https://islamansiklopedisi.org.tr/kalisasak-ahmed-rifai
Ahmed Rifâî Kalisasak (Endonezya dilinde Kalisalak) 1786 yılı civarında Orta Cava’nın Kendal bölgesindeki Tempuran köyünde doğdu. Din görevlisi olan babası Raden Kiai Hacı Muhammed Ebû Sucak’ın vefatı üzerine akrabalarından Şeyh Eş‘arî’nin himayesinde büyüdü; ilk dinî eğitimine onun mektebinde (pesantren) Kur’an, Arapça sarf ve nahiv, belâgat, hadis ve fıkıh okuyarak başladı. Tahsilini ilerletmek ve hac farîzasını ifa etmek maksadıyla 1816’da Mekke’ye gitti. Mekke’de yaklaşık sekiz yıl boyunca Arap ve Malay kökenli hocalardan öğrenim gördü. Endonezya kaynaklarında onun daha sonra Kahire’ye giderek yaklaşık on iki yıl Şâfiî fıkhı okuduğu belirtilir. Böylece toplam yirmi yıl kadar bu ülkelerde kaldı, ardından elli yaşı civarında memleketi Kendal’daki Kaliwungu’ya döndü. Burada hocalık yapmaya ve eser yazmaya yöneldi. O sırada Kendal’da din görevlisi (penghulu) makamında bulunan bir yakınının şikâyeti üzerine halk arasında yanlış dinî fikirler yaydığı gerekçesiyle Semarang’da hapse atıldı. Ardından Cava’nın kuzeyinde Batang bölgesindeki Kalisalak adlı sahil köyüne yerleşti. Köyünde kendi pesantrenini kurarak usûlü’d-dîn, fıkıh ve tasavvuf ağırlıklı bir öğretim faaliyeti yürütmeye başladı. Bu arada öğrencilerini sosyal konular ve güncel dinî tartışmalar hakkında aydınlatmaya çalıştı; öğrenciler için Mekkeli ve Açeli âlimlerin eserlerinden manzum tercümeler yaptı, kitaplar yazdı.
Ahmed Rifâî 1840’lı yılların başlarından itibaren Cava’da müslüman bir reformist olarak ün kazandı. Hollanda sömürge yönetimini, bu yönetimle birlikte çalışan Cavalı geleneksel aristokratik liderleri ve onlara bağlı din görevlilerini eleştirdi. Ona göre bir kişinin âlim olabilmesi için iyi derecede Kur’an ve kıraat bilgisine sahip olması gerekir. Zira sadece Kur’an eğitimi almış bir imamın arkasında ve en az kırk kişilik bir cemaatle kılınan cuma namazı sahih olabilir. Yine nikâh akdinin geçerli olması için en az kırk kişinin huzurunda kıyılması şarttır; aksi halde bu birleşmeden doğacak çocukların nesebi sahih sayılmaz ve bunlar mirasçı olamaz. Ayrıca Hollanda sömürge idaresinin kâfirlerin elinde bulunduğunu, sömürge idaresinde çalışmaya razı olan Cavalı mahallî liderlerin ve din görevlilerinin fâsık durumuna düştüğünü, bu sebeple onların kıldırdığı namazların ve kıydığı nikâhların şer‘an sahih sayılamayacağını iddia etti. Kadınların yanlarında bir mahremleri bulunmadan ve peçesiz sokağa çıkmalarına şiddetle karşı çıktı. Ülkedeki camilerin kıblesinin de yanlış olduğunu ileri sürdü, birkaç caminin kıblesini düzeltmeye çalıştı.
