https://islamansiklopedisi.org.tr/kandil--gece
Osmanlı Padişahı II. Selim döneminde (1566-1574) camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu gecelere kandil geceleri denilmiştir. Bunlar Mevlid, Regaib, Mi‘rac, Berat ve Kadir geceleridir. Bazan Arapça “leyl” (gece) kelimesi eklenerek leyle-i Kadr, leyle-i Berât ... şeklinde de kullanılır. Bu gecelerin kutlanma tarihleri kamerî takvime göre şu şekilde belirlenmiştir: Mevlid kandili rebîülevvel ayının on ikinci, Regaib receb ayının ilk cuma, Mi‘rac aynı ayın yirmi yedinci, Berat şâban ayının on beşinci, Kadir ise ramazan ayının yirmi yedinci gecesi. Zikredilen rakamlar daima geceden sonra gelen güne aittir.
Mevlid kandili Hz. Peygamber’in doğumu münasebetiyle kutlanır. Mevlid kutlamalarını ilk ihdas eden zatın Erbil Atabegi Muzafferüddin Kökböri (ö. 630/1233) olduğu kabul edilir. Bu kutlama için toplananlara mevlid kıssaları okumayı ilk başlatan kişinin ise Mısır Çerkez hükümdarlarından biri veya Mısır Fâtımîleri olduğu söylenir (Ca‘fer Murtazâ el-Âmilî, s. 20). Makrîzî’nin Fâtımî bayramlarıyla ilgili yazdıkları bu konuda onların önceliğini teyit eder mahiyettedir (el-Ḫıṭâṭ, I, 490). Osmanlı döneminde mevlid kandillerinde çeşitli kutlama faaliyetleri icra edilirdi. İbnü’l-Hâc gibi bazı fakihler, mevlid münasebetiyle yapılan eğlencelere ve israf olduğu gerekçesiyle çok sayıda kandil yakılmasına karşı çıkmıştır. Süyûtî, mevlid gecelerinde toplu halde Kur’an okunmasını ve Resûl-i Ekrem’e dair sohbetlerin ardından yemek ikram edilmesini bid‘at-ı hasene olarak görmektedir (Ḥüsnü’l-maḳṣıd, s. 41; ayrıca bk. MEVLİD).
Bir kısmı zayıf veya mevzû olmakla beraber receb ayının faziletine dair nakledilen rivayetlerden Resûl-i Ekrem’in bu aya ayrı bir değer verdiği anlaşılmaktadır. Zamanla müslümanlar üç ayların ilk cuma gecesine rağbet gösterip ihya etmeye başlamışlardır. Bu gecenin Regaib diye adlandırılmasında Hz. Peygamber’e izâfe edilen, fakat hadis âlimlerince mevzû olarak değerlendirilen rivayetin de (Süyûtî, el-Leʾâli’l-maṣnûʿa, II, 56) etkisi olmuştur. Regaib namazıyla ilgili rivayeti 412 (1021) veya 414 (1023) yılında vefat eden Ali b. Abdullah b. Cehdam’ın ihdas ettiği söylenir (Zehebî, V, 172; İbn Kesîr, XII, 18; bk. REGAİB GECESİ).
Receb ayında kutlanan diğer bir gece de Mi‘rac gecesidir. Abdullah b. Mes‘ûd’un rivayetine göre bu gece beş vakit namaz farz kılınmış, Hz. Peygamber’e, Allah’a şirk koşmadıkları sürece ümmetinin günahlarının bağışlanacağı müjdesi verilmiştir (Müslim, “Îmân”, 279). Bu haber şefaatle ilgili rivayetlerle birlikte mütalaa edildiğinde Mi‘rac müslümanlar için bir bayram, kutlanmaya lâyık bir olay haline gelir (bk. Mİ‘RAC).
Berat gecesi adını Allah’ın günahkârları affetmesinden alır (berâet). Tâbiîn âlimlerinden İkrime’nin de dahil olduğu bir grup âlim, Duhân sûresinde (44/3) sözü edilen “mübarek gece”nin Berat olduğu kanaatindedir (Taberî, XXV, 108-109). Resûl-i Ekrem’in bu gecede ibadetle meşgul olmayı ve gündüzünde oruç tutmayı teşvik ettiği nakledilir (bk. BERAT GECESİ). III. (IX.) yüzyılda yaşayan Fâkihî Mekke’de Berat gecesinin kutlanmasıyla ilgili bilgi vermektedir. Buna göre Mekke halkı Mescid-i Harâm’da namaz kılmak, Kâbe’yi tavaf etmek ve Kur’an okumak suretiyle geceyi ihya ederdi (Aḫbâru Mekke, III, 84). Fâkihî’den üç asır sonra Mekke’yi ziyaret eden İbn Cübeyr de benzer bilgiler verir (er-Riḥle, s. 119-120). V. (XI.) yüzyılın ortalarından itibaren Şam’daki Emeviyye Camii’nde Berat gecesinde kandiller yakılmış, bunu bid‘at olarak değerlendiren birtakım fetvalara rağmen bu âdet bir süre devam etmiştir (İbn Kesîr, XIV, 247). İbn Kesîr, Berat gecesinde halka tatlı dağıtma geleneğini ilk başlatan kişinin Selçuklu Veziri Fahrülmülk olduğunu kaydeder (a.g.e., XII, 7).
