https://islamansiklopedisi.org.tr/karabag
Eski Roma ve Yunanlılar’ın Albanya, Araplar’ın Helenistik devirde burada yaşayan Arran veya Arianoi adlı bir kavme izâfeten Arrân dedikleri Gence ve Karabağ’ı ihtiva eden bölge Türk hâkimiyeti döneminde Karabağ adını almıştır. Bölge dağların ve yüksek yaylaların hâkim olduğu bir araziye sahiptir. Sınırları güneyde Hudeferin Köprüsü’den Sınık Köprüsü’ne kadar Aras çayı, doğuda Kür çayı, kuzeyde Gence ile sınırı Goran çayına kadar olan kısım ve Kuşbek, batıda Salvatı ve Erikli olarak adlandırılan Karabağ dağları oluşturur. Merkezi Stepanekert şehri olan bölge 4400 km2 genişliğindedir. Nüfusu 193.000’dir (1991 tah.).
Karabağ Roma, Sâsânî ve Bizans hâkimiyetinde kaldıktan sonra Hz. Osman zamanında müslümanlar tarafından fethedildi (bk. ARRÂN). V. (XI.) yüzyılda Büyük Selçuklular bölgede kontrolü ele geçirdiler. Bölge bu tarihten itibaren Oğuz muhaceretine sahne oldu. Ardından Irak Selçukluları’nın eline geçen Karabağ ve civarı sırasıyla İldenizliler, İlhanlılar, Timurlu ve Akkoyunlular’ın idaresi altına girdikten sonra Safevîler’in eline geçti. Safevîler döneminde Şah Tahmasb, Anadolu’dan gelerek Akkoyunlular’a karşı savaşan Kaçar kabilesinden Şahverdi’yi Karabağ beylerbeyi tayin etti. Osmanlılar’ın bu bölgeyle ilgilenmeleri XVI. yüzyılın ilk yarısındaki İran seferlerine rastlar. Ancak bölgenin doğrudan Osmanlı idaresine geçmesi 1578 Osmanlı-Safevî savaşı esnasında oldu. 1590 antlaşmasıyla Osmanlı Devleti’nin Yukarı Azerbaycan’daki hâkimiyetini tanıyan Safevîler 1603’te karşı saldırılar sonucunda bölgeyi yeniden ele geçirdiler. Osmanlı idaresi altında iken bu bölge Gence’nin fethinin ardından kurulan eyaletin sınırları içindeydi. 1001 (1593) tarihli kayıtlarda burası “vilâyet-i Gence Karabağ” adıyla zikredilmiştir. Burada Gence (Gence, Gence Aranı, Gence Dağıstanı, Şemkür Aranı, Sonkur Dağıstanı, Kürkbasan Aranı, Şütür, Dankı, Zegem Aranı, Yavlak, Tavus, Temirhasan nahiyeleri), Berda, Hacın, Ahıstâbâd, Dizak, Hakâri ve Varand sancakları yer almaktaydı (Kırzıoğlu, s. 372-373).
Karabağ XVIII. yüzyıla kadar Safevîler’in kontrolü altında kaldı. 1722-1724 yıllarında Ruslar’ın bu bölgeye inmesi üzerine harekete geçen Osmanlı Devleti Azerbaycan’ı ele geçirdi. Ruslar’la 1724’te İstanbul’da yapılan antlaşmayla Karabağ Osmanlı Devleti sınırları içinde bırakıldı. Fakat 1731’den itibaren hızlanan Osmanlı-İran savaşı sonrasında 1736’da yapılan antlaşmayla İran’a terkedildi. İran’da Nâdir Şah’ın idareyi ele geçirmesinin ardından Karabağ’da önemli gelişmeler oldu. Nâdir Şah, Karabağ’da idareyi elinde tutan ve kendine boyun eğmeyen Cevanşir aşiretinin reisi Penah Ali’yi Horasan’a sürdü. Ancak Nâdir Şah’ın 1747’de öldürülmesinden sonra Horasan’dan kaçıp Karabağ’a gelen Penah Ali burada Karabağ Hanlığı’nı kurdu. 1748-1750 yıllarında Bayat, Şahbulak, Eskeran ve Şuşa (Penahâbâd) kalelerini yaptırarak hanlığını kuvvetlendirmeye çalıştı. 1751’de Kaçarlı Muhammed Hasan Han’ın saldırılarını püskürtmeyi başardı. Ardından Afşarlı Feth Ali Han kumandasındaki bir birlik 1755’te Şuşa’ya hücum etti. Uzun süren bu kuşatmadan sonra Penah Ali Han ona tâbi oldu ve oğlu İbrâhim Han’ı rehin verdi. O sıralarda İran’da diğer bir güç odağı da Kerim Han Zend idi. Feth Ali ile arası iyi olmayan Kerim Han ile birlikte hareket eden Penah Ali Han, Feth Ali’yi mağlûp ederek esir aldı.