Bu görüşleriyle Ahmed Rifâî mahallî ulemâyı rahatsız ettiği gibi Hollanda karşıtı söylemleriyle devlet görevlilerinin de dikkatini çekti. Buna karşılık Orta Cava bölgelerinden gelen talebeler arasında geniş bir taraftar kitlesi buldu; böylece talebeleri giderek radikal bir tutum izlemeye başladı. Ancak dinî ve siyasî liderlerin kendisi hakkında şikâyetlerde bulunmaları üzerine tutuklanarak sürgün edildi. 1848 yılında halkın huzurunu bozucu fikirler yaydığı ve devlet görevlilerine karşı geldiği iddiasıyla Wonosoba’da aleyhinde dava açıldıysa da ilk sorgulamasının ardından serbest bırakıldı. Daha sonra da çeşitli kovuşturmalar yapıldı. 1855’te Pekalongan’daki Hollandalı vali tarafından aynı gerekçelerle tutuklandıysa da valinin onu sürgüne gönderme talebi başşehir Cakarta’daki genel vali tarafından reddedildi. Benzer şekilde sonuçlanan bir olay da 1858’de meydana geldi. Halkı tahrik ettiği ve polise karşı geldiği iddiasıyla hakkında şikâyette bulunuldu. 6 Mayıs 1859 tarihinde Pekalongan valisi tarafından tekrar sorguya çekildi. Mahkemede müslüman erkeklerin tekrar nikâh kıydırmaları gerektiği ve din görevlilerinin kâfir yönetimin hizmetinde çalıştığı yönündeki görüşlerinde ısrar etti. Aynı zamanda gayri müslim bir idareye karşı cihadı Kur’an’ın emrettiğini, dolayısıyla kendisinin İslâm’a yeni bir şey katmadığını, sadece dinin hükümlerini halka anlatmaya çalıştığını belirtti. Neticede halk arasında karışıklıklara yol açtığı ileri sürülerek 19 Mayıs 1859 tarihinde Endonezya’nın doğusundaki Ambon adasına sürüldü. İki evine, basit bambu ağacından yapılmış pesantrenine, onun şiirleri okunurken kullanılan on bir adet küçük davula da mahkemece el konuldu. Ambon’da önce yerel bir hapishanede tutuldu, ardından cezası ev hapsine çevrildi. Hükümet kararıyla aylık geçinme ücreti sağlandı. Ahmed Rifâî, Ambon adasındaki on beş yılı aşan sürgün yılları sırasında kitap yazmaya devam etti. Yazdıklarını gizlice çevresindeki talebelerine ulaştırdı. Daha sonra Menado’daki Kampong Jawa Tondasa adlı bir köye nakledildi, burada seksen dokuz yaşlarında vefat etti ve Cavalı millî kahraman Prens Diponegoro’nun kabrinin bulunduğu Bukit Tondasa Menado Mezarlığı’na defnedildi.
Ahmed Rifâî’nin başlattığı hareket ölümünden sonra talebeleri ve kitapları vasıtasıyla devam etmiştir. Bu hareket Rifâiyye hareketi, takipçilerinin ibadetlerini ve diğer dinî vecîbelerini titizlikle uygulamalarından dolayı Budian (Ubûdiyye grubu) ve ana merkezine nisbetle Kalisalak grubu gibi adlarla anılmış, Rifâî’nin Cava dilindeki şiirleri Repen Ripangi adıyla bilindiğinden daha sonra genellikle Ripangi hareketi olarak tanınmıştır. Onun Kalisalak’taki pesantreni idareciler tarafından yıktırıldıysa da talebeleri Cava’da “tarajumah pesantreni” adıyla çeşitli pesantrenler kurmuşlardır. Ripangi hareketi özellikle Pekalongan ve Kedu bölgelerinde halk arasında taraftar bulmuştur. 1881’de Yogyakarta vali yardımcısı hareketin 2000 civarında mensubu bulunduğunu belirtmişti. Hareketin üyeleri 1886 yılında Ahmed Rifâî’nin eserlerini yayımlamaya başlamış, şiirlerini davullar eşliğinde söylemeye devam etmiştir. Taraftarları bir cemaat bilinci içerisinde hareket ederek kendileri dışındaki kesimlerle temas kurmaktan çekinmişlerdir. Ahmed Rifâî’nin eserlerinin halk arasında yayılmasından endişe eden Hollandalı yetkililer, hükümetin İslâm işleri danışmanı Christiaan Snouck-Hurgronje’den hareket hakkında bir rapor istemiş, Snouck-Hurgronje 1895 ve 1900 yıllarında Pekalongan ve Kedu valilerine, 1904’te genel valiye sunduğu raporlarda Ahmed Rifâî’nin eserlerinin ve hareketin zararsız olduğunu bildirmiştir. 1924’te hazırlanan başka bir raporda hareket mensuplarının hükümetçe tayin edilen imamların görev yaptığı camilere gitmedikleri, cuma namazını kendi aralarında kıldıkları, devlet görevlileri ve diğer toplum kesimleriyle ilişki kurmadıkları ifade edilmiştir.
Bağımsızlık sonrası dönemde Sekte Âlim-Âdil (âlimlerin ve âdillerin mezhebi) ve Gerakan Tarajumah (tercümeler hareketi) gibi isimlerle de anılan Ripangi hareketi özellikle Cava’nın Kaliwungu, Cirebon, Kedu, Kendal, Wonosoba, Pekalongan, Batang ve Semarang bölgelerinde etkisini sürdürmüştür. 1965’te hükümet, Pekalongan’ın kırsalında bulunan küçük bir merkezdeki bir Ripangi grubuna karşı kovuşturma yaparak yasaklama getirmiş, 1982’de Demak’taki müslüman halkın talebi üzerine Riâyetü’l-himme adlı bir Ripangi kitabı halkı anarşiye sevkettiği gerekçesiyle mahkeme tarafından yasaklanmıştır. Ancak bu yasaklama kararı Suharto dönemi sonrasında kaldırılmıştır (1999). 1980’li ve 1990’lı yıllar boyunca hareketin önde gelen liderleri, Ahmed Rifâî’nin bir şair olarak Cava edebî geleneğine önemli katkılar yaptığına ve ılımlı bir müslüman lider olduğuna dair bir imaj oluşturmaya çalışmıştır. Günümüzde hareketin etkisi Cava’nın çeşitli yerlerinde devam etmekle birlikte siyasetten çok tebliğ faaliyetlerine ağırlık verilmektedir. İslâmiyet’in aslî şekliyle yaşanmasına ve Cava’nın yerel dinî kültüründen arındırılmasına çalışan Ahmed Rifâî itikadda Eş‘ariyye’nin görüşlerini, fıkıhta Şâfiî mezhebinin uygulamalarını benimsemiştir. Büyük önem verdiği tasavvufu nefsi tezkiye etme yolu olarak değerlendirmiş, vahdet-i vücûdcu geleneğe karşı olup vahdet-i şühûdu kabul etmiştir. Öğrencisi Şeyh Ahmed Bâcûrî’ye göre Ahmed Rifâî, Kādiriyye tarikatını takip etmekteydi.
Ahmed Rifâî düşüncelerini Cava dilinde yazılmış dörtlüklerle anlatmaya çalışmıştır. Bu sebeple Cava dili ve edebiyatına önemli katkılar sağladığı belirtilir. Ancak şiirlerinde geleneksel Cava şiirine ait “macapat formu”nu kullanmak yerine kafiyeli dörtlüklerden meydana gelen nazım tarzını tercih etmiştir. Bir dinî edebiyat türü olarak da kabul edilen bu şiirler, Ahmed Rifâî’nin duygu ve düşüncelerini ortaya koymanın yanı sıra onun dinî tebliğ ve uyarılarını, sömürge idaresine karşı mücadelesini, Cava’nın dinî ve siyasî liderliğine muhalefetini de ihtiva eder. Arapça ve Malayca kelimelerle zenginleştirilen şiirleri def veya küçük davul eşliğinde söylenmekte, arkasından açıklamaları yapılmaktadır. Bu gelenek günümüzde hareketin takipçileri tarafından Cava’nın bazı yerlerinde sürdürülmektedir.
