun” diyerek onun gönlünü almıştır. Hüseyin Vassâf, Himmet Efendi’nin bu olaydan sonra Bayramiyye’nin Himmetiyye kolunun kurucusu sayıldığını ve Himmetiyye tacındaki dört terkinin havluyu dörtgen şeklinde katlayarak tacın üzerine koymasına işaret olduğunu söyler.
Himmet Efendi tekkesinde irşad faaliyetini sürdürürken 1051 (1641) yılında Kasımpaşa Camii vâizliğine tayin edildi. Yirmi sekiz yıl bu camide vâizlik yaptıktan sonra 1079’da (1669) bu görevi oğlu Şeyh Abdullah Efendi’ye devretti. 1090 (1679) yılında Abdullah Efendi Fatih civarındaki Halil Paşa Camii vâizliğine tayin edilince Kasımpaşa Camii’ndeki görev tekrar Himmet Efendi’ye verildi. Aynı yılın sonlarında kendi isteğiyle Üsküdar’daki Dâvud Paşa Camii vâizliğine nakledildi. Tekkede irşad faaliyetinin yanı sıra vâizlik görevini yaklaşık kırk beş yıl boyunca sürdüren Himmet Efendi 16 Safer 1095’te (3 Şubat 1684) vefat etti. Üsküdar Divitçiler’de Bezcizâde Muhyiddin Efendi’nin türbesine defnedilmiş olan ilk mürşidi Hüsâmeddin Efendi’nin yanında toprağa verildi. Buraya daha sonra inşa edilmiş olan tekke Bezcizâde Muhyiddin Efendi Tekkesi, Salı Tekkesi, Himmetzâde Tekkesi, Himmet Efendi Tekkesi adlarıyla da anılmış ve Himmetiyye tarikatının önemli merkezlerinden biri olmuştur. Himmet Efendi’nin vefatına oğlu Şeyh Abdullah Efendi, “Dedi biri ye’sile nâle-i cângâh edip / Fevtine târîhtir hâtime-i evliyâ”; mensuplarından şair Sıdkı Emetullah Hanım, “Dedim târîh-i fevtin Sıdkī mevlâdan olup mülhem / Bugün Himmet Efendi adni kıldı kendiye me’vâ” beyitlerini tarih düşürmüşlerdir.
Himmet Efendi’nin vefatından sonra yerine oğlu Abdullah Efendi geçmiş ve tekkenin meşihatı, tekke ve zâviyelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar Himmetzâdeler adıyla tanınan bu ailenin tasarrufunda kalmıştır (bk. HİMMET EFENDİ TEKKESİ).
İskilipli Şeyh Muhyiddin Yavsî (ö. 920/1514) tarafından İstanbul’a getirilen Bayramiyye tarikatı Himmet Efendi’den itibaren İstanbul’da Himmetiyye kolu vasıtasıyla temsil edilmiştir. Kaynaklarda Bayramî Tekkesi olarak gösterilen tekkeler (bk. BAYRAMİYYE) aslında Himmetiyye koluna mensuptur (Himmetiyye’nin âdâb ve erkânı için bk. Bayramoğlu, II, 213-216).
Şiirlerinde Himmet, Derviş Himmet, Himmetî mahlaslarını kullanan ve tekke şiirinin dikkati çeken isimlerinden biri olan Himmet Efendi Yûnus Emre’nin etkisinde kalarak aruz ve hece vezniyle şiirler kaleme almış, bazı manzumeleri aralarında Hâfız Post’un da bulunduğu bestekârlar tarafından bestelenmiştir. “Vakt-i seherde / Açılır perde / Düştügüm yerde / Derman sendedir” ve, “Bâd-ı sabâya sorsunlar / Cânan illeri kandedir / Bilenler haber versinler / Cânan illeri kandedir” mısralarıyla başlayan iki ilâhisi başta olmak üzere çeşitli ilâhileri tekkelerde okunagelmiştir.
