https://islamansiklopedisi.org.tr/huseyniyye--merasim
Başlangıçta tâziye merasimlerinin yapıldığı köy ve şehirlerdeki dört yol kavşaklarında bulunan büyük meydanlar bu isimle anılmıştır. Irak ve Lübnan’da hüseyniyye, İran’da hüseyniyye veya tekiye, Uman ve Bahreyn’de me’tem adıyla anılan bu yapılar Hindistan’da imambârâ, azâhâne ve âşûrhâne diye bilinir. Bazı kaynaklarda, IV. (X.) yüzyılda Bağdat’ta kaba kumaşlardan çadırların kurulduğu büyük meydanlarda muharrem merasimlerinin icra edildiği, katılanlar için de muhafazalı yerler hazırlandığı şeklindeki beyanlar dikkate alındığında ilk hüseyniyyelerin açık meydanlar olduğu anlaşılır. Bir kısım kervansaraylar, ileri gelen kimselerin evlerinin avluları ve camiler de geçici bir zaman için hüseyniyye görevi ifa etmiştir. Bunların kalıcı olanları XVIII. yüzyıl başlarında Hindistan’da inşa edilmiştir (Peterson, s. 65). Daha sonra özellikle İran’da ravza okunması ve tâziye merasimlerinin icra edilmesi için özel bir plana göre yapılmış binalar da bu isimle anılmaya başlanmıştır.
İran şehirlerinde hemen her semtte mevcut olan hüseyniyyelerin bir kısmı zengin kimseler tarafından inşa edilmiş, bir kısmı da merasimin icra edileceği yerdeki mahalle sakinleri ve esnafın yardımları ile yapılmıştır. Ayrıca çeşitli adaklara bağlı olarak kurulmuş çok sayıda hüseyniyyeler de vardır. Bunların çoğu vakıflarından gelen gelirler veya kira bedelleriyle desteklenir. Bazan da esnaf birlikleri, Sebzevâr’daki attar ve kumaşçıların hüseyniyyeleri gibi bu kurumları tesis edip ihtiyaçlarını sağlarlar. Bu arada devlet tarafından inşa ettirilenler de bulunmaktadır. Binlerce kişiyi alabilecek büyüklükteki hüseyniyyeler yanında çok daha küçük olanlar da görülmektedir. Mimari tarzı bakımından daha çok dairevî bir tiyatro binasını andıran hüseyniyyelerdeki ravzahânî merasimlerinde, Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin (ö. 910/1504) Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da çektiği ıstırapları hissî bir şekilde tasvir eden Farsça eseri Ravżatü’ş-şühedâʾ ravzahanlar tarafından ağlayıp feryat edilerek okunur. Safevîler devrinden itibaren teşvik gören bu uygulama Hz. Hüseyin’in düşmanlarının Osmanlılar’la özdeşleşmesinde tesirli olmuştur. Daha sonra yapılan tâziye merasimlerinde ise ortada bulunan sahnede Hz. Hüseyin ve taraftarları ile düşmanlarının mücadeleleri dramatik bir şekilde canlandırılır.
1840’lardan itibaren âbidevî bir mimari özellik kazanmaya başlayan hüseyniyyeler gittikçe önemli gelişmeler kaydetmiştir. XIX. yüzyılda İran’da hâkim olan Kaçar ailesi daha çok itibar kazanmak amacıyla hüseyniyye yapımına ağırlık vermiştir. Kaçar Hükümdarı Nâsırüddin Şah’ın İngiltere seyahatinde konser için gittiği Albert Hall’den etkilenmesi hüseyniyye mimarisinin gelişmesine büyük ölçüde yardımcı olmuştur. İran’a döndüğünde onun emriyle Gülistan Sarayı’nın güneybatısında 1870’te inşa edilen Tekiye-i Devlet en büyük hüseyniyye olarak bilinmektedir (a.g.e., s. 69). Burada toplanan halkın yanında yabancı misafirler de muharrem ayında tâziye gösterilerinde hazır bulunurlardı. 1920 yılına kadar hizmet veren bu yapı, merasimler vesilesiyle toplanan çok sayıdaki izleyici için güvenli olmadığı gerekçesiyle kapatılmış, yerine yenisi yapılacağı belirtilerek 1950’li yıllarda yıktırılmıştır. Esterâbâd, Kirmanşah Muâvinülmülk, Yezd Mîr Çakmak hüseyniyyeleri de İran’daki tanınmış hüseyniyyeler arasındadır.