Eserleri. Ahmed Rifâî’nin eserleri esas itibariyle akaid, fıkıh ve tasavvuf üzerinedir. İtikadî konularda genellikle Eş‘arî ve Mâtürîdî kaynaklarını kullanırken fıkıhta dönemin yaygın Şâfiî kaynaklarını esas almış, tasavvufta ise Gazzâlî’yi takip etmiştir. Cava dilinde “pegon” denilen Arap alfabesiyle yazdığı eserlerin önemli bir kısmı Arapça kitaplardan serbest tercümelerle yapılan derlemelerdir. Bundan dolayı kitapları “tarajumah” (tercümeler) diye adlandırılmıştır. Eserlerinin bir kısmı hâlâ Cava’da Rifâiyye hareketiyle bağlantılı pesantrenlerde okutulmaktadır. Hareketin mensupları 1990’lı yıllardan itibaren Latin alfabesi kullanmaya başlamıştır. Şiirlerinde, gerçek müslümanların sömürge yönetimi ve bu yönetim altında çalışan yerel kesimle temas kurmaktan kaçınmalarını öngören birçok bölüm vardır. Bununla birlikte eserlerinde sömürge yönetimine karşı isyanı teşvik edici somut plan ve öneriler yer almaz. Doğru davranış ve uygulamaları içeren âlim-âdil modeline kuvvetli vurgular yapılır. Ahmed Rifâî’nin günümüze ulaşan irili ufaklı altmış dokuz eseri olduğu, bunların altmış ikisinin Cava, yedisinin Endonezya dilinde yazıldığı belirtilir. Çoğu Endonezya ve Hollanda’daki kütüphanelerde el yazması halinde bulunan eserlerin bazıları son zamanlarda Endonezya diline çevrilmiştir. Önemli eserleri arasında şunlar sayılabilir:
1. Şâriu’l-îmân. 1840 yılında yazılmış olup imanın şubeleri, tevhid inancı ve Şâfiî fıkhına dair konuları içerir.
2. Kitâbü’l-Beyân. 1841’de kaleme alınan, idarî ve dinî konulara dair olan eserin Hollanda hükümetine yardım eden din görevlilerine karşı bir tahrik oluşturduğu iddia edilmiştir.
3. Hüsnü’l-metâlib. 1844’te yazılan eser 614 dörtlükten oluşur ve müellifin en çok bilinen şiirlerini içerir.
4. Tebyînü’l-ıslâh. 1847’de kaleme alınmış olup âlim-âdil, âlim-fâsık tiplerinin özelliklerine ve kâfir hükümetlere dairdir.
5. Teşrîhu’l-muhtâc. 1850’de yazılan eser ibadet ve muâmelât konularını içerir.
6. Riâyetü’l-himme. 1851’de iki cilt halinde yazılmıştır ve itikadî konularla fıkıh usulü ve tasavvuf üzerinedir.
7. Nazham Tasfiyah. Nazım formunda Fâtiha sûresinin önemi ve tefsiri hakkındadır.
8. Ebyânü’l-havâic. Üç büyük ciltten meydana gelen eser usûlü’d-dîn, fıkıh ve tasavvufa dairdir. Sürgün öncesinde Kalisalak’ta yazıldığı belirtilir.
9. Ahsenü’l-makāsıd (miksâd). Yine usûlü’d-dîn, fıkıh ve tasavvufla ilgilidir. Zühd, kanaat, sabır, tevekkül, mücâhede, şükür ve ihlâs gibi kavramları açıklar.
Ahmed Rifâî’nin bunların dışında İmdâd (fıkıh), Kitâbü’t-Tâhire (fıkıh ve tasavvuf), Kitâbü’t-Tecvîd, Kitâbü’t-Tarîka, Tasfiye (tasavvuf), Sahîhu’n-nikâh, Muhibbah, Fevziyye ve Endonezya dilinde Nasîhatü’l-Hak (ahlâk ve tasavvuf), Tarîka Besar, Tarîka Kecil gibi risâle ve kitapları vardır.
BİBLİYOGRAFYA
Ambtelijke Adviezen van C. Snouck Hurgronje, 1889-1936 (ed. E. Gobee – C. Adriaanse), ’s-Gravenhage 1965, I, 719; III, 1930-1943.
K. A. Steenbrink, Beberapa Aspek tentang Islam di Indonesia Abad ke-19, Jakarta 1984, s. 101-116.
Abdul Djamil, Perlawanan Kiai Desa: Pemikiran dan Gerakan Islam K. H. Ahmad Rifa’i Kalisalak, Yogyakarta 2001.
M. F. Laffan, Islamic Nationhood and Colonial Indonesia: The Umma below the Winds, London-New York 2003, s. 31-32.
W. van der Molen, “Literature as a Source for History: The Case of the Repen Ripangi (1886)”, Wacana: Jurnal Ilmu Pengetahuan Budaya, X/2, Depok 2008, s. 191-206.
“Kalisasak, Ahmad Rifai”, Ensiklopedi Islam Supplement I, Jakarta 1999, s. 309-312.
K. Steenbrink, “Ahmad Rifai (or Ripangi)”, The Encyclopaedia of Islam Three, Leiden 2007, fas. 2, s. 81-83.