https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-gurab
Yaklaşık 779’da (1377-78) İskenderiye’de doğdu. Kıptî asıllı bir aileye mensuptur. Bu aileden İslâmiyet’i kabul eden ilk şahıs olan dedesi Şemseddin Gurâb İskenderiye nâzırı olarak görev yapmış, daha sonra bu göreve oğlu Abdürrezzâk tayin edilmiştir. İbn Gurâb babası Abdürrezzâk vefat ettiğinde (780/1378) çok küçüktü. Sultan Berkuk’un üstâdüddârı Cemâleddin Mahmûd b. Ali İskenderiye’ye gidince onu himayesine aldı ve Kahire’ye götürdü. Öğrenimi sırasında güzel yazı yazmayı ve Türkçe’yi öğrenen İbn Gurâb, 797’de (1394-95) hâmisi Cemâleddin’in kâtipliğini yapmaya başladı. 798 (1395-96) yılında Cemâleddin’e isnat edilen hıyanet suçuyla Berkuk, Cemâleddin ile beraber onu da hapsettirdi. Sultanın huzurundaki duruşmada hâmisinin aleyhinde tanıklıkta bulunarak cezalandırılmasına sebep olan İbn Gurâb bu sayede sultanın yakın adamları arasına girdi ve nâzırü’d-Dîvâni’l-müfred tayin edildi. Daha sonra Nâzırü’l-hâs Sa‘deddin Ebü’l-Ferec’in görevi de ona verildi (Zilhicce 798 / Eylül 1396). Kısa bir süre nâzıru beyti’l-mâl olarak da çalıştı. 800 (1397-98) yılında Şerefeddin ed-Demâmînî’nin yerine nâzırü’l-ceyş oldu. Sultan Berkuk, ölümünden kısa bir süre önce İbn Gurâb’ı veliaht Ferec’in vasîleri arasında saydı. Berkuk öldüğü zaman İbn Gurâb nâzırü’d-Dîvâni’l-müfred, nâzırü’l-ceyş ve nâzırü’l-hâs gibi üç önemli görevi yürütüyordu.
İbn Gurâb yeni sultanın reşîd olmadığını, ülkeyi vasîsiz idare edemeyeceğini ileri süren Emîr Ayıtmış ve diğer büyük emîrlere karşı çıkarak ona destek oldu. Emîr Ayıtmış ile Emîr Yeşbeg arasındaki mücadelede Yeşbeg’in yanında yer aldı. Yeşbeg mücadeleyi kazanınca İbn Gurâb İskenderiye’de bulunan ağabeyi Fahreddin Mâcid’i Kahire’ye çağırdı ve bir süre sonra vezir tayin ettirdi. İki kardeş “sâhibü’l-hal ve’l-akd” olarak devletin en önemli işlerini birlikte yürütmeye başladılar. İbn Gurâb, 19 Rebîülâhir 802’de (19 Aralık 1399) kardeşi Fahreddin ve kayınpederi Üstâdüddâr Kutlubeg ile birlikte tutuklanarak mallarına el konuldu. Ancak tutuklular birkaç gün sonra görevlerine iade edildi. 803 (1400-1401) yılında üstâdüddâr tayin edilen İbn Gurâb, bu görevi sırasında Yelboğa ve Şehâbeddin Ahmed gibi nüfuzlu emîrler hakkındaki yolsuzluk iddialarının soruşturmasını da yürüttü. Fakat bu yolsuzluklara onun adı da karışınca kardeşiyle birlikte bütün görevlerinden azledildi. Bir süre sonra iki kardeş affedilerek eski görevlerine iade edildi. 804’te (1401-1402) eski görevlerine ilâveten emîrü meclis vazifesi de İbn Gurâb’a verildi. İbn Gurâb 805 (1402) ve 806 (1403-1404) yıllarında birkaç defa bu görevlerinden azledildiyse de tekrar yerine getirildi.
807’de (1404-1405) Emîr Yeşbeg ile Emîr İnal Bay arasındaki mücadelede İbn Gurâb yine Yeşbeg tarafında yer aldı. Sultan Ferec ise İnal Bay’ın tarafını tutuyordu. Yeşbeg mücadeleyi kaybedince azledilen İbn Gurâb kısa bir müddet sonra yeniden sultanın güvenini kazandı. Emîr Yeşbeg ve taraftarı diğer emîrlerle sultanın arasını buldu, onların eski işlerine dönmelerini sağladı. İbn Gurâb bu defa kâtibü’s-sır olarak görev yapan Fethüddin Fethullah et-Tebrîzî ile uğraşmaya başladı. Bir süre sonra onu hapsettirdi ve görevini de üzerine aldı. 808 Rebîülevvelinde (Ağustos-Eylül 1405) büyük emîrlerin Sultan Ferec’den hoşnutsuzluklarının giderek arttığı bir sırada sultanı kendi evinde gözaltına alıp yerine kardeşi Abdülazîz b. Berkūk’u el-Melikü’l-Mansûr lakabıyla tahta oturttu ve “müdebbirü’l-memâlik” unvanıyla devletin idaresini eline aldı. Ancak bu olayın üzerinden çok geçmeden emîrlerin yeni sultandan memnun olmadıklarını ve eski sultanı aradıklarını anlayınca Emîr Yeşbeg ile anlaşarak Ferec’i tekrar tahta çıkardı. Ferec bu ikinci saltanatı döneminde “emîrü mie mukaddemetü elf” rütbesini vererek İbn Gurâb’a çok geniş yetkiler tanıdı. İbn Gurâb sultanın ve ümerânın giydiği resmî başlığı giydi, kılıç kuşandı, kapısında nevbet çalındı. Cemâleddin Ebü’l-Mehâsin, Kerîmüddin el-Kebîr, Cemâleddin Yûsuf el-Bîrî, Abdülbâsıt b. Halîl gibi Memlük Devleti’nin büyük devlet adamları arasında sayılan İbn Gurâb 19 Ramazan 808’de (10 Mart 1406) vefat etti. Kahire’nin kuzeyindeki çölde bulunan türbesi, Türbetü’ş-Şeyh Gurâb olarak bilinir. On yıllık siyasî hayatında önemli hizmetlerde bulunan, ancak ülkeyi tek başına yönetmek istediği için eleştirilen İbn Gurâb cömert, hayır ve hasenatı bol bir insandı. Kıtlık zamanlarında fakirlere kendi malından yiyecek dağıtırdı. Yaptırdığı eserler arasında Kahire’deki bir hankah zikredilebilir.
BİBLİYOGRAFYA
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, II, 42, 62-63, 292, 396, 419-420.
İbn Hacer, İnbâʾü’l-ġumr, III, 283, 294, 314-315, 378-379, 383; IV, 28, 107, 112, 120; V, 73-74, 76, 130, 136-137, 199, 202, 220-221, 283, 287-288, 293, 307-310.
İbn Tağrîberdî, el-Menhelü’ṣ-ṣâfî, I, 104-112.
a.mlf., en-Nücûmü’z-zâhire, XII, 62-64, 104, 119, 171, 182, 251-252, 278-280, 299, 301, 305, 326, 330, 341.
Sehâvî, eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, I, 65-67.
Süyûtî, Ḥüsnü’l-muḥâḍara, II, 235.
İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr, I/2, s. 755.
W. M. Brinner, “Ibn G̲h̲urāb”, EI2 (İng.), III, 773-774.
Abdülmuhammed Rûhbahşân, “İbn Ġurâb”, DMBİ, IV, 359-360.