Eserleri. 1. Divançe. Hüseyin Vassâf, Himmet Efendi’nin mürettep bir divanı bulunduğunu, ancak bunun bir yangında yok olduğunu, daha sonra dervişlerin hâfızasındaki şiirlerin derlenerek bir divançe oluşturulduğunu söyler. Böyle bir olaydan söz etmeyen Abdülbaki Gölpınarlı ise divanının “ze” (ز) harfinden sonrasını Himmetzâdeler’den Şeyh Abdullah Nâsıh Bey’in kaybettiğini ifade eder (Melâmîlik ve Melâmîler, s. 128). Millet Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada (Ali Emîrî Efendi, nr. 509/1, vr. 1-23) Himmet Efendi’nin manzum Tarîkatnâme’siyle yetmiş ilâhisi yer almaktadır. Aynı mecmuaya (vr. 23-26) oğlu Şeyh Abdullah Efendi’nin bazı şiirleri de kaydedilmiştir. Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’ndeki mecmuada ise (Hâşim Paşa, nr. 15/6, vr. 36-49) bir müseddes ve yetmiş altı ilâhi bulunmaktadır. Mehmet Ali Ayni’nin Himmet Efendi’nin şiirlerinin yayımlandığını söylemesi doğru değildir.
2. Tarîkatnâme. Tarikat âdâb ve erkânına dair bu eserin bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki bir mecmuanın içindedir (TY, nr. 6383, vr. 1-90). Himmet Efendi’nin biyografisinin ve bestelenmiş şiirlerinin yer aldığı bu mecmuada sayfa kenarlarına bu şiirlerin bestekârları ve makamlarının adları da kaydedilmiştir. Himmet Efendi’nin tarikat ve halvet konularını, Bayramiyye ve Halvetiyye tarikatlarının silsilelerinin sikke-i dervîşân, ahvâl-i hilâfet, makālât-ı meşâyih, fukaha gibi başlıkları ihtiva eden ve Tarîkatnâme adını taşıyan mesnevi tarzında bir eseri daha vardır. Bu eserin bir nüshası Divançe ile birlikte Millet Kütüphanesi’ndeki mecmuada yer almaktadır (Ali Emîrî Efendi, nr. 509/1). Eserin bazı bölümleri Fuat Bayramoğlu tarafından yayımlanmıştır (Hacı Bayram-ı Veli, II, 275-276).
Bursalı Mehmed Tâhir, Himmet Efendi’nin Zübdetü’d-deḳāʾiḳ adlı Farsça bir eseri olduğunu, bu eserin Dağıstânî Hâfız Mehmed Efendi tarafından Gāyetü’d-dekāik adıyla Türkçe’ye tercüme edildiğini ve 1292’de (1875) kenarında orijinal metniyle birlikte Mısır’da, daha sonra yalnız tercümesinin İstanbul’da basıldığını söylemektedir. Ancak bu eser Himmet Efendi’ye değil Azîz Nesefî’ye aittir. Yine Bursalı Mehmed Tâhir, Himmet Efendi’nin Manzûme-i Mi‘râciyye adında bir eseri daha olduğunu söylerse de Türk edebiyatında mi‘râciyyeler üzerinde yapılan bir çalışmada (Akar, s. 203) Himmet Efendi’ye ait böyle bir eserin tesbit edilemediği belirtilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
Ayvansarâyî, Mecmûa-i Tevârih (haz. Fahri Ç. Derin – Vahid Çabuk), İstanbul 1985, s. 212, 359.
Safâyî, Tezkire, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2549, vr. 412b-413a.
Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, III, 578-579.
Sâlim, Tezkire, İstanbul 1315, s. 426-427.
Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin, Mecelletü’n-niṣâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, s. 471.
Harîrîzâde, Tibyân, I, vr. 173a.
Osmanlı Müellifleri, I, 189.
Hüseyin Vassâf, Sefîne, II, 341-345.
Mehmet Ali Ayni, Hacı Bayrâm-ı Velî, İstanbul 1343, s. 127.
Abdülbaki [Gölpınarlı], Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul 1931, s. 128.
a.mlf., “Himmet”, TA, XIX, 248.
TYDK, II, 464-466.
Fuat Bayramoğlu, Hacı Bayram-ı Veli: Yaşamı-Soyu-Vakfı, Ankara 1983, I, 80, 82; II, 213-216, 223, 275-277, belge 146a.
Metin Akar, Türk Edebiyatında Manzum Mi‘râc-nâmeler, Ankara 1987, s. 203.