İSKENDER PAŞA KÜLLİYESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

İSKENDER PAŞA KÜLLİYESİ

Müellif: HALUK KARGI
İSKENDER PAŞA KÜLLİYESİ
Müellif: HALUK KARGI
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2000
Erişim Tarihi: 05.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/iskender-pasa-kulliyesi--istanbul
HALUK KARGI, "İSKENDER PAŞA KÜLLİYESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/iskender-pasa-kulliyesi--istanbul (05.12.2024).
Kopyalama metni

İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı Kanlıca semtinde ve iskele meydanında bulunmaktadır. Orijinal tasarımına göre cami, medrese, türbe ve hamamdan meydana gelen külliyenin tamamı Mimar Sinan’ın eseri olup bânisi “Magosa fâtihi” lakabı ile meşhur, Kanûnî Sultan Süleyman ve II. Selim dönemlerinin devlet ricâlinden Gazi İskender Paşa’dır. Günümüzde külliyeden ayakta kalan kısımlar cami ve türbedir. 1917 yılında geçirdiği yangın sonrası harap bir duruma gelen hamam, 1925’te Üsküdar-Beykoz yolunun genişletilmesi çalışmaları kapsamında külliyenin çevre duvarları, üç adet avlu kapısı, mihrap duvarının arkasında yer alan ahşap imam meşrutası, yanındaki imaret ve camiyi üç yönden çevreleyen hazîre ile birlikte ortadan kaldırılmıştır. Hadîkatü’l-cevâmi‘de (II, 161) Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi’nin caminin sağ tarafında medfun olduğu yazılıdır. İçinde Abdullah Efendi ve eşi Afîfe Hanım’ın mezarlarının da bulunduğu hazîredeki mezar taşları Kanlıca Mezarlığı’na nakledilmiştir. Mimar Sinan’a ait eserlerin dökümünün yapıldığı tezkirelerde adı geçmesine rağmen caminin çevresinde külliyenin bir birimi olan medresenin izine rastlanmamıştır. Ancak caminin doğusunda XIX. yüzyıl sonunda tâdil edilerek ilkokula, 1938’den sonra tekrar tâdil edilerek karakola dönüştürülen bir sıbyan mektebinin varlığı bilinmekte, bunun da tezkirelerde medrese diye adlandırılan yapı olduğu tahmin edilmektedir.

Enine dikdörtgen planlı, kâgir bir harimle sonradan ahşapla kapatılmış bir son cemaat yerinden meydana gelen cami Mimar Sinan’ın çatılı camilerindendir. Caminin duvarları moloz küfeki taşı ile örülmüş olup cephelerde klasik Osmanlı üslûbundaki düzene uygun olarak iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Bu pencerelerden alt sıradakiler, kesme küfeki taşından sövelerle çerçevelenmiş dikdörtgen bir forma sahiptir ve tuğla örgülü sivri hafifletme kemerleriyle taçlandırılmıştır. Üst sıradaki pencereler ise alçı şebekeli revzenlerle kaplı, sivri kemerli tepe pencereleri şeklindedir. Yapının yan cephelerinde bu pencere gruplarından ikişer adet, kuzey cephesinde dört adet, mihrap cephesinde ise altta iki, üstte üç adet bulunmaktadır.

Aslında ahşap direklerle taşınan bir mekân olarak tasarlanan son cemaat yeri, sonradan ahşap duvarlarla kapatılıp içine bir kat ilâve edildiğinden orijinal halini kaybetmiştir. Cümle kapısının bulunduğu kuzeye bakan bu cephede üstte yedi, altta altı adet dikdörtgen pencere yer almaktadır. Yan cephelerden biri tamamen sağır bırakılmış, diğerine ise dikdörtgen biçimli bir pencere açılmıştır.

Harimin kuzeybatı köşesinde yer alan minare dışa taşkın, kare tabanlı bir kaideye oturan çokgen kesitli bir gövdeye sahiptir. Petek kısmı 1894 depreminden sonra yenilenmiştir. Şerefenin altındaki mukarnaslar ince işçiliğiyle dikkat çekmektedir. Kesme küfeki taşı ile örülmüş olan bu tek şerefeli, kurşun külâhlı minare oran ve detayları bakımından tam anlamıyla klasik üslûbu yansıtır.

Günümüzde kiremit kaplı bir çatıya sahip olan caminin harim kısmı “çubuklu” tabir edilen türde ahşap bir tavanla örtülüdür. Evliya Çelebi ise çatının kurşunla kaplı olduğunu ve altında da bir kubbenin yer aldığını nakletmektedir (Seyahatnâme, I, 165).

