İBN KEMMÛNE - TDV İslâm Ansiklopedisi

İBN KEMMÛNE

ابن كمّونة
Müellif:
İBN KEMMÛNE
Müellif: AYDIN TOPALOĞLU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1999
Erişim Tarihi: 20.04.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-kemmune
AYDIN TOPALOĞLU, "İBN KEMMÛNE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-kemmune (20.04.2024).
Kopyalama metni

612 (1215) yılında doğdu. Aslen yahudi olup Bağdat’ta yaşamıştır. Mantık, felsefe, tıp ve kimya ile meşgul olmuştur. Daha ziyade felsefî eserleri ve bu alandaki bazı önemli kitaplara yazdığı şerhlerle tanınır. İbn Sînâ’nın felsefesi ve eserleri yanında İşrâkī felsefeye ilgi duymuş, İbn Sînâ ve Şehâbeddin es-Sühreverdî el-Maktûl’ün tanınmış şârihleri arasında yer almıştır. Tanrı’nın birliği konusundaki tartışmalarından dolayı bu hususta şüpheci bir filozof olarak tanınmış olan İbn Kemmûne’nin bilhassa kelâm çevrelerinde adından sıkça söz edilmiştir. Hz. Muhammed hakkındaki bazı övücü ifadelerinden dolayı (Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱, s. 98-108) ihtida ettiği ileri sürülmüşse de (Sarton, II, 875) bu konuda kesin bilgi bulunmamaktadır. İlâhî dinlerin peygamberlik anlayışını sorgulaması, hatta yer yer tenkidî bir üslûp kullanması yüzünden 683 (1284) yılında Bağdat halkının şiddetli tepkisiyle karşılaşmış, çıkan olaylar karşısında Mecdüddin İbnü’l-Esîr ve ileri gelen bazı şahsiyetler tarafından koruma altına alınarak şehirden kaçırılmış, ömrünün geri kalan kısmını oğlu Necmüddevle’nin kâtiplik yaptığı Bağdat yakınlarındaki Hille’de geçirmiştir (İbnü’l-Fuvatî, IV, 159-161). Ölümüyle ilgili olarak bazı kaynaklarda verilen 676 (1277-78) tarihi (, I, 685; , I, 385; Sarton, II, 875) yanlıştır.

İbn Kemmûne, üç büyük kitâbî dinin yanı sıra yahudi düşünürü İbn Meymûn ile İbn Sînâ, Gazzâlî, Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî ve özellikle Fahreddin er-Râzî gibi müslüman âlim ve düşünürleri iyi incelemiş, bu düşünürlerden geniş ölçüde faydalanmıştır. Allah’ın varlığı ve sıfatları hakkındaki düşünceleri yanında kitâbî dinlerin peygamberlikle ilgili görüşlerini karşılaştırmalı olarak incelemesi, bu husustaki farklı anlayışları ve eleştirileri sistematik olarak sunması, felsefî eserlere yazdığı şerhler, dil ve mantıkla ilgili tahlilleri bu alanlarda iyi bir formasyona sahip olduğunu göstermektedir. Felsefî görüşlerinde olduğu gibi özellikle üç büyük din hakkında uzlaştırıcı bir yaklaşım ortaya koyan İbn Kemmûne, muhtemelen Bağdat’ın farklı inanç, düşünce ve kültürleri içinde barındıran yapısının da etkisiyle dinler arasındaki ilişki üzerinde durarak dinî mahiyetteki çatışmaları açıkça eleştirmiştir (Niewöhner, el-İctihâd, VII/28 [1416/1995], s. 163-178; , XI, 400-401).