Feth Ali Han’a karşı verilen bu mücadelenin ardından çevresinde güçlü bir hanlık istemeyen Kerim Han, Penah Ali ve oğlu İbrâhim’i danışman sıfatıyla Şîraz’a getirtti. Penah Han 1759’da burada öldü. Karabağ’a dönen İbrâhim Halil Han ile yokluğundan faydalanarak hanlığı ele geçiren kardeşi Mehreli arasında hanlık mücadelesi başladı (Ehmed Bey Cavanşir, Karabağ Hanlığının Tarihi, s. 57). Bu mücadeleyi 1763’te İbrâhim Halil Han kazandı ve Mehreli’yi Kuba’ya kaçmaya mecbur bıraktı. Ancak mücadele Mehreli’nin öldürüldüğü 1785 yılına kadar sürdü. Bu arada Ruslar da Kafkaslar’da giderek etkili rol oynamaya başlamışlardı; 1783’te Gürcistan’ı kontrolü altına alarak Kafkaslar’daki dengeleri kendi lehlerine bozdular. Rus desteğini arkasına alan Gürcü Kralı II. Irakli Karabağ hanlığını tehdit etti. Bu tehdit karşısında Osmanlı Devleti’ne başvuran Karabağ hanı, Osmanlı Devleti’nin Rusya ile ilişkilerini bozmak istememesi dolayısıyla beklediği desteği alamadı. Bu arada Rusya’nın himayesini kabul eden Gürcistan’ı ve kendisine itaat etmeyen Karabağ Hanlığı’nı cezalandırmak için harekete geçen İran Şahı Kaçarlı Ağa Muhammed Han 1795’te büyük bir orduyla Şuşa’yı kuşattıysa da alamadı. 1797’deki ikinci kuşatma sırasında Ilısu’ya çekilen İbrâhim Halil Han, Ağa Muhammed’in Haziran 1797’de öldürülmesi üzerine iki ay kaldığı Ilısu’dan hanlığına geri dönerek idareyi kardeşinin oğlu Mehmed’den geri aldı. Ağa Muhammed Han’ın yerine geçen Feth Ali Şah da Karabağ hükümetini ona verdi. Bu iyi ilişkiler Rus ordularının Gürcistan’a yerleştiği 1801’e kadar sürdü. Rus Çarı I. Aleksandr’ın tahta çıkmasıyla Kafkasya’ya daha da ağırlık veren Ruslar, 1802’de Bakü ve Karabağ’ın kendilerine tâbi olmasını istedilerse de bu teklif kabul edilmedi. Ruslar’ın Ocak 1804’te Gence’yi işgal etmeleri üzerine İbrâhim Halil Han 1805 Mayısında Kürekçay’da imzaladığı on bir maddelik antlaşma ile Rusya’ya tâbi oldu. Ancak daha sonra Şubat 1806’da Rus General Tsitsianov’un Bakü’de öldürülmesini de fırsat bilerek Ruslar’ı Karabağ’dan çıkarmayı planladıysa da Ruslar’ın bundan haberdar olması üzerine 10 Haziran 1806’da ailesiyle birlikte katledildi.
İran-Rus savaşlarının (1804-1813) ardından yapılan Gülistan Antlaşması ile Karabağ Ruslar’a bırakıldı ve 1822’de çarın fermanıyla hanlık lağvedildi. 1868’e kadar Bakü vilâyetine bağlı bulunan Karabağ Gence vilâyeti teşkil edilince buraya bağlandı. Rusya’da çarlık rejimine karşı meydana gelen isyanlar sırasında 1905’te Karabağ’da Âzerî ve Ermeniler arasında çatışmalar çıktı.
Karabağ’ın sosyal ve ekonomik yapısı hakkındaki bilgiler XVIII. yüzyıldan sonra çoğalmaktadır. Hanlıkta ziraat, hayvancılık ve küçük el sanayii gelişmişti. Özellikle ipekçilik, dokumacılık ve demircilik yaygın meslekler arasında yer alıyordu. Ruslar’ın 1810’daki tesbitine göre Karabağ’da 5000 aile yaşamaktaydı (Bronevskim, I, 60). Bu da yaklaşık 25.000 nüfusa tekabül etmektedir. 1823’te yine Ruslar tarafından verilen aile sayısı 18.500 olup bu da yaklaşık 90.000 kişiye denk düşmektedir. Burada zikredilen nüfusun üçte birinin Ermeni olarak belirtilmesi dikkat çekicidir. Verilen rakamlar arasında bir kıyaslama yapıldığında nüfusun geçen on üç yıl zarfında bir hayli artmış olduğu görülmektedir. Bu da 1806-1812 Osmanlı-Rus ve 1804-1813 İran-Rus savaşları esnasında buralara bir hayli Ermeni göçü geldiğini göstermektedir. 1832 yılına gelindiğinde Karabağ’daki yerleşik aile sayısı 20.456 idi (yaklaşık 100.000 kişi; bk. 1801-1901 Utverjdenie Russkago Vladiçestva na Kavkaze, XII, 146).
Rusya’da 1917 Bolşevik İhtilâli’nin ardından Ermeniler’in Karabağ üzerindeki hak iddialarıyla birlikte çatışmalar da başladı. Osmanlı kuvvetleri 25 Eylül 1918’de buralara hâkim oldu, ancak 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin ardından bölgeden çekildiler. İngilizler’in eline geçen Karabağ 1919’da Azerbaycan’a dahil edildi. Ruslar’ın 1920 Mayısında Karabağ’ı işgal etmesiyle Karabağ meselesi yeni bir boyut kazandı. Mesele Moskova’da ele alınmış ve Anastas Mikoyan’ın 20 Mayıs 1920’de Lenin’e verdiği raporunda Ermeniler’in Karabağ’la hiçbir bağı bulunmadığı ve buranın Bakü’den koparılmaması gerektiğini belirtmişti (Altstadt, sy. 74 [1991], s. 52). 1921’de Karabağ meselesi devlet yetkilileriyle komünist partisi arasında rekabete yol açtı. Azerbaycan Komünist Partisi konunun araştırılması için üç kişilik bir heyet kurdu. Bu heyetin verdiği raporlar doğrultusunda 30 Haziran’da Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin tesisine karar verildi ve bu karar 24 Temmuz 1923’te ilân edildi. Azerbaycan’ın idaresi altında oluşturulan bu bölge 4200 km2 olup Cevanşir, Şuşa, Cebrail, Zengezur ve Kubatlı’nın bir kısmını kapsıyordu (a.g.e., s. 51). Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği içerisinde Ermeniler’in Karabağ’a yönelik faaliyetleri 1970’li yılların sonuna doğru giderek arttı. Ermeniler 3-6 Eylül 1979’da Paris’te, ardından 1983’te Lozan’da toplanan Dünya Ermenileri Kongresi’nde Sovyet Rusya’da bulunan 29.000 km2’lik Ermenistan’ın kendilerine yetmediğini belirterek Karabağ’ın Ermenistan’a katılması için eylem kararı aldılar. 13 Temmuz 1985’te Sevr’de yapılan III. Dünya Ermenileri Kongresi’nde alınan kararlar arasında Karabağ’ın Ermenistan’a katılması için kamuoyu faaliyetlerinin başlatılması da vardı. Avrupa’da bu tür faaliyetler tertip edilirken Amerika Birleşik Devletleri’nde de Karabağ’ın ele geçirilmesi için yardım ve finansal destek sağlamak amacıyla Ermeni Karabağ Dayanışma Komitesi kuruldu. Ermeniler’in benzeri çalışmaları karşısında kayıtsız kalmayan Azerbaycan yetkilileri, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir bir deklarasyon yayımladı (Das Massaker, s. 12-13). 25 Ocak 1988’de Karabağ’da yaşayan Âzerîler, Ermeniler tarafından göçe zorlanmaya başlandı ve bunun neticesinde şubat ayından itibaren Karabağ’dan yapılan göçler hızlandı. Ermeniler 21 Şubat 1988’de Karabağ’ın Ermenistan’a ait olduğunu ilân ettiler ve 24 Şubattan itibaren de bu bölgedeki Âzerîler’i baskı altında tutmaya başladılar. Aynı yılın haziranında Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan Yüksek Sovyeti’nden istediyse de teklif reddedildi. Daha sonra bu teklifi Moskova da kabul etmedi. Meşrû yollarla istediklerini elde edemeyen Ermeniler, 1989’da Karabağ ile yapılan ulaşımı engelleyip yollara mayınlar döşeyerek kontrolü ellerine geçirmeye başladılar. Bunun üzerine 1990’da Azerbaycan Halk Cephesi Millî Savunma Komitesi kurarken, Yüksek Sovyet Prezidyumu Karabağ’ın Azerbaycan’ın olduğunu tekrar teyit etti. Ancak Sovyetler’in dağılmasının ardından 1992 yılında Ruslar’dan silâh ve destek alan Ermeniler Şuşa, Hocalı ve diğer yerleri ele geçirdiler; bu esnada sivil halkın büyük kısmı mülteci durumuna düştüğü gibi bir kısmı da Ermeniler tarafından öldürüldü. Şu anda (2001) Âzerî topraklarının % 20’lik kısmı Ermeni işgali altında bulunmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
J. von Klaproth, Reise in den Kaukasus und nach Georgien Unternommen in den Jahren 1807 und 1808, Halle-Berlin 1814, II, 234.
S. Bronevskim, Izvestiya o Kavkaze, Moskva 1823, I, 60.
K. Koch, Reise durch Rußland nach dem kaukasischen Isthmus in den Jahren 1836, 1837 und 1838, Stuttgart-Tübingen 1843, II, 83.
Zinkeisen, Geschichte, III, 570-579.
P. G. Butkov, Materiali dlya novoy istorii Kavkaza, St. Petersburg 1869, s. 405, 430-434.
Aktı Cobrannie (ed. A. D. Berje), Tiflis 1868 → Bakı 1992, II, 11-13.
1801-1901 Utverjdenie Russkago Vladiçestva na Kavkaze (ed. Potto), Tiflis 1901, XII, 146.
Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri: 1578-1612, İstanbul 1993, s. 114 vd.
M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 83-91, 372-373.
Mirze Adıközel Bey, Garabağname, Bakı 1989.
Mirze Camal Cavanşir Garabaği, Garabağ Tarihi, Bakı 1989.
Ehmed Bey Cavanşir, Garabağ Hanlığının 1747-1805-ci İllerde Siyasi Veziyyetine Dair, Bakı 1989.
a.mlf., Karabağ Hanlığının Tarihi (trc. Yusuf Gedikli), İstanbul 1993.
Das Massaker (ed. E. Zekai Ökte), İstanbul 1993, s. 7, 12-13, 22, 27, 49, 129, 145, 161.
Süleyman Eliyarlı, “Azerbaycanın Beynelhalk Çekişme Meydanına Çevrilmesi”, Azerbaycan Tarihi (nşr. Süleyman Eliyarlı), Bakı 1996, s. 472-484, 504.
a.mlf. – Kerim Şükürlü, “Rusya’nın Kuzey Hanlıkları İşgal Etmesi”, a.e., s. 575-577, 588-590, 610.
Kerim Şükürlü, “Azerbaycan Hanlıkları”, a.e., s. 510-550.
A. L. Altstadt, “Dağlık Karabağ-Azerbaycan SSC’deki Kavga Odağı” (trc. Eşref B. Özbilen), TDA, sy. 74 (1991), s. 47-62.
A. B. Aslan, “Dağlık Karabağ”, a.e., sy. 83 (1993), s. 201-210.
Kemal Beydilli, “1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler”, TTK Belgeler, XIII/17 (1993), s. 373.
A. Zeki Velidi Togan, “Arrân”, İA, I, 596.
a.mlf., “Azerbaycan”, a.e., II, 113-114.
Mirza Bala, “Karabağ”, a.e., VI, 212-217.
C. E. Bosworth, “Kara Bag̲h̲”, EI2 (İng.), IV, 573.
N. Gurko-Kygajin, “Azerbaycanskaya Sovetskaya Sotsialis-ticeskaya Respublika”, BSE, I, 659-665.
N. Pokrevskiy, “Kavkazskiy Voynı”, a.e., XXX, 483-505.
“Garabag”, Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, Bakü 1979, III, 45-48.
Abdülkerim Özaydın, “Arrân”, DİA, III, 394-395.