Caminin mukarnaslı bir yaşmak ve sütunçelerle donatılmış olan mihrabı da klasik üslûbu yansıtırken orijinal ahşap minber günümüze ulaşmamıştır. Caminin alt kat pencereleri klasik üslûpta kalem işleriyle taçlandırılmış, üst kattakiler de aynı tarzda süslemeyle çerçevelenmiştir. Harim kısmının kapısı üzerinde sülüs hatla yazılmış ve üç beyitten meydana gelen 967 (1559-60) tarihli Arapça kitâbe bulunur.

İskender Paşa ile oğlu Ahmed Paşa’nın medfun bulunduğu türbe dikdörtgen planlı olup kâgir duvarlı ve ahşap çatılıdır. Dört cephesinde toplam on altı adet pencere ile aydınlanan iç mekâna giriş kuzey yönüne açılan kapıdan yapılmaktadır. Türbenin caminin kuzey tarafında yer alması, bâni türbelerinin geleneksel yerleşim düzeni açısından aykırı bir özellik taşımaktadır. Ayrıca mimari açıdan klasik Osmanlı üslûbu ile bağdaşmayan yapısı dikkate alındığında türbenin üzeri açık olarak tasarlandığı, sonradan bugünkü kurşun kaplı ahşap çatıyla örtüldüğü düşünülebilir. İskender Paşa ile Ahmed Paşa’ya ait kabirlerin üzerindeki sandukaların ahşap yerine mermerden yapılmış olması da bu düşünceyi doğrular niteliktedir.

Caminin hemen yakınında yer aldığı bilinen hamam 972 (1564) yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunan bir belge (nr. 14/1461) bunu ispat etmektedir. Küçük boyutlu bir tek hamam olan yapının planı tam olarak bilinememekle birlikte bazı kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla ahşap çatılı ve şirvanlı bir soyunmalık, çift helâlı bir ılıklık, kare planlı bir sıcaklıkla dikdörtgen planlı bir halvetten meydana geliyordu. Yapının halvet kısmındaki üç kurnadan birine ait ayna taşında üzerinde fil tasviri bulunan bir kabartma yer almaktaydı. Bizans döneminden kalma, devşirme bir malzeme olan bu parça günümüzde İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunmaktadır (Envanter nr. 1225).

Zaman içinde çeşitli onarımlar geçiren külliyeye XIX. yüzyılda muhtelif yapılar ilâve edilmiştir. Bunlardan biri, M. Sâdık Rifat Paşa’nın türbenin güneye bakan köşesine inşa ettirdiği empire üslûbundaki sekizgen planlı muvakkithânedir. Bu yapı sıvalı kâgir duvarlar üzerine basık, sekizgen prizma şeklinde bir ahşap üst yapıyla örtülüdür. Muvakkithânenin doğuya bakan cephesindeki dikdörtgen açıklıklı kapısının üzerinde ta‘lik hattıyla yazılmış “Eser-i Rif‘at Paşa, 1266 (1850)” ibareli bir kitâbe yer almaktadır. Ayrıca yapının batıya (denize) bakan yönünde mermer söveli, yuvarlak kemerli üç adet penceresi vardır.


BİBLİYOGRAFYA

TSMA, nr. 14/1461.

, s. 26, 29, 34, 79, 96, 128.

, I, 165.

, II, 158, 160, 161.

Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, İstanbul 1314, s. 224-225.

, II, 52-53, nr. 233.

A. Cabir Vada, Boğaziçi Konuşuyor, İstanbul, ts., s. 67-82.

İbrahim Hakkı Konyalı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, İstanbul 1950, s. 119-123.

Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1965, II, 35.

Semavi Eyice, Bizans Devrinde Boğaziçi, İstanbul 1976, s. 62-63, rs. 73.

Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 34, 65, 277.

a.mlf., “Mimar Sinan’ın Camileri”, Mimarbaşı Koca Sinan: Yaşadığı Çağ ve Eserleri (nşr. Sadi Bayram), İstanbul 1988, I, 187-188; II, rs. 167.

Zeynep Ahunbay, “Mimar Sinan’ın Eğitim Yapıları”, a.e., I, 288.

Suphi Saatçi, Mimar Sinan’ın Yapılarındaki Kitabeler, İstanbul 1988, s. 68-70.

G. Goodwin, Sinan, Ottoman Architecture and Its Values Today, London 1993, s. 123.

Mehmet Nermi Haskan, İstanbul Hamamları, İstanbul 1995, s. 204-205.

H. G. Egli, Sinan: An Interpretation, İstanbul 1997, s. 88.

M. Baha Tanman, “İskender Paşa Külliyesi”, , IV, 207-208.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 22. cildinde, 571-572 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER