https://islamansiklopedisi.org.tr/kaluyan
Anadolu Selçukluları’nın başşehri Konya, Ilgın ve Sivas’ta eserleri bulunan Kālûyân el-Konevî’nin hayatına dair fazla bilgi yoktur. Menâḳıbü’l-ʿârifîn’de, arkadaşı Aynüddevle gibi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin çevresinde yaşayan hıristiyan ressam ve sanatçılar arasında bulunduğu belirtilmektedir. Daha sonra müslüman olduğu kabul edilir. Kālûyân hakkında yapılan ilk araştırmalarda Kelûk b. Abdullah’la aynı kişi olduğu zannedilmiş, kendisinin Rum veya Ortodoks Türk olduğu ileri sürülmüştür. Konya Taş ve Ahşap Eserleri Müzesi’nde kayıtlı (Envanter nr. 1511), Konya Kalesi’ne ait olduğu sanılan bir yüksek kabartma üzerinde Kālûyân ismine rastlanmaktadır. Bu kitâbe bir burca, belki de surların onarımına aittir. Son araştırmalar kendisinin Bünyan Ulucamii’nde çalışmadığını ortaya koymuştur. Bu camide çalışan sanatkârın Kālûyân b. Karabuli olduğu belirlenmiştir. Kālûyân, 1230’larda I. Alâeddin Keykubad’ın iktidar yıllarında mimarlık ve sanat ortamının en verimli olduğu dönemde eser vermeye başlamış, muhtemelen devrin ünlü mimarı Kelûk b. Abdullah’ın öğrencisi olmuştur. Özellikle Vezir Sâhib Ata’nın yapılarında çalışmış ve 1290’larda ölmüştür.
Kālûyân’ın sadece iki Selçuklu yapısında imzası mevcuttur. Bunlardan biri Konya Ilgın’daki kaplıcadır. Ilgın Kaplıcası I. Alâeddin Keykubad zamanında inşa ettirilmiş, II. Gıyâseddin Keyhusrev döneminde 1267 yılında Sâhib Ata tarafından onarılmıştır. Onun, kaplıcanın kadınlar bölümünde “amel-i Kālûyân el-Konevî” şeklinde imzasına rastlanmaktadır. İkinci eser Sivas’taki Gökmedrese’dir. 1271’de Sâhib Ata tarafından inşa ettirilen bu yapı açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı medreseler grubuna girmektedir. Çifte minareli cephesi, taçkapı tasarımı ve süslemesi bakımından XIII. yüzyıl Selçuklu yapılarının en güzel örneklerinden biri olan medresede taçkapının köşe sütunları üstündeki panolar içinde “amel-i üstâd Kālûyân el-Konevî” imzası görülmektedir. Kālûyân, Konya’da Kelûk b. Abdullah’ın inşa ettiği Sâhib Ata Külliyesi’ndeki türbenin çini dekorasyonunu 1283’te yapmıştır. Burada dönemin bezemesinde esas olan renk, motif ve kompozisyonları başarılı bir şekilde uygulamıştır.
XIII. yüzyılın ikinci yarısında Kālûyân’ın aktif olarak çalıştığı ve kendine has bir üslûbu olduğu söylenebilir. Bu üslûp, Anadolu Selçuklu yapılarının genel karakterini yansıtan ve bilim adamlarınca İlhanlı dönemi özellikleri olarak belirlenen, cephede geometri ve orana önem verilmesi, çifte minare bulunması, pencere sayısının artması, süslemede figür ve bitkisel bezemenin ağır basması gibi özellikler gösterir. Kālûyân bu üslûp bakımından ancak Sivas’taki Gökmedrese ile değerlendirilebilir. Ayrıca XIII. yüzyıla ait bilhassa Sivas ve Erzurum yapılarında görülen taşkın bitkisel bezemenin kullanımı ve gelişmesinde Kālûyân’ın önemli bir yerinin olduğunu da belirtmek gerekir.
BİBLİYOGRAFYA
Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, 610.
M. Ferit – M. Mesut, Selçuk Veziri Sahip Ata ile Oğullarının Hayat ve Eserleri, İstanbul 1934, s. 120-121.
L. A. Mayer, Islamic Architects and Their Works, Genève 1956, s. 79.
Semra Ögel, Anadolu Selçukluları’nın Taş Tezyinatı, Ankara 1957, s. 150-151.
Zeki Sönmez, Başlangıçtan 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk-İslâm Mimarisinde Sanatçılar, Ankara 1989, s. 283-291.
Zafer Bayburtluoğlu, Anadolu’da Selçuklu Dönemi Yapı Sanatçıları, Erzurum 1993, s. 107-113.
B. Brend, “The Patronage of Faḫr ad-dīn ʿAli Ibn al-Ḥusain and the Work of Kalūk Ibn ʿAbd Allāh in the Development of the Decoration of Portals in Thirteenth Century Anatolia”, KOr., X/1-2 (1975), s. 160-186.
Orhan Cezmi Tuncer, “Mimar Kölük ve Kalûyân”, VD, sy. 19 (1985), s. 109-118.
W. B. Denny, “Kālūyān”, Macmillan Encyclopedia of Architects, New York 1982, II, 551-552.
G. Yalçıner, “Kâlûyân el-Konevî”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1997, II, 938.