Müslümanlarca kutlanan mübarek gecelerin en önemlisi Kadir gecesidir. Aynı adı taşıyan sûrede (97/23) Kur’an’ın inmeye başladığı bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilmektedir. Kadir gecesinin zamanıyla ilgili farklı rivayetler varsa da ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır (bk. KADİR GECESİ).
Müslüman toplumlar tarafından farklı şekillerde algılanan beş kandil gecesinden Regaib ile Berat’ın kutsallığı kesin olmadığı gibi bu gecelerde ifa edilecek ibadetler hakkında kaynaklarda sahih bilgilere rastlanmamıştır (bk. BERAT GECESİ). Hz. Peygamber’in doğumu şüphe yok ki önemli bir olaydır. Mi‘rac da hem naslarla hem de tarihî kayıtlarla sabittir. Ancak bu olaylarla bağlantılı olarak kaynaklarda gerek Resûlullah gerekse ashap döneminde kutlama niteliğinde herhangi bir etkinliğe rastlanmamıştır. Kadir gecesinin faziletini anlatan ve aynı adla anılan sûrede Kur’an’ın inişine, dolayısıyla İslâm’ın doğuşuna vurgu yapılmaktadır. Bu açıdan sözü edilen beş kandil içinde en çok önem verilmesi gereken gece Kadir gecesidir. Ancak Duhân sûresindeki âyetlerle birleştirildiği takdirde (44/2-6), Kadir’in vahyin inmeye başladığı yılda ramazan ayına denk geldiği yolundaki bilgiden başka kesinlik arzeden bir sonuç çıkarmak ve belli bir zaman belirlemek mümkün görünmemektedir.
Müslümanların cuma ve bayramlar dışında bazı gün ve gecelerde dinî-tarihî olayları hatırlayarak heyecanlarını tazelemeleri ve bu münasebetle bazı etkinliklerde bulunmaları tabiidir. Ancak doğruluğu sabit olmayan veya uydurulan rivayetlere dayanan bazı ibadet şekillerini ifa tasvip edilemez. Dinî hayat süreklilik ve kararlılık isteyen zihnî ve kalbî bir yatkınlıktır. Yılın birkaç gün veya gecesinde dinî hayatı yaşayıp belli davranışları tekrarlamak dindar olmanın dünyevî ve uhrevî sonuçlarını doğurmaz. Bu açıdan bakıldığında kandiller münasebetiyle gösterilen faaliyetler doğrudan İslâm’ın bir emir veya tavsiyesi değil çeşitli müslüman toplumların gelenekleri konumundadır.
BİBLİYOGRAFYA
Müsned, II, 176; VI, 238.
Buhârî, “Meġāzî”, 70.
Müslim, “Îmân”, 279.
İbn Mâce, “Ṣalât”, 191.
Fâkihî, Aḫbâru Mekke, Beyrut 1414, III, 84.
Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXV, 108-109.
İbn Hibbân, Ṣaḥîḥu İbn Ḥibbân (nşr. Şuayb el-Arnaût), Beyrut 1987, VIII, 127-132.
İbn Cübeyr, er-Riḥle, Beyrut 1400/1980, s. 119-120.
Zehebî, Mîzânü’l-iʿtidâl (nşr. Ali M. Muavvaz v.dğr.), Beyrut 1416/1995, V, 172; VIII, 91, 162.
İbn Kesîr, el-Bidâye, XII, 7, 18; XIII, 147; XIV, 48, 247.
Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, VIII, 65.
Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, I, 490.
İbn Hacer el-Askalânî, Fetḥu’l-bârî, Beyrut 1379, XI, 55.
Süyûtî, el-Leʾâli’l-maṣnûʿa fi’l-eḥâdîs̱i’l-mevżûʿa, Beyrut 1983, II, 56.
a.mlf., Ḥüsnü’l-maḳṣıd fî ʿameli’l-mevlid (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1985, s. 41.
Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, Beyrut 1985, II, 36.
Cebertî, ʿAcâʾibü’l-âs̱âr, II, 242-243, 245, 483, 592; III, 474.
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1980, s. 349.
Ca‘fer Murtazâ el-Âmilî, el-Mevâsim ve’l-merâsim, Tahran 1408/1987, s. 19-22, 40-41.
Pakalın, II, 521-524.