İbn Sînâ’yı takip ederek kozmolojik deliller arasında özellikle imkân deliline ağırlık veren İbn Kemmûne, ayrıca illiyet prensibinden ve teselsülün imkânsızlığı öncülünden hareket edip Allah’ın varlığını ispatlamaya çalışmıştır (el-Cedîd fi’l-ḥikme, s. 527-533). Düşünüre göre âlem mümkün varlıktır ve mevcudiyetini Allah’a borçludur. Allah ise vâcibü’l-vücûd olup mahiyeti gereği var olmak için herhangi bir sebebe ihtiyacı yoktur. O basit (mürekkeb olmayan) bir varlıktır; hakkında çokluktan veya bir ortağının bulunduğundan söz etmek imkânsızdır. Cisim olmadığı gibi her türlü eksiklikten de münezzehtir; rahmet, celâl, kerem ve inâyet sahibidir (a.g.e., s. 527). Birden fazla vâcibü’l-vücûd olup olamayacağı konusundaki müzakeresi sebebiyle kendisine Tanrı’nın birliği hakkında bir şüphe isnat edilmişse de içinde yetiştiği İslâmî kültürün etkisiyle Hıristiyanlık’taki teslîs inancını ve Mecûsîlik’teki düalist tanrı anlayışını bile tevhid inancı doğrultusunda te’vil etmeye çalıştığı görülmektedir (Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱, s. 101). Tanrı’nın birliği konusunda tartışmaya girişmesindeki asıl amacı ise daha önce İbn Sînâ’nın yaptığı gibi tevhid inancını aklî temeller üzerine kurma arzusudur. Nitekim bu tartışmanın sonunda Tanrı’nın çokluğundan veya bir ortağının bulunmasından söz edilemeyeceği, O’nun eşi ve benzerinin olamayacağı, niteliklerinin de sadece kendisine özgü olduğu sonucuna varmıştır.

Akla ve Tanrı’nın akılla bilinmesine büyük önem vermekle birlikte İbn Kemmûne dinin ve peygamberlik müessesesinin lüzumunu da kabul etmiştir. Konuya bilgi problemine dair kısa bir incelemeyle giren düşünüre göre insanın özü (cevher) yaratıldığı sırada tamamen boş olup onda ilk olarak beş duyu meydana gelmekte, bunlarla insan çevresindeki nesneleri ve olguları idrak etmektedir. Daha sonra dış duyularla algılanması mümkün olmayan şeyleri idrak eden temyiz gücü, son olarak da zorunluluk, imkân, imkânsızlık gibi anlamları kavrayan akıl gücü ortaya çıkar. Ancak aklın ötesinde bir bilgi gücü daha bulunmaktadır ki gaybı gören, geçmişte olanları ve gelecekte vuku bulacakları bilen bu güç de nübüvvettir (a.g.e., s. 2).

İbn Kemmûne, bazı insanların peygamber tarafından ortaya konan bilgileri reddettiklerini hatırlattıktan sonra Gazzâlî gibi kendisi de bu davranışı, söz konusu kimselerin peygamberin ulaştığı bilgi kapasitesinden yoksun olmalarıyla izah eder. Halbuki bu durumda yapılacak şey, inkârcı bir tavır takınmak yerine gözleri görmeyen bir insanın renkler hakkında anlatılanları kabul etmesinde olduğu gibi peygambere inanıp tasdik etmektir. İbn Kemmûne ulûhiyyet, nübüvvet ve âhirete dair inanç konularıyla ibadet ve ahlâk alanlarında, fert, aile ve toplum hayatının düzene sokulmasında peygamberlik müessesesinin aydınlatıcı ve yasa koyucu rolünü önemle vurgulamaktadır (a.g.e., s. 17-18).

Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱ adlı eserinde Fahreddin er-Râzî’den (Meʿâlimü uṣûli’d-din, s. 72-73) yaptığı bir alıntıyla onun nübüvvetin ispatına dair bazı görüşlerini aktarıp tenkit eden İbn Kemmûne aynı düşünürün Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecûsîliğin tevhid ilkesine aykırı bulduğu ulûhiyyet telakkisiyle Câhiliye Arapları’ndaki putperestlik inancına yönelttiği eleştirileri de abartılı bulmuştur. Kendisi yahudi olmasına rağmen öteki dinlere de oldukça tarafsız ve hoşgörülü yaklaştığı görülmektedir (Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱, s. 98-100). İslâm dini ve inançlarıyla Hz. Peygamber’e yöneltilen tenkitlerin bir kısmını müslümanların ağzından cevaplandırmakla yetinirken bir kısmına verilen cevapların yetersiz olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte müslümanların dinî telakkisine tenkitler yöneltirken İslâm dini ve Hz. Peygamber hakkında saygılı bir üslûp kullanmaya özen gösteren İbn Kemmûne’nin gerek Yahudilik gerekse diğer dinler üzerine yaptığı değerlendirmelerde içinde yetiştiği İslâm kültürünün tesirleri açıkça hissedilmektedir.

Eserleri. 1. el-Cedîd fi’l-ḥikme (el-Cedîd, el-Ḥikmetü ve’l-ilâhiyyât, el-Ḥikmetü’l-cedîde). Mantık, felsefî kavramlar, tabiat, nefis, akıl ve Tanrı konularına dair yedi bölümden oluşan eser Hâmid Mer‘îd el-Kübeysî tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Bağdad 1986). Eserin asıl metni ve muhtasarlarının çeşitli el yazmaları el-Kâşif, Kitâb fi’l-ḥikme ve Telḫîṣü’l-ḥikme başlıklarıyla Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Ayasofya, nr. 2446/1, 2447; Esad Efendi, nr. 1930, 1933).

2. Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱ li(ʿani)’l-mileli’s̱-s̱elâs̱. İbn Kemmûne’nin 679 (1280) yılında kaleme aldığı ve Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığı incelediği için bu adı verdiğini belirttiği eser din felsefesi, dinler tarihi ve kelâm ilmini ilgilendiren önemli bir çalışmadır. Karşılaştırmalı bir dinler tarihi çalışması da denilebilecek olan eser dört bölümden oluşmaktadır. Müellif birinci bölümde din ve peygamberlikle ilgili genel bilgilere, ikinci bölümde Yahudiliğin peygamberlik anlayışına yer vermiş, yahudi iken ihtida ettiğini bildirdiği Samuel b. Yahyâ el-Mağribî’nin İfhâmü’l-Yehûd adlı eserindeki itirazları ele alarak bunlara Yehuda Halevi ve İbn Meymûn’dan esinlenen cevaplar vermeye çalışmıştır. Bu bölümdeki konular arasında Tevrat metninin muhafazası ve hükümlerinde değişiklik, bozulma veya neshin olup olmadığı, Tevrat’ın âyetleri arasında Allah hakkında teşbih ve tecsîmi andıran niteliklerle aklın kabul etmeyeceği hikâyelerin bulunup bulunmadığı Tevrat’ta geçmiş peygamberlerle ilgili rivayetlerin doğruluk derecesi, âhiret hayatıyla ilgili haberlerin yer almamasının sebebi gibi problemler bulunmaktadır. Eserin üçüncü bölümünde Hıristiyanlığın peygamberlik anlayışı incelenmiş, Hz. Îsâ ve İnciller’le ilgili bilgi verilmiştir. Dördüncü bölüm İslâm dinine ayrılmış ve burada Hz. Muhammed’in risâleti üzerinde durulmuş, İslâm inancına göre Hz. Peygamber’in önemi, şahsiyeti, fesahati, dindeki konumu ve mûcizeleri anlatılmış, kelâmcıların konuyla ilgili kanaatleri verilmiş ve bunların tenkidi yapılmıştır. Aynı bölümde Kur’an’ın nüzûlü, i‘câzı, sûre ve âyetlerinin tertibi, anlaşılıp yorumlanması gibi konular işlenmiş, bu husustaki ihtilâflara temas edilmiştir. Bu bölümde Kur’ân-ı Kerîm’den âyetlere de yer verilerek İbn Sînâ, Gazzâlî, İbn Meymûn ve Fahreddin er-Râzî gibi düşünürlerden konuyla ilgili alıntılar yapılmıştır. Kaynaklar, Muzafferüddin İbnü’s-Sââtî’nin (ö. 694/1295) muhtemelen bu esere karşı ed-Dürrü’l-menḍûd fi’r-red ʿale’l-feylesûf el-yehûd adıyla bir reddiye kaleme aldığını zikretmektedir (İbn Tağrîberdî, I, 421; Temîmî, I, 401). Yine Zeynüddin Sarıca b. Muhammed el-Malatî de esere Nühûḍu ḥas̱îs̱i’n-nühûd ilâ ḫavżı ḫabîs̱i’l-yehûd adıyla bir reddiye yazmıştır (, I, 495). Moshe Perlmann, Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱’ı İstanbul ve Tahran’da bulunan yazma nüshalarına dayanarak neşretmiş, daha sonra İngilizce’ye çevirerek Sa‘d b. Mansūr Ibn Kammūna’s Examination of the Inquiries into the Three Faiths başlığıyla yayımlamıştır (Berkeley-Los Angeles 1967).

3. Şerḥu’l-İşârât (Şerḥu’l-Uṣûl ve’l-cümel min mühimmâti’l-ʿilm ve’l-ʿamel). İbn Sînâ’nın el-İşârât ve’t-tenbîhât’ının adlı eserinin şerhidir (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2516).

4. Şerḥu’t-Telvîḥât. Sühreverdî el-Maktûl’ün et-Telvîḥât’ının şerhidir. 669 (1270) yılında tamamlanan eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde değişik yazmaları bulunmaktadır (Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 854; Damad İbrâhim Paşa, nr. 820; Lâleli, nr. 2525; Yenicami, nr. 766). Aynı kütüphanedeki diğer iki nüshasında Şerḥu’t-Telvîḥâti’s-Sühreverdî (Şehid Ali Paşa, nr. 1740) ve Şerḥu’t-Telvîḥât fi’l-ḥikme (Ayasofya, nr. 2423) adlarıyla da geçen eser, et-Telvîḥât’a yapılan dört şerhin birincisi olması sebebiyle işrak felsefesi açısından büyük önem arzetmektedir.

5. Cevâb ʿan suʾâli Faḫriddîn el-Kâşî (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3641-3642).

6. Taʿlîḳa ʿalâ Risâleti Necmiddîn el-Kâtibî (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4862).

7. Risâle fi’l-Mübâḥas̱ât vaḳaʿat beyne İbn Kemmûne ve’l-Kâtibî (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 617).

8. Risâle fî enne is̱bâte’l-imkân lâ yelzemü minhü imkânü’s̱-s̱übût (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4862).

9. Taʿlîḳa ʿale’s-suʾâlâti’l-murâde ʿale’l-uṣûleyn min Kitâbi’l-Meʿâlim. Fahreddin er-Râzî’nin Meʿâlimü uṣûli’d-dîn adlı eseri hakkında bir çalışmadır (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1932).

10. Kitâb fi’l-ḥikme (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1933; Ayasofya, nr. 2447). Müellifin el-Cedîd fi’l-ḥikme adlı eserinde ele aldığı mantık, tabiat ve metafizikle ilgili görüşlerinin özetidir.

11. et-Taʿrîfât (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3642).

12. Teẕkire fi’l-Kîmiyâ.

13. Risâle fî ezeliyyeti’r-rûḥ. Mantıkî açıdan ruhun ölümsüzlüğünün ispatlanmaya çalışıldığı bu eseri Leon Nemoy, Ibn Kammūna’s Treatise on The Immortality of The Soul adıyla İngilizce’ye çevirmiş ve yayımlamıştır (bk. bibl.).