Pehlevîler döneminde hüseyniyyelerdeki merasimlerin dinî-siyasî bir çizgide birleşmesi ve İmam Hüseyin’i zulüm ve adaletsizliklere karşı mücadele eden bir öncü olarak takdim etmek suretiyle hükümet aleyhtarı gösterilere dönüşmesi sonucunda İran’da 1928’de matem merasimleri kısıtlanmış ve 1935’te tamamen yasaklanmış, böylece hüseyniyyelerin fonksiyonu önemli ölçüde ortadan kalkmıştır. Bununla birlikte 1965 yılında Tahran’da halktan ve aydın kişilerden toplanan paralarla inşa edilen, İran gençliğini yabancı kültürlerin etkisinden korumak ve onlara İslâm kültürünü öğretmek amacıyla kurulmuş olan Hüseyniyye-i İrşâd son derece modern bir eğitim müessesesi iken 1967-1973 yılları arasında Ali Şeriatî’nin burada verdiği dersler tahrik edici unsurlar içerdiği gerekçesiyle hükümet tarafından 1973’te kapatılmıştır. 1979 inkılâbının ardından matem uygulamasına izin verilmesi ve bunun devletten teşvik görmesi hüseyniyyelerin geniş ölçüde yeniden toplum hayatına girmesine vesile olmuştur.
Hindistan Şiîleri’nin muharrem ayında toplandığı, mersiyelerin okunup tâziye merasimlerinin yapıldığı binalar kuzey kesimlerde imambârâ, güneyde âşûrhâne ve azâhâne adıyla anılır. İmambârâ diye anılmayan, fakat aynı fonksiyonu icra eden ilk yapı Evedîler’den Safder Ceng (1708-1754) tarafından Delhi’de inşa edilmiştir. Buna benzer bir bina, torunu Âsafüddevle tarafından Leknev’de yaptırılmış olup İmambârâ-i Âsafî olarak anılmaktadır. Daha sonra imambârâ inşası gelişmiş ve bu binaları yapan ailelerin reisleri imambârâ dahilinde defnedilmeye başlanmıştır. İmambârâların yapı tarzında zaman içinde değişiklikler görülmüştür. Meselâ Muhammed Ali Şah (1837-1842) tarafından Hindistan’da yaptırılan Hüseyinâbâd İmambârâsı’nda Avrupaî bir mimari tarz uygulanmıştır (Hollister, s. 164-167).
BİBLİYOGRAFYA
Behrâm-ı Beyzâî, Nümâyiş der Îrân, Tahran 1344 hş., s. 129.
J. N. Hollister, The Shi‘a of India, New Delhi 1979, s. 164-167.
S. R. Peterson, “The Taʿziyeh and Related Arts”, Taʿziyeh: Ritual and Drama in Iran (ed. P. Chelkowski), New York 1979, s. 64-74.
Moojan Momen, An Introduction to Shi‘i Islam: The History and Doctrines of Twelver Shi‘ism, New Haven 1985, s. 240, 243, 244, 258, 260.
Peter Chelkowski, “Hengâmî ki ne Zemân Zemân est ve ne Mekân Mekân: Taʿziye-i İmâm Ḥüseyn”, Îrânnâme, IX/2 (1991), s. 212-222.
“Tekiye”, DMF, I, 661.
Dâvûd Hâtimî, “Taʿziye”, DMT, IV, 443-444.
Dihhudâ, Luġatnâme, XI, 670.
K. A. Nizami, “Imām-Bārā”, EI2 (İng.), III, 1163.
Gustav Thaiss, “Ḥusaynīyah”, The Oxford Encyclopedia of The Modern Islamic World, New York 1995, II, 153-155.