14. el-Kâfi’l-kebîr. Tıpla ilgili bir çalışmadır.

15. Mülteḳaṭu Telḫîṣi’l-Muḥaṣṣal. Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Telḫîṣü’l-Muḥaṣṣal adlı çalışması üzerine notlardan ibarettir.

16. el-Farḳ beyne’r-Rabbâniyyîn ve’l-Ḳaraʾiyyîn. Yahudi toplumunun iki büyük grubu arasındaki farklılıklara temas eden bir çalışmadır (eser hakkında geniş bilgi için bk. Nemoy, Tarbiz, XXIV, 343-354).


BİBLİYOGRAFYA

İbn Kemmûne, el-Cedîd fi’l-ḥikme (nşr. Hamîd Mer‘îd el-Kübeysî), Bağdad 1403/1982.

a.mlf., Tenḳīḥu’l-ebḥâs̱ li’l-mileli’s̱-s̱elâs̱ (nşr. M. Perlmann), Los Angeles 1967, tür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. IX-XII.

a.mlf., Ibn Kammūna’s Treatise on The Immortality of The Soul (trc. Leon Nemoy, Ignaca Goldziher Memorial Volume içinde, ed. S. Löwinger v.dğr.), Jerusalem 1958, II, 83-99.

Fahreddin er-Râzî, Meʿâlimü uṣûli’d-dîn, Beyrut 1992, s. 72-73.

Muhammed b. Mahmûd eş-Şehrezûrî, Şerḥu Ḥikmetü’l-işrâḳ (nşr. Hüseyin Ziyâî), Tahran 1372 hş./1993, neşredenin girişi, s. V-XVIII.

İbnü’l-Fuvatî, Telḫîṣu Mecmaʿi’l-âdâb (nşr. Mustafa Cevâd), Dımaşk 1962, IV/1, s. 159-161.

a.mlf., el-Ḥavâdis̱ü’l-câmiʿa, Beyrut 1407/1987, s. 210.

, I, 421.

, I, 401.

, I, 95, 482, 495, 685.

, I, 385.

, I, 431, 437, 454, 507, 768-769.

, III, 139.

, IV, 214.

S. W. Baron, A Social and Religious History of The Jews, New York 1957, V, 90, 274.

, II, 875.

Hilmi Ziya Ülken, İslâm Felsefesi, İstanbul 1983, s. 188-212.

Friedrich Niewöhner, “Die Wahrheit ist eine Tochter der Zeit Ibn Kammūna’s historischkritischer Religionsvergleich aus dem Jahre 1280”, Religionsgespräche im Mittelalter (ed. Bernard Lewis – Friedrich Niewöhner), Wiesbaden 1992, s. 357-369.

a.mlf., “el-Ḥaḳīḳa bintü zamânihâ: Muḳārenetü’l-edyân ʿinde İbn Kemmûne”, el-İctihâd, VII/28, Beyrut 1416/1995, s. 163-178.

Colette Sirat, A History of Jewish Philosophy in the Middle Ages, Cambridge 1993, s. 208-209.

Hossein Ziai, “The Illuminationist Tradition”, History of Islamic Philosophy (ed. Seyyed Hossein Nasr – Oliver Leaman), London 1996, s. 465, 496.

Leon Nemoy, “Remarks on Ibn Kammūna’s-Treatise on the Differences Between the Rabbanites and the Karaites” [Hebrew], Tarbiz, XXIV, 343-354.

M. Perlmann, “Ibn Kammūna”, , III, 815.

a.mlf., “Ibn Kammūna, Saʿd Ibn Manṣūr”, , VIII, 1186-1187.

a.mlf., “Muslim-Jewish Polemics”, , XI, 400-401.

Seyyid Ca‘fer Seccâdî, “İbn Kemmûne”, , IV, 524-526.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1999 yılında İstanbul’da basılan 20. cildinde, 127-129 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER